DUMLUPINAR DENİZALTISI NASIL BATTI?
Naci Kaptan – 04 Nisan 2023 / Güncellendi 04 Nisan 2024
Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin, çocuğun olur
Beni koyup koyup gitme, n\’olursun
—-Atilla İlhan
Türk Deniz Kuvvetlerine ait Dumlupınar denizaltısı, 4 Nisan 1953’te, NATO manevralarından dönerken Çanakkale Boğazı’nda “Naboland” adlı İsveç gemisiyle çarpışarak batmış, 81 Türk denizcisi şehit olmuştu. Bu facianın ardından 4 Nisan tarihi “Deniz Şehitlerini Anma Günü” ilan edilmişti.
Donanma tarihimizdeki trajik kazalardan birisi de Dumlupınar denizaltımızın batışıdır. Bu trajik kazada 81 denizcimiz şehit oldu. Bu nedenle tüm DENİZ ŞEHİTLERİMİZİ saygı ve rahmetle analım.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD tarafından başlatılan Marshall Yardımı çerçevesinde 1948 yılında TCG I. İnönü, TCG II. İnönü, TCG Gür ve TCG Sakarya isimli 4 adet “Filo” tipi denizaltı gemisi alındı.
23 Mayıs 1948 Pazar günü, İzmir’de, Daha sonraları Cumhurbaşkanımız da olan saygın Deniz Kurmay Albay Fahri Korutürk ve beraberindeki askerî heyetin katılımıyla, ABD’nden gelen bahse konu denizaltı gemilerinin sancak çekme töreni vardır. Yeni denizaltıların tesellüm protokollerinin imzalanmasından sonra, gemilerde ABD Sancakları arya edilmiş (indirilmiş), Türk Sancakları toka edilmiş (çekilmiş) ve İstiklâl Marşı söylenmiştir. 1950 yılında da TCG Çanakkale ve TCG Dumlupınar isimleri verilen denizaltılar alınmıştır.
DUMLUPINAR DENİZALTISI, Amerika’da 23 Nisan 1944’te ‘Blower’ adıyla suya indirildi. 10 Ekim 1944’te ilk görevini yerine getirmek üzere Panama’ya giderken, sis ve fırtına yüzünden bir ABD devriye botuna çarptı. II. Dünya Savaşı’nda görev yapan denizaltı, 9 Aralık 1950’de ABD – Türkiye arasındaki Ortak Savunma Destek Yasası kapsamında Türk Deniz Kuvvetleri’ne devredilerek ‘Dumlupınar’ adını aldı.
KAZA NASIL OLDU;
TCG Dumlupınar (D-6), Türk Donanması’na 16 Kasım 1950 – 4 Nisan 1953 tarihleri arasında hizmet etmiştir. 4 Nisan 1953 günü I. İnönü denizaltısı ile Akdenizdeki NATO Blue Sea tatbikatından dönerken 86 kişilik mürettebatı ile deniz kazası sonucu batan Türk denizaltısıdır.
Dumlupınar ve ve İnönü denizaltıları 1953 mart ayında Akdeniz’de katıldıkları bir tatbikattan ana üslerine Gölcük’e dönüyordu. İnönü denizaltısı arızalandığı için geride kaldı ve Dumlupınar denizaltısı 3 Nisanı 4 Nisana bağlayan gece Çanakkale Boğazına girdi. Denizaltının seyir kulesinde görevli ve seyir nöbetinde olan gemi komutanı Kıdemli Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hasan Yumuk, Astsubay Hüseyin Akis ve Astsubay Hüseyin İnkaya bulunuyordu.
Düşük görüş şartlarında İsveç Bandıralı Naboland yük gemisi Marmara Denizinden Çanakkale Boğazına girmiş Gelibolu Fenerini geçerek Ege Denizine çıkmak için Nara Burnu dönüşüne doğru ilerlerken, Dumlupınar Denizaltısı da Çanakkale’yi bordalamış, Marmara Denizine çıkmak ve Gölcük Üssüne gitmek için güneyden Nara Burnuna yaklaşıyordu. Burada bir not düşmek isterim zaman zaman diğer deniz fenerlerinde olduğu gibi Nara sığlık fenerinin arızalı olup olmadığı konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Şayet fener yanmıyorsa rüyetin az olduğu şartlarda dar sularda, boğazlarda gece seyirleri zor ve risklidir, hele hele deniz feneri yanmıyorsa!!!
Nara Burnu Çanakkale Boğazındaki en keskin dönüş yerlerinden birisidir fakat dar değildir. Burada yaklaşık 70 derecelik dönüş vardır. Çarpışmanın gece 02.15’de olduğu belirtiliyor. Rüyetin ise düşük olduğu kaydedilmiş. Zamanın radar sistemlerinin gereğince verimli olmaması nedeniyle özellikle boğazlarda gece seyirleri zordur. Gece seyirlerinde gemilerin yakmak zorunda oldukları seyir fenerleri birbirine yaklaşan gemilerin deniz trafik kurallarına göre iskele iskeleye emniyetli geçişini sağlar. Bu deyimi karayolunda arabaların sağ trafikte giderken yan yana geçişi gibi düşünebilirsiniz.
Denizaltıların seyir kulelerinin alçak olması nedeniyle seyir fenerleri birbirine çok yakındır ve diğer gemiler bunu küçük bir balıkçı teknesi olarak algılayabilir. Bu benim de başıma geldi. Gece fırtınalı bir havada borda fenerlerine göre balıkçı teknesi olduğunu düşündüğüm küçük bir teknenin yaklaştığında denizaltı olduğunu anladım.
İsveç bandıralı Naboland isimli yük gemisi büyük ve boş olduğu için su çekimi yüksektir. Bu nedenle geminin pruva hattında yakın mesafelerde bulunan küçük tekneler görüş alanından çıkar. Ve kader ağlarını ördü, olumsuz hava koşulları, gereğince dikkatli olmamak ve de büyük olasılıkla Naboland şilebinin sancak (sağ) tarafa yakın seyretmesi gerekirken orta hatta seyrediyor olması nedenleriyle Dumlupınar Denizaltısını tam göremedi ve denizaltının baş tarafını ezerek üzerine çıktı. Denizaltımız çok kısa sürede baş aşağı dikilerek battı. Kulede görevli olan 8 kişiden üçü şehit oldu, 5 kişi ise kurtuldu. Soruşturmada Naboland kaptanının Dumlupınar’ı motor sandığını söyledi. Naboland uzun süre Haliç’te tutuklu kaldı.
Emekli bir deniz subayı olan Kâzım ERBİL, Deniz kuvvetlerinden emekli olduktan sonra “Bahriye’de Gördüklerim Duyduklarım” isimli yayımlanmış eserinde de konuya değinir. 2007 yılında Dumlupınar denizaltısı ile birlikte NATO tatbikâtından dönen ve onun hemen önünde Çanakkale Boğazı’na giren Gayret muhribinden ERBİL şunları yazar:
“Bu esnâda hava sislidir. Nâra Burnu’nun yarım mil açığında Bnb. ÇELEBİOĞLU komutasında seyir hâlinde olan 95 metre uzunluğundaki Dumlupınar Nâra Burnu açıklarında Akbaş fenerinden yarım mil açıkta seyrederek İstanbul yönünden gelen ve Kaptanlığını Oscar LORENTZON’un yaptığı İsveç bandıralı Naboland şilebi ile karşılaşır.
Vardiya Amiri Üstğm. Hasan YUMUK “sancak (sağa) 15” manevrâ emri vererek gelen gemiden sakınma manevrâsı yapmak ister. O esnâda köprü üstüne çıkan gemi komutanı Bnb. Serdar ÇELEBİOĞLU ise ilerideki Nâra sığlığından endişelenerek komutayı devralır ve “iskele alabanda” (sola manevrâ) emri verir. Bu emir Naboland ile çarpışma demektir. Daha sonra da “tornistan” (geminin pervanelerini ters döndürerek geri gitmesi) emri verir.
Bu çelişkili emirlerin üzerinden çok geçmeden Naboland saat 02.15’te Dumlupınar’ın sancak (sağ taraf) baş omuzluğuna çarpar ve üzerinden geçer. Açılan yaradan hücum eden sular denizaltıyı baş üstüne diker ve batırır.
“Dumlupınar (denizaltısı) Çanakkale Boğazı’na girerken Üsteğmen Hasan YUMUK, Bahriye geleneklerine ve yasalara uyarak, aşağıda istirahat etmekte olan gemi komutanını köprü üstüne davet ediyor. Binbaşı Sabri ÇELEBİOĞLU köprü üstüne geliyor. Dumlupınar, Boğaza girmiş, Nara Burnu’na yaklaşmak üzere iken, karşı taraftan Naboland adındaki İsveç kuru yük gemisi Boğaz akıntılarından da yararlanarak çok süratle gelmektedir.
DUMLUPINAR NABOLAND İLE NEDEN ÇARPIŞTI?
Devamlı olarak Naboland’ın kerterizini alan ve kerterizin hiç değişmediğini gören Üsteğmen YUMUK, çarpışma rotasında olduklarını anlar ve Dumlupınar’ı bu tehlikeli rotadan çıkarmak için serdümene sancak tarafa (sağ) dönme emri verir. Fakat gemi komutanı “Nara Burnu’nun sığ sularına otururuz” endişesiyle, Üsteğmen Hasan YUMUK’un verdiği emre müdâhale ederek, Naboland’ın önünden süratle geçip kurtulmak kararını verir, bunun için de gemiyi iskele tarafına (sola)döndürerek Poyraz Koyu’na doğru rotayı değiştirir ve gemi makinelerine de “tam yol” emrini verir.
Fakat çok geç kalınmıştır. Naboland süratle denizaltımızın üzerine gelmektedir. Naboland’ın önüne geçmek imkânsızdır. Korkunç tehlikeyi anlayan Binbaşı Sabri ÇELEBİOĞLU makineleri durdurarak tornistan emri verse de artık çok geçtir.”
Hava kapkaranlık, bulutlar gökyüzünü kaplamış tek bir yıldız bile görünmüyor, sanki biraz sonra olacakları görmek istemiyormuş gibi… Kader ağlarını örüyor… Ve Naboland, denizaltımızın sancak (sağ yan) baş omuzluğuna büyük bir gürültüyle çarpıyor. Baş tarafı tamamıyla harap oluyor. Yırtılıp açılan yerden dolan sular gemiyi hemen batırıyor. Baş taraf ve makine dairesinde bulunan 65 denizaltıcı, Komodor Kurmay Albay Hakkı Burak başta olmak üzere, herhâlde kısa sürede soğularak şehit oluyorlar.
Burada bir parantez açarak uzun seneler denizlerde çalışmış bir kaptan olarak bilgi vermek isterim;
Tüm denizlerde ve gemilerde geçerli olan uluslararası kurallar ve tüzükler vardır. Bunlardan en önemlilerinden birisi de DENİZDE ÇATIŞMAYI ÖNLEME TÜZÜĞÜDÜR. Bu tüzüğe göre, karşılıklı bir birine yaklaşan her iki gemi rotalarını sancak tarafa ( sağa) değiştirerek, birbirinin SOL tarafından, iskele iskeleye geçmeleri gereklidir. Gece seyirlerinde ise gemilerde bulunan seyir fenerleri iskele (sol) tarafta KIRMIZI, sancak (sağ) taraftaki seyir feneri YEŞİLDİR. Gemiler borda seyir fenerlerinin görünüş rengine göre rotalarını düzenler.
Dumlupınar denizaltısı Nara sığlık fenerine yaklaşırken ve henüz dönüş noktasına gelmeden önce Naboland’ı sancak tarafında görmüş olması gerektir. Seyir nöbetinde olan üsteğmen Yumuk “denizde çatışmayı önleme tüzüğünün ve emniyetli geçişin gereğini yapmış ve Denizaltıyı Naboland’ın önüne düşmekten kurtaracak dönüş için SANCAK tarafa dönüş komutasını vermiştir. İşte tam bu anda denizaltı komutanı denizaltının Nara sığlığına oturması ihtimali nedeniyle komutayı değiştirmiş ve denizaltının iskele tarafa yani Naboland’ın rotasını kesecek şekilde dümene İSKELEYE dönüş için emir vermiştir. Böylece Dumlupınar Naboland’ın rotasını kesecek ve önüne düşecek bir dönüş yapmış ve bu büyük trajik kaza meydana gelmiştir. Bu izah edilemeyecek büyük bir yanlıştır ve Denizde çatışmayı önleme tüzüğüne de aykırıdır.
Dumlupınar denizaltısına çarpan İsveç bandıralı Naboland Şilebi
Kaptan Oscar Ferdinand Lorentzon’un mahkemedeki ifadesi;
“Akbaş Feneri’ni bordaladıktan sonra üçüncü kaptan 250 derece ile seyre devam edilmesini bildirdi. Ben de tetkik ettim ve doğru buldum. Dümende bulunan gemici Fransonn’a bu şekilde seyre devam etmesini söyledim. Akbaş Feneri’nden sonra seyir hattımız 250 derece ile devam etti. Akbaş Feneri’nden geçerken iskele tarafında tahminen bir mil ötemizde hafif beyaz ve yeşil olmak üzere iki ışık gördüm. Bu sırada gözcümüz de ışıkları görmüş bana haber verdi. Dürbünümü aldım, gözlemeye başladım. Bize doğru gelen vasıtanın küçük bir motor olduğunu sandım. Fakat bu vasıtanın kırmızı fenerini görmek mümkün olmuyordu. Motor sandığım bu vasıta, süratle bize yaklaşıyordu. Bir aralık rotamı Cenup tarafına değiştirmek istedim. Fakat motorun kırmızı fenerini görmeyince rotama devam ettim. İşte tam bu sırada bir denizaltı silueti ile karşılaştım. Tam iskele tarafımda idi ve mesafe çok azdı. Derhal makineye, sancağa kırmasını emrettim. Kısa kısa düdük çalıyordum. Gemicilerime verdiğim bütün emirlerim tatbik edildi. Fakat ne yazık ki 5 – 10 saniye sonra Naboland, denizaltının sancak kısmına çarptı. Çarpma sırasında denizaltının başından kaptan kulesine doğru uzanan meyilli kısmı müsademeye uğradı. Denizaltı müsademenin ardından battı. Bu sırada denizden feryatlar geliyordu. Hemen alarm işaretini verdim.”
Nara burununda Ege istikametine giden gemiler kıyıya yakın güvenli seyir yapabilirler. Naboland bunu yapsa idi Dumlupınar’a çarpmazdı. Marmara’ya çıkan gemiler ise Nara sığlığı nedeniyle kıyıya yakın seyir yapamazlar.
Dumlupınar yaklaşık 80 mt derinlikte ve 10-15 derece meyille dibe oturdu. savaş gemilerinde, özellikle denizaltılarda tekne bölmelerle ayrılmış ve her bir bölgeye geçişlerde aralarda SU GEÇİRMEZ kaportalar (kapılar) vardır. Denizaltı batarken mürettebattan 22 kişi kıç tarafta bulunan son bölgeye geçerek su geçirmezliği sağlamışlar. Denizaltı battığında yerini belirten İŞARET ŞAMANDRASINI atmışlardır. Şamandara sabah balıkçılar tarafından görülmüş ve şamandrada bulunan SP denilen ses gücüyle çalışan telefonla temas kurulmuştur.
Sayın Abdülkadir Çapanoğlu “4 Nisan Deniz Sehitleri Günü ve Dumlupınar faciası” başlıklı yazısında şöyle yazar;
“Olay haber alınır alınmaz ilk anda Eceabat limanında bulunan gümrük motoru, personeli ile birlikte kaza mahalline ulaşıyor. Bu sırada üzerlerinde can yelekleri olan ve kazadan kurtulmayı başarıp Naboland’dan atılan tahlisiye sandalına çıkan 8 denizciyi motora alarak hastaneye ulaştırıyorlar. Gün ağarırken balıkçı tekneleri de kaza mahalline ulaşıyor. Gümrük motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoluduz, Dumlupınar’ın şu yüzüne fırlattığı haberleşme samandırasını görüp uzanıyor ve üzerindeki yazıyı okuyor.
Deniz kuvvetlerine bağlı Dumlupınar Denizaltısı burada battı. Kapağı açın ve denizaltıyla irtibat kurun. Selim Yoluduz, şamandıranın içindeki ahizeyi kaldırıyor ve ümitle “Alo” diyor. Karşıdan; “Buyurun ben Astsubay Selami” diye cevap geliyor. Selim bey ne durumda olduklarını soruyor. Astsubay Selami, elektriklerinin kesik olduğunu,15 derece sancak tarafa yatik olduklarını ve kıç tarafında 22 kişi olduklarını bildiriyor. Bunun üzerine Selim Bey “Endişe etmeyiniz Kurtaran gemisi yolda sizi oradan çıkaracağız” diyor. Astsubay Selami’nin cevabı “Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınıza eminiz. Vatan sağ olsun”.
Saat 11.00 sularında Kurtaran Gemisi 10 saat sonra kaza mahalline geliyor. Ancak 91 metre derine oturan gemiyi ve personelini kurtarmak için yapılan tüm çabalar sonuçsuz kalıyor. 80 metreye kadar inen dalgıç baygın bir halde yukarı alınıyor. 15 saat basınç odasında tutulduktan sonra hayata döndürülebiliyor. Ahizeyi tekrar kaldırdıklarında aşağıdan ezan ve tekbir sesleri geliyor. Bu sırada muhabere şamandırasının kablosu da kuvvetli akıntıdan dolay kopunca iletişim tamamen kesiliyor. Bu sırada Ankara radyosu da her saat başı durum hakkında bilgi veriyor. Çabalar netice vermeyip bütün umutlar tükenince radyodan Milli Savunma Bakanlığının yedi numaralı tebliğini yayımlanıyor.
“Çanakkale Nara önünde batan Dumlupınar denizaltı gemisinde kalmış olan personelin kurtarılmasından tamamen ümit kesilmiştir. Vatan sağ olsun diyerek şehit olan 81 denizcimiz, bu elim kaza neticesi Nara burnu diplerinde sonsuzluk uykusuna yatıyorlar.”
8 denizciden 5’i hayatta kalmayı başardı. Denizden çıkarılmalarının hemen ardından hastaneye kaldırılan denizciler, nasıl kurtulduklarını şöyle anlatmışlardı:
Dumlupınar Komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu: “Kaza mahallinde seyrediyorduk. Hava çok şişli ve kapalı idi. Aniden şiddetli bir çarpışma oldu. Ben güvertede idim. Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce bir şaşkınlık ani geçirdim ve sonra suyun içinde soyunmaya başladım. Denizde iki saate yakın çırpındım, bu esnada tahlisiye vasıtaları ile kurtuldum”.
Üsteğmen Hasan Yumuk:” Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce hafif bir baygınlık geçirdim ve sulara gömüldüm. Tekrar suyun yüzüne çıktığımda bizim geminin ters döndüğünü gördüm. Çok keşif bir sis vardı. Yüzmeye başladım. Gemi de süratle batıyordu. Ben de anafora kapılmıştım. Bir müddet geminin peşinden denizin dibine doğru sürüklendim. Bu çekişten kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Nasıl oldu bilmiyorum; son bir gayretle suyun yüzeyine çıkabildim. Sularla iki saat kadar pençeleştim. Neticede İsveç gemisinin tahlisiyeleri ile kurtuldum”.
Üsteğmen Kemal Ünver: “Köprü üstüne çıkmıştım. Bu esnada şiddetli bir sadme ile denize düştüm. Gittikçe sulara gömülüyordum. Cankurtaran yelek ve simidi olmadığı için iki saat kadar daima yüzmek mecburiyetinde kaldım. İsveç gemisi tahlisiyesi imdadıma yetişmeseydi kurtulmama imkan yoktu”
Seyir Astsubayı Hüseyin İnkaya: “Biraz hava almak için kuleye çıkmıştım. O sırada çok şiddetli bir sadme oldu ve kendimi denizin içinde buldum. İki saate yakın yüzdükten sonra, elime geçen bir cankurtaran simidine sarılarak kurtuldum”.
Astsubay Başçavuş Hüseyin Akış: “Nöbeti devralmak üzere yukarı çıkmıştım. İnfilakı andıran bir gürültü ve sadme arasında denize yuvarlandım. Bir hayli çabaladıktan sonra neredeyse kesilecektim. Tahlisiye yetişti ve kurtarıldım”.
Gelişmiş teknoloji ile 2003 yılında denizaltıya ulaşan bir ekip resimlerini çekip üzerine vatan size minnettardır yazılı bir plaket çaktılar. Her yıl 18 Mart Çanakkale zaferi kutlamaları için İstanbul’dan Çanakkale’ye gidilirdi. 1966,1967 ve 1968 yıllarında aynı saatlerde aynı yerde denize çelenk bırakma törenine Türkiye Milli Talebe Federasyonunun bir üyesi olarak naçizane ben de katılma şerefini yaşadım. Mekanları cennet aziz ruhları ışıklar içinde olsun.
Yazarın notu; Amerikalı bir gökbilimcinin yeni keşfettiği bir asteroide (gök cismi) 59 yıl önce 81 askerimize mezar olan Dumlupınar denizaltısının adı verildi. Bunu sağlayan ise;
“Dumlupınar battığında, ben İstanbul’da yaşıyordum ve 7 yasındaydım. 81 askerin şehit olmasıyla ilgili acıklı hikayeler, o günlerde radyodan yayınlanıyordu. Bunlardan çok etkilenmiştim” diye anlatan Muazzez Löhmiller isminde bir Türk Kadınıdır.” https://www.yozgatgazetesi.com/a-kadir-çapanoğlu/4-nisan-deniz-şehitleri-guenue-ve-dumlupınar-faciası-82704.html
SORUŞTURMA, MAHKEME SÜRECİ VE KARAR
Kazanın ardından 6 Haziran’da başlatılan soruşturmada Naboland’ın kaptanı LORENTZON yapılan sorgusundan sonra mahkemeye sevk sevk edilir, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu deniz kazasına ve dolayısı ile birden fazla insanın ölümüne sebebiyet vermekten tutuklanır. 10 Haziran’da başlatılan yargılama süreci 3 Ekim’deki karar gününe kadar devam eder.
3 Ekim’de açıklanan mahkeme kararında Naboland’ın kaptanı LORENTZON’un tedbirsizlik, dikkatsizlik, emir ve kurallara uymamak sonucunda deniz kazasına ve 81 denizcinin ölümüne sebebiyet verdiği sabit görülerek bir yıl ağır hapis 500 lira para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın çarpışmanın ardından denize dökülenleri kazâzedeleri toplamak, simitleri atmak, sandal ve motorları denize indirmek sureti ile denizaltı köprüsünden denize düşenlerden beşini sağ, birisini de koma hâlinde kurtardığı, imdat düdüklerini çalmak, telsizle kazayı haber vermek, gemisini kaza yerinde durdurarak kazanın zararını azaltmaya çalıştığı şâhitlerin tanıklıkları ile sabit olduğundan verilen ceza yarıya indirilerek altı ay süre ağır hapis ve 250 lira para cezası ile cezalandırılmasına, Dumlupınar denizaltısı komutanı (Binbaşı) ÇELEBİOĞLU’nun tedbirsizlik, dikkatsizlik ve tecrübesizliği görülmediğinden beraatına karar verilir.
Gözaltı hâli devam eden LORENTZON kararın açıklanmasından kısa süre sonra mahkûmiyetini tamamlamış olması nedeniyle serbest bırakılır. Karar İsveç’te de olumlu karşılanır. Ancak karar LORENTZON’un avukatları tarafından temyize götürülür. Temyiz aşamasında yapılan ek soruşturmalardan sonra Yargıtay yerel mahkemenin kararını bozar. Yeniden yapılan incelemelerden sonra da LORENTZON’un cezası sabit kalır.
Ancak ilk mahkeme tarafından beraat ettirilen Dumlupınar Komutanı Bnb. ÇELEBİOĞLU burada suçlu bulunarak 20 ay hapse mahkûm edilir.
Dava her ne kadar bitmiş ise de Dumlupınar’ın yaptığı kaza ile ilgili tartışmalar kamuoyunda bir süre daha devam eder. Örneğin 25 Haziran 1956 tarihli Dünya gazetesinde Behçet CEMÂL imzası ile Dumlupınar’la ilgili bir yazı yayımlanır. Bu yazısında CEMÂL, Dumlupınar’ın Naboland’ı sancağından (sağında) gördüğünü ve uluslararası denizcilik kurallarına göre yol vermesi gerekenin Dumlupınar olduğunu belirtir.
Dumlupınar’ın köprü üstündeki vardiya subayının da durumu doğru olarak gördüğünü ve İsveç Şilebini sancağa (sağa) alarak yolundan çekilmeye başladığını fakat tam bu sırada Dumlupınar komutanının duruma müdâhale ederek aksi manevra emrini verdiğini bu yüzden de kazada Dumlupınar’ın Komutanı Bnb. Serdar ÇELEBİOĞLU’nun hatalı olduğunu ifade eder. ÇELEBİOĞLU, CEMÂL’in bu yazısına dört madde hâlinde verdiği cevabında olayın bütün detayları ile tartışılması için henüz zamanın uygun olmadığını belirttikten sonra o gün verdiği kararın doğruluğunu bir kere daha tekrar eder. http://www.dibace.net/uncategorized/vatan-sagolsun/
Batık gemileri kurtarmak üzere dizayn edilmiş olan TCG Kurtaran gemisi kaza yerine gelmiş ve denizaltıya kilitlenecek olan kurtarma çanını Dumlupınar’a takmaya çalışmıştır. Boğazdaki ters akıntılar, görüşün azlığı, Dumlupınar’ın deniz dibinde eğimli olması nedeniyle bu çan kilitlenecak noktaya bağlanamadığından 72 saatlik çalışma sürecinde denizaltıdaki soluma havası tükenmiş ve denizcilerimiz şehit olmuştur.
Denizaltı’dan gelen son mesaj Astsubay Selami Özben’in tarihe kazınan sözleri oldu: Sağ olun… Vatan sağ olsun!
DUMLUPINAR DENİZALTISI İLE BİRLİKTE TÜM DENİZ ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI VE RAHMETLE İLE ANALIM.
Naci Kaptan – 4 Nisan 2023 / Güncellendi 04 Nisan 2024