SARAYDA KURULAN GÖZETLEME MERKEZİ *** BÜYÜK BİRADER SENİ GÖZETLİYOR *** BIG BROTHER IS WATCHING YOU

Naci Kaptan / 15 Nisan 2015

SAVAŞ BARIŞTIR.
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR.
BİLGİSİZLİK KUVVETTİR.

“…. Kurulan bakanlıklar tamamı ile içerdikleri anlamın tam tersi bir amaca hizmet etmektedir. Örneğin, Sevgi Bakanlığı işkence ve zulümlerle, Bolluk Bakanlığı insanları daha çok nasıl sefalete düşürebilir; bunların tespitiyle, Barış Bakanlığı ise savaşlarla ilgilenmektedir. Buna çiftdüşün adı verilmektedir. Çiftdüşün, bir kavram ile ilgili olarak bir şeyin hem yanlış hem doğru olması olabileceği gibi, kavramın sizin içi yararlı bir şeyi ifade etmesi yararlı; sizin için her hangi bir yararı yok ise zararlıdır, olarak tanımlayabiliriz. Çiftdüşün yöntemi sayesinde Parti, her alanda istediği gibi oyunlar oynamaktadır…..” *  George Orwell / 1984

Fotoğraf saray’daki sisteme ait değildir

ANKARA’DA SARAYDA KURULAN GÖZETLEME MERKEZİ – VE NİHAYET BİZİM DE TÜM TÜRKİYE’Yİ GÖZ ALTINDA TUTABİLECEK BİR MERKEZİMİZ OLDU

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda tüm MOBESE ile İHA görüntülerinin toplandığı bir merkez oluşturulacak. Erdoğan, tüm operasyonları bu merkezden yönetecek.

Türkiye’nin gündeminden 1.4 milyar liralık maliyeti ile düşmeyen Cumhurbaşkanlığı Sarayı, 77 milyon Türk vatandaşını izleyecek bir “gözetleme merkezi” kurmaya hazırlanıyor. Teknik alt yapısı tamamlanan projeye göre, 81 ildeki MOBESE kameralarının görüntüleri, İHA’ların çektiği fotoğraflar ile tüm güvenlik kameralarının kayıtları Saray bünyesinde oluşturulacak “Canlı Yayın Merkezi”nde toplanacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu merkezden, “toplumsal olayları”, “askerî operasyonları” hatta trafik ihlallerini bile takip edebilecek. Merkezde 143 ekran bulunacak. Saray’daki “gözetleme merkezinin” ayrıntıları şöyle:

“OPERASYON” MERKEZİ

Hollywood filmlerinde sıkça rastlanan, “ABD Başkanı’nın, askerî operasyonları yönettiği her tarafı ekranlarla kaplı merkez”, Türkiye’de hayata geçiriliyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, 77 milyon Türk vatandaşını izleyebilecek, hatta özel bilgilerine anında ulaşabilecek bir birim kuruluyor. “Canlı Yayın Merkezi” adı verilen projenin tüm teknik çalışmaları tamamlandı. Önümüzdeki günlerde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, merkezle ilgili bir sunum yapılacak. Test çalışmaları tamamlanan sistem, şu anda çalışmaya başladı.

143 EKRANLANMIŞ MERKEZ

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda oluşturulan gizli ve özel Canlı Yayın Merkezi, 11 çarpı 13 ekran büyüklüğünde olacak. Yani merkezde 143 ekran aynı anda görüntü sağlayabilecek. Buraya Türkiye’deki tüm görüntüler iletilebilecek (TV-Mobese-3G-IHA) ve aynı anda AFAD-POLNET-JANMARMA-MİT sistemlerinden bilgi aktarımı yapılabilecek. Aynı zamanda üç büyük server ile bütün MOBESE kayıtları arşivlenecek. Ayrıca BTK’nın merkeze kurduğu iki dev Work Station sayesinde kurum bünyesindeki her türlü özel bilgiye kolaylıkla ulaşabilecek. Operasyon durumlarında da, Genelkurmay ekranlarındaki tüm bilgiler Saray’daki Canlı Yayın Merkezi’nde toplanacak. Cumhurbaşkanı olarak aynı zamanda “Başkumandanlık” yetkisi bulunan Erdoğan, bu merkezden operasyonları yürütebilecek. Örneğin, basında yer alan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nın Süleyman Şah Türbesi operasyonunu takip ettiği Genelkurmay’daki operasyon merkezinin bir benzeri Saray da kurulmuş olacak.

ŞİFRELER TESLİM EDİLDİ

Sistemin kurulmasıyla ilgili tüm çalışmalar üst düzey bir gizlilikle yürütülüyor. Merkeze kendi personeli dışında hiç kimse giremiyor. Birimin bulunduğu yere yakın bir noktada Emniyet, MİT ve jandarmaya ayrı odalar tahsis edildi. Buradaki yetkililer bile izleme ünitesinin bulunduğu merkeze giremiyor ama gereksinim duyulması halinde koordine olunabilmesi için yakın bir noktada konumlandırılmış bulunuyorlar. Emniyet’in MOBESE ve 3G şifreleri de Canlı Yayın Merkezi’nin yetkililerine teslim edildi. Bu sayede sistem Türkiye’nin dört bir yanındaki MOBESE kameralarına erişim yapılabilme yeteneğine kavuşmuş oldu.

Bu kez de ben diyeyim ;
Eyyy Okur sorularım var ;

Bir Cumhurbaşkanlık sarayında böylesine ayrıntılı ve tüm Türkiye’yi kapsayan bir izleme sistemi neden kurulur ? Cumhurbaşkanlığı gözetleme merkezi midir ? Cumhurbaşkanı halkını mı gözetleyecektir ?
Amaç nedir ?

Kısa zaman önce de Kaçak sarayın çevresine dakikada 1100 mermi atabilen ağır silahlar yerleştirileceği yazıldı. Cumhurbaşkanı halkından mı korkmaktadır ?

Tüm bu gelişmeler George Orwell’in 1984 isimli kitabını akla getirmektedir.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
George Orwell

Büyük Birader ya da İngilizcedeki özgün adıyla Big Brother, George Orwell tarafından kaleme alınan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanda yer alan kurgusal karakterlerden biridir. Romana göre en ileri safhada bir totaliter rejimle yönetilen; iktidar partisinin kendi çıkarları uğruna halkı üzerinde büyük baskı kurduğu Okyanusya ülkesinin gizemli diktatörüdür.Büyük Birader’in, doğumu belli olamasa da, ölümü asla gerçekleşmeyecektir. Devamlılığını ve gücünü “yönetenler değişse de, yönetim anlayışı değişmeyecektir.” Prensibinden almaktadır.

Orwell’in betimlediği toplumda her bir birey tele-ekranlar aracılığıyla yetkililerin sürekli göz hapsi altındadır. Gözetim altında oldukları durmaksızın insanlara “Büyük Birader seni izliyor” sloganıyla anımsatılmakta ve bu, ülkede uygulanan propagandanın özünü oluşturmaktadır.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ilk yayınlandığından bu yana, “Büyük Birader / Big Brother” terimi pek çok dile mâl olmuş; güçlerini istismar eden iktidarlara yapılan bir yakıştırma olarak kullanılmaya başlamıştır. Özellikle kamusal alanlara kurulmuş kayıt sistemleri ve güvenlik kameralarıyla vatandaşlarını gözetim altında tutulması sık sık bu terimle ilişkilendirilir.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört Romanında Büyük Birader…

Her şey üzerinde kesin hakimiyeti ve iradesi bulunan, diktatörlüğün belki de ortaya çıkmış en akıllıca şekli. Kullandığı yöntemlerle, çok katı bir otoriter düzen kuran, tek liderdir. Kurduğu parti aracılığı ile insanları istediği şekle sokarak yönetmeyi amaçlamış katı bir düzen kurmuştur. Tarih bunun gibi nice krallar, sultanlar ya da padişahlar ile doludur, kurdukları devlet düzeni içinde yaşayan insanların, sorun çıkarmadan yaşamaları için bu yöneticiler, kendi çıkarlarına yönelik bir takım kurallar koymuşlardır.

Koyulan bu kurallar ya da yasalar kimi zaman dine, kimi zaman mantığa ve bilime göre hazırlanmış, kimi zamanda tamamen toplumun ihtiyacını karşılayacak şekillerde tasarlanmıştır. Her ne açıdan bakarsanız bakın, bu kurallar katıdır ve uyulması gerekir, temelinde ne olursa olsun, hepsi de tek bir iradenin ya da bu iradeye bağlı bireylerin düşüncesi ile oluşmuş ve tamamen toplumu istenilen şekle sokmak amacıyla oluşturulmuşlardır.

Sorun, dünyadaki gerçek zenginliği artırmaksızın, endüstri çarkını döndürmektir. Üretim sürdürümeli, ama üretilenler insanlara dağıtılmamalıydı. Uygulamada bunun için tek çözüm yolu, sürekli savaş durumunda olmaktı. Savaş endüstrisi, tüketim maddeleri üretmeksizin işgünü kullamasının akıllıca bir yoludur. Yeni silahlar bulmak için araştırmalar aralıksız sürdürülmektedir, zeki beyinler için tek doyum alanı buradadır. Okyanusya’da, şu anda eski anlamdaki bilim artık yaşamamaktadır. Yenikonuş’ta “bilim”i karşılayacak bir sözcük yoktur. Teknik gelişmeler, eğer insan özgürlüğünü biraz daha kısıtlamaya yarıyorsa kullanılır.

Televizyonun yapımı ve aynı aygıtın, hem alıcı hem verici olarak kullanılmasını sağlayan teknik gelişmeler, özel hayata son verdi. Her yurttaşın ya da en azından gözetlenmesi gerekecek kadar önemli herkesin, hiç aralıksız polis denetimi ve başka iletişim yolları bulunmadığından, sürekli bir resmi propaganda bombardımanı altında tutalabilmesi sağlandı. Böylece tarihte ilk kez herkesin devletin isteklerine boyun eğmesi ve her konuda düşünsel bir birliğin oluşması sağlandı. Karşıt olayların ve kavramların birbirine bağlanması, Okyanusya toplumunun en belirgin yanıdır.

Resmi ideoloji, gerek olmayan yerlerde bile çelişkilerle doludur. Böylece Parti, sosyalizm akımının savunduğu tüm ilkerleri yadsır, kötüler ve sonra bunun sosyalizm adına yapıldığını söyler. İşçi sınıfının yüzyıllardır hor görüldüğünü söylerken, kendi Parti üyelerine, işçilere giydirilen ve bu nedenle kabul edilmiş uniformaları giydirir. Aile bağlarını düzenli bir biçimde çürütürken, önderini doğrudan aile duygularına seslenen bir adla-Büyük Birader- çağırır. Gerçekte iktidar, ancak karşıtların uzlaştırılması yoluyla sonsuza dek elde tutulabilir. Eğer eşitsizlik sürdürülecekse -yani yüksek grup yerini koruyacaksa- zihinsel koşullar, denetlenmiş olmalıdır.

Büyük birader hiçbir zaman yanlışlık yapmaz. Tüm güç onun elindedir. Her başarı, her zafer, her buluş, bütün bilgi, bütün mutluluk, bütün erdem onun önderliği altında var olur ve ondan esin alır. Her caddede, her sokakta, her evde O’nun resimleri mevcuttur. Dimdik bakan gözlerinin altında şu ifade yer almaktadır: Büyük Biraderin gözü sende. İnsanların içine korku salan sloganların en meşhurudur ve her posterin altında yazılıdır.

Büyük Birader anlayışı için önemli olan insanlar değil tamamen iktidardır. Yönetimi altında yaşayanları, kendisi gibi düşünmeye zorlamak ya da bu yönetim anlayışına ayak uydurmaları için uğraşmak yerine bu insanlara düşünme hakkı bile tanınmaz, böylece insanların hiçbir şey için kafa yormaları gerekmemekte çünkü Parti, insanlar için her şeyi düşünmektedir. Parti, günlük yaşam, iş kuralları, yargı sistemi, medyanın yapısı ve en ilginci eşler arasındaki cinselliğe bile karışmaktadır.

Her alanda olduğu gibi Parti, her şeyin üstünde etkili olarak yönetimini pekiştirmektedir. Kurulan bakanlıklar tamamı ile içerdikleri anlamın tam tersi bir amaca hizmet etmektedir. Örneğin, Sevgi Bakanlığı işkence ve zulümlerle, Bolluk Bakanlığı insanları daha çok nasıl sefalete düşürebilir; bunların tespitiyle, Barış Bakanlığı ise savaşlarla ilgilenmektedir. Buna çiftdüşün adı verilmektedir. Çiftdüşün, bir kavram ile ilgili olarak bir şeyin hem yanlış hem doğru olması olabileceği gibi, kavramın sizin içi yararlı bir şeyi ifade etmesi yararlı; sizin için her hangi bir yararı yok ise zararlıdır, olarak tanımlayabiliriz. Çiftdüşün yöntemi sayesinde Parti, her alanda istediği gibi oyunlar oynamaktadır. Kavramları işine geldiği gibi yorumlamakta ve işine geldiği gibi açıklamaktadır. Bu günün yönetim anlayışına baktığımızda benzerlikleri fark etmemek işten bile değildir.

Söz konusu olan günümüz hükümetindekiler, aynı Büyük Birader yönetim anlayışında olduğu gibi muhalefeti ve halkı umursamadan kararlar almakta, kanunları istediği gibi yorumlamaktadır. İşine gelmeyeni, işine geldiği gibi, işine gelecek şekilde düzenle! İşte bu anlayış temelde bulunan çarpıklıkları anlatmaya yeter.

Büyük Birader’in insanların cinselliklerine bile karıştığını kitap açıkça belirtmektedir, böyle yapılmasındaki amaç: parti yönetimini benimseyecek olan yeni nesillerin doğmasını sağlamak ve bunu yaparken de zevk duymamaktır. Bu günkü yönetim insanlara üç çocuk yapılmasını telkinde bulunarak, insanların çocuk yapmalarına bile karışmak istemiştir, amaçları farklı olsa bile sonuç olarak her alanda etkin olmak günümüz hükümetince önemli bir meziyet olarak görülmektedir.

Eğitim sistemi ile ilgili söylenecek çok şey olmasına rağmen bu konuyu özlü bir şekilde anlatmak faydalı olacaktır. Kitapta bahsi geçen etkin bir eğitim sistemi benimsenmemiştir. Zaten eğitim sistemi, kitapta söz konusu olan yönetimi, destekleyecek tarzda olacaktır.

Eğitim proleterler açısından yeniden düzenlenmiştir ve amacı tamamen Büyük Birader hakkında kötü düşünen birinin, anında Düşünce Polisi’ne ihbar edilmesine dayalıdır. Bu amaç doğrultusunda ajanlar okulu kurulmuş ve halk devletin bir ferdi olarak aynı zamanda onun koruyucusu olmaktadır. Devlet bunu şöyle sağlar: ajan okulunda yetiştirilen bireyler, şüphelendikleri kişileri Düşünce Polisi’ne ihbar ederek yakalatırlar böylece devlet, kendine karşı koymak isteyenleri zahmetsizce saptamayı başarır. Bu gün yaşananlara baktığımızda, eğitim sisteminin durumu çok da iç açıcı durmamaktadır.

Bizim için eğitimde ki aksaklılar ya da hatalar iktidar için eğitimin ta kendisidir, çünkü mükemmel bir eğitim sistemi demek; bilen ve sorgulayan insan demektir, bu da devletin işine gelmez. Devlet için en ideal insan, en az soru soran ve en az merak eden insandır. Eğitimden atılması gereken çarpıklıklar, iktidar için bu günün eğitiminin vazgeçilmez unsurlarıdır, çünkü eğitimi bu şekli ile soru soran, araştıran bireyler yetiştirmek amacı için kullanmak yerine, kendi sözlerini dinleyecek insanlar yetiştirmek için kullanmak onlar için daha mantıklıdır.

Kitapta değinilen bir başka önemli nokta da şudur: Parti yenikonuş adını verdiği bir dil yaratmak için çalışmalar yapmaktadır. Çünkü bir insanı istediğiniz gibi düşündürmek istiyorsanız, ona istediğiniz dili öğretin, böylece bu kişinin düşünce dünyasına egemen olabilirsiniz. Yapılan araştırmalarda insanların; anadili ile düşündükleri ortaya çıkmıştır, bu da şunu gösterir insanların düşünmesi için anadillerinin olması gerekir, ancak siz bu anadilin üzerinde bir hakimiyet kurarsanız ya da yeni bir dil yaratırsanız bu şekliyle düşüncelere hakim olursunuz.

İşte bu nedenle Büyük Birader sistemi, dilde olabildiğince sadeleşme yoluna gitmiştir, böylece insanlara düşünseler bile onların seçtikleri sözcüklerle düşünmeleri sağlanmıştır. Parti, aynı zamanda sevmek ve cinselliği de engelleme yoluna gitmiştir. Peki, böyle bir şeyi engellemekle amaçları ne olabilir? Parti, sevgi ve cinsellik gibi kavramları engelleyerek sadece Büyük Birader sevgi ve anlayışını ön plana çıkarmayı amaçlamıştır. Bir şeyi sevmek demek, onu her yönüyle tümden bir kabullenme demektir. Sevginin engellenmesi ya da sadece Büyük Birader’e yöneltilmesi ile amaçlanan budur. Yani, tümden kabul etmek ve Büyük Biraderi sevmek. Bu sayede Parti ideolojileri insanlara daha kolay kabul ettirilebilir.

Günümüze baktığımızda durum bundan pek farklı değildir, sadece şekil değiştirmiştir o kadar. Her alanda kendi parti simgelerini ve adını ortaya çıkaran hükümet, yaptığı her işte partiyi göstermektedir. Toplumda ki fakir olan kesime yardım yapılacaksa bile bu yine, başbakanlığın bir sorumluluğu olarak değil de sanki partinin bir işiymiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Böylece, parti ve hükümet halka daha sempatik gösterilerek, hükümetin yeri sağlamlaştırılmaya çalışılmaktadır. Her ne kadar dilde bir oynama gibi bir şeye fiilen bir faaliyette bulunmamış olsalar bile, bu hükümetin yakın tarihte gerçekleştirmeyeceği bir şey değildir.

“1984” medyası tamamen Büyük Birader yanlısı bir tutum içindedir. Bunu da yapılan işlerden anlamak zor değildir. Medya tamamen Parti ideolojilerini yansıtmak için bir araç gibi kullanılmaktadır ve bu yönüyle tam olarak ünlü medya kuramlarından Sovyet-Totaliter Medya kuramına benzemektedir. Medyanın parti amaçlarını eleştirmesi kesinlikle yasaktır, ayrıca medya araçlarının proleterlerin elinde olması da bu benzerliğe sebeptir, ancak “1984” medyasına baktığımızda yine proleterleri görürüz, ama bir farkla.

“1984” medyasının sahibi olan proleter grupta partiye bağlıdırlar yani parti üyesidirler, dolayısıyla Parti’nin bir sloganını burada yazmak faydalı olur: “Proleterler ve hayvanlar özgürdürler.” Yani Sovyet-Totaliter Kuramdan farklılıkları da bulunmaktadır, söz konusu medya kuramı olan Sovyet-Totaliter Kuram her alanda proleter kesimi ön plana almaktadır, ancak Büyük Birader ve Parti anlayışı için iktidar önemlidir. Medya, Büyük Birader ve Parti’si sistemi içinde direktifler ile yönlendirilmektedir. Medyanın bir görevi de tarihi değiştirmektir, çünkü Avrasya’nın düşmanları sürekli değişmektedir, buna bağlı olarak düşman değiştiği için geçmişe dair tüm dergi ve gazete sayıları da değiştirilmelidir. Geçmişin değiştirilmesi ile Parti’nin asla yanlış yapmayacağı, tam tersine her zaman Parti’nin söylediklerinin doğru olduğunu insanlara anlatma amacı vardır.

Naci Kaptan / 15 Nisan 2015

This entry was posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, FAŞİZM, İNSAN HAKLARI - DEMOKRASİ, SİYASİ TARİH, TERÖR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *