BÖLÜCÜ KÜRTÇÜLÜK – DEVLETE BAŞKALDIRI – PKK TERÖRÜ *** Kafası karışanlar için terör kitapçığı

Yeniçağ
06/07.10.2015
Ahmet TAKAN
ahttakan@gmail.com

Kafası karışanlar için terör kitapçığı

Soru: Neden bu kadar çok şehit veriliyor?

Cevap: Çünkü teröristler saldırıyor. Şehitlerin çoğu asker/polis operasyonlarından değil, terörist saldırılarından kaynaklanıyor.

Soru: Teröristler ne cüretle bu kadar pervasız saldırabiliyorlar?

Cevap: Çünkü teröristler eskisi gibi saldırıp kamplarına kaçmıyor. Saldırdıktan sonra şehir içlerinde barınabiliyorlar.

Soru: Teröristler bölgede halkın üzerinde neden bu kadar etkili?

Cevap: Devlet “çözüm süreci”nde PKK’ya operasyon yapmadı. PKK, bu dönemde şehirlere silahlarıyla beraber yerleşti. Devletin ses etmediği teröriste halk ne diyebilir ki?

Soru: Uzunca bir süre şehit cenazesi gelmemişti. Aslında her şey iyi gitmiyor muydu?

Cevap: Boş tüp yanar mı? Yanmaz. Tüpün yanması için dolması lazım. Ama dolarken de yanmaması lazım ki kaza olmasın. PKK’nın da bugünkü gibi saldırabilmesi için göze batmadan şehirlere yerleşmesi gerekiyordu.

Soru: Peki devlet bunu görmedi mi?

Cevap: Devlet görüyordu. Kendini idare eden hükümeti de uyarıyordu. Sonra hükümet devletleşti. Olanları görüp de önlem almak isteyen bürokratları değiştirip yenilerine “aman ha operasyon yapmayın” dedi.

Soru: Buna inanmak çok zor? Neden böyle bir şey yapsın ki bizi yönetenler?

Cevap: Evet buna inanmak zor gelir. 28 Aralık 2011’de Uludere olayında 34 kişi öldü. O güne kadar birçok teröristin öldürüldüğü operasyonlar o gün bıçak gibi kesildi. Sonrasında teröristlere tek mermi atılmadı.

Soru: Hâlâ anlamadım?

Cevap: Şehit cenazesi gelmesini kimse istemez. Şehit olmayınca hükümet terörü bitirmiş gibi halktan oy aldı. Ama Uludere olayından sonra başlayan çözüm süreci PKK’ya hayat verdi. O güne kadar ağır zayiat veren örgüt o günden sonra operasyon yapılmamasını fırsat bilerek binlerce eleman kazandı ve eğiterek şehirlere gönderdi.

Soru: Bu süreçte her iki taraf da kazançlı çıktı yani?

Cevap: Bu sürecin tek kaybedeni Türkiye ve milletimiz oldu. PKK, çok güçlendi. AKP ise “analar ağlamıyor” diye siyaset yaptı. Ama, kimse “örgüt ne haldedir, ileride bize dokunur mu” diye sormadı. Aslında sorulmalıydı. Çünkü gelip teslim olan terörist bile yoktu. Bunlar nerede, ne yapıyor diyen olmadı.

Soru: Soranlar oldu. Ben hatırlıyorum. Bazı güvenlik güçleri, “PKK’ya alan açılıyor” diye isyan ettiler, istifa bile ettiler. Sahi ne oldu onlara?

Cevap: İşte bunlar hükümeti uyarmaya çalışan bürokratlardı. Bir kısmı hapishanede, bir kısmı ise artık görevinde değil.

Soru: Peki, bir değil iki değil yüzlerce terör saldırısı oldu son 2 ayda… Bu saldırılar neden engellenemedi?

Cevap: Hükümetin kendini uyaranların yerine atadığı bürokratlar tüm terör operasyonlarını kapattı. Yıllardır takip edilmeyen ve operasyon yapılmayan örgüt sokak savaşı başlatacak seviyeye geldi. Asıl mesele buydu. PKK, bu noktaya geldikten sonra terör bölgesinde devlet güç kaybetti. Birçok yerde PKK paçavraları kendini göstermeye başladı. Operasyon yapma kabiliyeti sıfırlanan güvenlik güçlerinin etrafındaki çember daraldı.

Soru: Neden, operasyon yapıp teröristleri tam manası ile etkisiz hale getiremiyorlar?

Cevap: Maalesef getiremezler. Çünkü istihbarat yok yani tespit de yok. Aslında bu saatten sonra olsa da işe yaramaz. İş şehir savaşına döndü. Devlet, PKK’nın halk üstündeki baskısını kırıp hâlâ yanına çekemiyor. Emniyetten, Jandarmadan dışarı çıkan araçlar mayınla veya roketle patlatılıyor. Güvenlik güçlerimiz lojmanlarının önünde, hanımlarının çocuklarının yanında şehit ediliyor. Şehirlerdeki PKK’nın mühimmat depoları yerli yerinde duruyor. Asker hâlâ kışlasında bekletiliyor.

Soru: Bütün bunlar AKP tek başına iktidar olsaydı olmayacaktı ama değil mi?

Cevap: Olacaktı ama bu kadar erken değil. Doldurulan tüp bir yerde yanmaya başlayacaktı. Yoksa, neden doldurulsun ki? Yoksa, neden PKK’nın güçlenmesine izin verilsin ki? Şehirlere yayılan teröristlerin elbette bir amacı vardı. Bu amaç ise sadece AKP’ye iktidarı sunmak değildi. Oslo’da verilen sözlere bakmak lazım. MİT görevlisi, “şehirlerin bombalarla doldurulmasına sessiz kalıyoruz” demişti. Elbette bunun bir karşılığı vardı.

Soru: AKP’ye oy atmadığım için pişmanlık duymalı mıyım?

Cevap: R.Erdoğan’a bakarsan duymalısın. Çünkü, 400 milletvekili istemişti. Hatırlar mısın? Eğer 400 milletvekili olsaydı R. Erdoğan devlet başkanı olacaktı. İşte, o zaman bugünlerde şehit haberleri almayacaktık, ama ileride şehit haberleriyle beraber eyalet sistemi kandırmacasıyla “özerklik” haberlerini de alacaktık. Yani, ağzına kadar doldurulan tüp elbette ki patlayacaktı. Bence, onlara bu fırsatı vermediğin için gurur duymalısın!

Soru: Bu durumdan nasıl kurtulabiliriz?

Cevap: Ülkeye tekrar sağduyunun hâkim olması lazım. Ülkede gerilimden, kutuplaşmadan ve gerçek kandan beslenenlerin artık etkisini yitirmeleri gerekiyor. 1 Kasım bunun için bulunmaz bir fırsat. Vatandaş, kırmızı kartını çıkartır, ülkede her kesime ve herkese hitap eden bir hükümet kurulursa, tansiyon düşürülürse ülkenin tekrar bütünlüğü sağlanabilir.

Şimdii!..

30 yıllık bölücü terör örgütü PKK ile sürdürülen inişli çıkışlı mücadele sürecini tekrar gözden geçirin!..

Gelelim, sözde çözüm sürecinde terörle mücadele eden devlet görevlilerini “hain ve paralel” ilan edenlere… Bugün de, 2012 Eylül ayından bu yana bizzat atadıkları sözde çözüm süreciyle uyumlu çalışan Valileri ve kurumları suçlayarak devlet aklını şizofren hale getirip gerçek dünyadan koparmaya çalışıyorlar. Böyle bir ortamda terör örgütü aktif saldırı stratejisini uygulamaya koyduğunda bütün bağışıklık sistemi çökmüş bir devletin ne kadar başarılı olabileceğini ise zaman gösterecek. Gerçeklerden tamamen kopmuş “Başbakan” Ahmet Davutoğlu’nun “terör örgütünün belini kırdık” açıklaması ise bu ihanet sürecinin medya ayağında, propaganda malzemesinden başka bir şey ifade etmemektedir.

Bu ülkenin devlet kurumlarını, siyasi projelerinin dönemlik aygıtı haline getirenlerin, terörle mücadele-müzakere sarkacında uluslararası oyunların birer aktörü olduğunu anladığımızda çok geç olacaktır. Bu sarkacı yönetenlerin halkı aldatmak için söylediği yalanların peşinden yetişmek mümkün değilken, dün “operasyon yapmayın”, bugünse “terörle mücadele edin” dedikleri Valilerin kurumları nasıl yönetecekleri bir muamma haline gelmektedir. Bu karmaşık denklemde  sözde Valilerin ve içi boşaltılmış kurumların terörle mücadelesinin bölgede büyük bir halk ayaklanmasına neden olabileceğini 2006’daki Diyarbakır olayları, 6-7 Ekim “Kobani” ayaklanması gösteriyor. Devletin stratejik aklını bitirenlerin belki de nihai amacı, terörle mücadele görüntüsünde halk ayaklanması başlatmaktır… Kim bilir!..

Rusya’nın, savaş uçakları ile yurdumuza girdiği şu günlerde, ABD ile danışıklı dövüş yapmadığı, kayıkçı kavgası seyretmediğimizin garantisini kim verebilir. Olup bitenlerin uluslararası güçlerin bölgeye ve vatan topraklarımıza tamamen oturması için kirli bir tezgâh olup olmadığının sorusunun cevabını almaya çok yakınız.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/o-sessiz-oy-35891yy.htm

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yaltaya-dogru-35903yy.htm

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, FAŞİZM, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, PKK TERÖRÜ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *