Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
-
Yeni Yazılar
- İTİBARIN BÖYLESİ; ERDOĞAN DÜNYANIN EN PAHALI CUMHURBAŞKANI * CUMHURBAŞKANLIĞI KORUMA GİDERLERİ DAKİKADA 52 BİN / GÜNLÜK 75.6 MİLYON TL
- Amerikan National Endowment for Democracy (NED) * Demokrasi maskesi altında küresel müdahale aygıtı CIA’nın yasal penceresi NED
- Mesele 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesi! * iktidarın hedefi bununla da sınırlı değildir. Emperyalizmin desteği ile kurulan ve 47 yıl boyunca ülkeyi kana bulayan silahlı terör örgütü PKK’nin elebaşı Öcalan ile yine emperyalizmin isteği doğrultusunda pazarlık sürdürülürken
- TARİHİN İÇİNDEN * PEARL HARBOUR BASKININDA PASİFİK FİLOSU KOMUTANI OLAN Amiral Benjamin (Mustafa) Edward Kimmel (Kemal) neden MUSTAFA lakabını aldı?
- DENİZ KÜLTÜRÜ * PİRİ REİSİN HARİTASINDAKİ GİZEM
Arşivler
Kategoriler
Who's Online
179 visitors online now84 guests, 95 bots, 0 membersSeçenekler
İTİBARIN BÖYLESİ; ERDOĞAN DÜNYANIN EN PAHALI CUMHURBAŞKANI * CUMHURBAŞKANLIĞI KORUMA GİDERLERİ DAKİKADA 52 BİN / GÜNLÜK 75.6 MİLYON TL
Posted in Ekonomi, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK
Leave a comment
Mesele 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesi! * iktidarın hedefi bununla da sınırlı değildir. Emperyalizmin desteği ile kurulan ve 47 yıl boyunca ülkeyi kana bulayan silahlı terör örgütü PKK’nin elebaşı Öcalan ile yine emperyalizmin isteği doğrultusunda pazarlık sürdürülürken
Mesele 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesi!
CUMHURİYET – Zülal Kalkandelen – 14.11.2025
AKP-MHP koalisyonunun CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na karşı yürüttüğü operasyon, 11 Kasım’da mahkemeye sunulan 3739 sayfalık İBB iddianamesi ile yeni bir evreye girdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği bir yazıyla, “CHP hakkında anayasanın 68. ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifası” talebinde bulunması da gösteriyor ki burada hedef yalnızca İmamoğlu değil, onunla birlikte CHP’nin de tasfiyesidir.
Ama iktidarın hedefi bununla da sınırlı değildir. Emperyalizmin desteği ile kurulan ve 47 yıl boyunca ülkeyi kana bulayan silahlı terör örgütü PKK’nin elebaşı Öcalan ile yine emperyalizmin isteği doğrultusunda pazarlık sürdürülürken, 1923 Cumhuriyeti Devrimi’nin lideri Atatürk’ün kurduğu CHP’nin de siyaset alanından çıkarılmasıyla, aslında 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesi planlanıyor.
Sakın bazıları gibi Erdoğan’ın son günlerde sosyal medyada yayılan kalpaklı fotoğrafına, Selanik’teki Atatürk Evi’nin elden geçirilerek 10 Kasım’da yeniden açılmasına ya da cumhuriyet düşmanı AKP’li trol Furkan Bölükbaşı’nın tutuklanmasına aldanmayın. Bunların hepsi, toplumsal gerilim arttığında AKP’nin toplumdan gaz almaya yönelik ufak müdahaleleri! ……………………………..
Yazının tamamı; https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zulal-kalkandelen/mesele-1923-cumhuriyeti-nin-tasfiyesi-2452476
TARİHİN İÇİNDEN * PEARL HARBOUR BASKININDA PASİFİK FİLOSU KOMUTANI OLAN Amiral Benjamin (Mustafa) Edward Kimmel (Kemal) neden MUSTAFA lakabını aldı?
7 Aralik 1941, Pearl Harbour baskını
Naci Kaptan – 15.11.2025
PEARL HARBOUR DENİZ ÜSSÜNÜN KOMUTANI
Amiral Benjamin Edward Kimmel (KEMAL / MUSTAFA)
Husband Benjamin Ronald KEMAL/ MUSTAFA (d. 26 Şubat 1882 – ö. 14 Mayıs 1968) Amerika Birleşik Devletleri Donanması’nda tümamiral rütbesiyle görev yapmış bir komutan. Japon İmparatorluk Donanması’nın Pearl Harbour’a yaptığı saldırı esnasında görevde bulundu.
26 Şubat 1882 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Kentucky eyâletinde dünyaya gelmiş ve eğitimini tamamladıktan sonra 1904 yılında ABD Deniz Kuvvetleri Akademisi’nden mezun oldu. Pek çok deniz savaşında görev aldıktan sonra 1937 yılında tümamiralliğe yükseldi. 1941 yılında merkezi Pearl Harbour Deniz Üssü olan ABD Pasifik Filosu Komutanlığı’na atandı. Pearl Harbour saldırısında isabet eden bir mermiyle yaralandı. II. Dünya Savaşı’na katıldı. 1942 yılında Tümamiral rütbesiyle emekli oldu. 14 Mayıs 1968 tarihinde öldü.
7 Aralık 1941 pazar günü, Japon donanmasının uçakların desteğinde Hawaii Adasında, Pearl Harbour deniz üssünde bulunan Amerikan’ın Pasifik donanmasına karşı yaptığı sürpriz saldırının tarihidir. Pearl Harbour Donanma üssününün komutanı olan Amiral Husband Edward Kimmel’in (26.2.1882-14.5.1968), iyi bir komutan, ileri görüslü, liyakatlı ve kararlı asker olması nedeniyle takma ismi ( lakap) (nickname) Kimmel (Kemal) (Mustafa) olarak bilinir, . Mustafa takma adını Mustafa kemal Atatürk’e ithafen soyadı olan Kimmel ile Kemal arasındaki fonetik benzerlikten almıştır. [1/2]
Amerika’lı bir amiral’in bile Mustafa Kemal adını bir lakap olarak alması ve kullanması Atatürk’ün yüceliğini göstermektedir. Ne mutlu Türk Milletine ki; yabancıların büyük saygı duydukları, örnek aldıkları Mustafa Kemal Atatürk gibi şanlı, muzaffer bir komutan ve bilge bir devlet adamı bu topraklardan yetişmiş ve bizlere bir vatan, bir devlet, özgürlük ve laik demokratik cumhuriyeti armağan etmiştir. Türk Milletinin tarih içinde eriyip gitmesini önleyerek varlığımızın devamlılığını sağlamıştır.
DİP NOT;
1* Twomey, Steve (2016). Countdown to Pearl Harbor : the twelve days to the attack. New York. ISBN 978-1-4767-7646-0. OCLC 953164642.
2 * Gnall, Stacy (2016). “Swan Song”. Colorado Review. 43 (1): 118-119. doi:10.1353/col.2016.0031. ISSN 2325-730X.)
KAYNAK; https://tr.wikipedia.org/wiki/Husband_Kimmel
Posted in ATATURK, Tarih
Leave a comment
DENİZ KÜLTÜRÜ * PİRİ REİSİN HARİTASINDAKİ GİZEM
DENİZ KÜLTÜRÜ *
PİRİ REİSİN HARİTASINDAKİ GİZEM
SABRİ ÇAĞRI SEZGİN scsezgin@gmail.com
Piri Reis’in Güney Amerika kıyılarını, Afrika’nın ve Avrupa’nın batı sahillerini gösteren ünlü haritasını çizmesinin üzerinden beş asır geçti, 1929 yılındaki keşfine kadar kimsenin böyle bir haritanın varlığından haberi yoktu. Aradan geçen 91 yıl boyunca pek çok araştırmacı tarafından incelendi ve hakkında sayısız yayınlar yapıldı. Peki, bu haritayı eşsiz kılan neydi?
Yeni keşfedilen Amerika kıtasının bilinen en eski haritalarından biri olması dışında, Piri Reis’in bu kıymetli eseri çağının çok ötesinde bir denizcilik bilgisi ve hakkında sayısız teorinin ortaya atılmasına neden olan birçok detay içeriyordu. Bu yazımızda Piri Reis’in ilk dünya haritasını kısaca inceleyecek ve taşıdığı gizemlerin izini süreceğiz.
Piri Reis’in dünya haritası, boylamın kesin olarak hesaplanamadığı bir dönemde yapılmıştı; karaların şekillerinin kesin olarak çizilebilmesi ise ancak XVII. yy’daki keşiflerle gerçekleşecekti. O döneme kadar yapılan haritalar sembolik anlatımlara dayalı bir sistemle göre hazırlanır, kılavuz çizgileri doğrultusunda seyreden gemiler haritada belirtilen kerteriz noktalarına göre yönlerini tayin ederlerdi. Bu, orta çağ haritalarında sıkça rastlanılan portolan tekniğiydi. İtalyanca “portolano”, limanlarla bağlantılı anlamına geliyordu ve bu teknikle hazırlanan haritalarda kıyıları, adaları, limanları ve bunlar arasındaki mesafeleri belli referans noktalarından geçen rota çizgileriyle kabaca belirlemek mümkündü.
Portolan tekniğine uygun olarak çizilen bir haritada, anahtar noktalara yerleştirilen rüzgârgüllerinden ışınsal olarak çıkan kılavuz çizgileri birbirlerini keserdi. 16 veya 32 kollu rüzgârgülleri, denizci pusulalarındaki yönleri temsil etmekteydi; ayrıca haritalarda tali pusula gülleri ve ölçek skalaları da bulunurdu. Piri Reis’in bu teknikle hazırladığı dünya haritasının günümüze ulaşan parçasında da iki büyük rüzgârgülü, üç adet tali pusula gülü ve iki adet ölçek skalası görülmektedir. Yazdığı kenar notunda Piri Reis, bu dünya haritasını yaparken 20 haritadan yararlandığını söyler ve yararlandığı haritaları sıralarken bir adet de Kolomb haritasından bahseder. Daha sonra yazdığı Kitab-ı Bahriye isimli eserinde, amcası Kemal Reis ile birlikte Kolomb’un üç seferine katıldığını söyleyen İspanyol bir denizciyi esir aldıklarını ve bu haritayı o sırada ele geçirdiklerini anlatacaktır.
Piri Reis büyük bir ihtimalle Karayipleri çizerken Kolomb’un bu haritasından faydalanmıştı, bölgenin hatalı konumu da bu iddiayı destekler nitelikte… Kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilen kırmızı renkli büyük adanın neresi olduğu ilk bakışta anlaşılmıyor, ancak haritayı saat yönünün tersinde 90 derece çevirdiğimizde Küba’yı ve hemen yanındaki Hispanyola ve Porto Riko adalarını fark ediyoruz. Yine de haritanın bu bölümü Karayiplerin gerçek konumunu tasvir etmekten çok uzak, Küba’nın şekli orantısız ve gerçekte var olmayan pek çok ada mevcut.
Juan de la Cosa’nın (1500) ve Alberto Cantino’nun (1502) portolanlarında Karayipler daha gerçekçi bir şekilde gösterilirken, Brezilya’nın doğu kıyılarını onlara göre daha doğru çizen Piri Reisin haritasındaki bu durum biraz tuhaf… Peki bunun sebebi ne olabilir?

Piri Reis’in haritasını çizdiği zamanlarda Karayipler ve Güney Amerika kıyıları çoktan keşfedilmişti. Amerigo Vespucci, 1499-1502 yılları arasında ana karaya iki sefer yapmış, 50. paralelin güneyine kadar ulaşmıştı; bu nokta Macellan boğazından ve Tierra del Fuego’dan çok uzakta değildi. Vespucci’nin Asya’ya değil yeni bir kıtaya geldiğini fark etmesi üzerine yeni topraklar onun adıyla anılmaya başlandı. İlk başlarda bu isim sadece kıtanın güneyini tanımlamak için kullanılıyordu, Karayiplerin kuzeyinde keşfedilen toprakların ise hala Asya’yla bağlantılı olduğuna inanılıyordu.

Hassas ölçüm tekniklerinin mevcut olmadığı dönemlerde haritacılar, yeni keşfedilen yerleri seyahat notlarına göre çizerlerdi; bu notlar burunların, adaların, nehir ağızlarının, koyların ve körfezlerin vb. genel hatlarıyla kabaca tasvirinden ibaretti. Haritalar bu nedenle doğru hesaplanmamış coğrafi veriler ve bilgi parçaları içerirdi, çoğu zaman da bu parçalar arasında doğru bir ilişki kurulamazdı. Genellikle haritalar bölgeyi hiç görmeden çizilir, çoğunlukla mevcut haritalardan kopyalanır ve ihtiyaca göre değiştirilirdi; bu nedenle bir araya getirilen haritalarda farklı ülkeler için farklı ölçekler ortaya çıkabiliyordu.
O dönemlerde dünyanın gerçekte olduğundan daha küçük olduğu düşünülürdü ve bu durumda Atlas Okyanusunun karşı kıyısında Asya kıtası uzanıyor olmalıydı. Yenidünyanın keşfinin ilk yıllarında, 1507’ye kadar çizilen haritalar eski Uzakdoğu haritalarına eklenmiş, buna bir de güneyde var olduğuna inanılan “Terra Incognito”, yani Keşfedilmemiş Topraklar ilave edilmişti. Tüm bu fikirler Rönesans’ta yeniden keşfedilen Antik Yunan filozoflarının görüşlerine dayanmaktaydı, bazen haritalara mitolojik adalar da yerleştiriliyordu. Piri Reis’in haritasında da karşımıza çıkan efsanevi St. Brendan adası bunlardan biriydi ve o dönemlerde Azorlardan çok uzak olmadığı düşünülüyordu.

Martin Behaim’in 1492 tarihli düzlem küresinde görülen Uzakdoğu çiziminin Piri Reis’in haritasındaki Karayipler ile karşılaştırılması
Kolomb da dünyanın çevresini yanlış hesaplamış ve Hint Adalarına ulaştığını zannetmişti. İşte Piri Reis’in haritasında Küba’yı kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilmesine neden olan, Kolomb’un muhtemelen seyahatleri sırasında kullandığı Uzakdoğu haritasına yeni keşfettiği adaları Hint Adaları zannederek eklemesiydi. Piri Reis’in Toscanelli tarafından çizildiği düşünülen Kolomb’un kayıp portolanından kopyalamış olduğu kısım, aslında yeni keşfedilen adaların eklenmiş olduğu XV. yy. Uzakdoğu çiziminden başka bir şey değildi! Bunun en büyük kanıtı ise Küba olarak görülen adanın XV. yy haritalarında “Cipango” denilen Japon adalarının çizimiyle büyük benzerlik gösteriyor olması… Aynı çizim Martin Behaim’in 1492’de hazırladığı düzlemküresinde de Cipango olarak açıkça görülüyor; 1500’lerin başında Giovanni Contarini ve Francesco Rosselli’nin düzlem kürelerinde de benzer şekilde tasvir edilmiş. 1528 yılında hazırladığı 2. dünya haritasında Piri Reis bu hatayı düzeltecek ve Karayipleri gerçeğe uygun bir şekilde çizecekti.
Piri Reis’in haritasında göze çarpan bir diğer tuhaflık da Güney Amerika kıyılarının doğuya uzanan şekli… Bunun deri parşömenin şeklinden ya da kullanılan özel projeksiyon tekniğinden kaynaklandığını ileri süren pek çok iddia ortaya atılmış; bunlardan en ilginci de Piri Reis’in dünya dışı varlıklar tarafından yapılan Kahire merkezli bir dünya haritasından faydalanmış olabileceği iddiası… Yine bazı araştırmacılar haritada görülen uzantının o dönemde henüz keşfedilmemiş olan Antarktika Kıtası olduğunu ileri sürmektedirler; ancak haritanın bu bölümüne dikkatli bakıldığında bu parçanın kıtanın devamı olduğu kolayca fark edilebilir. Neden bu şekilde çizildiğine gelince, bunun cevabı Piri Reis’in bu bölüm için kullandığı Portekiz portolanlarında yatıyor…
1494 yılında Portekiz ve İspanya arasında imzalanan Tordesillas Antlaşması ile Yenidünya, “la Raya” adı verilen meridyen boyunca İspanyollarla Portekizliler arasında paylaştırılmıştı ve bu antlaşmaya göre Portekiz meridyenin doğusunda, İspanya ise batısında keşfedilen topraklara sahip olacaktı. Kıtanın güneyindeki topraklara ilk varanlar Portekizliler olmuştu ve yeni keşfettikleri yerlerde hak iddia edebilmek için haritalarında Brezilya’nın güney sahillerini ve Tierra del Fuego’yu la Raya’nın doğusuna doğru genişletmeyi tercih etmiş olabilirler. Dolayısıyla Piri Reis’in bu amaçla çizilen Portekiz portolanlarından birkaçını kaynak olarak kullanmış olması en akla yatkın iddia; zira o dönem haritalarında derece hataları fazla olduğundan sıklıkla bu gibi politik amaçlar için değiştirilebiliyordu.
Şimdi dilerseniz Piri Reis’in haritasının alt kısmında tasvir edilen yerleri daha iyi tanımlayabilmek için haritayı bir kez daha saat yönünün tersine 90 derece çevirelim. Haritada yapılan distorsiyona rağmen Güney Amerika kıyılarında San Matias Körfezini, Valdes Yarımadasını ve San Jorge Körfezini tanımlayabiliyoruz; bu kısmın Arjantin kıyıları olduğuna dair önemli bir işaret ise haritanın sağ alt tarafında görülen ve Piri Reis’in “Il de Sare” olarak isimlendirdiği büyük ada ve çevresindeki küçük adalar…

Piri Reis’in haritasında Güney
Amerika’nın kıvrılan kısmı ve modern bir haritada Macellan Boğazının girişi
Bunlar Falkland/Malvinas adalarının ilk çizimleri olabilir; ayrıca adaların güneyinde Macellan Boğazının girişi ve hemen yanındaki San Sebastian Körfezi de açıkça görülüyor. Haritanın çizildiği yıllarda henüz Macellan Boğazı resmen keşfedilmemişti, Falkland Adalarının keşfi ise 1592 yılında gerçekleşecekti. Ancak vakanüvis Antonio Pigafetta, 1519 yılında sefere çıktığında Macellan’ın böyle bir boğaz hakkında zaten bilgisi olduğundan ve bunu Martin de Bohemia tarafından çizilen bir haritadan öğrendiğinden söz eder. Aynı konumdaki bir grup ada Martin Waldseemuller’in 1507 ve Pedro Reinel’in 1522 tarihli haritalarında da görülmektedir.
Peki, Antarktika olduğu iddia edilen ve Macellan Boğazının doğusuna doğru uzanan kıtaya birleşik topraklar neresiydi? Piri Reis’in haritasının bu bölümünde bir yılan resmi vardır ve altındaki notta terkedilmiş bu bölgenin her yerinin büyük yılanlarla dolu olduğu yazar. Açıklamanın devamında Portekizli denizcilerin bu yüzden buraya yaklaşmadıkları, ayrıca bu kıyıların ikliminin de çok sıcak olduğu belirtilir; oysa Antartika bu özelliklere uygun değildir. Burası “Tierra del Fuego”, yani Ateş Ülkesi’nin doğu ucu olabilir. Buraya Ateş Ülkesi anlamına gelen ismi veren Macellan’dı, çünkü boğazı geçerken yerli köylerinde yanan ateşler görmüştü. O dönemlerde birçok coğrafyacı Güney Amerika’nın güney kısımlarının “Terra Australis Igcognita” adı verilen keşfedilmemiş mitolojik güney topraklarına bağlı olduğuna inanıyorlardı; yaygın olarak Ateş Ülkesinin de keşfedilmemiş güney topraklarına bağlı bir yarımada olduğu düşünülüyordu.
Anlaşılan Piri Reis Macellan’dan önce Tierra del Fuego’ya ulaşan Portekizli denizcilerin notlarını da ele geçirmişti ve 1500 yılların başında popüler olan bu coğrafi teorilerden etkilenerek Güney Amerika sahillerini Terra Australis’e bağlamıştı. Bu konuda Lopo Homem’in keşfedilmemiş güney topraklarını gösteren 1519 tarihli haritası, Piri Reis’in haritasının eksik parçalarını tahmin etmemize yardımcı olmaktadır.

Sonuç olarak Piri Reisin 1513 tarihli dünya haritası, o zamana kadar yapılan tüm haritaların ve seyahat notlarının derlenmesiyle oluşturulmuş, çağının en ileri bilgilerini içeren eşsiz bir çalışmadır. Piri Reis bu derlemeyi yaparken elbette kendi denizcilik tecrübelerini de eklemeyi ihmal etmemiş ve elindeki dağınık verileri tek bir bütün halinde en iyi şekilde sentezlemeye çalışmıştı. Elde ettiği yeni verilerin ışığında 1528 yılında ikinci bir dünya haritası çizecek ve dünya denizcilik tarihine adını altın harflerle yazdıracaktı.
Posted in DENİZ VE DENİZCİLİK
Leave a comment
KAST SINIFINDA İKİZ YARGI SİSTEMİ; BİZDEN OLANLAR VE BİZDEN OLMAYANLAR!!! * “ALO FATİH” * Ailecek Dokunulamazlar
Ailecek Dokunulamazlar
CUMHURİYET – Işık Kansu – 15.11.2025
BAĞLANTILI YAZI;
TİCARİ SİYASAL İSLAMIN PERDE ARKASI; ALO FATİH * Önce BİM marketlerini sonra da AKP’yi kurdular: Gözaltına alınan Fatih Saraç’ın bilinmeyenleri https://nacikaptan.com/2025/11/ticari-siyasal-islamin-perde-arkasi-alo-fatih-once-bim-marketlerini
Her taşın altından çıkan adam: M. FATİH SARAÇ
https://nacikaptan.com/2014/02/her-tasin-altindan-cikan-adam-m-fatih-sarac/
Futboldaki bahis bataklığına yönelik operasyonlarda eski Kasımpaşaspor Başkanı Mehmet Fatih Saraç ifadesi alınıp hemen birkaç saat sonra serbest bırakıldı.
CHP’li belediye başkanlarının eş, baba, çoluk çocuk, artık kim bulunursa ailecek soruşturulduğu bir dönemde Mehmet Fatih Saraç’ın serbest kalması hiç de şaşırtıcı değildi. Çünkü ailesinin, bu iktidarda dokunulmazlar arasında olması doğaldı.
Fatih Saraç’ın babası Emin Saraç’tı. Emin Saraç, Yozgatlı İhsan’ın öğrencisiydi. Yozgatlı İhsan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin yetkili organlarına danışmadan, Devlet Bahçeli ile görüştükten sonra CHP’nin cumhurbaşkanı adayı yaptığı, seçilemeyince MHP’den milletvekili olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babasıydı. Yozgatlı İhsan, Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılışının hemen ertesinde Mısır’a gitmiş, şeriat okulu olan El Ezher’de eğitim görmüştü. Mısır’da birlikte olduğu Mustafa Sabri ise İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kuran, Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyeciler için ölüm fetvası çıkaran eski şeyhülislamın ta kendisiydi.
Dönelim Emin Saraç’a. Emin Saraç, “ilim hicreti” için gittiği Mısır El Ezher’de, hocalarının tanımıyla “Osmanlı devletinin çocukları” adıyla eğitim görenlerdendi. Aynı zamanda Ekmeleddin İhsanoğlu’nun da yer aldığı İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın kurucularındandı.
Fatih Saraç işte o Emin Saraç’ın oğluydu.
Fatih Saraç, BİM mağazalarının, Yeni Şafak gazetesinin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bizim aile dostumuz” diye tanımladığı Yasin El Kadı’nın eski ortaklarındandı. Kendisi, Ciner Yayın Holding’in başında bulunduğu süreçte dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sık sık telefonla aranarak yayınlar konusunda uyarıldığı için “Alo Fatih” diye anılıyordu.
Fatih Saraç’ın kardeşi Prof. Dr. Yekta Saraç ise AKP iktidarı döneminde uzunca süre YÖK başkanlığı yapmıştı. Böyle bir aileye ve çevreye sahip Fatih Saraç’a dokunulabilir mi?
Dokunulamaz ama milyonlarca kişinin oy verdiği 100 yıllık CHP’nin kapatılması istenebilir!
KİNCİLER
Saray yandaşı gazetelerin yazarlarından tutun, 12 Eylül cuntasının YÖK düzeni sonucu adının önüne profesör kondurulmuşlara değin Atatürk’e kin kusanlara tanık olduk son günlerde.
Kurtuluş Savaşı’ndan başlayarak Cumhuriyet kuruldu kurulalı bunların soyu hep böyleydi. İşbirlikçilik, arkadan hançer, her uygar atılıma taş koyma, ortaçağda takılıp kalma.
Kafa taş, içindeki de saman oldukça bir gıdım ileri gidemediler, gidemeyecekler de. Çeyrek yüzyıldır iktidardalar. Türkiye’nin ve de yurttaşın durumu ortada. Bugünler geçip gittikten sonra nasıl anılacakları da ortada.
Atatürk, tarihe kazınmış bir kere. Boşuna didinmesinler.
EL ELE İMRALI’YA, NEDEN?
İmralı’daki Türkiye’de yaşayan Kürt kökenli yurttaşları mı temsil ediyor?
Yok öyle bir şey.
İmralı’daki, ileri sürdükleri gibi siyasal ve eylemsel Kürtçülük hareketinin önderi mi?Aralarındaki ilişkiler derinlemesine irdelendiğinde hiç de öyle gözükmüyor.
İmralı’dakinin, yalnızca binlerce kişinin ölümünden sorumlu bir terör örgütünün başı olduğu varsayılıyorsa da onun içinden de ayrı ayrı sesler çıkıyor.
Öyleyse, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önde olması gereken organı TBMM’nin temsilcilerinden oluşan komisyon üyeleri, el ele tutuşup neden kardeş kavgasının baş sorumlusunun ayağına, hem de barışı sağlayacağı gerekçesiyle gider?
Pek akla yatkın bir iş değil açıkçası.
Aklını yitirmiş bir ülkede, akıl aramak da ayrı bir çelişki hiç kuşkusuz.
Posted in SİYASAL İSLAM, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK
Leave a comment
TAVUKLARINIZI SANSARA, ÇOCUKLARINIZI ENSAR’A TESLİM ETMEYİN… * 46 çocuğa istismarla gündeme gelmişti… Ensar Vakfı yine ‘sahnede’: ‘ Okullarda din eğitimi’ programı!
46 çocuğa istismarla gündeme gelmişti…
Ensar Vakfı yine ‘sahnede’: ‘
Okullarda din eğitimi’ programı!
CUMHURİYET – 15.11.2025
Karaman’da 46 çocuğun istismar edildiği vakayla gündeme gelen ve AKP’liler
tarafından savunulan Ensar Vakfı “Dünyada Okullarda Din Eğitimi” düzenledi.
Karaman’da 46 çocuğun istismar edildiği vakayla gündeme gelen Ensar Vakfı “Dünyada Okullarda Din Eğitimi” programı düzenledi.
Vakfın genel merkezindeki programda seçilen ülke örnekleri üzerinden din eğitimi ve öğretimi meselelerine dair bildiriler sunuldu.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Zengin ile aynı fakülteden Doç. Dr. Abdurrahman Hendek’in editörlüğü ve proje yürütücülüğündeki çalışmada, 100 ülkenin eğitim sistemleri, eğitim politikaları ve sistem içerisinde din eğitiminin yeri, ülkelerin din eğitimi uygulama modelleri ve yaklaşımları ele alındı.
Çalışma kapsamında 100’ün üzerinde akademisyen ve yazarın katkılarıyla hazırlanan içerikler, 10 bölgede 10 kitap olarak yayımlandı.
Prof. Dr. Zengin, yaptığı açıklamada, 2,5 yıl süren projenin ürünlerini tanıtmak ve kamuoyuyla paylaşmak için programda bir araya geldiklerini söyledi.
Dünyada din eğitiminin çok tartışılan önemli bir konu olduğunu belirten Zengin, “Türkiye’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ konsepti içerisinde yeni bir anayasa öngörüsü var. Dolayısıyla ‘Acaba din eğitimi dünyada anayasal olarak nasıl bir görünüm arz ediyor, ülkeler din eğitimi politikalarını, modellerini nasıl gerçekleştiriyorlar?’ Bunları ortaya koymak istedik. Bu düşünceden hareketle farklı bölgeleri, coğrafyaları konu edinen 10 farklı kitap çalışması gerçekleştirdik” dedi.
NE OLMUŞTU?
Karaman’da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’ne (KAİMDER) ait evlerde kalan çocukların cinsel istismara ve cinsel saldırıya maruz kaldığı ortaya çıkmıştı.
Olayın ardından istismarcı önce ihraç edilmiş, ardından tutuklanmıştı.
Posted in DİN-İNANÇ, EĞİTİM, İrtica, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR
Leave a comment
YARGI KUMPAS KURAR MI? * ”MEŞE’Yİ ÇIKARMIŞ YERİNE İLKE’Yİ KOYMUŞLAR” * CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB’nin Kabataş Meydanı ve Transfer Merkezi 2. Etap açılışında açıklamalarda bulundu.
”MEŞE’Yİ ÇIKARMIŞ YERİNE İLKE’Yİ KOYMUŞLAR”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB’nin Kabataş Meydanı
ve Transfer Merkezi 2. Etap açılışında açıklamalarda bulundu.
13.11.2025 CUMHURİYET
Özel’in konuşmasından bazı kısımlar şöyle:
”İddianameyi ikiye ayıralım. İddianamede bilinmedik bir şey yok, bilmediğimiz bir şey yok ama bildiğimiz bir şey de yok. Televizyonlara söylenen bütün fasiküllere, her gün yandaşlara ne sızdırdılarsa son gün buna bir kat yapmışlar! Güya soruşturmada gizlilik vardı. Her gün yandaşlara ne sızdırdılarsa son gün buna bir kap yapmışlar ansiklopedi gibi iddianame diyorlar. Sözünüzün bir ağırlığı varsa tanık beyanıyla tutuklanan onlarca arkadaşımızı derhal serbest bırakın. Bu konuda olmayan şey; kanıtlayacağız, ispatlayacağız. Başta Kadriye Kasapoğlu, Mehmet Pehlivan, Kadir Öztürk ve daha niceleri sadece tanık beyanıyla şu an tutuklular. Sözünüzün ağırlığı varsa onlarca arkadaşımızı derhal serbest bırakmanız lazım.
”BİR TEK KANIT YOK”
Ortada bir tek kanıt yok. Ama Ekrem Başkan’ın oğlu bir tekne almış. 772 bin lira, Anadolu Ajansı, TRT bunu 772 milyon lira yazmış. Sehven bilinçli olarak.
”ERDOĞAN’DAN ÖZÜR BEKLİYORUM”
Atılan iftiralar var arkası boş. Ama Anadolu Ajansı TRT’den bir istifa ve özür bekliyorum. Bunların en üstünde Recep Tayyip Erdoğan’dan bir özür bekliyorum. Bunların sonunda CHP’yi kapatmaya kalktılar. Millet bir ayağa kalktı bu partiyi Kenan Evren kapatamamış. Hemen açıklama yaptılar. Kapatılmaktan dolayı mağdur olan AK Parti buna da kalkıştı.
”MEŞE’Yİ ÇIKARMIŞ YERİNE İLKE’Yİ KOYMUŞLAR”
19 Mart tarihinde 3 gizli tanık vardı; Meşe, Ladin, Çınar. O gün İlke diye biri yok. Bugün 15 tane gizli tanık var. Ama 19 Mart’ta onlara söylenen ifadelerde Meşe, Ladin, Çınar, özellikle Ekrem Başkana Meşe ifadesi. O gün İlke diye biri var mı, yok. O gün Meşe diye biri var. O Meşe’ye bir sözler vermişler. Meşe 7’nci kata girememeye başlayınca, verilen sözler tutulmamaya başlayınca, Meşe artık gizli tanık olabilecek özelliği kaybetmiş. ‘Konuşurum’ demiş, ‘doğrusunu anlatırım’ demiş. Beyefendiler iddianameyi yaparken, Meşe’nin ifadelerini çıkarmışlar, iddianamede şimdi Ekrem Başkan ve arkadaşlarına sorulan Meşe ifadelerinin hiçbiri yok. Meşe yok. Yerine İlke’yi koymuş. 31 Mart’ta İlke yoktu. Şimdi diyor ki 18 Kasım 2024’te İlke ifade verdi. Meşe’nin çektiği ifadeleri İlke’ye şarj etmişler. O yalanları İlke diye yazmışlar. Suçüstü yakalanmışlar.”
NE OLMUŞTU?
CHP lideri Özgür Özel, İBB iddianamesinde yer alan gizli tanıklara ilişkin dün akşam Sultanbeyli’deki mitingde gizli tanık ayrıntısına dikkat çekmişti. Özel, şu ifadelere yer vermişti:
”Dün iddianame çıktı ve onlarca arkadaşımızın suçlamalarında gizli tanığın söyledikleri ya da iftiracıların söyledikleri var. Buradan bir çok üzerinde konuşacağımız bir bombayı ifade edeyim. İlk başlarda bir ‘Çınar’ vardı, her iftirayı o atardı. Sonra bu ‘Çınar’la araları bozulmuş. Bu ‘Çınar’ın söylediği sözler, verilen vaatler, attığı yalanlar birbiriyle örtüşmemiş. Bu ‘Çınar’ı 7’nci kata almamaya başlamışlar. Bu ‘Çınar’, 6’ncı katta intihara kalkışmış. Buradan bütün adliye muhabirlerinin bildiği intihara kalkışma olayındaki kişi ‘Çınar’ın ta kendisidir. Şimdi o ‘Çınar’ın aylar önce söylediği ifadeleri ‘Çınar’dan almışlar ‘İlke’ diye yeni bir gizli tanığa söyletmişler. Yalan olduğu, kumpas olduğu buradan belli bir soruşturmada, gizli tanığın sekiz ay önce söylediklerini alıp ‘İlke’ denen gizli tanığa veriyorlar.”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı konuya ilişkin açıklama yaparak Özel’in Çınar ile Meşe’yi karıştırmasından kaynaklı iddiayı yalanlayarak şunları kaydetmişti:
“Sosyal medya hesabında paylaşılan videodaki olayın 26.08.2025 tarihinde gerçekleşen bir vatandaşımızın intihar girişimine ilişkin olduğu, olaya güvenlik görevlilerimizce müdahale edilerek şahsın ikna edilmek suretiyle intihardan vazgeçirildiği, şahsın suç örgütüne ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında ifadeleri alınan Çınar ve İlke kod isimli, haklarında tanık koruma prosedürü uygulanan şahıslardan her ikisi de olmadığı, ayrıca soruşturma kapsamında İlke kod isimli tanığın ifade tarihinin 18/11/2024, Çınar kod isimli tanığın ifade tarihinin ise bahsedilen ifadeye çok yakın bir tarih olan 21/11/2024 olduğu, sonuç olarak yapılan açıklamaların dezenformasyon niteliğinde olduğu açıkça anlaşılmıştır.”
Adaleti ara ki bulasın! * İnsan unutur. Siz unuttunuz. Ben hatırlatayım. * Türkiye Varlık Fonu devlet şirketlerinden biri olan Eti Maden’in Lüksemburg’da kurulu Etimine S.A (Luxembourg) adlı yan şirketinden İstanbul Başsavcı’sının 9 ay boyunca maaş aldığı ortaya çıktı
Adaleti ara ki bulasın!
SÖZCÜ – Necati Doğru
İnsan unutur.
Siz unuttunuz.
Ben hatırlatayım.
Stratejik planımızı yaptık, çalışmaya başladık. Hedefe kilitlendik.
Şimdi 19’uncu ekonomiyiz. 10’uncu büyük ekonomi olacağız.
Bu hedef için varız, demişlerdi.
Neler duymuş, neler görmüş, ne umutlara vidalanmıştık: Türkiye yine döviz sıkıntısı içine düşmüştü ve yine “Vatanı iyiye götürmek için” diyerek devlet bankaları; Ziraat, Halkbank, Vakıfbank, Borsa İstanbul, enerji şirketleri; BOTAŞ, TPAO, ulaştırma şirketleri; THY, PTT, maden şirketleri; Eti Maden, Türkiye Maden, Çay Kur, Türk Şeker gibi devlet malı 30 şirket, 2 devlet imtiyazı lisans, çok sayıda taşınmaz devlet varlığı Türkiye Varlık Fonu’na alınmıştı. Devlet bu değerli varlıkları, yüksek verimlilikte işletilecekti.
Küresel ölçeğe geçme.
Küresel sinerji yakalama.
Küresel rekabete ulaşma.
Mukayeseli üstünlük yaratma diyerek Varlık Fonu işte bu anlatılan vizyondan doğdu. Varlıkların ebesi sinerji olacaktı.
Varlıklar doğuracak.
Doğuracaktı.
Dış borç bitecekti.
Singapur’da TEMASEK neyse, Malezya’da KHAZANAH ne yapıyorsa;
Türkiye’de de Türkiye Varlık Fonu o olacak diye sözler verip umutlar yükseltmişlerdi.
Yeni nesil tarım.
Yeni nesil enerji.
Yeni nesil sağlık.
Finansal teknoloji.
Lojistik ve eğitim.
Yatırımlar buralara yönelecek. Girişim sermayesi yaratıyoruz. Global şirketler çıkartacağız.
Girişimci ateşini yakacağız. Dünyada 80 varlık fonu var. Biz 80’in içinde 20’nciyiz demişlerdi.
Türkiye Varlık Fonu bu büyük umutlar ve ışıklı iyimserlik yaratan “Müjdeli sözlerle” 2016 yılında kurulmuş, Sayıştay ve Meclis denetimi dışında tutulmuş, ilk başkanlığına da Mehmet Bostan adlı biri getirilmişti.
Dakika bir, gol bir!
Türkiye Varlık Fonu, kurulduğu yıl dolandırıldı. Başkan Mehmet Bostan, “25 milyar dolarlık fon anlaşması yaptım, bunun için 25 milyon dolar komisyon ödememiz gerekir” demiş, komisyon Örtülü Ödenek’ten ödenmiş fakat fon gelmemişti, Türkiye dolandırılmıştı.
Başkan Mehmet Bostan, görevden atıldı. Onun yerine “Varlık fonu yönetmekte uzman” 2 profesör getirildi. 2 finans profesörü de bir gecede, sebepsiz, gerekçesiz görevlerinden alındı, Cumhurbaşkanı Fonu kendine bağladı ve bütün şirketlerin yönetim kurulu başkanı oldu.
Profesörler de sustu.
2025 yılını bitirmek üzereyiz; Varlık Fonu, “Kör borçlanma kuyusuna” dönüştü. TEPAV Maliye ve Para Politikası Araştırma Merkezi Direktörü Coşkun Cangöz, “Şubat 2024’de kümülatif (birikmiş) borcu 500 milyon dolar olan Türkiye Varlık Fonu, takip eden dönemde art arda yaptığı borçlanmalarla Eylül 2025 itibariyle borç stoku 4 milyar 549 milyon dolara çıktığını” açıkladı. Coşkun Cengiz, TEPAV’ın blog sayfasında yayımlanan yazısında; “Türkiye Varlık Fonu, Hazine’den daha yüksek maliyetle borçlanıyor. Alınan borçların nerelerde kullanıldığının bilgisi de verilmiyor, şeffaflık yok” eleştirisine yer verdi.
Türkiye Varlık Fonu devlet şirketlerinden biri olan Eti Maden’in Lüksemburg’da kurulu Etimine S.A (Luxembourg) adlı yan şirketinden İstanbul Başsavcı’sının 9 ay boyunca maaş aldığı ortaya çıktı. Başsavcı da “Ben o maaşı Adalet Bakan Yardımcısı iken aldım, başsavcı olunca almayı bıraktım” savunması yaptı.
Pahalıya dış borç bul.
Adalet adamına maaş ver.
Adaleti ara ki bulasın!
Başsavcı’nın içinde “Rüşvet, irtikap, belediye parası ile zenginleşme”
suçlamalarıyla dolu 3 bin 741 sayfalık iddianame açıkladığı gün
Sultanbeyli meydanda halk, “Hak-hukuk-adalet” diye bağırdı.
EDEBİYAT, ŞİİR * ORHAN VELİ’NİN ARDINDAN
*Orhan Veli 1937 Ankara
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, bilmiyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan Veli Kanık
Orhan Veli’nin ardından
CUMHURİYET – Tolga Aydoğan – 14.11.2025
1950 senesinin soğuk bir Ankara gecesi… Karanlıkta ayak sesleri… Hırıltılı bir nefes… Yalpalar bir sağa bir sola… Adeta bir gemi gibi… Yolunu bulmaya çalışarak yürür. Nereye gittiği meçhul. Sonra belirir gözleri karanlıkta. Bir çift göz bir açılır, bir kapanır, geceyi aydınlatır. Nereye gittiği meçhul… Kolunun altında sıkıştırılmış bir tiyatro metni; Moliere’in Saygılı Yosma piyesi… Ankara’da bulunma nedeni de bu aslında. Yürür. Ulus’un ara sokaklarındaki Üç Nal Meyhanesi’nde içmiş o gece… Kimlerle olduğu da meçhul, belki Melih Cevdet, belki Oktay Rifat, belki küs olduğu Nurullah Ataç, belki Cahit Sıtkı Tarancı… Yürür meçhule, yürür Yenişehir’e doğru… Ve sonra karanlığı böler davudi ses; “Paaat”. Düşer çukura bu genç adam. Belediyenin açtığı çukura… Karanlık gecede yankılanır bu ses: Paaat!
Evet, Orhan Veli’dir çukura düşen. Bundan tam 75 yıl önce. 1950’nin soğuk bir kasım gecesinde… Yıllar boyu hep yazıldı çizildi. Denildi ki bir çukura düşüp başını çarptı, beyin kanaması geçirdiği anlaşılamadı ve birkaç gün sonra da vefat etti. Peki gerçekten böyle miydi?
“VEFATIN ARDINDAKİ GERÇEKLER”
14 Kasım 1950 günü aramızdan ayrıldı Orhan Veli. Ölüm nedeni ise yıllar boyu yanlış bilinmiştir. Bu konuda kız kardeşi Füruzan (Kanık) Yolyapan bir röportajında Orhan Veli’nin Ankara’da çukura düştüğünü doğrulamıştır. Ağabeyinin İstanbul’a döndüğü zaman bacaklarındaki kabuk bağlayan yaraları gösterdiğini ama çukura düşerken sadece bacaklarını sürttüğünü ifade etmiştir. Çukura düşerken başını çarparak beyin kanaması geçirdiğini iddia eden ise erkek kardeşi Adnan Veli olmuştur. 1953 senesinde yayımladığı “Orhan Veli İçin” adlı kitabında şöyle anlatmıştır:
“1950 yılında Ankara’da bir karanlık sokakta, belediye tarafından kazılan fakat gece işaret konmayan bir hendeğe düştü. Başını adam akıllı zedeledi. İki gün sonra İstanbul’a geldi. Vücudundaki sızılardan şikâyet ediyordu. 14 Kasım Salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi, hastaneye kaldırıldı. Beyninde damar çatlaması yüzünden başlayan baygınlığın sebebi ilkin hekimler tarafından anlaşılamadı. Alkol zehirlenmesine karşı tedavi yapıldı.”
Orhan Veli’nin vefatının ardından ölüm nedenini öğrenmek için otopsi yapılmış, Orhan Veli’nin alkole bağlı bir beyin kanaması sonucu vefat ettiğini anlaşılmıştır. Bu raporu gören Sabahattin Eyuboğlu bu bilgiyi Mahmut Dikerdem’e gönderdiği mektubunda belirtmiştir. Vefatın ardından gazeteler ölüm nedeni olarak “alkol zehirlenmesi” ve “aşırı alkole bağlı beyin kanaması” olduğunu sayfalarına taşımıştır. Adnan Veli’nin vefat nedenini bir çukura düşmeye bağlamasının ardında ise ailenin itibarını koruma düşüncesi yatmaktadır. Bu nedenle “çukur” ile “beyin kanaması” ilişkisi yan yana getirilmiştir.
“ŞİİRİ SOKAĞA İNDİREN ŞAİR”
Orhan Veli’yi ünlendiren şiir ise “Kitabe-i Sengi Mezar” adlı şiirdir. Hepimizin bildiği “Hiçbir şeyden çekmedi bu dünyada nasırdan çektiği kadar” diye başlayan “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” diye biten o meşhur dörtlük…
Şiirleri eleştiri konusu olmuştur hep. Baki’nin 1600’lü yıllarda yazdığı “Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i Hümâ imiş” diye başlayan gazellerinden, Şair-i Azam Abdülhak Hamit Tarhan’ın Makber’indeki “Güller gibi meyl-i ibtisâm et, Dağ-ı dile çâre bul, merâm et!” dizelerine uzanan o ağdalı şiir geleneği… İşte bunu değiştirmiştir Orhan Veli… Bugün bile o yalın “Cımbızlı Şiir” akıllardadır:
“Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!”.
Bir kesim tarafından eleştirilmiş, bir kesim tarafından “Şiiri Sokağa İndiren Adam” olarak görülmüştür. Öte yandan babası Mehmet Veli Bey de oğlunun şiirlerini eleştirenlerin başında gelmiştir. Hatta bir şiirine de itiraz etmiştir. Orhan Veli “İstanbul Türküsü” şiirinde “İstanbul’da Boğaziçi’nde / Bir fakir Orhan Veli’yim / Veli’nin oğluyum / Tarifsiz kederler içindeyim” diye yazınca babası kızarak “Oğlum fukaralığını dünya âleme ilan ediyorsun da beni niye karıştırıyorsun?” demiştir. Ama ilerleyen yıllarda oğlunun bazı şiirlerini sevmiş ve bestelemiştir.
*Garip Akımını başlatan Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, arkadaşları Şinasi Baray ile. 1931/1932 Sonbaharı Ankara Zafer Parkı.
ORHAN VELİ İSTANBULLU MU YOKSA ANKARALI MI?
Orhan Veli güzel yaşamıştır, biraz da parasızlık çekmiştir. Bir kitap yazmıştım onunla ilgili ve şöyle demiştim: “Ankara’da okudu, Ankara’da âşık oldu, Ankara’da çalıştı, Ankara’da yazdı en güzel şiirlerini, Ankara’da Evkaf’taki memuriyetten istifa etti güzel havalarda, Ankara’da düştü çukura. Orhan Veli Ankara’da doğmadı, Ankara’da ölmedi ama Ankara’da yaşadı.”
Aslında Ankara’da yaşadığı pek bilinmedi bunca yıl. Oysa 36 yıllık ömrünün neredeyse 25 senesini Ankara’da geçirdi. Garip Akımı, Ankara’nın Atatürk Bulvarı üzerindeki bir pastanesinde, Özen’de ortaya çıktı. Nahit Hanım ile dillere destan o gizli aşkı da Ankara’da yaşadı. Hasan Âli Yücel’in Tercüme Bürosu’nda dünya klasiklerini çevirdi. Dostlar edindi Ankara’da, Tarancı’dan Tanpınar’a, Külebi’den Cumalı’ya, Eyuboğlu’ndan Dino’ya… Sarhoş oldu Posta Caddesi’ndeki lokantalarda, şiirinde geçtiği üzere eve ekmek ve su götürmeyi Ankara kaldırımlarında unuttu. Melih Cevdet ile aynı kıza âşık oldu, ilk şiirlerini Ankara’da yazdı, Yaprak dergisini yine Ankara’da çıkardı. Ankara sinse de şiirlerine ama o hep İstanbullu şair olarak bilindi. Oysa o Ankara’daydı. Evet o Ankara’da doğmadı ölmedi ama Ankara’da yaşadı. Doğumu gibi ölümü de İstanbul’da oldu. Bugün Aşiyan’da uyuyor. Hatırlarız değil mi o güzel satırları; “Urumelihisarı’na oturmuşum; Oturmuş da bir türkü tutturmuşum” derken yine aynı şiirde geçtiği üzere “Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları”.
Günümüzde Rumelihisarı’nda mezarı, hemen sahilde ise heykeli… Tepesinde ise bir martı… Şiirinde geçtiği gibi… Aslında her ölüm erkendir ama onun ki çok erken… 36 yaşındayken vedalaştı bizlerle ve giderken 75 sene öncesinden bize bir şiir fısıldadı geçmişten:
“Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fâni dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.”
Orhan Veli’yi vefatının 75. senesinde özlemle anıyoruz.
Posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR
Leave a comment














