DİNbaz bir siyasetçi dedi ki; “MÜSLÜMAN OLMAYAN TÜRK, TÜRK DEĞİLDİR!!!” * HATIRLATALIM; TÜRK OLMAK DOĞUŞTANDIR, DİN İSE BİR SEÇİMDİR…

DİNbaz; Siyasi çıkar sağlamak için Allah’ı, Peygamberi, İnancı kullanan bezirgân tüccardır. İnanılmaz, güvenilmez kişidir. (N.K.)


Dinlerden önce de insandık, Türk’tük

Prof. Dr. .Şahin Filiz – 11 Ağustos 2022,

Yavuz Ağıralioğlu, 7 Ağustos’ta sosyal medyaya düşen konuşmasında İslam ile Türklük kavramlarını birbiriyle kıyaslayarak kendince, tartışılmaz bir takım yargılara varıyor. Konuşmasını felsefede metin analiz yöntemiyle analiz ettiğimde Y.A. şu hükümlere varıyor:
‘Müslüman olmayan Türk, Türk değildir.’
‘Ya da kemali ile (tam olarak) Türk değildir.’
‘Bir Türk ya da bir Kürt, Müslüman değilse, insan da değildir.’
‘Bizim Allah’a kulluk davamız vardır.’
‘Allah’a kulluk davamızın arkasında durma irademiz, devlete, millete,  medeniyete dönük taraflarıdır.’ ‘İnançsızlar ve ahlaksızlar, bin yıllık kardeşliğimize hamilik edemez.’
İlk yargıdan başlamadan önce bu açı bozukluğunun nereden kaynaklandığına bakalım.
Türk-İslam ülküsü inancı, hiç bir şekilde birbiri ile tartılamayacak ve karşılaştırılamayacak Türk ve İslam kavramlarının telif edilmesi hatta kaynaştırılmaya çalışılması gibi hayali ve duygusal bir temele dayanır. Her şeyden önce, din ile belli bir ulusu (Türk olsun, olmasın) aynı kefeye koyarak birleştirmeye girişmek, sağlıklı bir ruh halinin yansıması olmasa gerektir. Tarihsel açıdan Türklük, İslam’dan öncedir; 4 bin yıllık tarihsel geçmişe sahip Türkler hakkındaki araştırmalar arttıkça, bu tarihi daha gerilere götüren arkeolojik bilgi, bulgu ve belgelere daha çok ulaşabilmekteyiz. 12 bin yıl öncesine kadar giden Göbeklitepe’de arkeologların bulduğu insanbiçimli T şeklindeki taş anıtların izlerine , Sibirya’da önTürklerle ilgili yapılan kazılarda da rastlanmakta; İslam öncesi Türk tarihinin çok daha gerilere kadar gidebildiğine dair kanıtlar gittikçe güçlenmektedir. Şu halde Türklerin tarihi 4 bin yıldan daha öncesine ulaşmaktadır.
İslam dini 6. yüzyılda doğmuştur. Demek ki Türkler, İslam’dan önce de var idiler; İslam’dan önce de Türk idiler ve İslam’dan önce de insandılar. Bir milletle bir dini özdeşleştirmek, o milleti herhangi bir dine mecbur ve mahkum etmektir. O dinden başka hiç bir dine ya da inanca yönelemez demektir. Bu dinci faşizmin ta kendisidir. Bir milleti bir dine inanmak zorunda bırakmak ve ancak  inandığı din ile millet olabileceğini söylemek, tam bir sosyo-dinsel bir faşizmdir. Dinsel inançlar ile milli kimlik aynı şey değildir. İslam dini Türk milletinin kültürel öğelerinden sadece birisidir; hepsi değildir; bütün bir Türk kültürü o ya da bu dinle belirlenemez. Tarihsel, kültürel ve bilimsel şaşılık, Musevilik ile Yahudi milletini özdeşleştirmiş; Yahudileri dünya kamuoyunda istenmeyen millet haline getirmekle kalmamış; Museviliği de yalnızca bu ‘istenmeyen kavim’e has bir din olarak marjinalleştirmiştir.
Türkler 9. yüzyılda İslam’la tanıştılar. Bu dine başka bir milletin düşünemeyeceği kadar emek verdiler. Türk kültürü İslam kültüründen (olumlu ya da olumsuz)  büyük ölçüde etkilendi. Bu doğrudur. Ancak bütün bunlardan, Türkler’i, ‘İslam’ın hizmetkarı, kılıcı, askeri ve hamisi’ olarak Tanrı’nın seçtiği sonucunu çıkarmamız yalnızca Türk-İslam ülküsü gibi hayali bir ideolojiye yıllardır saplanıp kalmamız dışında hiç bir doğruluk payına sahip olamaz. Yahudiler kendilerini  Tanrının seçtiği millet olarak tanımlarken, bizim Türk-İslam sentezcileri de İslam dini için Tanrı’nın kılıcı olmayı kendileri seçmiştir. Yani seçen de, seçilen de, seçildiğini söyleyen de, biziz. Tanrı’nın böyle bir seçimi ya da ataması yoktur.
Öyleyse, Türk, Müslüman da olsa, başka bir dinden de olsa hatta hiç bir dinen olmasa da yine de Türk’tür. Allah’ın verdiği Türklüğü, onun dini adına, hiç bir kul alamaz.Bu yüzden Türk-İslam ülküsü, Yahudi-Musevilik ülküsünün beşeri izdüşümüdür.
Öte yandan, İslamlık Türklük ile özdeşse ve bu  özdeşliği, ‘Müslüman olmayan Türk’ bozabiliyorsa, o zaman, İslam Türksüz kalacak ve hamisiz, sahipsiz, kılıçsız ve öksüz olacaktır. Peki İslam en son ve en büyük din olup Kur’an’da da belirtildiği gibi, Tanrı’nın himayesinde ise, ‘Türk’ olmadan da yaşayacak demektir. O zaman sana hacet kalmıyor. İşgüzarlıkla din birbirine karıştırılınca ortaya dinci bir Türkçülük çıkıyor.  Sana İslam’ı himaye etme görevini kim verdi?
Kimse vermediğine göre bu, politize bir dinci milliyetçilik paranoyasının dışavurumu değil de nedir?
Eğer İslam dini için ille de bir hami gerekiyorsa bırak bu görevi Araplar yapsınlar. Neyi kimden koruyor ve yüceltiyorsun?
Peki Türkler İslam’dan önce insan değiller miydi? Y.A. ve şürekasına göre değildi. Biz 1000 yıllık bir insanız. Neyse ki Müslüman olmayan yüzlerce millete göre çok şanslıyız. Onlar hala insan değiller. Mantık ne kadar arızalı değil mi? İnsan kendi aklıyla Donkişot gibi savaşırsa sonunda aklı zarara uğruyor.
Türkler de, bütün insanlar da islam’dan çok ama çok önceden beri insan idiler. Tabii ki buradaki insan kavramını ontolojik açıdan ele alırsak insanlaşma sürecimizle ilgili şu kısa bilimsel  bilgiyi vermem gerekiyor. İnsanlaşma tarihinin üç belirgin devrimsel aşaması var:
1. 70 bin yıl önce Bilişsel devrim
2. 12 bin yıl önce Tarım devrimi
3. 5 bin yıl önce başlayan Bilimsel devrim. (Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Çev. E. Genç, Kolektif Kitap, 16. Baskı, İst. 2005, s. 17).
Ancak bu insanlaşma devrimlerini son 70 bin yıla gelinceye kadar, çok uzun bir evrimleşme süreci ile kazanabildik.  Hominid, insanları konu alan bütün evrim basamaklarını tanımlamak için kullanılır; ‘insana giden yol’ anlamındadır. Biyoloji bilimi, Homo öncesi yaklaşık 14 türden ve Homo türü olarak da, sapiens gelinceye kadar 12 türden bahseder.  (Ayrıntılar için bkz. Ç. Mert Bakırcı, ‘İnsan Evrimi: İnsanlar Nasıl Evrimleşti? İnsanların Ataları Kimlerdi? İnsanın Evriminde Hangi Türler Var?’Evrim Ağacı, evrimagaci.com).
Bilimsel açıklama insan olma ve ontolojik olarak insanlaşma sürecini böyle açıklıyor. Bu açıklamalar, yeni bilimsel bulgu ve belgelerle ortaya konuyor. Kuramlardaki bazı yaklaşımlar zamanla ya yanlışlanır ya da daha güçlenebilir. Bilimsel bilgiyi yanlışlayan da güçlendiren de yine başka bir bilimsel gelişme ve o gelişmeye dayalı bilimsel bilgidir. Dinler de insanın yaratılışı, var oluşu ve ortaya çıkışı ile ilgili bazı açıklamalar yapmaktadır.
Ancak herhangi bir kanıt ya da bulgu yerine, bağlılarının inanmalarını gerektiren hükümler verirler. Bu iki açıklama türü birbiriyle kıyaslanamaz. Bilimsel bilgi,inanmayı değil bilmeyi; dini hükümler ise  inanmayı önceler. Bu bakımdan bilgi inançla yıkılmaz ya da yanlışlanmaz. İnanç da bilimsel bilgilere aykırı ve onu tekzip eden statüde olamaz. Kısacası iman  ile bilgi birbirinden farklıdır.
Dinler insanlık tarihini, kendi milatlarıyla başlatır. Buna göre en eski dinlerden biri olan Museviliğin tarihi 3 bin yıl öncesine kadar ancak gider. Oysa bilimsel veriler insanlığın tarihini 6 milyon yıl öncesine götürür. Bu uzun zaman aralığı bugün Homo Sapiens denilen modern insanlarla devam eder. Doğaldır ki bilimsel araştırmalar, kuşku götürmez veriler elde edilmedikçe kesin bir hüküm sayılmaz.
Ancak bugüne kadar elde edilen bilimsel bulgular, dinlerin hemen her konuda ortaya koyduğu şüphe götürmez dogmalar gibi statik değildir. Değişmeye ve gelişmeye, düzeltmeye ve ilerletilmeye açıktır. Oysa dinlerin hükümleri hiç değişmez.  Bu nedenle sık sık bilimle ayrışıp çatışabilir.
Kısacası, biz insanlar olarak en az 70 bin yıl, en çok 6 milyon yıl öncesinden beri insanız. Biz insanlar din ya da dinlerle birlikte ya da onların sayesinde insan olmadık. Zaten insandık ve dinleri de bu arada tecrübe ettik, ediyoruz.
Türk-İslam sentezine göre, Y.A. ‘nun açıkça belirttiği gibi, ‘kulluk davası’, din sayesinde insan olmakla başlıyor. Zaten insan olmak din ile mümkün oluyorsa mantıksal olarak kulluk davası da eşzamanlı oluyor. Şu halde, Sami dinlerden önce yani 3000 yıl öncesinden beri insan olan insanların kulluk davaları söz konusu değildir.
Kulluğun nasıl davası olur? İstiyorsan kul olur geçersin, bunun davasını neden ve ne için güdersin? Sen Tanrı’nın kahyası mısın da, O’na kul topluyorsun? Bir siyasetçinin en başat davası, milletinden aldığı vekaleti yine milleti için kullanmaktır. Kulluk davası, sufilikte olur ve bireyseldir. Allah’a kul olmak istiyorsan, kimse sana engel olmaz. Ama Allah adına bu milleti birilerine, akıl ve iz’an dışı idelolojilere kul etmek niyetinde isen, sen bu davadan vazgeç. Çünkü bu bir dava değil, politik bir hilebazlıktır.
Kulluk davası, Y.A.’na göre, devlete, millete ve medeniyete dönük olan tarafı imiş. Kulluk peşinde koşanlar insanları bunlara  mı kul edeceklerdir? Devlete, millete ve medeniyete kul olunmaz; birey olunur, yurttaş olunur, insan olunur. Allah’a kulluktan devlete, millete ve medeniyete dönük kullağa nasıl geçileceğini anlatmamış, zaten anlatabileceğini sanmam. Ne dediğini bildiğini sanmıyorum. Eskiler bu tür boş ve anlamsız konuşmalara mugalata, ve tefennün derler; çok konuşursun ama hiç bir şey söylemezsin.
Y.A., ahlaksızların ve inançsızların bin yıllık kardeşliğimize hami (koruyucu) olamayacağını söylüyor. Ona göre dini olmayanın ahlakı yoktur. Bu mantığa göre, ahlakı olmayanın dini vardır. Eğer kişi ancak din ile ahlaklı oluyorsa, ‘dine inananlar’ın oranı inanmayanlara göre göre kat  be kat fazladır.  Ne var ki, ahlaksızların da sayısı ahlaklılara göre kat be kat fazadır. Bu orantısızlık nedendir?  Bu gerçek, din ile ahlak arasında Y.A.nun hamasi nutkunda ileri sürdüğü gibi doğru bir orantı olmadığını gösteriyor.
Kendisi için de aynı şeyi düşündü mü acaba? Hangi din ve etnik kokenden olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk diyorsak, bizim kardeşliğimizi Y.A. ve şürekasının Türk-İslam sentezi mi yoksa Cumhuriyet ilkeleri mi koruyor?
Kendisini MV yapan Türk-İslam sentezi mi,  yoksa Türkiye Cumhuriyeti mi? Çok ama çok ahlaklı ve imanlı olduğu için mi yoksa Cumhuriyet’in tanıdığı seçilme özgürlüğünden yararlandığı için mi mv olabildi?
Tarihte Türk’tük, halde Türk’üz, istikbalde de Türk olacağız. İnsan olmaya gelince, 6 milyon yıldır homonid yolculuğundayız ve son 70 bin yıldır da insanız.
Son 100 yıldır da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyız; Atatürk ilke ve devrimleriyle varız; başımız dik ve gururluyuz. İnsan olmak için Cumhuriyet yurttaşı olmanın kıvancı ve gururunu taşımak yetecektir.

https://www.veryansintv.com/dinlerden-once-de-insandik-turktuk/
This entry was posted in DİN-İNANÇ, İrtica, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *