EMPERYALİZMİN AĞALARI ULUSLARARASI MADEN ŞİRKETLERİ VE MADEN ÇIKARTILAN ÜLKELERİ BEKLEYEN TEHLİKELER – V

EMPERYALİZMİN AĞALARI ULUSLARARASI MADEN ŞİRKETLERİ VE MADEN ÇIKARTILAN ÜLKELERİ BEKLEYEN TEHLİKELER – V
 
Naci Kaptan
“İngilizler çok baskı yapıyor.
Turgutlu’daki madene ruhsat vermek kaçınılmaz”
(tarım ve orman bakanı)
 
***
 
AKP döneminde verilen ruhsat sayıları artı.
Bu sayı bin 500’den 45 bine kadar yükseldi.
Bu sayıyla birlikte uzmanlar Türkiye’nin üçte birinin özel sektöre tahsis edildiği yorumunu yapıyor. Başkent Ankara’nın şu anda yüzde 38’inin ruhsatlı olduğu kaydediliyor. Ayrıca İstanbul’un yarıdan fazlasının da ruhsatlı olduğu kaydediliyor. Yabancılara doğrudan ya da dolaylı olarak tahsis edilen alanının ise neredeyse Akdeniz Bölgesi’nin yüzölçümüne yaklaştığı ifade ediliyor.
  
***
 
İHANET RANTI TÜRKİYE’Yİ PAYLAŞIYOR
 
TBMM’de adeta bir feryat yükseldi. Kendisiyle görüştüğümüz CHP Kayseri Milletvekili ve TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabi Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi Mehmet Şevki Kulkuloğlu maden sahalarının peşkeş çekildiğini söyledi. Kulkuloğlu, “Ben maden sahalarında yaşananların cumhuriyet tarihimizin en büyük vurgunu olduğunu belirtiyorum. Yabancılara ve yandaşlara maden sahaları acımasızca açılıyor. Yeni Maden Yasası bunları engellemek için yeterli olmuyor” dedi.
 
Büyük rantlar dönüyor…
Madencilik çalışmalarıyla birlikte yaşanan en önemli sıkıntıların başında çevre sorunları geliyor. Bunun ülkemizde eko sistemi etkilediği da ortada. Mehmet Şevki Kulkuloğlu yeni çıkan madencilik yasasının bir takım önlemler alınmasına rağmen yetersiz kaldığını söyledi. Kaz Dağları alanında yapılan madencilik faaliyetinin tüm Türkiye içerisinde anlam taşıyabileceğini belirten Kulkuloğlu, “Daha önce tekrarladım, bir kez daha tekrarlıyorum” diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye tarihinin en büyük vurgunu ile karşı karşıyayız. Burada dikkat edilmesi gereken çevre sorunları kadar, yabancılara ve yandaşlara sağlanan ranttır,. Çevre sorunları küçümsenmeyecek kadar büyüktür elbette.
 
Ruhsatları alanlar aldı
Ancak öncelikle üzerinde durulması gereken konu ülkemizdeki maden talanıdır. Bölge bölge baktığımız zaman belki konunun boyutlarını çok fazla göremiyoruz. Öncelikle konuya Türkiye’deki maden alanları açısından bakmak gerekiyor. Yeni tasarı ruhsatlar konusunda yenilikler getirebilir. Ancak zaten ruhsatları alanlar aldı. Bundan sonrası için yaptırımlar söz konusu olacaktır. Ortada çok büyük vurgun var. Ruhsatlar zaten dağıtılmış durumda. Denetimlere bakıldığında zaten yetersiz. Belki altın madenciliğinde denetimler bir noktaya kadar yeterli olabilir. Esas denetimin getirilmesi gereken yerler kömür madenleridir. Türkiye’de bir denetim yetersizliği var. Bu yetersizlik aynı zamanda denetim elemanlarının yetersizliğinden de kaynaklanıyor. Kömür madenlerinde sızıntı var mı, yok mu? Bunlar nasıl tespit edilecek? Kazaların önlenmesinde yeterli olacak mı? Bu soruları sorduğumuz zaman yeni çıkan kanunun yetersiz olduğunu belirtebiliriz.”
 
Zenginliklerimiz yok ediliyor
Ruhsatların kimin elinde olduğunun net bir şekilde bilinmemesinden de yakınan Kulkuloğlu şunları kaydetti: “Ruhsatlar zaten dağıtılmış. Bunlar kimin elinde nasıl el değiştiriliyor, bunlara bakmak gerekiyor. Ticaret Sicil gazetelerinden bunları takip etmek elbette kolay değil. Benim araştırmam bir yıl sürdü. Hepsini bulabildim mi tam bilemiyorum. Türkiye’nin yeraltı zenginlikleri talan ediliyor. Bunları tek tek araştıranların başına neler geldiği ortada. Ben sadece 350 milyar dolarlık bir ranttan bahsedebildim. Altın madeni üzerine yoğunlaştım. Ancak bununla bitmiyor. Altın madenini bulan diğer kıymetli madenlere de yaklaşıyor. Örneğin gümüş. Nikeli bulan çinko rezervini de bulmuş oluyor. Bu açıdan baktığımız zaman ortada belki de 1 trilyon dolarlık bir rant var. Bunlar nereye gider tam bilinmiyor. Evet çevre sorunları da yaşanıyor, bunların denetlenmesi de çok önemli. Ancak öncelikle bu rant meselesini ülkemiz çok iyi analiz etmeli.”
 
Akdeniz’in yüzölçümü kadar
AKP döneminde verilen ruhsat sayıları artı. Bu sayı bin 500’den 45 bine kadar yükseldi. Bu sayıyla birlikte uzmanlar Türkiye’nin üçte birinin özel sektöre tahsis edildiği yorumunu yapıyor. Başkent Ankara’nın şu anda yüzde 38’inin ruhsatlı olduğu kaydediliyor. Ayrıca İstanbul’un yarıdan fazlasının da ruhsatlı olduğu kaydediliyor. Yabancılara doğrudan ya da dolaylı olarak tahsis edilen alanının ise neredeyse Akdeniz Bölgesi’nin yüzölçümüne yaklaştığı ifade ediliyor. Bu şartlar altında Türkiye’nin önemli bir kısmı yabancıların maden araması için tahsis edilmiş durumda.
 
Tablo çok vahim
CHP Kayseri Milletvekili Kulkuloğlu ruhsatlarla ilgili olarak yaptığı açıklamalarda vahim tabloya da değiniyor: “AKP iktidarının son 4 yılda yabancılar ve yabancılarla ortaklık oluşturan yandaşları olmak üzere tüm taraf ve etrafı madencilik sahasına girdi.” Geçtiğimiz haftalarda yasalaşan ve çok tartışılan ormancılık ile yaban hayatı alanlarını da madenciliğe açan yasa, Anayasa Mahkemesi’nin bozduğu rant düzenini bir anlamda yeniden yürürlüğe sokmuş oldu.
 
Yabancılara tahsis edilen alan Ankara’dan büyük
CHP’li Kulkuloğlu’nun bir buçuk yıla varan bir çalışmayla Maden İşleri Genel Müdürlüğü kayıtlarında yaptığı araştırmalar sonucunda AKP iktidarının serbestleştirdiği maden alanlarının tablosu şöyle oluşuyor: 1923 yılı ile 2004 yılları arasında verilmiş ve yaşayan yaklaşık 1500 ruhsat varken, 2004 yılının Mayıs ayında AKP’nin yaptığı kanuni düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle 4 yılda 43 bin 500 ruhsat verildi. Türkiye’nin 780 bin 917 kilometre kare olan yüzölçümünün 282 bin 898 kilometrekaresi yani yaklaşık üçte birlik alanı bu yolla tahsis edilmiş oldu. Ankara’nın yüzde 38’i, İstanbul’un yüzde 54’ü, İzmir’in yüzde 41’i, Balıkesir’in yüzde 66’sı, Kütahya’nın yüzde 81’i, Sivas’ın ise yüzde 54’ü adeta kapatılmış durumda. 20 ilde yüzde 50’den fazla, 17 ilde ise yüzde 40-50 arası alan kapatılmış durumda. Yabancılara direkt olarak 30 bin kilometrekarelik bir alanın tahsis edildiği ifade ediliyor. Bu, Ankara’dan daha büyük bir alanı oluşturuyor. Bunun için ise yabancılar 5 yıllığına sadece 10 milyon dolar ödedi. Akdeniz Bölgesi’nde maden alanları için ruhsat alanların önemli bir kısmını ise yabancılar oluşturuyor.
  
100 bin kilometrekare yabancılarda
Yabancı şirketlerle irtibatı olan yerli şirketlerle birlikte yaklaşık 100 bin kilometrekarelik bir alandaki yeraltı zenginlikleri, yabancıların ticari kullanımına tahsis edilmiş durumda. Bilindiği gibi CHP 2004 yılında AKP’nin yaptığı yasal düzenleme için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmişti. Bunu anımsatan Kulkuloğlu, şunları belirtiyor: “ Anayasa Mahkemesi’nin bu konuyu görüşüp karara bağlaması 4 yıl sürdü. Bu süreçte de AKP iktidarının başta yabancılar ve yabancılarla ortaklık oluşturan yandaşları olmak üzere tüm taraf ve etrafı madencilik sahasına girdi. Bu yapılanlar siyasi istismar, adam kayırma ve fırsatı ganimete çevirmedir.” İllere göre ise kapatılan alanların yüzdesi şöyle: Ankara yüzde 38, İstanbul yüzde 54, İzmir yüzde 41, Aydın yüzde 59, Balıkesir yüzde 66, Bilecik yüzde 64, Burdur yüzde 62, Bursa yüzde 42, Kayseri yüzde 45, Kütahya yüzde 81, Çanakkale yüzde 57, Erzincan yüzde 55, Eskişehir yüzde 57, Sivas yüzde 54, Yalova yüzde 55.
 
Yetki il özel idarelerinde
Yeni Maden Yasası’nın getirdiği hükümlere göre orman alanlarında madencilik yapılmasının önündeki engeller kaldırılmış oldu. Özellikle kamuoyunun çevre sorunları kapsamında gündemine gelen ve günlerce tartışılan Kazdağları başta olmak üzere, İzmir’in Bergama ilçesine bağlı Kozak yaylasında ve Turgutlu Çaldağı’nda madencilik faaliyetleri gerçekleştirilebilecek. Bilindiği gibi özellikle Kozak yaylasında yapılan altın madenciliğinin çam ağaçlarlında ve ekolojik sistemde yarattığı olumsuz etki sivil toplum kuruluşları tarafından daha önce gündeme getirilmişti. Kozak yaylasında yapılan madencilik faaliyetlerinden dolayı ağaçların kesildiği ve bunun da yöre sakinleri tarafından tepkiyle karşılandığı kamuoyuna yansımıştı. Yeni çıkan yasa uyarınca söz konusu bölgelerde belediyelerin sorumluluğunda olan gayrisıhhi müessese izni verme yetkisi de il özel idarelerine devrediliyor. Buna göre yerel yönetimlerin sorumluluk alanında olan madenler için söz söyleme yetkisi  genel sekreteri merkezi hükümete bağlı olan il özel idarelerinde olacak. Bu alanlar için imar mevzuatı madenciler için uygulanmayacak. İzmir’in içme suyu ihtiyacını karşılaması için planlanan Çamlı Barajı’nın yer aldığı Efemçukuru’nda, madencilik yapan firmalara karşı İzmir Büyükşehir belediyesi’nin hiçbir yaptırım yetkisinin olmadığı da iddialar arasında.

Zeytincilik alanları nefes aldı
MHP Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu en azından zeytinlik alanlarda kaydedilmiş olan ilerlemeyi olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor ve bunda muhalefetin dik duruşunun önemli olduğunu söylüyor. Madencilikte yaşanan sıkıntı Ege Bölgesi’ni de yakından ilgilendiriyor. Ege Bölgesi’nde son zamanlarda en çok tartışılan konulardan bir tanesi madencilik faaliyetlerine zeytinlik alanların açılması oldu. TBMM’de komisyonlar ve genel kurulda çok tartışılan bu konu verilen soru önergeleriyle düzeltilmiş oldu. Buna zeytincilik alanlarında madencilik faaliyetlerine izin veren tasarı metni yasadan çıkarılarak, genel kuruldan geçti. Bu da zeytincilik yapılan alanların nefes alması anlamına geldi. MHP Edirne Milletvekili ve TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi Cemaleddin Uslu, muhalefetin bu konuda dik durarak zeytincilik alanlarının madencilik faaliyetlerine açılmasının önüne geçtiğini belirterek, şunları kaydetti: “Bir anlamda zeytinlik alanlar kurtulmuş oldu. MHP olarak bu konunun üzerine ciddiyetle gittik. Aynı zamanda muhalefet de hassasiyetini ortaya koydu. Sonuçta bir anlamda zeytinlik alanlar kurtulmuş oldu. Burada eski yasadaki hükümler geçerli olacak. Zamanında çıkarılmış, Zeytinciliğin Islahı Kanunu’nda ilgili hükümler var. Bunlar dikkate alındı. Ormanlık alanlarda da madencilik faaliyetleri yapılırken yasayla bir anlamda denetim getirilmiş oldu.” ( 16/06/2010 YENİÇAĞ ) 

MANİSA TURGUTLU – ÇALDAĞ NİKEL MADENİ
  
Manisa’nın Turgutlu ilçesinde kızılçam ormanlarıyla kaplı bir Çal Dağı vardır. Türkiye’deki 10 nikel yatağından birisi de, işte o dağın altındadır. Bir İngiliz şirketi olan Bosphorus Nickel Madencilik adlı firmaya, 3 Nisan 2009′da AKP’li Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun imzasıyla Çal Dağı’nda orman arazisi tahsis edildi.Çal Dağı’nda 2 milyon 56 bin metrekarelik orman arazisi, “4. grup maden” adı altında 2026 yılına kadar İngiliz firmasına verildi. Söz konusu alanda 300 bine yakın kızılçam ağacının kesilebileceği söyleniyor.
  
Çal Dağı’nı İngiliz Sermayeli Sardes Nikel Madencilik AŞ’ye Tahsis Eden, AKP Hükümetidir.3 Nisan 2009’da AKP’li Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun imzasıyla Çal Dağı’ndaki 3 milyon 297 bin 832 metrekare orman arazisi, İngiliz sermayeli Sardes Nikel Madencilik’e 2026 yılına kadar tahsis edilmiştir. Maden işletmeye açıldıktan sonra işgal edeceği toplam alan 1831 hektardır.
 
Söz konusu maden firması, Çal Dağı’nda “sülfirik asitli yığın liçi” yöntemiyle nikel madeni çıkaracak.15 Nisan 2010 günü Turgutlu Çevre Platformu ile TEMA Vakfı bir panel düzenledi: Yeraltı Varlıklarımız ve Sürdürülebilir Yaşam Paneli.
Panelin sonuç bildirgesinden birkaç can alıcı cümle:
 
* İngiltere Merkezli European Nickel PLC’nin Türkiye’de kurduğu SARDES Nikel Madencilik A.Ş tarafından Manisa’nın Turgutlu İlçesi Çal Dağı Mevki’inde işletmeye başlanılan nikel madeni, toprağa, suya, havaya ve dolayısıyla tüm ekosisteme zarar verecek, kesilecek ağaçlar ve tahrip edilecek orman nedeniyle erozyon, heyelan ve sel tehlikesi tetiklenecektir.
* SARDES Nikel Madencilik A.Ş.’nin orman alanında, açıkta, 15 milyon ton sülfürik asit kullanarak doğaya, canlılara ve insanlara vereceği zarar, yalnızca Turgutlu ve çevresiyle sınırlı kalmayacaktır. Bu faaliyet Manisa’dan İzmir’e, Gediz, Foça ve Menemen ovalarına kadar çok geniş bir alanda ülkemizin en verimli tarım topraklarını yok edecek bir felakete dönüşecektir.
 
* ÇED Raporu’nda belirtildiği kadarıyla şirketin 15 yılda toplam yararı 163 milyon dolar olacaktır. Turgutlu’nun 15 yıllık tarım üretimi ise 5,1 milyar dolar tutmaktadır. Sadece bir defa kazanılacak olan 163 milyon dolar için devlet her yıl elde edebileceği 5,1 milyar dolarlık ekonomik potansiyeli riske atmaktadır.
 
* İşletme günde 12.000 ton su kullanacaktır. ÇED Raporu’na göre suyun Gediz’den çekileceği vurgulanmakta ve yaz döneminde Gediz kuruyacağı için yeraltı sularından takviye yapılacağı belirtilmektedir. Ancak, bu raporun ekine koydukları DSİ Hidroloji Raporu, yaz dönemine denk gelen 4 ay süresince Gediz’den su çekilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Yani aylar boyunca, gereksinim duyulacak bütün su yer altı su varlığımızdan karşılanmak durumundadır.
 
* Çevreyi olumsuz etkileyecek unsurlardan biri de cevherin içinde bulunan kromdur. 750.000 ton krom kütlesi sülfürik asit uyarımına maruz kalacaktır.
 
* Nikel madeni için Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 336,91 hektar orman alanı tahsis edilmiştir. Maden açılırsa yeni alınacak izinlerle bu alan 1.831 hektara ulaşacaktır. Bu alanda 2 milyona yakın ağaç ve fidan bulunmaktadır. Açık arazide yapılması planlanan madencilik faaliyetleri nedeniyle kesileceği öngörülmüş olan 300.000’den çok daha fazla ağacın kesileceği açıkça ortadadır.
***
 
“Çaldağı, Manisa’nın 120 bin nüfuslu en büyük ilçesi sınırları içindedir. Bölgede Musulcalı, Akköy, Çampınar, İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey köyleri bulunmaktadır. Bu bölge geçimini tarım yaparak sağlamaktadır. Ülkenin bilinen tek nikel yataklarına sahip olan Çaldağı’nda (sülfürik asit liçi) yöntemiyle yapılacak olan madenciliğe, uzmanlar ve bilimciler şiddetle karşı çıkıyorlar.
 
Bölgedeki 300 bin ağacın kesilmesi sonucunu doğuracak olan maden, geride dev bir çukur, iki tane zehirli atık dağı bırakacak. Madenden geriye kalacak olan en tehlikeli atıklardan birisi de 900 bin metrekareye yayılmış olan 40 metre yüksekliğindeki, sülfürik asitle yıkanmış, içinde en az 4 milyon 500 bin ton kükürt bulunan atık yığınları olacak.
 
Bu atıklar, sadece çevreyi değil, havayı da kirletecek, bölgemizin can damarı olan akarsularımı da zehirleyecek. Eğer burada maden çıkarılmaya başlanırsa, bizde de kanser ve kalp hastalıklarına yakalananlar olağanüstü artacak.”
Manisa’nın Turgutlu İlçesi yakınlarındaki Çaldağı’nda İngiliz sermayeli Sardes Madencilik tarafından işletilmek istenen nikel madenine orman tahsis izni verilmesi çevre köylerinin tepkisine neden oldu. Nikel madenin büyük bir çevre felaketine yol açacağını belirten vatandaşlar, “Yetkililer bu katliama dur demelidir. Gediz Vadisi, Ergene’ye dönmesin” diye feryat ettiler.
Üniversitelerin, konuyla ilgili kurum ve kuruluşların Çaldağı’nda nikel madeni çıkarılmasıyla yaşanacak felakete dikkat çeken raporları bulunduğunu belirten vatandaşlar, European Nickel isimli İngiliz şirketinin alt kuruluşu olan Sardes Madencilik’e izin verilmesiyle Çaldağı’nda bulunan 280 bin ağacın maden alanı için kesilmesinin sözkonusu olduğunu ve ağaçların kesilmemesi için her türlü mücadeleyi vereceklerini dile getirdiler. Yaşanan tepkiler üzerine Sardes Madencilik’in isim değiştirerek Bosphorus adını aldığına dikkat çeken vatandaşlar şöyle konuştular:
 
‘Tarım alanları yok edilecek’
 
“Çaldağı, Manisa’nın 120 bin nüfuslu en büyük ilçesi sınırları içindedir. Bölgede Musulcalı, Akköy, Çampınar, İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey köyleri bulunmaktadır. Bu bölge geçimini tarım yaparak sağlamaktadır. Ülkenin bilinen tek nikel yataklarına sahip olan Çaldağı’nda (sülfürik asit liçi) yöntemiyle yapılacak olan madenciliğe, uzmanlar ve bilimciler şiddetle karşı çıkıyorlar. Bölgedeki 300 bin ağacın kesilmesi sonucunu doğuracak olan maden, geride dev bir çukur, iki tane zehirli atık dağı bırakacak. Madenden geriye kalacak olan en tehlikeli atıklardan birisi de 900 bin metrekareye yayılmış olan 40 metre yüksekliğindeki, sülfürik asitle yıkanmış, içinde en az 4 milyon 500 bin ton kükürt bulunan atık yığınları olacak. Bu atıklar, sadece çevreyi değil, havayı da kirletecek, bölgemizin can damarı olan akarsularımı da zehirleyecek. Eğer burada maden çıkarılmaya başlanırsa, bizde de kanser ve kalp hastalıklarına yakalananlar olağanüstü artacak.”
 
Her yerden kovuldular
 
İngiliz Kraliyet ailesinin de ortakları arasında bulunduğu iddia edilen European Nickel var yaşayan yüzbinlerce insanın geçimini tarımdan sağladığını, Gediz Vadisi’nin Türkiye’nin en bereketli ovalarından biri olduğunu kaydeden vatandaşlar sözlerini şöyle noktaladılar:
 
‘Gerekirse yine can veririz’
 
  
10 Temmuz 2010 Cumartesi günü saat 18.00’de Turgutlu’da çevre gönüllüleri ve yaşam savunucuları bir basın açıklaması yaparak, Türkiye’deki çevre sorunlar ve AKP Hükümetinin çıkardığı Madencilik Yasası’na karşı tepkilerini dile getirdi.
 
Yeni Madencilik Yasası ile tüm yeraltı zenginliklerimiz yağmalanmaya, doğal
güzelliklerimiz yok edilmeye açılırken, çevreci mücadelemizde elde ettiğimiz hukuksal kazanımlarımız bile “yok” sayılırken, böyle bir madencilik yasası ile daha büyük çevre felaketlerinin önü açılırken, Çaldağı ağlıyorken… bizim susmamız mümkün değil!
 
Bizler; çevreye ve insana saygılı, doğal güzelliklerimiz ve zenginliğimizi koruyan
madenciliğin yanındayız. Bizim karşı olduğumuz; “vahşi madencilik” olarak tanımladığımız bir madencilik anlayışı ve yaşanacak çevresel felaketler açısından “vahşi” tanımını bile zayıf bir hale getiren Yeni Madencilik Yasası’dır
 
Bizdeki madencilik yasası, ülkemizin yeraltı zenginliklerinin yabancı devletler ve emperyalist şirketler tarafından soyulup sömürülmesinin yasal bir hale getirilmesi için yapılmış bir düzenlemedir sadece. Önceki madencilik yasasını “soygun ve talan yasası” olarak tanımlıyorduk. Böyle bir madencilik anlayışı nedeniyle ülkemizde pek çok çevresel sorun yaşanmaktaydı. Ancak, “yeni madencilik yasası” ile bu talan ve soygun, artık yağmalamaya dönüştürülmek istenmekte ve “yeni madencilik yasası” adı altında bir “yağma yasası” çıkarılarak, yeraltı zenginliklerimizin daha kolay soyulması sağlanmak istenmektedir. Yeraltı zenginliklerimiz böyle bir yağmaya açılınca da gözlerini aşırı kar hırsı bürümüş maden şirketleri, daha fazla kar edebilmek için çok düşük yatırımlar yaparak, yaşadığımız çevreyi geri dönüşü olmayacak felaketlerle tanıştıracak, insan yaşamını hiçe sayan ucube projeler uygulamak istemektedir. 
 
İşte Turgutlu Çaldağı’nda uygulanmak istenen, tüm bilim çevreleri tarafından “insanlık ve çevre düşmanı bir proje” diye tanımlanan, açılımı “sülfürik asit liç yöntemi ile açık maden işletmesi” olan proje de bu anlayışın en somut ve en korkunç örneğidir. Bu proje ile yapılmak istenen şeyi tanımlamak için “vahşet” kelimesi bile çok zayıf kalmaktadır. Çünkü yapılmak istenen şey, tek kelimeyle bir canavarlıktır. Ve bu proje, dünyada ilk defa Turgutlu’da denenecektir. Bunun nedeni de bu projeye dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmemesi, hatta bu projeyi uygulamak isteyen İngiliz şirketinin çevreye verdiği zararlar nedeniyle bulunduğu ülkelerin bizzat hükümet yetkilileri tarafından ellerindeki ruhsatları da alınarak kovulmuş olması nedeniyledir.
 
Ne acıdır ki dünyada hiç bir ülkede izin verilmeyen bu projeye ve bulunduğu ülkelerden kovulan bir şirkete, sadece Türkiye’de ve AKP Hükümeti tarafından izin verilmiş, çevre ve insanlık düşmanı bir proje için Türkiye ve Turgutlu halkının kobay olarak kullanılmasına onay verilmiştir. Bu yöntem için 4 milyon ağacın yaşamakta olduğu Çaldağı’ndaki ormanlık alan gözden çıkarılarak, yok edilmesine izin verilmiştir.
 
Avrupa Parlamentosu’nun 5 Mayıs 2010 tarihinde almış olduğu bir kararla, madencilik sektöründe siyanür kullanılması 2011 yılından itibaren dünya genelinde yasaklanırken,Çaldağı’nda nikel madeni işletmek isteyen Sardes şirketi tarafından siyanürden daha zehirli ve tehlikeli bir kimyasal madde olan sülfürik asit kullanacaktır. Oysa Avrupa Parlamentosu’nun madencilikte son yıllarda çok yaygın bir yöntem olan siyanürü yasaklaması, sülfürik asitin de yasaklanması için bir emsal niteliğindedir. Zaten dünyanın hiçbir yerinde izin verilmemiş, bir anlamda zaten adı resmi olarak konulmadan yasaklanmış bir proje olan sülfürik asit yöntemi dünyada ilk defa Turgutlu’da uygulanmak istenmektedir. Bu projeyi dünyada uygulamak isteyen tek şirket de, Çaldağı’ndaki İngiliz Sardes şirketidir.
 
Tüm bilim insanlarının hazırladıkları bilimsel raporlar göstermektedir ki; bu projenin 15 yıl boyunca uygulanması durumunda bu şirket buradan çekip gittikten sonra, tüm Gediz vadisinde yaşam bitecektir. Dünyanın en verimli topraklarından geriye sadece çöle dönüşmüş, doğal yaşamı bitmiş ve yabancı bir maden şirketinin maden çöplüğü haline gelmiş çorak bir arazi kalacaktır.
 
Bu projenin uygulanması durumunda topraklarımızı büyük bir çevre felaketi, insanlarımızı da kanser tehdidi beklemektedir. İşte karşı karşıya olduğumuz diğer tehlikelerden bir kaçı:
– 15 yıl boyunca yağdırılacak tonlarca asit yüzünden dünyanın 1. sınıf tarım arazisi çöle dönecektir.
– Havaya dağılan asit sisi nedeniyle, Sardes şirketi buradan çekip gittikten çok sonra bile asit yağmurları oluşacak, tüm Gediz vadisine yayılarak dünyanın en büyük çevre felaketlerinden birine neden olacaktır.
– 15 yıl boyunca sürdürülecek bu proje sırasında toprağa, suya ve doğaya karışan nikel tozları nedeniyle insanlarımızı bekleyen kanser tehlikesi ile karşı karşıya kalınacaktır.
 
Devam edelim ;
 
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun da Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan’a, “İngilizler çok baskı yapıyor. Turgutlu’daki madene ruhsat vermek kaçınılmaz” dediği belirtiliyor.
 
 
KAYNAKÇALAR
 
www.hurriyetport.com Ramazan Güntay

 

This entry was posted in Dizi Yazilari, Madencilik ve Yeralti Kaynaklari and tagged . Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *