Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
Son Bir Ayda En Cok Okunanlar
ARŞİVDEN GÜNDEME * FEDERASYONA DOĞRU *…
AKP’NİN KURULUŞUNDAKİ “YABANCI”…
uyarı +18 * TANIMADAN BİLMEDEN OSMANLI’YA…
AFGANİSTAN * TALİBAN * BİR UTANÇ GELENEĞİ PEDOFİLİ;…
ŞİİR MOLASI * HİKÂYE * Cahit Külebi
KÜLTÜR SANAT * Minyatür Sanatı Nedir? Özellikleri Nelerdir?
EMPERYAL FAŞİZM VE DEVRİMCİLER * ŞİŞLİ MEYDANINDA 3…
DEYİŞLER * Şeyh Edebali * DOSTLUK
Uyandırma servisi* BOP * ARZ-I MEVÜD – BÜYÜK…
HAYIRLI CUMALAR !!! * Cuma günlerine neden kudsiyet…
-
Yeni Yazılar
- AFORİZMALAR
- Laiklik… Neden vazgeçil(e)mez? Nasıl yitirdik, nasıl geri kazanmalı? * -Laiklik, devletin dini değil, aklı ve bilimi rehber edinmesidir; devlet, akla ve bilime dayanmalıdır.
- Çocukları kurban ettiler! * Şalvar-cübbe arasına sıkışmış, takım elbisesi, kravatı üzerinde emanet duran kırpık bıyıklı kitlesi, “Allahu Ekber” diye tekbir getirip, coşkuyla onayladı. Doğru söylüyordu. Demokrasi, AKP için her zaman bir araçtı.
- MERSİN’DE KALKAN GEMİNİN PERDE ARKASI * AKP İSRAİL SUÇ ORTAKLIĞI
- İMAMOĞLU KORKUSU!
Arşivler
Kategoriler
- 12'den vuran sözler
- 21.YÜZYIL ENSTİTÜSÜ
- AB
- ABD – AB – EMPERYALIZM
- AFORİZMALAR
- AHMET TAKAN YAZILARI
- AHMET TANER KIŞLALI
- AKIL AÇICI KONUŞMALAR
- AKIL FİKİR YAZILARI
- AKLI VİCDANI HÜR YAZIŞMALAR
- ALİ ERALP YAZILARI
- ALİ NEJAT ÖLÇEN
- ANAYASA
- ANIL ÇEÇEN
- ANILAR
- ANLAŞMALAR-SÖZLEŞMELER
- Anons
- Arastirma
- ARKEOLOJİ – MİTOLOJİ
- ARŞİV SANDIĞI
- ASİMİLASYON
- ATATURK
- AYNANIN SIRLARI
- AZİZ NESİN
- BANU AVAR yazıları
- BARIŞ'LAR
- Bekir Coşkun yazıları
- BELLEK DÜRTÜCÜ
- Bilim ve Teknoloji
- BİLİŞİM – İNTERNET –
- BİLİYOR MUSUNUZ ?
- Bölücü KÜRTÇÜLÜK
- BOP
- BÜLENT ESİNOĞLU YAZILARI
- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ
- Calisma Dunyasi – Is ve Emekciler
- CUMARTESİ YAZILARI
- CUMHURİYET – DEMOKRASİ – ÇAĞDAŞLIK
- DAVUT ARSLANTÜRK
- DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK
- DENİZ VE DENİZCİLİK
- DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER
- DİN-İNANÇ
- DIŞ POLİTİKA
- Dizi Yazilari
- DOĞA – ÇEVRE
- Doga – Cevre – Ekoloji – Tarim
- DOĞAL FELAKETLER
- DOĞAL YAŞAM
- DOĞAN KUBAN
- DÜNYA DENİZCİLİK SAVAŞLARI
- DÜNYA ÜLKELERİ
- DURUM VAZİYETİ
- DUYURULAR
- EDEBİYAT – ANI – ÖYKÜ – ŞİİR
- EĞİTİM
- Ekonomi
- EMİN ÇÖLAŞAN
- EMPERYALİZM
- ENERJİ
- English articles – İngilizce makaleler
- ERGENEKON – BALYOZ
- ERMENİ SORUNU
- EVVEL ZAMAN İÇİNDE
- FAŞİZM
- FELSEFE ve GÜZEL DEYİŞLER
- Fetullah Gülen
- FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI
- Flash Haber
- FOTOĞRAFLAR
- FUAT AVNİ
- GAZETE MANŞETLERİ
- GDO
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM
- GEDİĞE TAŞ KOYMAK
- Genel Kultur
- GIDA
- GÖÇLER-GÖÇMENLER
- GÜLMECE
- Gundem
- GÜNDEM – YORUM
- Haber
- HABER GÜNDEM
- HAYATIN İÇİNDEN
- HUKUK-YARGI-ADALET
- İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR
- İLHAN ARSEL – DİN VE İNANÇ
- İLHAN SELÇUK YAZILARI
- İNSAN HAKLARI – DEMOKRASİ
- İrtica
- İSRAİL – SİYONİZM
- İSTİHBARAT KURUMLARI
- KADIN HAKLARI
- KAPİTALİZM – LİBERALİZM
- KARİKATÜR
- KIBRIS
- KISA KISA
- KISSADAN HİSSELER
- KIZILDERİLİLER
- Kose Yazarlari
- KÖŞELİ YAZILAR
- KÖY ENS.ÖĞR. MUSTAFA AKSUNGUR ANILARI
- KÖY ENSTİTÜLERİ
- KÜLTÜR – EĞİTİM – ÇAĞDAŞLIK
- KUMPAS-TEZGAH-ÜÇ KAĞIT
- KÜRESEL POLİTİKALAR
- LAİKLİK – CUMHURİYET – DEMOKRASİ
- Madencilik ve Yeralti Kaynaklari
- MAHİYE MORGÜL
- MEDYA
- MEHMET ALİ GÜLLER
- Mehmet Halil Arık yazıları
- MEHMET TÜRKER
- MENEMEN OLAYI – KUBİLAY
- MİNE KIRIKKANAT
- MİTOLOJİ
- MİZAH
- MOLA ZAMANI
- MURAT AĞIREL
- MUSIC
- MUSTAFA YILDIRIM
- MUZİK KUTUSU
- NECATİ DOĞRU YAZILARI
- NECİP HABLEMİTOĞLU
- NURULLAH AYDIN YAZILARI
- NUSRET KEBABÇI
- ORGANİZE İŞLER
- ORTADOĞU ÜLKELERİ
- OTOKRASİ – TEOKRASİ – KLEPTOKRASİ
- ÖZDEMİR İNCE
- ÖZELLEŞTİRMELER
- PANDORA'nın KUTUSU
- PAZAR YAZILARI
- PERDE ARKASI
- PKK TERÖRÜ
- Politika ve Gundem
- POROF ZİHNİ
- RADİKAL İSLAM
- Rifat SERDAROĞLU yazıları
- Saglik
- SANAT – RESİM
- Sanat Edebiyat ve Kultur
- SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR
- SAVUNMA
- SAYGI ÖZTÜRK
- SAYIŞTAY RAPORLARI
- science * ingilizce * araştırmacılara
- SEÇİM – SEÇSİS
- ŞERİAT – İRTİCA – KARANLIĞIN AYAK SESLERİ
- SİNAN MEYDAN
- SİYASAL İSLAM
- SİYASİ PARTİLER
- SİYASİ TARİH
- SONER YALÇIN yazıları
- SÖYLEŞİLER
- SUAY KARAMAN
- SUÇ DOSYALARI
- SÜLEYMAN ÇELİK
- SUN SAVUNMA NET
- T.C. BURHAN
- TAKVİM
- Tarih
- TARİHE – AYDINLANMAYA – CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER
- TARİKAT VE CEMAATLAR
- TARIM – EKOLOJİ
- TERÖR
- TIMARHANEDE BU HAFTA
- TSK
- TURGUT ÖZAKMAN
- ÜÇ'lemeler
- UÇUK KAÇIK HABERLER
- UĞUR DÜNDAR
- UĞUR MUMCU
- ULUSAL STRATEJİ
- Uncategorized
- UNUTMA
- VANDALLIK
- VATANDAŞIN KÖŞESİ
- VİDEOLAR
- Wiki-Leaks – Bilgi sızmaları
- YABANCI BASIN
- YANDAŞ – ÇIKARCI – YAĞCILAR
- YANGINLAR-DOĞAL AFETLER
- Yazarlar
- Yeni Kitaplar
- YENİ NESİL SİLAHLAR
- YILDIZLI YAZILAR
- Yılmaz Özdil
- YOBAZLIK – GERİCİLİK
- YOLSUZLUKLAR
- YOZLAŞMA – AHLAKSIZLIK
- YUNANİSTAN – EGE SORUNU
- Zahide Uçar
Who's Online
54 visitors online now9 guests, 45 bots, 0 membersSeçenekler
AFORİZMALAR
Posted in AFORİZMALAR
Leave a comment
Laiklik… Neden vazgeçil(e)mez? Nasıl yitirdik, nasıl geri kazanmalı? * -Laiklik, devletin dini değil, aklı ve bilimi rehber edinmesidir; devlet, akla ve bilime dayanmalıdır.
Laiklik… Neden vazgeçil(e)mez?
Nasıl yitirdik, nasıl geri kazanmalı?
CUMHURİYET – Ahmet Saltık – 05.06.2025
M. Luther’in Katolik Kilisesi kapısına 95 maddelik ültimatomunu çakmasıyla Protestanlık doğdu. Avrupa’da mezhepler arası 30 Yıl Savaşları başladı. Westphalia Barışı 30 yıl mezhep savaşları sonunda bağıtlandı. Devletler dinini seçme hakkı kazandı.
Aydınlanma (18. yy) çağında bilimsel akılcılık, gözlemsel-deneysel bilim öne çıktı. Voltaire, Rousseau, Kant dinci dogmalara karşı akılcılığı savundu. Devletin yansız olması ve dinin özel alana çekilmesi düşüncesi yayıldı. Fransız Devrimi (1789) ile “laiklik” devlet rejimi oldu, 1905’te Kilise ile Devletin Ayrılması Yasası çıkarıldı. Ernest Renan, din ile devletin ayrılması gerektiğini savunurken laikliği şu temel ilkelere dayandırır:
-Laiklik, devletin dini değil, aklı ve bilimi rehber edinmesidir; devlet, akla ve bilime dayanmalıdır.
-Devlet, herhangi bir dini kaynak almaz; kararlarını us (akıl) ve bilim temelli almalıdır.
-Din, bireysel vicdan olgusudur. Devlet dine karışmamalı, din de devlete yön vermemelidir.
-Toplumsal barış için din, özel alana çekilmeli; toplum içinde ayrıştırıcı değil, kişisel inanç konusu olmalıdır.
Renan ortak tarih ve bilinci savunur. Din tümüyle bireysel kalmalı, kamusal alana yansıtılmamalı, bu alan dinsel simgelerden arındırılmalıdır. Devlet ve toplumsal yapının, yasaların ve normların ortaçağ skolastik dogmalarına dayanmadığı; günün ve geleceğin kuşaklarında uygarlık değerlerinin, aklın, bilimin ve sorgulamanın temel olduğu;
Toplumsal düzenin tebaa-ümmet değil, eşit-özgür yurttaşlığa dayandığı; kadın-erkek toplumsal cinsiyet (gender) eşitliğinin mutlak bir temel insan hakkı olduğu bilinciyle yaşamı eleştirme ve geliştirme erkinin sergilenebileceği; bilimsel ve yaratıcı akla dayalı yaşam mimarisi ancak laiklik temelinde kurulabilir.
Türban dayatmasıyla kimi kadınların saçının telinin görünmemesi “güvenceye alınmış” (!) ancak can güvenliği sağlanamamıştır. RTE, İstanbul Protokolü’nden açıkça hukuk dışı ve hükümsüz olarak çekilmiş ama “saçı görünmeme garantili” (!) masum kadınlarımızın müslümanlar eliyle cinayete kurban gitmeleri hala ve hızla sürmekte?
Oysa evrensel uygarlık hedefi; yaşanabilir, eşit, özgür ve çağcıl devlet-toplum düzeni için laikliği koruyup uygulamaktır. Laik düzen barışı, geleceği kazanmaktır, eşitlikçi topluma evrilme, halk egemenliğini sağlama demektir.
Laikliğin yitirilmesi, ulus egemenliğinin ruhbana kaptırılması, çağlar gerisine savrulmadır. Egemenlerin çocukları laik-bilimsel eğitim alır ama yoksul emekçiye sözde dinsel kurallara dayalı gericilik dayatılır, zorunlu dinci eğitimle çocuklarının beyni yıkanır. Egemenlerin kadınları da gerçekte laik yaşam sürer ama sömürülen yoksul emekçi kadınlar din adına cendereye sokulur, köleleştirilir, kendini gerçekleştirmesi önlenir, can güvenliği bile olmaz! Laiklik, özünde tam da sınıfsal bir olgu ve kurumdur.
Ülkemiz, emperyal destekli AKP rejimi eliyle, 23 yıldır giderek koyulaştırılan bütüncül bir gerici kuşatma altında. Cumhuriyet, 2. yy’a birçok temel değerini yitirerek girdi. Türkiye’nin yönetsel, hukuksal ve sosyal dokusunu köktenci biçimde geriye dönük değiştirme amacıyla dayatılan politikalarla toplumsal barışın güvencesi olarak Laiklik, yok sayılarak dışlanmakta. Toplum, siyasal İslam yorumuyla İhvancı kurallarla sözde din adına dönüştürülmektedir.
Ulus, tarikat ve cemaatlerin ahtapot kollarıyla kuşatılmıştır. Bilim hurafeyle, hukuk şeri hükümlerle, yurttaş tebaa, halk ümmet ile eşdeğer görülmektedir. AKP azınlık iktidarı, “Yeni Türkiye” söylemiyle, Atatürk’ün kullandığı bu tanımı tersine çevirmekte. Ortadan kaldırılan laik düzen yerine, şeriatı kalıcı kılmak için anayasa değişikliği dayatmakta. Erdoğan açıkça “Alışacaksınız” diyerek ağır hukuk dışı toplumsal baskı kurmakta, “Bizden olmayan bertaraf olur” demekte ve partisine oy vermeyen yurttaşlara açıkça aşağılayıcı hakaret sözcükleri kullanmakta. 21. yy’da hiçbir uygar ülkede böylesi onur kırıcı tablo olamaz!
Anayasayı açıkça tanımayan ve sürekli çiğneyen İktidar, anayasa değişikliği, yapabilirse yeni anayasayı gündemden düşürmemekte; 24, 42 ve 174. maddeler, laikliğin yeniden tanımlanması(!) için hedefte ve içleri boşaltılacaktır. Gerici dayatma, artan saldırılar ve dini siyasete alet etme karşısında laiklik ve Aydınlanma devrimi kazanımlarını savunma ve koruma savaşımı kritik bir önem ve öncelik kazandı.
Sömürüyü sürdürebilmek için “Fiyatları Allah belirliyor” çılgınlığına ulaşıldı! Yoksullaştırma, hiç utanmadan, Allah’a yakın olma, cennet vaadi ile maskelenmekte! Eylül 2021 “nas” kurgusu, sermaye birikimini vahşice sürdürmenin kapkara şalı idi. Kaldı ki iktidarın din adına dayattığı, Kuran kaynaklarıyla örtüşmüyor.
İhvancı-Selefi yorum, İslamın doğrudan emperyalistlerce yozlaştırılan biçimi olup tümüyle küresel neoliberal düzen güdümünde. Amaç, kapitalist sömürüye İslam’dan herhangi bir itiraz gelmemesi. Siyasal İslam, Muhammet’in dini değil! Emperyal çevreler İslamın bilimsel felsefi yöntemle incelenmesini engellemekte. Aydın-yurtsever din bilginleri yetiş(e)memekte, bu öncülerin halkla buluşmasına ve gerçekleri anlatmasına olanak verilmemekte; meydan yobazlara kalmakta. TRT, DİB, medreseleşen ilahiyat fakülteleri… Bu kısır döngünün kırılarak sağduyulu büyük halk kitlelerinin kazanılması zorunlu ve olanaklıdır.
Laiklik toplumsal barış ve özgürlüktür; devlet tüm dinsel inançlara eşit uzaklıkta, etkin yansızlıkla yaklaşacaktır.
Toplum düzeninde şu ya da bu dinsel yorumun başka kesimlere baskı aracı kılınmasını da engelleyecektir. Hukuk, sağlık, eğitim, spor, ibadet, giyim, kültür, uygarlık dinden özgür olacaktır. Ama Kuran kursları 4-6 yaşa çekilmiştir!
Bu bilime, akıl sağlığına, mental gelişime aykırı çok ağır insan hakkı çiğnemidir. Kuran öğrenimine hiç katkısı yoktur, bir zihinsel soykırımdır. Çocuk Koruma Yasası’na, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne, akla, bilime, vicdana, sağduyuya aykırıdır! Suçtur! Hafızlık kursları da öyle. Ezberci kişilikle sorun çözme yetisi kazanılamaz. ÇEDES, utanç verici! Çağın zorunlu kıldığı nitelikli insan gücü, dinci koşullandırma ile yetiştirilemez.
Laik devlet toplum, seçimlik ve üzerinde tartışılabilecek bir olgu değildir. Stratejik bir güvenlik, kalkınma, bağımsızlık ve varolma (beka) sorunsalıdır.
Çocukları kurban ettiler! * Şalvar-cübbe arasına sıkışmış, takım elbisesi, kravatı üzerinde emanet duran kırpık bıyıklı kitlesi, “Allahu Ekber” diye tekbir getirip, coşkuyla onayladı. Doğru söylüyordu. Demokrasi, AKP için her zaman bir araçtı.
Çocukları kurban ettiler!
Sultan Uçar – 07 Haziran 2025
AKP iktidarı, rejim değişikliği için Türk Eğitim Sistemi’ni aparat yaptı. Aparat neydi? Latince, ‘apparare’ kelimesinden türetilmiş, bir işi yapmak için gerekli olan araç.
İmam, iyi hatipti. 30 yıl önce kürsüye koşarak çıktığında, saçları siyahtı. “Bu demokrasi; amaç mı? araç mı olacak?” diye sordu. Sonra, “Bize göre demokrasi, hiçbir zaman amaç olamaz. Demokrasinin, araç olduğunu göreceksiniz. Demokrasi bizim için bir tramvay, amaç değil araçtır, araç! İstediğimiz durağa gelince ineriz” dedi. Şalvar-cübbe arasına sıkışmış, takım elbisesi, kravatı üzerinde emanet duran kırpık bıyıklı kitlesi, “Allahu Ekber” diye tekbir getirip, coşkuyla onayladı. Doğru söylüyordu. Demokrasi, AKP için her zaman bir araçtı.
DEVLETÇİLİK OYNUYOR
Devlet, bir toplumdaki en güçlü örgüttür. Varlığının devamı için eğitimli veya eğitimsiz kitleler yaratmak için eğitim, ideolojik araç olarak kullanılır. AKP de bunu yaptı. Çok önemli bir nüans vardı ki; AKP bir devlet değildi. Devletleşmek için laik, demokratik cumhuriyetin nimetlerini yemeye çokça hevesli, demokrasi trenindeki kaçak bir yolcuydu. Güvercin ürkekliğindeki Türk toplumunu ilk yıllar korkutmama çabası içinde; AB uyum sürecinden girip, ileri demokrasiden çıktı. Atatürkçü, cumhuriyetçi değillerdi, hiçbir zaman da olmadılar. Toplumda kitlesel dönüşüm için AKP iktidarı, 23 yıl önce dini referans alan ideolojik bir eğitim sistemi kurguladı. Laik eğitime savaş açıp, eğitim sistemini aparat yaptı.
KARANLIK APARATLAR
Cumhuriyetçi, laik rejimin kılcal damarlarına, laik eğitimi kullanarak ilerlediler. 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında, eğitimin devlet denetim ve gözetimi altında yapılacağı vurgulanır. 2002’den bu yana eğitimde yüzlerce değişiklik yapan AKP, ‘dindar’ hatta içten içe laik cumhuriyetten intikam alacak ‘kindar’ nesil yetiştirmeyi hedefledi. ‘AKP’den önce dedeniz, nineniz, dayınız, emminiz, ananız, babanız dinsiz miydi?’ sorusunu özenle cevaplamadı. Özgür düşünceyi yıkmak için ilk önce üniversitelerin sesini, biatçı rektörler atayarak kıstılar. MEB, okul öncesi eğitim okullaşma oranını ısrarla yüzde 48’e sabitledi. Kadınların çalışmasını çok önemsiyormuş gibi yapıp, okul öncesi eğitimi sözde STK’lara ve Diyanet’e devrettiler.
KİLİT NOKTADAKİ İSİM
Türk Eğitim Sistemi’nde; anayasaya aykırı kimi aleni, kimi gizli kapaklı gerici hamleleri yıllar yılı yazıyorum. AKP’nin, ‘Koltuğu her an gitti gider’ noktasında kıvrandırdığı 9. Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, AKP’nin 23 yılda eğitimde yaptığı cumhuriyet karşıtı değişikliklerin kilit noktasındaki isimdir. Müsteşardı, Türkiye’yi karanlığa sürükleyen eğitim politikalarının temelini, o attı. Ulus devletin devamlılığının en önemli harçlarından Andımız’ı kaldıran, ilk adımı attı. “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayıp, “Ne mutlu Türküm diyene” şeklinde biten andı ırkçı (!) bulmuşlardı. Eğitim sendikaları, davalar açıp, kazandı. Danıştay, ‘Andımız okutulsun’ diye onadı. Görmezden geldiler. Mini mini birlerden niye bu kadar korkmuşlardı? Korkmakta haklılar!
KARANLIKLAR GECESİ
Türk Eğitim Sistemi’nde, bir gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınan CHP’li belediye başkanlarının sıralandığı görüntülerin servis edildiği anlarda, çok önemli bir yasa değişikliği yapıldı. Hissetmek, hukukta suç mu? Hukuk varsa elbette suç olamaz. Masumiyet karinesi ayaklar altına alınan o görüntüler, Hitler dönemi Nazi Almanya’sında infaza götürülen Yahudileri hatırlattı. Türk halkı, milyonların oylarıyla seçilen belediye başkanlarının görüntüsüne kilitlenmişti. İşte o kör karanlık gece yayınlanan Resmi Gazete’de; 660 sayılı yasanın 3, 4, 6, 8, 9 maddeleri ile ç, f bentleri değişti. Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve laik eğitim ilkelerine aykırı maddeler yasalaştı.
EĞİTİM İMAMLARI
AKP’nin, KHK’lar ve ÇEDES gibi projelerle şimdiye kadar illegal yaptığı şeri eğitim yasalaştı. MEB kadrolu, pedagojik formasyonlu 50 bin din kültürü öğretmeni yok sayıldı. Anaokulundan, üniversiteye eğitimde ipler, Diyanet’in eline geçti. Diyanet’in istediği kişiler okullara, ‘Baş imam, vaiz, manevi danışman, abi, abla…’ gibi sıfatlarla atanacak. ‘Sıraya sürtünerek oturmak günah’ diyen de, ‘Atatürk, din düşmanı’ diyen de, yasa gücüyle sınıfa girecek. Kars’tan Edirne’ye onlarca okulda; sınıfta maket mezarlarla sabır dersi, kanlı kol bacaklarla cihat, elde bıçakla kurban kesimi dersi sıradanlaşacak. Diyanet’i kuran Atatürk’ün adını ağzına bir kez bile almayan DİB Ali Erbaş, muadil Milli Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanı oldu. Gece yarısı yasa değişikliğiyle AKP imamlarına teslim edilen gerici eğitimden çocuklarınızı koruyun!
MERSİN’DE KALKAN GEMİNİN PERDE ARKASI * AKP İSRAİL SUÇ ORTAKLIĞI
Posted in PERDE ARKASI, VİDEOLAR
Leave a comment
TÜRKİYE “DİN” ÜZERİNDEN ARAPLAŞTIRILIYOR * Nurcu vakfın devlet okulunda düzenlediği yaz Kuran kursu. Okullar Atatürk düşmanlarına mı emanet?
Nurcu vakfın devlet okulunda düzenlediği
yaz Kuran kursu eleştirilere neden oldu:
Okullar Atatürk düşmanlarına mı emanet?
CUMHURİYET – Ufuk Sepetçi – 8.06.2025
İstanbul Kağıthane’deki Zuhal İlkokulu’nda, Nurcu kimliğiyle bilinen Hamidiye Vakfı tarafından yalnızca erkek öğrencilere yaz Kuran kursu düzenlenmesi tepkilere yol açtı. Laiklik ve eğitimde eşitlik ilkelerinin ihlal edildiği uygulama, TÖBSEN tarafından “anayasa ve Tevhid-i Tedrisat’a aykırı” olarak nitelendirildi.
İstanbul’un Kağıthane ilçesinde bulunan Zuhal İlkokulu’nda, yalnızca erkek öğrencilere yönelik bir yaz Kuran kursu düzenlendi. Etkinliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e düşmanlığıyla bilinen Saidi Nursi taraftarı, Nurcu Hamidiye Kültür ve Eğitim Vakfı organize etti. Kursun, Zuhal İlkokulu’nun tabelası altında yapılacağı afişlerde açıkça belirtildi. Duyurularda Elif-Bâ, dualar, Kuran, siyer ve iman hakikatlerinin yanı sıra piknik, spor ve “sürpriz ödüller” vaat edildi. 30 Haziran – 8 Ağustos 2025 tarihleri arasında, hafta içi gerçekleştirileceği duyurulan etkinliğin, 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıf erkek öğrencilere yönelik olduğu ifade edildi.
Laiklik ve eğitim birliği aşıldı
Bu uygulama, laiklik ilkesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Anayasa hükümleri açısından ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. Anayasa’nın 24. ve 42. maddeleri, eğitimin laik esaslara göre yapılmasını ve devletin hiçbir dini yapıya eğitim alanında ayrıcalık tanımamasını öngörüyordu. Ancak bu örnekte, bir kamu okulu binası doğrudan bir dini vakfın faaliyet alanına dönüştürüldü. 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak eğitimde birlik sağlanmıştı. Ancak bu ve benzeri uygulamalarla öğretim birliği ilkesi fiilen aşıldı.
Danıştay ve sendikalar uyardı
Danıştay 8. Dairesi, 2022/6313 sayılı kararında, din ve ahlak eğitimlerinin yalnızca devletin denetimi altında ve laiklik ilkesine uygun şekilde yürütülmesi gerektiğine hükmetti. Kararda, eğitim ortamlarında dini yapıların etkinliklerine yer verilmesinin hukuka aykırı olduğu vurgulandı. Eğitim Sen, 2023 yılı raporunda, vakıf ve dernekler aracılığıyla yürütülen dini içerikli faaliyetlerin öğrenciler ve veliler üzerinde baskı yarattığını ve laik eğitimi zedelediğini belirtti.
‘Laik eğitimin tahribine geçit vermeyeceğiz!’
Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası (TÖBSEN) Genel Sekreteri Hizam Hasırcı, Zuhal İlkokulu’nda Nurcu yapıyla ilişkili bir vakfın Kuran kursu düzenlemesini sert sözlerle eleştirdi. Hasırcı, Zuhal İlkokulu’nda Nurcu yapıyla ilişkili bir vakıf tarafından Kuran kursu düzenlenmesini eleştirdi. Hasırcı, bu uygulamanın hem Anayasa’ya hem de eğitimde laiklik ilkesine aykırı olduğunu ifade etti. “Devletin okullarında dini vakıfların bu tür faaliyetler yürütmesi, açık biçimde laik eğitimi aşındırmaktır” diyen Hasırcı, yalnızca erkek öğrencilere yönelik olmasıyla kursun ayrımcı bir uygulama haline geldiğini belirtti.
Hasırcı, “Bu faaliyetler hem Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na hem de Anayasa’nın eşit yurttaşlık ilkelerine aykırıdır” ifadelerini kullandı. Eğitimde cemaatlerin bu derece görünür hale gelmesinin sistematik bir dönüşüm olduğuna dikkat çeken Hasırcı, “Çocuklarımızı karanlığa teslim etmeyeceğiz” dedi.Hasırcı, sözlerini “Bugün laikliği savunmak, sadece Atatürk’ün mirasını değil, çocuklarımızın özgür bireyler olarak yetişmesini, kadınların toplumsal eşitliğini, bilimin ışığında bir toplum inşasını savunmaktır. Eğitimi cemaatlere teslim etmek, yalnızca bugünü değil, yarını da ipotek altına almaktır” diyerek noktaladı.
Benzer vakalar yaşandı
Laikliğe yönelik tehdit olarak tanımlanan gerici uygulamalar bununla sınırlı değil. Daha önce de benzer olaylar kamuoyunun gündemine gelmişti. O olaylardan dikkat çekenleri ise şöyle:
Hayrat Vakfı, bazı devlet okullarında Osmanlıca kursları düzenledi. Ensar Vakfı ve TÜRGEV, Millî Eğitim Bakanlığı ile yaptıkları protokoller aracılığıyla “değerler eğitimi” başlığı altında okullarda etkinlik yürüttü.
Tartışmalı vakıf
Hamidiye Kültür ve Eğitim Vakfı’nın da faaliyetlerinde yer verdiği Risale-i Nur külliyatı geçen yüzyılda yaşamış olan Saidi Nursi’nin imzasını taşıyor. Türkiye’de kendine Nurcu diyen birçok tarikat ve cemaatin sahiplendiği Said-i Nursi Cumhuriyet değerlerine ve Atatürk’e yönelik düşmanlığıyla biliniyor. Nursi’nin Atatürk’e yönelik kullandığı ‘deccal’ ifadesi eserlerinde yer alıyor. Eserlerinde Ulu Önder Atatürk’e yönelik saldırgan ifadeleri bununla da sınırlı kalmıyor. Onlardan bazıları ise şunlar:
“Ben bir manevi âlemde, İslam Deccalini gördüm… Mukaddesata hücum eder…”
(Şualar, s. 458–459; Sıracü’n-Nur, s. 247)
“Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi.”
(Emirdağ Lahikası I/278)
“Hadis-i Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs… Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde ‘din yıkıcı, Süfyan’ dediğimizi…”
(Emirdağ Lahikası I, 50–51)
BAYRAM KUTLAMASI YERİNE; ÜLKEMİZİN DURUMU VE SPİNOZA’NIN TANRISI
BAYRAM KUTLAMASI YERİNE;
ÜLKEMİZİN DURUMU
Türkiye’nin en büyük sorunu, çağımızın ihtiyaçlarına, icat ve yeniliklerine, değişen hayat şartlarına ayak uyduramayan, doğru yanıtı veremeyen islam dinidir. Dünyanın en gelişmiş İskandinav ülkelerinde halkın büyük çoğunluğu inançsızdır.
Afganistan, Sudan gibi en geri kalmış ülkelerde ise yaşam tamamen din odaklıdır ve ortaçağ zihniyeti, şeriat kuralları geçerlidir. Laikliğin, akılcılığın değerini hiç bir devlet adamımız yüce Atatürk kadar anlayıp önemsememiştir.
Dinsel duygulardan (“kutsal” masallardan, hayal ürünü “öbür dünyalardan”) kaynaklanan beklentileri, endişeleri, korkuları hiç bir siyasetçi, başımızdaki islamofaşist “Tek Adam” kadar ustalıkla istismar edip bu kadar uzun süre (büyük ölçüde takiyye ve zorbalıkla) iktidarda kalmayı becerememiştir. Kimse kalkıp da İslamiyetin bir merhamet, yardımlaşma, kardeşlik dini olduğunu söylemesin. Bu gibi erdem ve meziyetlerin inançsız toplumlarda daha yaygın olduğu bilimsel verilerle savunulmaktadır.
Cihat, islamiyetin vecibelerinden, temel özelliklerinden birisidir; diğer inançlara
(ve inançsızlara) karşı savaş ve şiddet uygulanmasını emreder; islami terör örgütlerinin yönlendirilmesine, güçlenmesine olanak sağlar. (Hizbullahçı cinayet çetesi Hüdapar dışında) Ülkemizin en “dindar partisi” geçinen AKP, bir süredir Atatürk’ün Partisi CHP’ye karşı haksız, amansız, acımasız bir darbe, adeta cihat uygulamaktadır.
Kin, nefret, vicdansızlık, düşmanlaşma, 100 küsur yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bir zaman (enflasyon, işsizlik, yolsuzluk gibi olumsuzlukların da yanında) bu boyutlarda ülkemizi perişan etmemiştir. Tek çare (halkımızın en az yarısına, tüm muhaliflere düşmanca davranan) Tek Adam’dan (bir erken seçim yoluyla) bir an önce kurtulmaktır.
Komşularımızın hazin durumuna bakarak, Atatürk (ve O’nun laiklik ilkesi) sayesinde İslamiyetin, diğer ülkelere göre, Türkiye’ye daha az zarar verdiğini söyleyebiliriz. Örneğin, sonuçlarını hesaplamadan HAMAS’ın aptalca, çılgınca İsrail’e saldırması, günümüzün en büyük trajedisine, yıkımına, soykırımına yol açmıştır. “Uygar” dediğimiz Batı Dünyasının İslamiyete karşı duyduğu allerji, haklı endişe, korku (yani islamofobi) yüzünden, İsrailin orantısız şiddeti, canavarlığı karşısında sessiz kalınmakta, masum, suçsuz Filistinliler, savunmasız, aç, susuz çocuklar işkence içinde ölüme terkedilmektedir. Petrol zengini Müslümanlar ise bu korkunç ayıbı, insanlık suçunu uzaktan seyretmekle yetinmektedir.
Gazze’deki soykırım kontrolsüzce sürüp giderken, öte yanda, (muhtaç müslümanların et ihtiyacını zamana yayarak, rasyonel şekilde karşılamak yerine) sayısız hayvan, toplu şekilde, bu günlerde katledilecektir. Hayır sahipleri hiç olmazsa bir dönem kurban paralarını Gazze’deki “din kardeşlerine” bağışlasalar (eğer adaletli bir Tanrı varsa) daha çok sevap kazanmış olmazlar mı? Ben ise, kurban kesmeden de topluma başka şekillerde (başta Kemalist kimliğimle) yararlı olmaya çalışmaktayım.
6.06.2025 – Kemal Rastgeldi
SPİNOZA VE TANRI
Einstein’ın ABD üniversitelerinde konferans verdiğinde
öğrencilerin ona sık sık sordukları soru:
-Tanrı’ya inanmıyor musun?…
Einstein hep şu cevabı verirdi:
“Spinoza’nın tanrısına inanıyorum”.
Spinoza’yı okumayan kişi aynı yerde kalır…
Şöyle özetleyebiliriz:
Baruch de Spinoza, 17. yüzyıl felsefesinin üç büyük “Rasyonalist”inden biri olarak kabul edilir, Fransız Descartes ile birlikte. *Spinoza’nın tanrısı ya da doğasına göre;
Tanrı şöyle derdi:
Dua etmeyi ve boşuna göğsüne yumruk atmayı bırak!
Yapmanı istediğim tek şey, dünyaya çıkıp hayatının tadını çıkarmandır.
Eğlenmeni, şarkı söylemeni ve senin için yaptığım her şeyin tadını çıkarmanı istiyorum..
Kendi inşa ettiğin tapınaklara gitmeyi de bırak. Oraların benim evim olduğunu söylüyorsun ! Benim evim dağlarda, ormanlarda, nehirlerde, göllerde, plajlarda ve senin kalbindedir.. Sefil hayatın için beni suçlamayı bırak;
çünkü ben sana hiçbir zaman yanlış bir şey olduğunu ya da günahkar olduğunu ya da cinselliğinin kötü bir şey olduğunu söylemedim! O yüzden seni inandırdıkları her şey için beni suçlama..Benimle hiçbir ilgisi olmayan ve anlamadığın halde sözde kutsal yazıları okumayı da bırak;
Gün doğumunda, bir manzarada, arkadaşlarının dostluğunda, küçük bir çocuğun gözlerinde beni okuyamıyorsan, henüz yazının bilinmediği devirlerde benim adıma yazıldığı iddia edilen hiçbir kitapta beni bulamazsın !
Bana güven, ama önce kendine güven ve herşeyi benden istemeyi bırak;
Bana işimi nasıl yapacağımı sen mi söyleyeceksin?
Benden korkmayı da bırak; Çünkü ben öcü değilim ve seni yargılamıyorum,
seni eleştirmiyorum, sana sinirlenmiyor, seni rahatsız etmiyorum,
asla seni cezalandırmıyorum. Beni sadece sevmen yeterlidir..
Benden özür dilemeyi de bırak;
çünkü affedilecek bir şey yok. Eğer seni ben yarattıysam… Seni özgür iradenle donattım.
Sana verdiğim akıl ve iradeni kullanarak yaşıyorsan seni nasıl suçlayabilirim?
Seni sen olduğun için nasıl cezalandırabilirim?
Bir yaratıcı bunu nasıl yapabilir?
Her türlü emirleri unut, her türlü yasayı unut; bunlar seni manipüle etmek için, seni kontrol etmek için, senin suçluluk hissetmeni isteyenlerin kurgusudur. Bunlara inanma, sadece kendi aklını kullan..Kendine saygı göster ve kendin için istemediğin şeyi başkalarına da yapma. Senden tek istediğim hayatına dikkat etmen. Çünkü bu hayat ne bir test, ne bir basamak, ne bir adım, ne bir prova ne de cennete giden bir yoldur….
Ben seni tamamen özgür kıldım; Ödül yok, ceza yok, günahlar yok,
erdem yok, kimse skor taşımıyor, kimse kayıt tutmuyor.
SADECE SEVGİ VAR..!!! Ancak hayatında bir cennet veya cehennem yaratmak için kesinlikle özgürsün.!!
Bu hayattan sonra bir ne olup olmadığını söyleyemem, ama sana bir tavsiye verebilirim ; Bu hayattan sonra bir şey yokmuş gibi yaşa. Düşün ki bu hayat senin zevk alman, sevmen ve var olman için vardır, yani hiçbir şey yoksa, sana verdiğim bu yaşama fırsatından zevk almış olacaksın. Ama eğer bir şey varsa, orada da sana iyi mi kötü mü diye sormayacağım.. Sana soracağım tek şey, beğendin mi? Eğlendin mi? En çok neyi beğendin? Yaşamında ne öğrendin ve hangi güzel işleri yaptın olacaktır..
Bana inanmayı bırak; inanmak tahmin etmek, hayal etmektir. Bana inanmanı istemiyorum, beni kendinde hissetmeni istiyorum. Beni sevmen yeterli.. Övülmekten sıkıldım, teşekkür edilmekten bıktım. Minnettarlık hissediyor musun? Bunu kendine, sağlığına, ilişkilerine ve dünyaya göz kulak olarak ifade et. İzlendiğini mi hissediyorsun?… Neşeni ifade et! Beni övmenin doğru yolları bunlardır..
İşleri zorlaştırmayı bırak ve benim hakkımda birilerinin öğrettiklerini papağan gibi tekrarlamaktan vazgeç.. Emin olabileceğin tek şey burada olduğun, ve yaşadığındır..Nitekim bu dünya harikalarla doludur.. Etrafına baktığında beni görecek ve hissedeceksin.. Neden daha fazla mucizeye ihtiyacın var ki?
Beni dışarıda ararsan bulamazsın.
Beni sadece kendi içinde bulursun.
SPİNOZA
Posted in DİN-İNANÇ, DURUM VAZİYETİ
Leave a comment
YARGININ “SÖZDE BAĞIMSIZ” OLDUĞU CANİLERİN AZILI KATİLLERİN BAŞ TACI EDİLDİĞİ BİR ÜLKE!!! * ELİ KANLI HİZBULLAH TETİKÇİLERİ VE LİDERİNE TAHLİYE
Güneydoğu’yu kan gölüne çevirmişlerdi:
58 Hizbullah tetikçisi tahliye edildi
Özgür CEBE – 10 Nisan 2023
Diyarbakır, Mardin ve Batman’da 183 cinayetin faili olmaktan yargılanıp ömür boyu hapisle cezalandırılan ve bu cezaları Yargıtay tarafından onanarak kesin hükme bağlanan 58 Hizbullah tetikçisinin daha “Yeniden yargılama” adı altında sesiz sedasız tahliye edildikleri ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Tamamen yerli ve milli bir yapı” diye nitelendirdiği HÜDA-PAR – Hizbullah ilişkisi iddiaları gündemdeki yerini korurken, terör örgütü Hizbullah’ın askeri kanat yapılanmasında yer alan ve 183 vatandaşın katili 58 tetikçinin daha sessiz, sedasız serbest bırakıldıkları ortaya çıktı.
Tanık ifadeleri, ele geçen silahların balistik raporları, yakalanan tetikçilerin birbirleri aleyhine verdikleri ifadeler, savcı huzurunda yaptırılan tatbikatlarda yer göstermede bulundukları için suçları sabit görülen, farklı tarihlerde ve farklı mahkemelerde yargılanan 58 Hizbullahçı “Anayasal düzeni silah zoruyla yıkarak yerine İran modeli bir Kürt islam devleti kurmak amacıyla vahim nitelikte eylemlerde bulunmak” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmışlardı.
YARGITAY HEPSİNİ ONADI: CİNAYETLER DELİLLERLE SABİT
Sanıklar kararları temyiz etti. Yargıtay Ceza Dairesi, toplanan delillerin hukuka uygun olduğunu, sanıkların gerek gözaltında, gerekse savcı huzurundaki ifadelerinde suçlarını itiraf ettikleri, görgü tanıkları ve dinlenen mağdur ifadeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde yerel mahkeme kararlarında isabetsizlik görülmediğinden sanıkların temyiz başvurularının esastan reddiyle hükmün ayrı ayrı onanmasına oy birliğiyle karar verdi.
Haklarındaki ömür boyu hapis cezası kesinleştiği için cezaların infazı aşamasına geçilen hükümlü Hizbullahçılar, kapatılan DGM’nin devamı niteliğindeki Ağır Ceza Mahkemelerine başvuruda bulunarak yeniden yargılanma talebinde bulundu.
“ADİL YARGILANMADIK”
Hükümlü Hizbullahçılar, DGM’lerde askeri yargıç bulundurulduğu için adil yargılanmadıklarını, gözaltında ifade verirken avukat bulundurulmadığını, OHAL kanununa dayanarak uzun süre gözaltında tutulduklarını, bu süre zarfında işkence ve kötü muamele gördüklerini, davalarının makul süre zarfında sonuçlandırılmadığını gerekçe gösterip “Bizi yeniden yargılayın” dedi.
TEK TEK TAHLİYE ETMİŞLER
Bu talepleri jet hızıyla kabul eden Ağır Ceza Mahkemeleri yeni esas numaralarıyla duruşma bile açmadan dosya üzerinden teker teker yargılamanın yenilenmesi talebini kabul ederek hükümlü Hizbullahçılar hakkında ayrı ayrı infazın durdurulması kararı verip serbest bırakılmalarına karar verdi.
CMK’ya göre “Bir davanın esasını etkileyecek düzeyde somut deliller ortaya çıkmadığı müddetçe yargılamanın yenilenmesi yapılamaz” hükmü bulunuyor.
Hizbullah hükümlülerinin tahliyelerinin bundan önceki tahliyelerde olduğu gibi HÜDA PAR’ın 24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı ile 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde aday çıkarmayıp Güneydoğu’da AKP’li adayları destekleyeceğini deklere ettiği tarihe denk gelmesi de dikkatlerden kaçmadı.
Hizbullah saldırılarında yaralandıkları için davada mağdur ve müşteki olarak yer alanlar ile yakınlarını kaybeden ailelere ise yasa gereği taraf oldukları için tebligat yapılması gerekirken, ailelere tebligat gönderilmeyerek tahliye kararlarına karşı üst mahkemeye itiraz etmelerinin de önüne geçildiği belirlendi.
EBU HANZALA’NIN BABASI HACI BAYANCUK DA VAR
Tahliye edilenler arasında IŞİD’in Türkiye Emiri olmak suçundan 15 yıl hapisle cezalandırılan Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayancuk’un babası Hizbullah’ın üst düzey yöneticilerinden olan ve onlarca kişinin kaçırılarak sorgulanıp öldürülmesi emrini veren Hacı Bayancuk ile Diyarbakır’da bir hücre evi baskınında Özel harekat polisi Adem Bayrakçı’nın şehit olduğu operasyondan kaçan Mehmet Çiçek de bulunuyor. 58 Hizbullahçının isim ve tarih sıralamasına göre tahliye tarihleri şöyle:
İŞTE SERBEST KALAN 58 HİZBULLAH TETİKÇİSİ
Mehmet Selim Özdemir (18.01.20219), Hacı Bayancuk, Abdurrahim Doksal, Mehmet Fidancı, Aydın Tamaç (25.01.2019), Mehmet Beşir Acar, Ahmet Durmaz (28.01.2019), Abdulaziz Çelik, Mehmet Özcan, Mustafa Ozan, Ramazan Kalkan (07.02.2019), Mehmet Aksa, Turgay Bilge, Hasan Kutulman, Şevket Aktaş (12.02.2019), Hayrettin Beçene (13.02.2019), Mehmet Ali Çelik (01.03.2019), Sezai Orak (02.03.2019), Vedat Gören (12.03.2019), Edip Balık, Mehmet Çiçek, Celal Işık (13.03.2019), Faruk Kuzu (14.03.2019), Aydın Dağlı, Fırat Öztepe, Şahabettin Başaran, Cihan Yeşil, Ekrem Başar, İsmet Ökmen, Metin Coşkun, Mustafa Yaşar, Fikri Boylu (15.03.2019), Şahin Büyük, Hacı Güneş, Tekin Değişgeç, Ferit Filitoğlu, Mehmet Latif Pamuk, Hüseyin Güney, Abdullah Gülcan, Mehmet Cahit Gündüz (26.03.2019), Mehmet Sevinç (29.03.2019), Gülsan Aydın, Muhammet Beşir Toprak, Eyüp Bozkurt, Hasan Gezen, Vahdettin Edebali, Emin Tenşi, Selçuk Atasoy, Mehmet Tarduş, Abdullah Deniz, Orhan Tekteki, İrfan Aydın (08.05.2019), Mehmet Turhan Çelik (09.05.2019), Sabri Çaçan (18.06.2019), Hüsret Direkçi (11.05.2020), Enver Tekin (31.05.2019), Mehmet Şerif Çelik (15.10.2020), Hasan Gündüz (31.03.2021)
183 KİŞİNİN KATİLLERİ Hizbullah tetikçilerinin öldürdüğü aralarında gazeteci, cami imamı, öğretmen, üniversite öğrencisi, sendikacıların da yer aldığı 183 kişinin isimleri şöyle:
Abdullah Ay, Mehmet Keleşoğlu, İhsan Güneşli, Halis Güneyli, Mehmet Hamit Fidancı, Kemal Türk, Cahit Tekdemir, Mahmut Ergün, Müfit Ek, İbrahim Kaygan, Mehmet Şah Tekalp, Mustafa Akcan, Recep Kutlay, Cengiz Baskın, Ali Demir, Yücel Feridun Nergiz, Übeydullah Dalar, Aziz Yıldırım, Metin Balaban, Mehmet Mahmut Önen, Şeyhmus Akın, Mehmet Kadri Koyuncu, Kemal Güçer, Yasin Özalp, Hatip Pirizade, Aziz Başak, Musa Bakışkan, Yılmaz Gökçe, Haydar Kaya, Ender Aktaş, Hüseyin Tuncer, Ali Arslan, Mensur Yılmaz, Mizbah Ateş, Abdulbaki Evirgen, Abdulkadir Ay, Davut Oral, Ramazan Budak, Abdurrahim Budak, Fırat Soyvural, Abdurrahman Ata, Mehmet Şerif Çoöz, Mehmet Yeşil, Zeki Tuncer, Recep Gürceğiz, Tevfik Altuner, Cemal Açil, Mehmet Payam, Rüstem Akan, Mehmet Erten, İdris Çelik, Yusuf Solmaz, Mehmet Nuri Demiralp, Mehmet Ali Eroğlu, Adem Keser, Salih Keser, Ramazan Deniz, Haydar Aslan, Zeki Adıyaman, Reşit Kılıç, Feruşah Er, Mehmet Şerif Gök, Süleyman Okan, Garip Can, Recep Onur, Ferit Yonca, Ahmet Sulak, Nazmi Çaka, Ahmet Pekyen, Hamdullah Önemli, Ferhan Yıldırım, Nezir Çiçek, Mesude Kartal, Nuri Çoban, Mehmet Hafif Ak, Halil Pekaçar, Yaşar Şaşkın, Mehmet Emin Kahraman, Şaban Elaltunterin, Mehmet Elaltunterin, Murat Kurtboğan, Halit Aslangiray, Mehmet Şah Tangüner, Yasemin Aslan, Abbas Turan, Zülküf Engin, Mehmet Çağap, Şafi Sünmüş, Sadık Sezer, Sadık Kortak, Mehmet Şirin Kaya, İlhan Böçkün, Kenan Aydın, Ahmet Şeran, Bedri Akkurt, Bayram Güleç, Ensar Akalp, Abdurrahman Bakır, Mehmet Sincar, Metin Özdemir, Mehmet Sabri Daş, Mehmet Özdemir, Mehmet Emin Gezer, Metin Akyıldız, İrfan Akyıldız, Hüseyin Akyıldız, İsa Gök, Reşit Gök, Murat Yıldız, Abdurrahim Yıldız, Teğmen Demir, Dündar Çelebioğlu, Abdulmenaf Akdo, Habip Kılınç, Mehmet Emin Gezer, Seyfettin Özdemir, Abdurrahim Budak, Mustafa Biricik, Mustafa Koçak, Köksal Bulut, Ramazan Toprak, Çetin Gidici, Medeni Göktepe, Yusuf Solmaz, Mehmet Mehdi Suna, Fuat Suna, İhsan Mehmetoğlu, Selahattin Demir, Rüstem Akan, Zahir Balam, Mehmet Sabri Daş, Mehmet Sağlam, Rebih Çabuk, Sefer Cerf, Mehmet Beşir Duygun, Ahmet Artık, Abdulhakim Aslan, Alaattin Kutlubay, Metin Demir, Reşit Kılıç, Sabri Şeker, Şakir Sağır, Selim Koyuncu, Mehmet Zeki Tunçer, Sabri Özdemir, Hasan Yılmaz, Mehmet Yaşar Buluş, Mehmet Erten, Ali Erdoğan, Mehmet Yılmaz, Hasan Baran, Alican Başak, Mahsum Erol, Mehmet Nesim Ormancı, Süleyman Güler, Adil Bayuk, Şemsettin Aytemur, Mehmet Emin Deniz, Tahir Demir, Ömer Faruk Aksan, Abidin Geleri, Mehmet Ayan, Fırat Atalay, Muhittin Karaaslan, Celal Baldan, Fadıl Alay, Selahattin Gençol, Zeki Murat Yıldırım, Abdurrahman Aslanhan, Ali Şahap Salık, Mehmet Altuntaş, Ali Oral, Abdulkadir Yücel, Yakup Yıldız, Halis Kaçar, Garip Can, Recep Oyur, Tahsin Kaplan, Ferit Yonca, Ahmet Sulak, Ahmet Pekyen, Recep Eren, Ubeydullah Eren.
Serbest kalan 58 tetikçinin 183 kişinin öldürülmesinin yanı sıra 306 kişinin de satır ve silahla ağır yaralandığı saldırılarda bizzat yer aldıkları bildirildi.
Hizbullah lideri Hacı Bayancuk
Hizbullahçı katil istedi,
mahkeme yasağı kaldırdı
Özgür CEBE
11 kişinin kaçırılıp öldürülmesinden yargılanan Hizbullah
lideri Hacı Bayancuk’un yurt dışına çıkış yasağı kaldırıldı.
Terör örgütü Hizbullah’ın lider kadrosunda Şura üyeliği yapan ve yargılamanın yenilenmesi kararıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsüyken tahliye edilen “Hafız” kod adlı Hacı Bayancuk hakkındaki adli kontrol kararı ve yurt dışına çıkış yasağı da kaldırıldı. Gerekçe ise Bayancuk’un hacca gitmesi. Hacı Bayancuk IŞİD’in “Türkiye Emiri” olarak bilinen Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayancuk’un da babası. Bayancuk 11 kişinin kaçırılıp öldürülmesi emrini vermekten ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmış ve bu mahkûmiyeti Yargıtayca usul ve yasaya uygun bulunarak onandığı halde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazıyla kaldırılmıştı.
YURT DIŞINA ÇIKACAK
Bayancuk yeniden yargılama kararı verilen Ağır Ceza Mahkemesine başvuru yaparak hacca gitmek istediğini, ancak hakkındaki yurt dışı yasağının buna engel teşkil ettiğini belirterek yasağın kaldırılması talebinde bulundu. Mahkeme heyeti 14 Mayıs günü sanık hakkındaki adli kontrol kararı ve yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasına oy birliğiyle karar verdi. Kararın bir örneği de gereği yerine getirilmek üzere polis, jandarma ile kara hudut kapıları ile havalimanlarına gönderildi.
TOPLU MEZAR ÇIKARILMIŞTI
Bayancuk, Hizbullahçılar Yasin Özalp, Hatip Pirizade, Musa Bakışkan, Yılmaz Gökçe, Haydar Kaya ve Aziz Başak’ın ajanlık yaptıkları gerekçesiyle kaçırılıp öldürülmeleri emrini vermişti.
TOPLU MEZAR
Hizbullahçılar kaçırılıp işkenceli sorgudan geçirilerek domuz bağıyla öldürülmüş, gömüldükleri toplu mezar Diyarbakır’ın Çınar İlçesine bağlı Pempeviran Mezrasında bir dere yatağında ortaya çıkarılmıştı. Bayancuk Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı. 3 Nisan 2007’de örgüt üyesi olmaktan 15 yıl hapisle cezalandırıldı. Yargıtay yerel mahkeme kararını usul ve yasaya aykırı bularak bozdu.
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, RADİKAL İSLAM, TERÖR, YOBAZLIK - GERİCİLİK
Leave a comment
OKYANUSTA YANGIN * BİNLERCE ARAÇ KÜL OLDU
Dehşetin sebebi, elektrikli araçlar:
Binlerce araba kül oldu, gemi cayır cayır yandı
SÖZCÜ – Haber Merkezi – 05.06.2025
Alaska açıklarında 800’ü elektrikli olmak üzere 3.000 araç taşıyan Morning Midas gemisi, çıkan yangın sonrası mürettebat tarafından terk edildi. Lityum iyon pillerin yol açtığı riskler, deniz taşımacılığı için yeni bir tehdit haline geldi.
Pasifik Okyanusu’nun ortasında seyir halindeyken yanmaya başlayanm Morning Midas adlı kargo gemisi, içindeki üç bin araçla birlikte terk edildi. Bu araçların 800’ü elektrikli araçtı.
Geminin haklarına sahip olan şirket Zodiac Maritime, yangının Alaska açıklarında çıktığını ve 22 kişilik mürettebatın yangını söndüremeyince gemiyi terk ettiğini açıkladı.
Yangının elektrikli araçların yüklü olduğu güvertede başladığı tahmin ediliyor. Araçların markaları henüz açıklanmadı. Ancak yangınu bu 800 elektrikli aracın çıkardığı düşünülüyor.
Geminin tüm personeli ise güvenli şekilde tahliye edildi. Geminin içinde kalan milyonlarca dolarlık araçlar ise kullanılamaz hale geldi.
DENİZCİLERİN YENİ DEHŞETİ, LİTYUM – İYON PİLLER
Morning Midas, 26 Mayıs’ta Çin’in Yantai Limanı’ndan ayrıldı ve Meksika’nın Lazaro Cardenas limanına doğru ilerliyordu.
Bloomberg verilerine göre 46 bin 800 tonluk bu RoRo tipi gemi, 2006 yılında Çin’in Xiamen Tersanesi’nde inşa edildi. Gemi, Liberya bayrağı taşıyordu.
Sigorta şirketi Allianz’ın son raporuna göre, lityum iyon pillerin taşınması deniz taşımacılığı açısından yeni riskler doğuruyor.
Elektrikli araçlardan çıkan yangınların kontrol altına alınması daha zor. Lityum iyon bataryaların soğutulması için 30 bin litreye yakın su gerekebiliyor.
Çin’in elektrikli araç endüstrisi büyürken, bazı üreticiler kendi lojistik gemisi filolarını kurdu. SAIC Motor, Anji Logistics filosuyla şu anda Çinli otomobil üreticileri arasında en büyük taşıyıcı filoya sahip.
Posted in DENİZ VE DENİZCİLİK
Leave a comment