Barış Doster
Odatv.com
08.10.2015
10 Soruda Rusya’nın Suriye siyaseti ve değişen dengeler
Rusya’nın Suriye’de deniz ve kara gücünden sonra hava gücüyle de aktif olarak kendini göstermesi, hem dengeleri Esad lehine daha fazla değiştirdi, hem ABD ve müttefiklerinin kimyasını bozdu, hem de Türk dış politikasının iflasını bir kez daha ortaya koydu. Meseleye soğukkanlı yaklaşmalı, çok boyutlu bakmalı. En önemlisi de algılar ve komplo teorileri üzerinden değil, olgular ve somut gerçekler üzerinden yorumlamalı.
ESAD SURİYE TOPLUMUNUN GENİŞ KESİMİNDEN DESTEK ALIYOR
Teker teker sıralayalım.
1) ABD; küresel ölçekte Avrupa Birliği, bölgesel ölçekte Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, İsrail gibi müttefikleriyle birlikte, 2011’den beri Suriye’ye çullanıyor. Bu çullanışta Esad’a karşı kim varsa destekledi. Radikal terör örgütlerini, IŞİD’i, Özgür Suriye Ordusu’nu, Suriye Ulusal Konseyi, Suriye Ulusal Koordinasyonu gibi emperyalist uzantısı tüm yapıları besledi. Sonuç ortada. 350 bin ölü. 2.5 milyona yakını ülkemizde olmak üzere Suriye dışına kaçan 5 milyona yakın Suriyeli. Ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalan yaklaşık 8 milyon insan.
2) Ülkemizdeki kimi cahillerin sandığı, ümmilerin söylediği, dolmakalemlerin yazdığının aksine, Suriye Lideri Esad’ın sadece mezhepsel azınlığa, yani Nusayrilere dayanmadığı, Sünnilerden, Hristiyanlardan, iş dünyasından, Sünni ulemadan, esnaftan, kısaca halkın geniş kesimlerinden destek aldığı görüldü. Aksi halde bu kadar çok, çeşitli, güçlü ve her türlü hileye, teröre başvuran düşmana karşı direnemezdi. Esad, küresel ölçekte Rusya’nın aktif ve belirgin (Ruslar, Akdeniz’de Tartus’un ardından iki deniz üssü daha yapıyor), Çin’in hassas zamanlarda sonuç alıcı, bölgesel ölçekte ise İran’ın çok önemli stratejik desteğini alarak direndi, başardı. Esad’ı destekleyen bir diğer önemli kuvvet de, savaş deneyimli kadrolarıyla İsrail’e bile kök söktüren Hizbullah. Bağdat da Şam’ı destekliyor.
3) Türk dış politikası, 911 kilometre sınırımız olan, yani en uzun sınıra sahip olduğumuz komşumuz Suriye’de de, diğer konularda olduğu gibi başarısız oldu. Dış politikayı yürütenlerin, bölgeyi tanımadıkları, Suriye’nin dış politikası, ikili ilişkileri, dayandığı dış desteğin boyutu hakkında bilgi sahibi olmadıkları, Suriye’nin iç siyasetini, iç dengelerini, demografisini, toplumsal-siyasal-ekonomik-sınıfsal yapısını bilmedikleri görüldü.
İHTİYAÇLAR DEĞİŞİNCE İTTİFAKLAR DA DEĞİŞİR
4) Rusya’nın Suriye’deki son hamlelerini ABD’yle uzlaşarak mı yoksa ABD’ye rağmen mi yaptığı üzerine papatya falı açmak yerine, olgulara ve yakın geçmişe bakmak daha doğru olur. Şöyle ki; ABD, siyasi, iktisadi, askeri olarak inişte olan bir küresel güç. Adımlarını buna göre atıyor. Müttefiklerini daha çok öne sürmesi, onlara daha fazla “pamuk eller cebe” demesi, terör örgütlerine, nokta operasyonlara, beşinci kol faaliyetlerine, algı yönetimine, psikolojik harbe, asimetrik savaşa, vekâleten savaşa, kendilerinin “proxy war”, “hybrid war” dedikleri yöntemlere başvurması, diplomasiyi devreye daha çok sokmaya yönelmesi, ki Obama Doktrini bunların hepsini içeriyor, bir tercihin değil, zorunluluğun, mecburiyetin ürünü. Ortadoğu’daki askeri varlığını bir miktar azaltmasının, Kırım’da Rusya’nın ani, sert tepkisine yanıt verememesinin, deniz gücünün kabaca üçte ikisini Asya Pasifik’te Çin’i kuşatmak, çevrelemek için konuşlandırmaya yönelmesinin nedeni de bu zorunluluk.
Anımsatalım, ABD Başkanı Obama, görevinin ilk yıllarında Rusya ile stratejik silahların indirimi anlaşması imzaladı. Bu kapsamda iki ülke nükleer silahların sayısını azalttılar. O dönemde Rusya’nın, İran’a yönelik yaptırımlar konusunda BM’de çekimser kaldığı, hatta“evet” dediği bile oldu. Rusya’nın, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesine ses etmediği, tersine ABD askerlerinin Afganistan’a girip çıkarken Rusya’dan geçiş yapmasına izin verdiği de belleklerde. Dahası, Ulyanovsk Üssü’nü de (kentin adı Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin’den gelir) ABD’nin kullanımına açmıştı aynı amaçla.
5) Diplomaside temel kuraldır: İhtiyaçlar değişince ittifaklar da değişir. Ve her ittifak karşı ittifakı doğurur. Kuvvet dengeleri değişince, 11 Eylül saldırılarının tozu dumanı dağılınca, ülkelerin pozisyonu da değişti. O gün ABD’ye topraklarını açan, üs veren Rusya, bir süre sonra ABD’nin Avrupa ve Türkiye’ye yerleştirdiği füze savunma sistemini, kendisi için öncelikli tehdit ilan etti. Doğuya, eski Varşova Paktı ülkelerini de bünyesine katarak Rusya’nın sınırlarına doğru hızla genişleyen NATO’yu baş tehdit olarak tanımladığını sık sık vurgulamaya başladı. Putin yeri geldikçe “ABD tek küresel güç değil artık, çok kutuplu düzene bir an önce alışsın” diyor. Rusya ve Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) bloğuna öncülük ettiler, Moskova – Pekin stratejik ittifakı ekonomide, diplomaside, askerlikte (en son Akdeniz’deki ortak tatbikatları anımsayalım) güç dengelerini değiştirdi.
MOSKOVA-ANKARA İLİŞKİLERİNDE KOZLAR RUSYA’NIN ELİNDE
6) Ankara ile Moskova arasındaki ilişkilerde ibre Rusların lehine. İkili ticaret 35 milyar dolar, hedef 100 milyar dolar, artı veren taraf Rusya. Almanya ile birlikte en büyük iki dış ticaret ortağımızdan biri. Türkiye kullandığı doğalgazın kabaca üçte ikisini Rusya’dan alıyor. Mersin Akkuyu’daki ilk nükleer santral ihalesi, hayli cömert bir bedelle Rusya’ya verildi. Tesiste çalışacak uzmanları Rusya eğitiyor. İki ülke uzay konusunda da yakın işbirliği içinde. Rusya, ülkemize en çok turist yollayan ülkelerden. Antalya’daki Rus turistlerin sayısı, “İşte Ruslar sıcak denizlere indi” şeklinde esprilere konu oluyor.
7) ABD-İran nükleer anlaşmasından sonra İran’ın elini güçlendirmesi, bölgesel aktör konumunu pekiştirmesi, Esad’ın da lehine. Bu anlaşma ile ABD, Ortadoğu’daki radikal İslamcı örgütlere her türlü desteği veren Körfez’deki Sünni otoriter müttefiklerine de, stratejik ortağı İsrail’e de, bölgede yalnızlaşan Türkiye’ye de mesaj verdi. Bu ülkelerin Suriye’yi vurması yönündeki tüm ısrarlarına kulaklarını tıkayan Washington, Tahran’la anlaşarak onlara, “Sizi her durumda kayıtsız-şartsız, sorgusuz-sualsiz dinlemem. Fayda – maliyet analizi yaparım. İran’la daha fazla gerginlik benim lehime değil. Araplar bana muhtaç, ben Araplara değilim” dedi.
ABD’NİN AMBARGOSU KENDİSİNİ VURUR
8) Diplomaside ikili ilişkiler, mutlaka üçüncü taraflara da yansır. O yüzden, Rusya’nın Suriye’deki son hamlesinin, İran-ABD nükleer anlaşmasının ardından gelmesi tesadüf değildir. Zamanlaması manidardır. Ve şu da görülmüştür: Küba’yı, Kuzey Kore’yi bile ekonomik ambargo ile teslim almayı başaramayan ABD’nin İran’ı hele de Rusya’yı ekonomik abluka üzerinden teslim alması olanaksızdır. Bu ülkeleri yorup, yıpratabilir ama asla teslim alamaz, alamamıştır da.
Dahası bu ekonomik ambargo, Rusya söz konusu olduğunda bumerang gibidir, ambargo koyana döner, onu da vurur. Öyle de olmuştur. Avrupa’nın zararı da Rusya’nınki kadardır: 100 milyar euro. Çünkü Rusya’nın enerjisine bağımlıdır, çünkü Rusya’yla çok büyük ticaret yapmaktadır, çünkü Rus sermayesi Avrupa ekonomisi, Avrupa bankaları açısından önemlidir. Düşen petrol fiyatları, ekonomileri petrol gelirine hayli bağımlı olan Rusya ve İran’ı vurmuştur ama ABD’nin en büyük rakibi olan Çin de, bu düşüşten memnun olmuştur. Çünkü dünyanın en büyük enerji ithalatçısıdır. AB’nin lideri ve lokomotifi Almanya’nın uzunca zamandır Avrasya güçlerine yakın durmasını, sadece İran ve Suriye’de değil, Afganistan, Libya, Yemen, Irak gibi önemli konularda da ABD’ye yan oturmasını unutmamak gerekir. ABD’nin Alman başbakanını dinleyip, bunu basına sızdırıp, reddetmemesi pişkinliğin ötesinde, Washington’un Berlin’e verdiği bir mesajdır. Alman Volkswagen şirketindeki emisyon ölçümü rezaletinin ortaya çıkmasının ardından ABD’nin bu işi özellikle büyütmesi de sadece ekonomik rekabetle, çevreci tutumla, müşteri memnuniyeti veya vergi kaybıyla açıklanamaz. ABD’nin Almanların bu sanayi devinin üzerine bu şekilde gitmesinin siyasi sebepleri de vardır.
9) “ABD, kendi yarattığı ve yakın zamana kadar da Suriye’de, Irak’ta verimli şekilde kullandığı bir canavar, işlevsel düşman olan IŞİD terörüne karşı ne kadar etkili ve samimi bir taarruz içindedir?” sorusunun yanıtı tartışmalıdır. Çünkü Rusya’nın kısa sürede IŞİD’e karşı kazandığı başarının, ABD’ninkinden daha fazla olduğu yönünde bilgiler vardır. En önemlisi ABD şunu görmüştür ve İran da müzakereler boyunca her gün ABD’ye şunu söylemiştir: Suriye’de Esad’ı devirmek de, IŞİD’e karşı mücadele
de Esad’ın desteğini almadan başarılı olmak da imkânsızdır.
TÜRKİYE BÖLGESİNDE YALNIZLAŞTI
10) İran küresel sisteme yeniden dahil olurken, aşamalı olarak üstündeki ambargo kalkarken, 100 milyar doları bulan ve ABD’de dondurulmuş olan varlıklarına kavuşurken, Irak, Suriye, Yemen’de nüfuzu en üst düzeye çıkmışken Almanlar (Volkswagen, Siemens), Fransızlar (Peugeot, Renault, Citroen, Total) Tahran’ın kapısında yatırım için kuyruk oluşturmuşken, Türkiye bölgesinde diplomatik olarak yalnızlaşan, ekonomik ve politik olarak kaybeden, ordusu kumpaslarla, tertiplerle, sahte delillerle yıpratılan, itibarsızlaştırılan, caydırıcılığı, saygınlığı azaltılan ülkedir.
Sözün özü: “Büyük Ortadoğu Projesi”, “Yeni Osmanlı”, “Yeni Türkiye” gibi projeler emperyalizmin icadıydı, ürünüydü, tasarımıydı. Bizim gerçekten, tek yerli ve milli projemiz, programımız Cumhuriyet’tir. Antiemperyalist bir savaşla ve egemenlik devrimiyle kurulan, akıl ve bilimi rehber edinerek yükselen Cumhuriyet, Atatürk’ün Cumhuriyet’i. Diplomaside de rehberimiz, Gazi Paşa’nın bölge merkezli dış politikası olmalıdır.
http://odatv.com/10-soruda-rusyanin-suriye-siyaseti-ve-degisen-dengeler-0810151200.html