Yasal Uyarı
Bu BLOG içinde yer alan yazı ve görseller kişisel kullanım ve/veya bilgi paylaşma amacı ile sınırlıdır, hiç bir ticari amacı yoktur.
Bu BLOG içindeki yazı ve görselleri paylaşırken kaynak göstermeniz rica olunur.
The contents of this BLOG are limited to personal use and/or information sharing, and there is NO COMMERCIAL purpose.
Arama
Takvim
Son Bir Ayda En Cok Okunanlar
- uyarı +18 * TANIMADAN BİLMEDEN OSMANLI’YA…
- TSK TARİKATLAŞARAK BÖLÜNÜYOR!!! * Jandarmada Menzil…
- SOKRAT OKUYAN KÖYLÜLER * 1940’lardan ,…
- AKP’NİN KURULUŞUNDAKİ “YABANCI”…
- “ALİ BABANIN BİR ÇİFTLİĞİ VAR, ÇİFTLİĞİNDE…
- AVUSTRALYA’da YAŞAYAN ATATÜRK
- OSMANLI ÇOCUKLARINA TARİH BİLGİSİ * 25 karılı ve 43…
- SÜLEYMANİYE OLAYININ PERDE ARKASI * AKP İNTİHARA…
- AHLAK – ERDEM – İNANÇ ve EĞİTİM ÜZERİNE…
- Uyandırma servisi* BOP * ARZ-I MEVÜD – BÜYÜK…
-
Yeni Yazılar
Arşivler
Kategoriler
- 12'den vuran sözler
- 21.YÜZYIL ENSTİTÜSÜ
- AB
- ABD – AB – EMPERYALIZM
- AFORİZMALAR
- AHMET TAKAN YAZILARI
- AHMET TANER KIŞLALI
- AKIL AÇICI KONUŞMALAR
- AKIL FİKİR YAZILARI
- AKLI VİCDANI HÜR YAZIŞMALAR
- ALİ ERALP YAZILARI
- ALİ NEJAT ÖLÇEN
- ANAYASA
- ANIL ÇEÇEN
- ANILAR
- ANLAŞMALAR-SÖZLEŞMELER
- Anons
- Arastirma
- ARKEOLOJİ – MİTOLOJİ
- ARŞİV SANDIĞI
- ASİMİLASYON
- ATATURK
- AYNANIN SIRLARI
- BANU AVAR yazıları
- BARIŞ'LAR
- Bekir Coşkun yazıları
- BELLEK DÜRTÜCÜ
- Bilim ve Teknoloji
- BİLİŞİM – İNTERNET –
- BİLİYOR MUSUNUZ ?
- Bölücü KÜRTÇÜLÜK
- BOP
- BÜLENT ESİNOĞLU YAZILARI
- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ
- Calisma Dunyasi – Is ve Emekciler
- CUMARTESİ YAZILARI
- CUMHURİYET – DEMOKRASİ – ÇAĞDAŞLIK
- DAVUT ARSLANTÜRK
- DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK
- DENİZ VE DENİZCİLİK
- DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER
- DİN-İNANÇ
- DIŞ POLİTİKA
- Dizi Yazilari
- DOĞA – ÇEVRE
- Doga – Cevre – Ekoloji – Tarim
- DOĞAL FELAKETLER
- DOĞAL YAŞAM
- DOĞAN KUBAN
- DÜNYA DENİZCİLİK SAVAŞLARI
- DÜNYA ÜLKELERİ
- DURUM VAZİYETİ
- DUYURULAR
- EDEBİYAT – ANI – ÖYKÜ – ŞİİR
- EĞİTİM
- Ekonomi
- EMİN ÇÖLAŞAN
- EMPERYALİZM
- ENERJİ
- English articles – İngilizce makaleler
- ERGENEKON – BALYOZ
- ERMENİ SORUNU
- EVVEL ZAMAN İÇİNDE
- FAŞİZM
- FELSEFE ve GÜZEL DEYİŞLER
- Fetullah Gülen
- FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI
- Flash Haber
- FOTOĞRAFLAR
- FUAT AVNİ
- GAZETE MANŞETLERİ
- GDO
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN
- GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM
- GEDİĞE TAŞ KOYMAK
- Genel Kultur
- GIDA
- GÖÇLER-GÖÇMENLER
- GÜLMECE
- Gundem
- GÜNDEM – YORUM
- Haber
- HABER GÜNDEM
- HAYATIN İÇİNDEN
- HUKUK-YARGI-ADALET
- İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR
- İLHAN ARSEL – DİN VE İNANÇ
- İLHAN SELÇUK YAZILARI
- İNSAN HAKLARI – DEMOKRASİ
- İrtica
- İSRAİL – SİYONİZM
- İSTİHBARAT KURUMLARI
- KADIN HAKLARI
- KAPİTALİZM – LİBERALİZM
- KARİKATÜR
- KIBRIS
- KISA KISA
- KISSADAN HİSSELER
- KIZILDERİLİLER
- Kose Yazarlari
- KÖŞELİ YAZILAR
- KÖY ENS.ÖĞR. MUSTAFA AKSUNGUR ANILARI
- KÖY ENSTİTÜLERİ
- KÜLTÜR – EĞİTİM – ÇAĞDAŞLIK
- KUMPAS-TEZGAH-ÜÇ KAĞIT
- KÜRESEL POLİTİKALAR
- LAİKLİK – CUMHURİYET – DEMOKRASİ
- Madencilik ve Yeralti Kaynaklari
- MAHİYE MORGÜL
- MEDYA
- MEHMET ALİ GÜLLER
- Mehmet Halil Arık yazıları
- MEHMET TÜRKER
- MENEMEN OLAYI – KUBİLAY
- MİNE KIRIKKANAT
- MİTOLOJİ
- MİZAH
- MOLA ZAMANI
- MURAT AĞIREL
- MUSIC
- MUSTAFA YILDIRIM
- MUZİK KUTUSU
- NECATİ DOĞRU YAZILARI
- NECİP HABLEMİTOĞLU
- NURULLAH AYDIN YAZILARI
- NUSRET KEBABÇI
- ORGANİZE İŞLER
- ORTADOĞU ÜLKELERİ
- ÖZDEMİR İNCE
- ÖZELLEŞTİRMELER
- PANDORA'nın KUTUSU
- PAZAR YAZILARI
- PERDE ARKASI
- PKK TERÖRÜ
- Politika ve Gundem
- POROF ZİHNİ
- RADİKAL İSLAM
- Rifat SERDAROĞLU yazıları
- Saglik
- SANAT – RESİM
- Sanat Edebiyat ve Kultur
- SAVAŞLAR-ÇATIŞMALAR
- SAVUNMA
- SAYGI ÖZTÜRK
- SAYIŞTAY RAPORLARI
- science * ingilizce * araştırmacılara
- SEÇİM – SEÇSİS
- ŞERİAT – İRTİCA – KARANLIĞIN AYAK SESLERİ
- SİNAN MEYDAN
- SİYASAL İSLAM
- SİYASİ PARTİLER
- SİYASİ TARİH
- SONER YALÇIN yazıları
- SÖYLEŞİLER
- SUAY KARAMAN
- SUÇ DOSYALARI
- SÜLEYMAN ÇELİK
- SUN SAVUNMA NET
- T.C. BURHAN
- TAKVİM
- Tarih
- TARİHE – AYDINLANMAYA – CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER
- TARİKAT VE CEMAATLAR
- TARIM – EKOLOJİ
- TERÖR
- TIMARHANEDE BU HAFTA
- TSK
- ÜÇ'lemeler
- UÇUK KAÇIK HABERLER
- UĞUR DÜNDAR
- UĞUR MUMCU
- ULUSAL STRATEJİ
- Uncategorized
- UNUTMA
- VANDALLIK
- VATANDAŞIN KÖŞESİ
- VİDEOLAR
- Wiki-Leaks – Bilgi sızmaları
- YABANCI BASIN
- YANDAŞ – ÇIKARCI – YAĞCILAR
- YANGINLAR-DOĞAL AFETLER
- Yazarlar
- Yeni Kitaplar
- YENİ NESİL SİLAHLAR
- YILDIZLI YAZILAR
- Yılmaz Özdil
- YOBAZLIK – GERİCİLİK
- YOLSUZLUKLAR
- YOZLAŞMA – AHLAKSIZLIK
- YUNANİSTAN – EGE SORUNU
- Zahide Uçar
Who's Online
33 visitors online now3 guests, 30 bots, 0 membersSeçenekler
ARAPÇA İSİMLERİN ANLAMLARI
Bunu durdurmaya bu günkü Cumhuriyet de yetmedi, yetemedi maalesef!
Posted in EMPERYALİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ
Leave a comment
#8EylülDünyaOkumaGünü * KİTAP OKUMAK
#8EylülDünyaOkumaGünü
KİTAP OKUMAK
“Kitap okumanın faydası nedir?” diyenlere…
Bir defasında hocama dedim ki:
“Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”
Bana bir meyve uzattı ve dedi ki:
“Bunu ağzında çiğneyip ye.”
Yedikten sonra sordu:
”Şimdi sen büyüdün mü?
” Hayır,” dedim.
Dedi ki: “Büyümedin ama o vücuduna dağıldı;
et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu,
tırnak oldu, hücre oldu…”
Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor.
Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi-merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor… Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da.
Kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar!
O kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek imkansızdır.
“İyi dostlar, iyi kitaplar,
bir de huzurlu bir vicdan:
İşte ideal hayat.”
Mark Twain
Ahlaksızlık kültürü
Ahlaksızlık kültürü
CUMHURİYET – Emre Kongar – 10 Eylül 2024 Salı
8 yaşındaki kızımız Narin Güran katledilmiş.
Olay hakkında yayın yasağı getiriliyor.
Bir aile, bir köy susuyor!
Bir milletvekili çıkıyor, “Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de yani, bizim dostlarımız” diyor.
Keşke, “münferit” denilen “tekil” bir olay olsa… Keşke, sadece kırk yılda bir karşılaştığımız bir çocuk tecavüzü, bir kadın cinayeti olsa…
Keşke bir erkek egemen, feodal kültürün, “kültürel ve toplumsal olaylar” zincirinin bir halkası olmasa!
Anımsayalım, 2016 yılında BirGün’de Serbay Mansuroğlu imzasıyla yayımlanan “Karaman’da 45 Erkek Öğrenciye tecavüz” haberiyle kamuoyuna yansıtılan bir olay oldu.
“Eğitimde Tarikat Sisteminin Şifreleri” adlı yazı dizisinde de olayın çok daha yaygın ve Karaman’daki “Vakıf sistemi” ile ilişkili olduğu, E. Vakfı ve K. Derneği evlerinde kalan çocuklara M. B. adlı bir öğretmen tarafından sistematik olarak tecavüz edildiği anlatıldı.
Bu olayın taciz ve tecavüzü besleyen kültür bakımından dışa vurumu, olayın duyulmasından sonra E. Vakfı’na gösterilen tepkiler üzerine Aile ve Sosyal Politikalar bakanı Sema Ramazanoğlu’nun adı geçen vakfı korumak için, “Bir kere olması onu karalamak için gerekçe olamaz” şeklinde açıklama yapmasıydı.
Pedofili kültürünü besleyen bir olay olarak kendi kızını, bir müridiyle, 6 yaşında evlendiren tarikat şeyhini de anımsayalım:
2022 yılında Hiranur Vakfı Kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını müridiyle evlendirmesine ilişkin dava açılmış ve sanıklar ciddi hapis cezalarına çarptırılmıştı.
2014’te Yakutiye’de bir imamın kız kardeşine tecavüzüyle ilgili olan davada da mide bulandırıcı gerçekler vardı.
2022 yılında Erzurum’daki bir Kuran Kursu’nda, 7 çocuğa tecavüz edilmesi olayı ve sanığın suçunu itiraf etmesi de unutulacak olaylardan değildir.
Bir kültür, bir toplum, bir devlet, ahlaksızlık kültürünü, çocuklara ve kadınlara tecavüzleri ve cinayetleri besler mi?
Elbette hayır!
Ama bu kadar olay karşısında bunların arkasındaki kültürü, olayların bu kadar çok olmasının nedenleri anlamak için o toplumun masallarına, şarkılarına, atasözlerine, yasalarına, yöneticilerin taciz ve tecavüz olayları karşısındaki tutum ve davranışlarına bakmak gerekir!
Kadınlara taciz ve tecavüz konusunda, masallar alanında Kadriye Türkan’ın “Anadoludan Seçilmiş Masallarda Cinsel Taciz adlı makalesinin…”
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/991310 https://dergipark.org.tr/tr/ download/article-file/991310 adresindeki metninde aktarılan örneklere bakılabilir. O makalede, bu masalların nasıl bir kültürü beslediği, örneklerle açıkça anlatılmış.
Şimdi de bazı ahlaksız özlü sözleri anımsayalım:
Devlet ile ilgili olanlar:
“Devletin malı deniz, onu yemeyen domuz.”
“Bal tutan parmağını
yalar.”
Kadını aşağılayanlar:
“Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz.”
“Dul karının kendi eteği, kendine düşmandır.”
“Avrat lazım kalçalı, oğlan doğursun aslan pençeli.”
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.”
“Eksik etek.”
“Kaşık düşmanı.”
Son günlerde neredeyse günde bir kadın öldürülüyor…
Örnekler o kadar çok ki buraya sığdırmak olanağı yok.
Ya İstanbul Sözleşmesi’nden çıkalı beri artan aile içi şiddet ve pedofili kadar iğrenç olan ensest olayları…
Reşit olmayan çocuklara işletilen cinayetler…
Kadın katillerine uygulanan “iyi hal indirimleri”…
KADINLARA VE ÇOCUKLARA TECAVÜZLERİ VE CİNAYETLERİ TEŞVİK EDEN BU FEODAL, ERKEK EGEMEN, ORTAÇAĞ KÜLTÜRÜYLE VE ONU BESLEYEN TARİKATLARLA, TOPYEKÛN MÜCADELE ETMELİYİZ!
Posted in YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK
Leave a comment
9 Eylül’ü ‘Barış Günü’ diye yutturmaya çalışanlara hatırlatmalar
9 Eylül’ü ‘Barış Günü’ diye
yutturmaya çalışanlara hatırlatmalar
EM.KUR.ALB. – DOÇ.DR.ÖMER LÜTFİ TAŞÇIOĞLU – 09 Eylül 2024
Basın-yayın organlarının tarihi çarpıtma ve insanımızda Rum-Yunan sempatisi oluşturma çabasının asıl hedefi yeni nesillerdir. Bu psikolojik harp ile mücadele ancak çocuklarımıza ve gençlerimize tarihi gerçeklerin öğretilmesi ile mümkün olabilir.
Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İngiliz, Fransız ve ABD donanmalarının desteğinde İzmir’e çıkarak Polatlı’ya kadar ilerlemiş, Türk vatanını 3,5 yıl işgal altında tutmuş, bu süre içinde 360 bin evi yakarak 1 milyondan fazla Türk’ü katletmiş ve yüz binlerce kadın ve kızın ırzına geçmiştir. Atatürk’ün başlattığı İstiklâl Savaşı sonucunda bozguna uğrayan Yunan ordusu 9 Eylül 1922’de Türk topraklarından defedilerek arkasına bile bakmadan kaçmak zorunda bırakılmıştır.
TRİPOLİÇE KATLİAMI VE YUNAN DEVLETİ’NİN KURDURULMASI
Ancak Yunanlıların Anadolu’da yaptıkları katliam bunların ilk vukuatı değildir. Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Yunanlılar İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteği ile 1821’de Mora isyanını çıkararak halka şehri teslim ettikleri takdirde kendilerine bir şey yapılmayacağı sözünü vermiş olmalarına rağmen sadece Tripoliçe’de 40 bin Türk’ü acımadan katletmiştir. (https://youtu.be/D1bIfrp76og)
Tripoliçe katliamının Yunanlı Komutanı Kolokotrones öldürdükleri Türk’lerin cesetlerinin çokluğundan “atının ayaklarının toprağa değmeden ilerlediğini” utanmadan anlatmaktadır. Bu katliamdan sonra yaşanan Osmanlı-Rus savaşını müteakip imzalanan Edirne Antlaşması’nda Osmanlı Devleti Yunanistan’a bağımsızlık vermek zorunda kalmış ve 1829’da Yunan Devleti kurulmuştur.
Yunanistan 1829’dan günümüze kadar hiçbir savaş kazanmadan yukarıda sayılan devletlerin desteğiyle Türklerden alınarak kendisine verilen topraklarla yüzölçümünü 3 katına çıkarmıştır. Söz konusu topraklara Balkan Savaşlarından sonra 1914’te altı büyük devlet kararıyla askersizleştirilmiş statüde Yunanistan’a bırakılan Boğaz Önü Adaları ve Doğu Ege Adaları ile 1947 Paris Barış Konferansı’nda yine askersizleştirilmiş statüde Yunanistan’a verilen 12 adalar da dahildir.
YUNANİSTAN’IN PONTUS SOYKIRIMI İDDİALARI
VE FENER PAPAZI’NIN FAALİYETLERİ
Gerçekleri saptırmada oldukça başarılı olan Yunanistan, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarak başlattığı Anadolu’nun işgaline karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak başlattığı İstiklal Savaşı’nın başlangıç tarihi olan 19 Mayıs 1919’u ‘Pontus Soykırımı Günü’ olarak kabul eden bir yasa çıkartmıştır. Ülkesinin birçok yerinde ‘Pontus Soykırım Anıtları’ diken Yunanistan, gençlerine de Türklerin Rumlara soykırım yaptığı yalanını öğretmektedir.
Yunanistan bir yandan da Atatürk’ün “fesat ve hıyanet ocağı” olarak vasıflandırdığı Fener Rum Patrikhanesi vasıtasıyla da Türkiye’yi zayıflatmaya çalışmakta ve Fatih Kaymakamlığına bağlı bir memur olan Fener Papazı uluslararası toplantılara “Ekümenik Patrik” sıfatıyla katılarak imza atmaktadır.
YUNANİSTAN’IN TÜRK ADALARINI İŞGALİ VE
GASP ETTİĞİ ADALARDA ASKERİ ÜSLER KURMASI
Yunanistan’ın Türkiye aleyhine sürdürdüğü en önemli faaliyeti 2004’ten bu yana Türk topraklarının işgaline devam etmesi ve ABD ile işbirliği yaparak Mora yarımadasında, adalarda ve hattâ Lozan Antlaşması’na aykırı olarak Dedeağaç’ta ABD askeri üsleri açmasıdır.
Adalar Denizi’ndeki Türkiye’ye ait 152 adadan 20 ada ile 2 kayalık halen Yunan işgali altındadır. Bu gerçek uzun süre halktan saklandıktan sonra 2023 yılındaki Teknofest sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından itiraf edilmiş ve 9 Eylül hatırlatması yapılmıştır. Yunanistan son olarak Türkiye açısından stratejik önemi haiz olan Zürafa Adası’nı da sahiplenmeye çalışmakta ve ada açıklarında avlanan Türk balıkçı gemilerine saldırmaktadır.
YUNAN YAYILMACILIĞINA KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER
Öncelikle yapılması gereken, daha fazla gecikmeden Yunanistan’a derhal bir nota verilerek işgal ettiği 20 ada ile 2 kayalığı terk etmesi, etmediği takdirde askeri kuvvet kullanarak bu adaları terkinin sağlanacağının bildirilmesidir. Buna paralel olarak 152 adadan henüz işgal edilmemiş olanlarına Türk askerinin çıkarılması ve burada yaşamaya istekli vatandaşlara gerekli yardımın sağlanarak bu adalarda hayat kurmalarının sağlanması gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde her geçen gün işgal edilen Türk adalarının sayısı artacak ve buna göz yumanlar tarih önünde işgale göz yummakla suçlanacaktır.
Yunanistan tarafından henüz işgal edilmemiş adalarda Türk halkının meskûnlaştırılması sağlandıktan ve işgal altındaki adalar kurtarıldıktan sonra askersizleştirilmiş statüdeki adalarda bulunan Yunan askeri birlik ve unsurlarının da adaları boşaltması ve bu yapılmadığı takdirde Türkiye’nin bu adalara da askeri müdahalede bulunacağı bildirilmelidir.
İcraata geçilmese bile Yunanistan’a verilecek notalar gelecekte adaların statüsüyle ilgili olarak açılabilecek uluslararası davalarda Türk tarafının dayanağı olacaktır. Böyle bir dava açılırsa geçmişte bazı “Türk” bakanların işgal edilmiş Türk adalarını ziyaret ederek pasaportlarına defalarca Yunan damgası vurdurtmalarının dava sırasında Türkiye’nin aleyhine delil olarak kullanılacağı bilinmelidir.
BASIN-YAYIN ORGANLARININ TARİHTE
YAŞANANLARI ÇARPITMA VE SAKLAMA ÇABALARI
Maalesef Türk medyasının bir bölümü ile bazı siyasi partiler, 9 Eylül tarihinin anlamını saptırmakta ve bu tarihi “Barış Yılı” adıyla kutlayarak Anadolu’daki ve adalardaki Yunan katliamını masumlaştırmaya ve halkın gözünden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu faaliyetler TV dizileri vasıtasıyla da desteklenmekte ve Türk dizilerinde Türk-Yunan aşkları ile Rumların yardımı olmasa Kurtuluş Savaşı’nı kazanamayacağımız imajını oluşturacak şekilde Rumların Türklere yardımları işlenmekte ve Anadolu’daki Yunan işgali sırasında yakılan Türk köylerinin Yunan askeri kıyafeti giymiş Türkler tarafından yakıldığı yalanı bile işlenebilmektedir. Diziler yolu ile insanımıza Büyük Taarruz’daki başarımızı bile Türk birliklerini üstlerine rapor etmeyerek Türk ordusuna yardımcı olan Yunan keşif kolu komutanına borçlu olduğumuzun öğretilmesi, Türk medyası açısından utanç verici bir durumdur. Söz konusu medya kuruluşlarına ve siyasi partilere Türk halkı gerekli tepkiyi göstermeli ve 9 Eylül’ün anlamına uygun şekilde kutlanmasını sağlamalıdır. Bu yapılmadığı takdirde Atatürkçülük kavramı ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sözü sadece slogandan ileriye geçmeyen bir ifade olarak kalacaktır.
9 EYLÜL’ÜN ÖNEMİNİN YENİ NESİLLERE ÖĞRETİLMESİ
Basın-yayın organlarının tarihi çarpıtma ve insanımızda Rum-Yunan sempatisi oluşturma çabasının asıl hedefi yeni nesillerdir. Bu psikolojik harp ile mücadele ancak çocuklarımıza ve gençlerimize tarihi gerçeklerin öğretilmesi ile mümkün olabilir. Ancak biz Yunanlıların tarihte Türk milletine yaptıkları katliamları ve emperyalist ülkelerin desteğini arkasına alarak çeşitli hile ve entrikalarla Türk adalarını nasıl gasp ettiğini Türk gençliğine anlatamamışız ki Yunanlılara karşı kazandığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda bile bu yıl yine Türk halkının bir bölümünün Yunanlılar tarafından gasp edilen adalara gidebilmek için uzun kuyruklar oluşturduklarını üzülerek ve ibretle okuduk.
Bu sene okulların 9 Eylül’de açılıyor olması 9 Eylül tarihinde ne olduğunun Türk gençliğine öğretilmesi için önemli bir fırsat doğurmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı İl Milli Eğitim Müdürlüklerine vereceği talimatlarla; bu sene okulların açılış törenlerinde yapılacak konuşmalarda “Yunanlıların 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ettikleri ve 3,5 yıl işgal altında tuttukları, İzmir’den Ankara’ya kadar olan coğrafyada Türk halkına soykırım nitelikli katliamlar uyguladıkları, Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruz’dan sonra Yunan ordusunun 9 Eylül’de İzmir’den def edildiği ve bugün Türk milleti Türk yurdunda bağımsız olarak yaşıyorsa ve gençlerimiz bu okullarda eğitim görüyorlarsa bunun Yunan işgal ordusunun 9 Eylül’de İzmir’den atılması sonucunda gerçekleşebildiği hususlarının dile getirilerek zihinlerine yerleştirilmesi sağlamalıdır.
Bu seneki açılış törenlerinde 9 Eylül 1922 vurgusunun yapılıp yapılmayacağını, parti liderlerinin 9 Eylül açıklamalarını ve medyanın 9 Eylül’deki tavrını hep birlikte göreceğiz ve gerçek vatanseverleri ve sütre gerisine saklananları bir kez daha tanıma fırsatı bulacağız.
9 Eylül 1922; Türk süvarileri İzmir’de!
9 Eylül 1922; Türk süvarileri İzmir’de!
CUMHURİYET – DOĞU SİLAHÇIOĞLU – 09.09.2024
9 Eylül Süvariler Günü nedeniyle, toprak olmuş tüm süvarilere ve onların cefakâr atlarına ithaf olunur…
102 yıl önce bugün, Osmanlı İmparatorluğu’nun elde kalan son toprak parçası Anadolu, tarihsel bir olaya sahne oldu. Türk ulusunun işgalci düşmana, onunla birlikte hareket eden saraya, sultana, hükümete ve yerli işbirlikçilere karşı “Mustafa Kemal” önderliğinde sürdürdüğü “Kurtuluş Savaşı” zaferle sonuçlandı.
TARİHSEL SÜREÇ
En geniş sınırlarına XVII. yüzyılda ulaşan imparatorluk zamanla dağılma sürecine girmiş ve yalnızca Abdülhamit döneminde (1876-1909) bugünkü Türkiye’nin iki misli büyüklüğünde (1.6 milyon kilometrekare) toprak kaybına uğramıştı. Daha sonra Trablusgarp Savaşı (1911-1912) ve Balkan Savaşı (1912-1913) yaşanmış; ardından I. Dünya Savaşı (1914-1918) başlamıştı. Savaşın sonuna doğru Meclis’i kapatan, yayılmacı ve sömürgeci devletlerin işgalini onaylayan Vahdettin’in hükümete imzalattırdığı “Mondros Ateşkesi” (30 Ekim 1918) yıkımın son aşamasını oluşturmuş; ülke toprakları İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetlerince işgal edilmişti.
Hıristiyan batı dünyasının XI. yüzyılda başlattığı “Türkleri Anadolu’dan atma” girişimleri, sonuca ulaşabilecek bir noktaya varmıştı. XIX. yüzyıl İngiliz siyasetçilerinden William Gladstone’un söylemi, yayılmacı ve sömürgeciler için artık bir rehberdi: “Türkler gayri medeni bir millettir. Geldiklere yere Orta Asya’ya geri gönderilmelidirler. Onlar, insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz. Türklerin yaptıkları kötülükler, yalnızca bir suretle ortadan kaldırılabilir. O da onları yok etmekle!”
Türk ordusu İzmir’e girdiğinde yanmış, harap olmuş bir kentle karşılaştı.
MİLLİ MÜCADELE
Anadolu’da işgalci devletlerin egemenliği devam ederken 15 Mayıs 1919’da onların desteklediği Yunan kuvvetleri İzmir’e çıktı. 19 Mayıs 1919’da “Mustafa Kemal” “Milli Mücadele”yi başlattı. 1920 Eylül’üne kadar Bursa, Balıkesir, Uşak; 1921 Temmuz’una kadar Afyon, Kütahya ve Eskişehir Yunan eline geçti. Vahdettin’in, Osmanlı hükümetinin ve İngilizlerin ardında durduğu isyan ve ayaklanmalar tüm yurdu sarmıştı. Ordu “Sakarya Nehri” doğusuna çekilmişti. 1921’in 22 Ağustos’unda düşman tüm cephe boyunca saldırdı. Türk savunma hattı birden yarıldı. Nehir günlerce kıpkızıl aktı. 10 Eylül’de Türk karşı taarruzu başladı. 13’ünde Yunan ordusu kayıplarını savaş alanında bırakıp kaçtı. Kazanılmıştı “Sakarya Savaşı”… İnanmıştı “Mustafa Kemal”… Düşman Anadolu’dan atılacaktı!
BÜYÜK TAARRUZ
Hazırlıklar bir yıl sürdü. “5’inci Süvari Kolordusu” kuruldu. 26 Ağustos 1922 sabah alacakaranlığında “Başkomutan” “Büyük Taarruz”u başlattı. Süvariler “Ahır Dağı” üzerinden “Sincanlı Ovası”na ulaştılar. 30 Ağustos’ta sel olup coştular. Yalın kılıç “Dumlupınar”ı aştılar. 14 gün 14 gece at üstünde durmadan dinlenmeden doludizgin “ilk hedef” Akdeniz’e doğru koştular. 9 Eylül sabahıydı “güzel İzmir”e kavuştular. İkinci Süvari Tümeni 4. Alay 4. Bölük en öndeydi. “Halkapınar Köprüsü”nden geçerken “uç mangası” bir ateş içine düştü. İlk anda süvarilerden dördü vuruldu. Kahraman atlarıyla kanatlanıp yedi kat göğe uçtular. Sonra Yunan Alsancak’ta denize döküldü. Konak’ta göndere Türk bayrağı çekildi. İhanet yanlıları ve düşman yenilmiş; “Kurtuluş Savaşı” utkuyla taçlanmıştı.
ÖZGÜR VATAN
Cepheden cepheye koşmuştu onlar; “Antalya Kızılsaray köyünden Ömer oğlu Hakkı Çavuş, Akşehir Hamit köyünden Bekir oğlu Mehmet Çavuş , Nevşehir İğneli köyünden Er Ahmet oğlu Seyit Mehmet, Nevşehir Avanos’tan Er Ahmet oğlu Ahmet !..” Toprağın altında yatıyorlar koyun koyuna şimdi. “İzmir Halkapınar İstiklal Şehitliği”nde. Bir mermer taş üstünde parlıyor isimleri… Dalga dalga yayılıyor ıssız boşlukta sesleri. Yere kadar ulaşır gelir ta yedi kat gökten; seslenirler bize yokluğun derinliğinden: “Kadınlarımız dul kaldı; çocuklarımız yetim! Olsun; ama geride bir özgür vatan bıraktık! Biz helal ettik hakkımızı sana! Sen de helal et memleketim!”
DOĞU SİLAHÇIOĞLU EMEKLİ TÜMGENERAL
“YÜRÜ BRE HIZIR PAŞA, SENİN DE ÇARKIN KIRILIR ELBET”
“YÜRÜ BRE HIZIR PAŞA, SENİN DE ÇARKIN KIRILIR ELBET”
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamadaki sözlerine tepki gösterdi.
Kılıçdaroğlu, şunları belirtti:
* “Darbe paranoyası yaparak milleti korkutmayı ve kutuplaştırmayı bırak! Senin ve zihniyetinin, zaten Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve milletimizi sevmediğini biliyoruz. En ufak olayda darbe çığırtkanlığı yapmak, darbecilerin en büyük özelliğidir…
* Darbe yapılan ülkelerde, darbe rejimi inşa edilir, tek adam yönetimi devralır. Adalet yok edilir; gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler, siyasiler ve muhalifler darbecilerin zindanlarında tutsak olur. Liyakata göre değil, yalakalığa göre atama yapıldığı için ekonomi batar. Akrabalar, çocuklar ve damatlar yüksek görevlere getirilir, Karun kadar zengin edilir. Devlet kurumlarına güven azalır; halk korkuya sevk edilir. Tarım biter; memur, emekli ve emekçi perişan olur. Saraylar inşa edilir; uçaklar, yatlar ve katlar alınır, halk fakirlik içinde çırpınır.
* Yukarıdaki manzaraya bir bak, sana tanıdık geliyor mu? Genç teğmenlerin Atatürk’e ve milletin değerlerine ettiği yeminden darbe çıkmaz! Aynı yemin, senin ettiğin metinde de var ama o değerler senin umurunda olmadığı için uymuyorsun. Sen 20 Temmuz’da sivil darbe yaptın. Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır elbet…”
Posted in Politika ve Gundem
Leave a comment
9 EYLÜL İZMİR’İN KURTULUŞU KUTLU OLSUN * “PİYADENİN SÜVARİYİ GEÇTİĞİ” HAREKAT
9 EYLÜL İZMİR’İN KURTULUŞU KUTLU OLSUN
“PİYADENİN SÜVARİYİ GEÇTİĞİ” HAREKAT
Naci Kaptan 09 Eylül 2024
26 Ağustos 1922’de Türk Ordusu tarafından Afyon Kocatepe’de başlatılan “Büyük Taarruz”,9 Eylül’de “İzmir’in Kurtuluşu” ile sonuçlanmış, “Büyük Zafer” kazanılmış, Türk milletinin kurtuluşu ve bağımsızlığını elde edişinin simgesi ve çok önemli bir tarihi gün olmuştur. 15 Mayıs 1919-9 Eylül 1922 sürecinin önemi ve anlamı İzmir ve Türk milleti için çok büyüktür.
9 EYLÜL İZMİR’İN KURTULUŞU KUTLU OLSUN
30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunanların ana kuvvetleri imha edilmesi sonrasında 1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa “ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi.
Afyonkarahisar- İzmir arasında 327 km uzunluğundaki yol ve 400 km genişliğindeki cephede düşman kovalandı. 150.000 kişilik bir ordunun yaya olarak ve savaşarak 2 hafta içinde İzmir’e vardığı bu takip harekatı, dünya askeri literatürüne “piyadenin süvariyi geçtiği harekat” olarak girmiştir.
9 Eylül günü Fahrettin Paşa’nın kolordusunda, 2. Süvari Tümeni’nin 4. Süvari Alayı’nda Komutan yardımcısı olan Yüzbaşı Şerafettin Bey İzmir’e ilk giren komutan olmuştur. 80 kişilik kuvvetle şehre giren Şerafettin Bey, kurşun ve şarapnel yağmuru altında 40 askerini şehit vererek Kordon’a ulaşır. Pasaport iskelesinde bir Rum’un attığı bomba ile yaralanan Şerafettin Bey, yaralarına aldırmadan Hükümet Konağına Türk Bayrağını çekmiştir. Sakarya Savaşı’nın ardından, Buhara Cumhuriyeti’nin hediye ettiği üç kılıçtan biri Atatürk’ün “bu kılıcı İzmir’e ilk giren fatihe vermekle şerefyaab olacağım [şerefleneceğim]” sözü üzerine Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilmiştir.
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal 12 Eylül 1922 tarihinde İzmir’den Türk Ulusuna şu yayımladığı zafer mesajında Yunan ordusunu emperyalistlerin donattığını şöyle belirtir:
“Batı fabrikalarının çelik zırhları ile kaplanan muazzam Yunan orduları artık Anadolu dağlarında subayları tarafından terk edilmiş zavallı sürüler, cinayetlerinden dehşete düşerek kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış dermansız yaralılardan ibaret kaldı… Vatanın kurtuluşu, milletin rey ve idaresi kendi mukadderatı üzerinde kayıtsız şartsız hâkim olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla müspet ve kati neticelere ermiştir.”
I. Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Bakü Paşa bir Fransız harp gemisi telsizi vasıtasıyla, İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirmiş ve Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye yazdığı telgrafta;
“Sefil Yunanlılar sevgili İzmir’imizi terk ederek kaçmaktadırlar. Direnenlerin bir kısmı yok edildi, bir kısmı da esir alındı. Saat 10.30’da İzmir’e girdik. Bütün halk ve yabancılar Ordumuzu alkışlarla karşıladılar. Askerimiz kıyıda, Kadifekale’de ve Yenikale doğrultusundadır. I ve II. Süvari Tümeni emrimdedir. Şimdilik İzmir Komutanlığını elime aldım”.
Türk ordusu süvarilerinin 10.30 İzmir’e girişleri sırasında “Cardiff” savaş gemisinde bulunan İngiliz Başkonsolosu Sir H.Lamb., Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a çektiği telgrafta;
“Yunanların İzmir’i boşaltmaları geceleyin fiilen tamamlanmıştı. Türk süvarisi saat 11 sularında kente girdi. Rumlar Ermeniler tarafından birkaç el ateş edildi, bomba atıldı, kısa bir panik oldu ama Türkler intizam içindeydi, yarım saat içinde her şey sakinleşti. Tam bir nizami ordu tümeni gelmektedir. Kumandan Selahaddin Bey, hiçbir aşırı harekete ve misillemeye izin verilmeyeceği güvencesini verdi” sözü ile anlatmıştır.
İngiliz İzmir Konsolos Muavini Hole’ Türk ordusunun İzmir’e girişini ettiği raporda;
“9 Eylül günü saat 11.00’de hafif Türk süvarisi İzmir’e girdi ve konağı ele geçirdi. Giriş, tam disiplin içinde yapıldı, askerle o kadar intizam içerisindeydiler ki, bir Ermenin önlerine attığı bir bombayla bir subayı ve bazı askerleri yaraladığı zaman bile karşılık vermediler. Kumandan yurttaşlarına dokunulmayacağına dair Müttefik konsoloslarına güvence verdi.” İngiliz belgelerinde Türk ordusunun İzmir’e girişi bu şekilde belirtilmiştir.
2 Eylül’de harap haldeki Uşak’a girilmiş ve Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa Trikopis’e alınan kılıcını iade edilmesini söyleyerek düşman komutanın ezmemiş ve asil davranışı ile Trikopis’i onurlandırmıştır. Bir tepe üzerinde konuşurlarken Trikopis Mustafa Kemal Paşa’ya savaş sırasında nerede olduğunu sormuş, Mustafa Kemal Paşa ileride ön cephede bulunan askerlerimizin olduğu yeri işaret ederken “Orada, süngülerin parladığı yerde idim”… Gazi Mustafa Kemal Paşa işte bu nedenlerle MUZAFFER KOMUTAN ve ATATÜRK’tür…
Cumhuriyet Türk mucizesi
28 Eylül 1922-11 Kasım 1922
Turgut Özakman
Bütün Türkiye günlerdir durup durup coşuyor, bayram ediyordu. Bir İstanbul’lu anı defterine şöyle yazdı: “Hastalık, parasızlık, acı, düşmanlık, gelecek kaygısı, her şey, her şey unutuldu. Her yer çılgınca sevinen mutlu insanlarla dolu. Sevinçten kucaklaşıp kucaklaşıp ağlaşıyoruz. Her yanda bayraklar. Milli Mücadele karşıtı beş hocayı üniversiteden kovdurmayı başaran öğrencilerin sevinci artarak sürüyor”
Asya, Ortadoğu ve Afrika’daki bütün Müslüman topluluklar da, bu mucize zaferi coşkuyla kutlamaktaydı. Hiçbiri bağımsız değildi. Hepsi sömürgeydi, işgal ya da denetim altındaydı, esirdi, geriydi. Dünya bu talihsiz insancıkların sevinç ve gurur dolu çığlıklarıyla inliyordu: “Yaşasın Türkiyeeee!”
Türkler emperyalizmi yenmişti. Bir ilkti bu. Tarihin çok önemli bir dönemeci yaşanıyordu- Türk ordusu Anadolu’yu temizlemiş, Çanakkale’yi sarmış, İstanbul kapılarına dayanmıştı.
Kanlı oyunun son aşaması başlamıştı.Türkiye 1918’de yenilip teslim olduğu zaman hepsi yıkılmıştı. Türkler bile başa çıkamadığına göre ‘bu beyaz efendileri’ kimse yenemez diye düşünmüşlerdi. Ümitsizliğin dibine çöktükleri anda ‘Türklerin İngilizlere ve ortaklarına isyan ettikleri’ gibi inanılması zor haberler gelmeye başlamıştı.
“Neee?”
İşgale, parçalanmaya, paylaştırılmaya, sömürülmeye karşı çıkmıştı Türkler…”Acaba doğru mu?” Son haçlı saldırısına direniyorlardı…
“Direniyorlar ha!”
İngilizlerin ortaklarını, paralı askerlerini, kiralık katillerini ardarda yeniyorlardı…”Yarabbi bu bir rüya ise ne olur uyandırma!” Bu olağanüstü mücadeleyi dört yıl boyunca, Türklerin kazanması için dua ede ede, içleri titreyerek izlemişlerdi. Ezilen, sömürülen, hor görülen İslam dünyası için bu bir onur sorunuydu. Sonunda büyük haber gelmişti: Müslüman Türkler bütün beyaz efendileri, adamları, yamakları,uşakları, beslemeleri, soytarıları, alkışçıları ve çığırtkanlarıyla birlikte yenmişti!
Milyonlarca yanık, kavruk ses göğe yükseldi: “Elhamdülillaaaaah!” …Malezya’dan Nijerya’ya kadar Asya ve Afrika’daki bütün Müslüman topluluklar sevinçle dalgalandı. Birçok şehir M. Kemal Paşa’nın resimleriyle donatıldı, Gazze’de ve Nablus’ta pencerelere Türk bayrakları asıldı.
İngilizler Nehru ile öteki Hint liderlerini hapsetmişlerdi. Liderler kaldıkları koğuşları Türk zaferi şerefine çiçekli dallarla süslediler.Bu olay Müslüman olmayan sömürgelerde de bağımsızlık ve özgürlük ümidini yeşertecekti. Tarihin akışı değişiyordu.
Tunus’un Kairouan şehrinde yaşayan Bouhdiba Efendi haberi alır almaz şükür secdesine kapandıktan sonra duaya durdu: “Bize de Mustafa Kemal Paşa gibi bir serdar, Türk ordusu gibi bir ordu nasip et ey yüce Allahım.”
İSLAM dünyasını coşturan bu zafer dünyayı şaşırtmış, özellikle İngilizleri çok sarsmıştı. Yüz yıllık bir ön hazırlığın ürünü olan Sevr Andlaşması ile onun kadar önemli olan Üçlü Anlaşma suya düşmüş, bütün çabalar boşa gitmiş, bütün planlar çökmüştü…
KAYNAKLAR
TARİHİN İÇİNDEN ATATÜRK VE İZMİR’in KURTULUŞU * 9 EYLÜL’DEN BUGÜNE BAĞIMSIZLIK
https://nacikaptan.com/2020/09/izmirin-daglarinda-cicekler-acar-9-eylul-1922-izmirin-kurtulusu/
BALLI BÖREKLİ İHALELER * Mehmet Cengiz’e vergi kıyakları… Murat Ağırel kalem kalem anlattı!
Posted in Ekonomi, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK
Leave a comment
MUSTAFA KEMAL’İN VEYA TRİKOPİS’İN ASKERİ OLMAK
MUSTAFA KEMAL’İN VEYA
TRİKOPİS’İN ASKERİ OLMAK
Naci Kaptan 07.09.2024
Dünyanın en güzel seslenişlerinden birisi olsa gerek;
“MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK”…
Bu deyiş, Türkiye’nin varlığı, birliği, dirliği için, Atatürk’e saygı ve sevgi göstermek için kullanılan bir sözdür. Bir felsefecinin deyişi ile “ÜST İNSAN” olarak nitelenen, dünyanın en güçlü ordularından oluşan müttefik düşman ordularını, kılıçla, sabanla, vatan sevdası ile yenen mazlum, ezilmiş bir halkın muzaffer komutanı GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN, dünyanın en saygın, bilge, aydın, büyük devrimci ATATÜRK’ün ASKERİ olmanın onur ve şerefini dile getirir…
Bakınız saygın tarihçi Prof. Dr. McCarthy ne diyor;
“Eğer Atatürk olmasaydı bir Türk devleti hiçbir zaman olmazdı. Makedonya ve Bulgaristan’daki Türklere bakın, aynı kader Anadolu’daki Türklerin de başına gelirdi. “Türkiye 1. Dünya Savaşını kaybetmiş ve adeta yıkılmıştı. İngiliz istihbaratı, ’Türkler’in gelecek için çok kötümser ve umutsuz olduklarını” kayda düşmüştü. Türkler artık yenilmişti ve başlarına gelecek her şeyi kabul edeceklerdi. Osmanlı işbirlikçi Sultan Vahdettin ve bir vatan haini olan Damat Ferit tarafından yönetiliyordu. İtilaf ülkeleri, Türkleri Anadolu’dan Asya’ya sürerek sonsuza kadar yok etmek istiyorlardı. Sevr’de büyük bir Ermenistan, büyük bir Kürdistan olacaktı ve Türklere küçük bir yer verilecekti.
İngilizler, Fransızlar, Yunanlar, İtalyanlar toprakları paylaştı. Türk’ler için geriye kalan çok küçük bir yerdi. Ve bütün Osmanlı’nın borçlarının o küçük devlet tarafından ödenmesini istiyorlardı. Aslında yapmak istedikleri şey, Türkleri devamlı olarak zayıf bırakmaktı, bunu yapmak için Türklerin ordusu olmamalıydı, işte o küçük devlette bir ordu olmayacaktı. Devlet tamamen iflas halinde olacaktı. En önemli demiryolları, düşmanların ellerindeydi. O küçük devlet, mallarını yurtdışına gönderemeyecekti. Ama bunlar olmadı, çünkü Türkler Atatürk’ün liderliğinde düşmanlardan kurtuldu. Türkler Atatürk’e çok şey borçlu” dedi.”
Üst insan ATATÜRK için yabancı devlet adamlarının, aydınların söylediği onurlandırıcı tümceleri yazmayacağım. O kadar çok ve saygı dolu deyişler var ki. Atatürk düşmanlarının bile saygı ve sevgisini kazanmış eşsiz bir devlet adamı ve entellektüel bir aydındır.
İşbirlikçi sultan Vahdettin’in İngiliz’lere teslim ettiği Osmanlı Devletinin enkazından yeni bir devlet, millet yaratan yüce kurtarıcı ATATÜRK’ün askeri olmak bir onur ve şereftir. Teğmenlerin senelerdir uygulanan törende ettikleri yemin ile söyledikleri “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİYİZ” deyişi AKP iktidarını ve yöneticilerini kızdırmış.
Cumhurbaşkanı ve AKP’li siyasetçiler bu deyişe kızdıklarına göre kendileri “Atatürk’ün askeri değiller mi” Akla gelen soru ise “BU KİŞİLER” kim/lerin askerleridir?
Bunun yanıtı sözde tarihçi, büyük yalancı fesli Kadir’in deyişinde saklıdır. Fesli, Erdoğan tarafından itibar gösterilerek sarayda ağırlanmış, hastalığında, zamanın Gen.Kur.Başkanı, Erdoğan’ın paşası Hulusi Akar tarafından hastahanede ziyaret edilmiştir.
Ne demişti fesli; “KEŞKE YUNAN KAZANSAYDI”…
Ne demişti 2 türbanlı bacı; “KEŞKE İNGİLİZ’LER KAZANSAYDI”…
İşte bu nedenle ATATÜRK’ün askerleri hedeftedir. Teğmenleri hedefe koyan bu kişiler, söyleyemeseler de “Venizelos’un, Trikopis’in, Lloyd george’nin veya Churchill’in askerleri olmayı tercih edenlerdir… İki seçenekli tercihten birini kötülerseniz, seçkinizin DİĞERİ olduğunu açığa çıkartırsınız.
NE MUTLU ATATÜRK’ÜN ASKERİ OLANA,
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE…
Naci Kaptan – 07.09.2024
Mustafa Kemal’in askerleri
CUMHURİYET – Necdet Adabağ – 07.09.2024
Ben de sen de o da biz de siz de herkes de… Mustafa Kemal’in askerleriyiz, gerektiğinde emir erleriyiz. “Hayır, değilim” diyen varsa tarihine baksın. Nasıl da evinden, yurdundan edildiğine baksın. Nasıl da aç susuz bırakıldığına baksın, anasının, babasının nasıl da yerlerde sürüklendiğine, nasıl da namusuyla oynandığına baksın. Nasıl da genç evlatların, eşlerin seve seve cepheye gittiklerini görsün. Yurdu için kanlarını, canlarını verdiklerine tanık olsun.
Bir de dış dünyaya bakmak zahmetinde bulunsun. Truva’dan beri gözlerinde Anadolu açgözlülüğü, yüreklerinde Anadolu ihtirası taşıyanları görsünler. Sanmayın ki içeridekiler ve dışarıdakiler artık o amaçlarından vazgeçmişlerdir; içeridekiler padişahlık hevesini, dışarıdakiler “hasta adam” imgesini unutmuş olsunlar. Tersine ülke güçlendikçe ve dünyada kendine özgü laik, çağdaş, cumhuriyetçi siyasasıyla daha büyük ülküler peşinde koştukça, gözleri, o dünya güzeli komutanlarının izinde oldukça, içerideki Cumhuriyet düşmanları hep değişik yollar deneyerek ülkeyi yıpratmaya çalışırken dışarıdakiler giderek ülkemizi küçültmeye, sınırlarını daraltmaya çalışacaklardır.
KARARLILIK
Genç teğmenlerimizin sözleri, kendini milliyetçi sayıp, milletini, yurdunu sevdiğini söylerken din tüccarlarına, yoksulun ekmeğinde gözü olanlara kucak açanlara kalıcı bir uyarıydı. Milliyetçilik parayla pulla olmaz. Genç subaylar duymayan kalmasın istemişler ve haykırarak “Biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demişler.
Şimdi birileri çıkıp “Bu iş biz siyasacıların işi” diyor ya da bir gazeteci televizyonda kem küm ediyor. Olanları sağa sola çekmenin bir anlamı yok. Vatan tektir, sağa sola çekiştirmeye gelmez. Sözü kesin ve kararlı söylemek gerekir. Ya yurdun savunusunu üstlenen “Atatürk’ün askerleriyiz” ya da “Yurdu düşmanların eline bırakarak kaçanlardan yanayız” deyin.
Posted in TSK
Leave a comment