Değerli okur,
24 Temmuz 2022 tarihi LOZAN KONFERANSINDA Türkiye’nin rüştünü ispat ederek, cephelerde kazanmış olduğu şanlı zaferleri, masada işgalci İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’a karşı diplomasi ile ONAYLATARAK kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetini tescil ettirdiği büyük kazanımın 99. yıl dönümüdür. KUTLU OLSUN…
Devlet adamı İsmet İnönü cephelerde savaşmış ve üniformasını çıkartarak bu önemli diplomasi masasına zamanın en büyük ve güçlü devletlerinin en yetkin, deneyimli diplomatlarına karşı Türkiye’yi temsilen gelmişti. Bunu benzetmek gerekirse zamanın en güçlü 4 satranç oyuncusuna karşı İnönü tek başına satranç oyununa oturmuştu. Çok dikkatli oynamalı ve rakiplerinden daha fazla öngörülü olmalı ve rakiplerinden daha çok hamleleri hesaplamalı idi. Ve İsmet İnönü bu büyük satranç oyununu kazanarak İngiltere’yi, Fransa’yı, İtalya’yı, Yunanistan’ı ve perde arkasında olan ABD’yi MAT ETTİ…
Zaman geçti, devran döndü ve AKP isimli AB/ABD/İSRAİL destekli bir siyasi parti İslam dinini kullanarak mütedeyyin seçmeni kandırarak iktidara geldi.
Günümüz Türkiye’si yine içten ve dıştan saldırı ve işgal altındadır. Bu kez düşman/lar, önce işbirlikçiler yaratmış ve onların sağladığı kolaylıklar ile ülkemiz kapalı ve gizli bir işgale açılmıştır. Bir ülkeyi çökertmek için önce yoksullaştırarak borçlandırmak, ekonomik varlıklarını ele geçirmek, Anayasasını değiştirerek ülkeye koruma sağlayan temel yapısını değiştirerek zayıflatmak, Güçler ayrılığını yok etmek, Parlamentoyu işlevsiz kılmak, işbirlikçiliği kolaylaştıracak tek bir adamın otokratik yönetimini ele geçirmek, Adaleti ve Yargıyı yok etmek, Ulus Devleti parçalamak , Ulusal Orduyu yok etmek gerektir. Ne yazık ki ülkemiz bu evreleri yaşamaktadır.
Bir ülkenin, halkının tarih ve kültür kök bağlarını zayıflatarak yok etmek için geçmişinden kopartmak gerektir. Bu da öncelikle eğitimin çağdaşlıktan, bilimden, kopartılması ile gerçekleşiyor. Toplumu kökünden kopartmak için tarihinin de çarpıtılması gerektir. Günümüz iktidarı bu nedenle tarih kitaplarından Atatürk’ü, aydınlanma devrimlerini, inkilâp tarihini kaldırıyor, siliyor. Gerici kalkışmaları ve bunları yapan yobazları da gözden kaçırıyor ve bu yobazları yüceltecek yalanları tarih kitaplarına ekliyor. CUMHURİYET Tarihimizi de çarpıtıyor, karalıyor. Bu çarpıtmadan LOZAN ZAFERİMİZ DE payını alıyor. Bu nedenlerle TARİHİN GERÇEKLERİNE not düşmek ve yeni kuşaklara TARİHİMİZİN GERÇEKLERİNİ aktarmak bir görev oluyor.
LOZAN KONFERANSINI gözlemleyen ve bu konuda “LOZAN” Kitabını yazan Gazeteci Ali Naci Karacan’ın bu kitabının makalesini yazan Yrd. Doç. Dr. Fatih TUĞLUOĞLU’nun çalışmasını, konunun akışını bozmadan özetleyerek okumanıza ve arşivinize sunuyorum.
Naci Kaptan / 25 Temmuz 2022
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ONUR TAPUSU LOZAN * ALİ NACİ KARACAN’IN GÖZÜYLE LOZAN KONFERANSI ve İSMET PAŞA * Bölüm I – https://nacikaptan.com/?p=91698
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ONUR TAPUSU LOZAN * ALİ NACİ KARACAN’IN GÖZÜYLE LOZAN KONFERANSI ve İSMET PAŞA * Bölüm II – https://nacikaptan.com/?p=91737
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ONUR TAPUSU LOZAN * ALİ NACİ KARACAN’IN GÖZÜYLE LOZAN KONFERANSI ve İSMET PAŞA * Bölüm III – https://nacikaptan.com/?p=91804
ALİ NACİ KARACAN’IN GÖZÜYLE LOZAN KONFERANSI ve İSMET PAŞA * Bölüm III
Yrd. Doç. Dr. Fatih TUĞLUOĞLU
BÖLÜM III
Konferansın ilk döneminde Türkiye’de yaşayan yabancı tebaanın tabi olacağı hukuk hakkında Müttefikler ile yapılan görüşmelerde bir çözüm bulmak için İsmet Paşa bir teklifte bulunmuştu. Kabul edilmeyen bu teklifin ardından konferansın dağıldığı 4 Şubat akşamı İtalyan Delegesi Montagna Müttefikler adına bir öneri getirmişti. Bu sırada Lord Curzon tren garında bulunmaktaydı. Getirilen teklifin üzerinde yapılan değişiklikler ile taraflar uzlaşmışlardı.
7 Şubatta Konferans Genel Sekreteri Massigli, İsmet Paşa’nın Montagna formülünü kabul etmesi halinde Müttefiklerin barışı imzalayacağını açıklamıştı. Fakat teklifin sahibi Montagna, ikinci dönemde adli usul konusunu yeniden konuşmayı teklif etmekte çünkü yapılan teklifin sulha varmak için düşünülmüş ve muallakta kalan konu olduğunu iddia
etmekteydi.
Montagna Formülü
Müttefikler Türk adli sisteminin henüz ıslah edilmediğini iddia etmekte ve bu nedenle Türkiye’de yaşamak ve çalışmak isteyen yabancıların kendilerini ve yatırımlarının geleceği konusunda güvende hissetmelerini sağlamaları için Türk hükümetinden beş yıllık geçiş süresi içinde yabancılara hukuki güvence vermesi istenmekteydi. Bu amaçla yeni hazırladıkları Adli Usül Beyannamesini Türk heyetine vermişlerdi. Bu teklif Montagna formülünü ağırlaştıran ve Türk mahkemelerinin yargılama yetkisini yabancılar üzerinde neredeyse sıfırlayan maddeler içermekteydi. Müttefikler, bir taraftan kapitülasyonlar konusunda Türkiye’yi memnun edeceklerini açıklamışlarsa da çeşitli isim ve renklerle imtiyazlarını garantiye almaya çalışmaktalardı.
Türkiye’nin kabul etmesini istedikleri adli kapitülasyonlar ile Müttefikler, adaleti kendi vatandaşları için istedikleri şekilde kullanılabilir bir silah olarak düzenlemek istemekteydiler. Fakat İsmet Paşa, Adli Usül Meselesinde Türkiye’nin geçmişten beri çok sıkıntı çektiğini ve bu konuda çok hassas olduğunu açıkladıktan sonra hiçbir şekil ve isim altında kapitülasyonların kabul edemeyeceğini açıklamıştır.
Mayıs ayının son günlerinde tekrar gündeme gelen Türkiye’de yaşayan ecnebi vatandaşların tabii olacağı Adli Usul hakkında, taraflar uzlaşma yolu bulabilmek için iki tarafın adli danışmanlarının hazır bulunduğu bir toplantı yapılmış ve toplantıda uzmanlar Montagna formülünden pek farklı olmayan fakat “Müttefiklerin izzet-i nefsini kurtarabilmek erdemini” taşıyan yeni bir metin ortaya çıkarmıştı. Tarafların üzerinde uzlaştıkları metinde; Türk adliyesinin ıslahında kullanılacak dört danışmanın icrai faaliyete karışmayacağı ve danışmanlara Türkiye’de yaşayan yabancıların tevkifi ve
evlerinin aranması muamelelerini icradan sonra haber verilmesi gibi kayıtları Müttefiklerin endişelerini gidermek için yerleştirilmişti.
Lozan Konferansının birinci döneminde Sovyet Rusya’yı temsil eden Tchicherin’den sonra ikinci dönemde Roma Büyükelçisi Vorovski’nin Konferansta bulunması kararlaştırılmıştı. Bilindiği gibi Sovyet Rusya, Konferansın boğazlar ile ilgili görüşmelerine katılmaya yetkiliydi. Vorovski, mayıs ayının ilk haftasında Lozan’a ulaştığı halde henüz konferansa davet edilmemişti. Müttefikler, Rus temsilcisinin konferansa sadece boğazlar ile ilgili maddeleri imzalamaları karşılığında kabul edeceklerini açıklamışlardı. Hatta İsmet Paşa’nın Rus Delegelerin boğazlar sözleşmesinin imza töreninde hazır bulunmaları gerektiğini söylemelerine karşın Müttefiklerden Rusların Konferansta bulunması istenmediğine dair bir cevap verilmişti.
İtalyan Delege Montagna’nın adıyla anılan Adli Usul Meselesi iki tarafın da ortak bir noktada buluşması ile çözümlenmişti. Artık bu çözümü Müttefiklerin hükümetlerine bildirmeleri ve hükümetlerinin onayını almaları gerekmekteydi fakat bu gereklilik bile borçların hangi para ile ödeneceği meselesinin görüşüleceği günlerde Fransızlara yeni bir koz vermekteydi. Fransızlar, tam olarak halledilmemiş bir konuyu sürdürmeyi kendileri için daha uygun görmekteydiler.
Sovyet Diplomatları Maxim Litvinov Solda, Vorovsky
Vatslav sağda Cenova Konferansı sırasında – Alamy
Rus Delegesinin Öldürülmesi
Vorovski bu gelişmeleri kaldığı Cecile Otelinde arkadaşlarıyla beraber takip etmekte ve kendisinin konferansa davet edilmesini beklemekteydi. 10 Mayıs 1923 günü saat 21.30’da Cecile Otelinde arkadaşları ile akşam yemeği yiyen Vorovski, İsviçre vatandaşı Alex Konradi tarafından suikast sonucu öldürülmüştü. Yapılan soruşturma sonucu katilin, Rus ordusunun eski bir subayı olduğu, yakın akrabalarının Rusya’da Bolşevikler tarafından öldürüldüğü, bütün servetine el konulduğunu ve Vorovskinin şahsında Bolşevikleri cezalandırmak için bu suikastı yaptığı anlaşılmıştı.
bu cinayetin doğu barışının görüşüldüğü tarafsız bir ülkede Türkiye’ye dost bir ülkenin temsilcisinin cinayete uğraması nedeniyle Türkiye’de tedirginliğe neden olduğunu çünkü bazı Türk devlet adamlarının, Avrupa’da Ermeni suikastçılar tarafından öldürülmesinin halen hatıralarda olduğunu yazmaktadır. Lozan Polis Müdürü, İsviçre sınırını Almanya’dan geçen Kafkasya kökenli Ermenilerin Lozan’a ulaşmaya çalıştıklarını açıklamıştı.
Bu istihbaratın ardından Türk heyetinin kaldığı Lozan Palas otelinde güvenlik tedbirleri artırılmış bulunduğu kata yabancı hiç kimsenin çıkmasına izin verilmeme kararı alınmıştı. Ayrıca İsmet Paşa’nın kullandığı otomobilin önüne asılan Türk bayrağının güvenlik tedbiri olarak kaldırılması tavsiye edilmiş fakat İsmet Paşa bunu kabul etmemişti.
Konferans görüşmeleri antlaşmazlık konuları üzerinde devam ederken İsviçre’deki Lehistan elçiliği, İsmet Paşa’ya başvurarak hükümeti adına bir ticaret antlaşması yapmak istediğini bildirmişti. Bu müracaat üzerine Türk heyeti resmi bir bildiri ile Lehistan ile Türkiye arasında ticari diplomatik ilişkileri kurmak amacıyla 25 Mayıs 1923 Cuma günü Lozan’da görüşmelere başlanacağını duyurmuştu. Bu tarihte başlayan toplantılarla Lozan’da Müttefiklerden önce başka bir ülke ile barış yapılacaktı. Böylece Lozan Konferansı dışında kalan devletlerden Lehistan ile Türkiye arasında resmi ilişki kurmak için adım atılmış olmuştu.
Mayıs 1923’de konferansta önemli görüşmeler yaşanmıştı. Birçok mesele çözüm yoluna konulmuş ve taraflar barış antlaşmasını bir an önce imzalamak için çaba sarf etmişlerdi. Kapitülasyonlar tarihe karışmış, Osmanlı borçlarının alacaklılarıyla faiz meselesini görüşmek için Lozan’dan Paris’e iki kişilik bir Türk heyeti gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Fakat barış için umutlanıldığı bu ortamda Yunanlılar’dan Türkiye’de yaptıkları tahribatın karşılığında ödemeleri istenen tazminat meselesi Venizelos’un özel çabalarıyla Konferans gündeminin en üst sırasına yerleşmişti.
Yunanlıların tazminat konusunda kendi lehlerine çaba sarf etmeleri için Müttefikleri sıkıştırdıkları hatta savaşa hazır olduklarını göstermek için Meriç boyuna yığınak yaptıkları iddia edilmişti
Yunan Tamiratı Meselesi
Yunan Başdelegesi Venizelos’un endişesi Müttefiklerin Türkiye ile aralarındaki önemli meseleleri çözerek Yunanistan’ın tazminat konusunun en sonraya kalmasıydı. Yunan heyeti tüm sorunlar çözüldükten sonra geriye Yunanistan ve tazminat meselesi kalırsa barışı biran önce imzalamak için Müttefiklerin Yunanistan’ı desteklemekten vazgeçeceği hatta feda edebileceği düşünülmekteydi. Bu durumda Türkiye’nin karşısında yalnız kalmak istemeyen Venizelos, tazminat işinin en kısa zamanda görüşülmesini
istemekteydi.
Konuyu Türk heyeti ile görüşen Venizelos’a karşı İsmet Paşa, meselenin özel konuşma şeklinden çıkarılarak mali komisyonda açık görüşülmesini teklif etmişti. Fakat meselenin mali komisyonda herkese açık bir şekilde görüşülmesi Yunan heyeti için uygun olmamaktaydı. Müttefikler, prensip olarak Türkiye’nin tamirata ihtiyacı olduğunu kabul ettikleri için Yunan heyeti mali komitede desteksiz ve yardımsız kalacaktı. Yunanlıların tamirat konusunda para verecek durumda olmadıkları Türkiye’yi mutlu edecek bir çözüm bulunması durumunda bunu kabule çalışacaklarını söylenmekteydi.
İngiliz Başdelege Sir Horace Rumbold İsmet Paşa ile Venizelos arasında çözüm yolu bulmaya çalışmaktaydı. Öyle bir çare bulunmaktaydı ki Müttefikleri, Türkiye’ye verdikleri sözden geri dönmeden Yunanlıları para vermeden kurtarmalı ve Türkiye’yi de tatmin etmeliydi. İşte bu süreçte Venizelos savaş tehdidiyle Müttefikleri ürkütmek istemekteydi.
Aslında Yunanistan savaş istememekte fakat savaşın ismini ortalığa yayarak en kısa zamanda tamirat meselesini çözmeye çalışmaktayd.
Müttefiklere amacının ne olduğunu hissettiren ve para ödemeden meseleyi bir an önce çözmeye çalışan Venizelos, tamirat konusunu kapatmak için Karaağaç’ı Türkiye’ye bırakmayı öneren Müttefiklerin teklifini kabul etmişti. Karacan’a göre Karaağaç’ı taviz olarak vererek meseleyi bitirmeyi Yunanlılar’a Müttefikler telkin etmişlerdi. Böylece
Müttefiklerin Türkiye üzerindeki ağırlığı azalmadan ve onlar vasıtasıyla problem ortadan kalkmış olacaktı.
İsmet Paşa’nın Yunan tazminatına karşılık Karaağaç’ı kabul etmesini bir İngiliz danışman şöyle yorumlamıştı. “…verecek parası olmayan fakir bir memleketten zorla para alacağım diye her halde ameli olmayan bir hareket üzerinde saplanıp kalmadı. Yunanistan verebileceğini, (Türkiye de) karaağaç’ı, gemileri aldı ve pekâlâ kabul ediyorum kâfi! dedi”
İsmet Paşa ise Yunanistan ile varılan uzlaşmayı şu şekilde açıklamıştı:
“Yunanlılar prensip itibariyle tamiratta bulunmak lüzum ve esasını kabul ettiler. Fakat mali vaziyetlerinin imkânsızlığından bahsederek para veremeyeceklerini, eğer kabul edersek –Müttefikler tarafından vuku bulan teklif mucibince- Karaağaç’ı terke ve harb esnasında zapt ve müsadere edilen gemilerimizi iadeye hazır olduklarını bildirdiler. Sulhun biran evvel gerçekleşmesi için Müttefikler tarafından yapılan bu teklifi kabul ettim.
Türkiye’nin mali vaziyetinin nazarı itibara alınıp alınamayacağını sordum. Bu sualime müsbet mahiyette evet halledeceğiz cevabını verdiler… Sulh muahedesi umumi heyet itibariyle bir topluluk mahiyetinde olduğu için geri kalan muallâk meselelerin halli esnasında fedakârlığımızın nazarı dikkate alınması icap eder…”
Ali Naci Karacan’a göre Yunanistan ile Türkiye arasındaki tazminat meselesinin bu şekilde halledilmesinin en büyük faydası bu fedakârlık karşılığında Müttefik devletlerin de diğer meselelerde fedakârlık yapacaklarını İsmet Paşa’ya vaat etmeleriydi. Bu uzlaşma ile devletlerin ellerindeki Yunan kozu alınmış olduğu için onların da Türkiye’yi zorlayan
diğer konularda kolaylık sağlamaları beklenmekteydi. Karacan, İsmet Paşanın tamirat konusunda fedakârlık ettiği gün birden çeşitli davaları çözmeyi hedef tuttuğunu ifade etmektedir.
Mayıs ayı içerisinde Müttefik Başdelegeleri bir an önce barışa ulaşmak için ihtilaflı bütün konuları hep beraber bir kez daha görüşmek için anlaşmışlar ve bu düşüncelerini İsmet Paşa’ya bildirmek için Fransız Başdelege General Pelle’yi memur etmişlerdi. İsmet Paşa ve General Pelle arasında yapılan görüşmede konferansın en pürüzlü konusu olarak öne çıkan Osmanlı borçlarının faizlerinin hangi para cinsi ile ödeneceği meselesi gündeme gelmişti. İsmet Paşa Türk ekonomisinin kaldıramayacağı taahhütlerin altına giremeyeceğini, özellikle altın ile ödeme yapmanın Türkiye’nin gücünü aştığını, daha önce Sırp, Bulgar, Avusturya ve Macarlara gösterilen ödeme kolaylıklarının Türkiye’ye de yapılmasını istemişti. Eğer Fransız frangı üzerinde anlaşılırsa antlaşmanın en kısa
zamanda imzalanabileceğini açıklamıştı.
Ayrıca İsmet Paşa, meseleyi sulhten önce ister Fransız hükümetiyle ister alacaklılarla görüşmeye hazır olduğunu söylemişti. Bu açıklamanın ardından Türk heyetinden bazı delege ve uzmanların alacaklılarla irtibat kurmak için Paris’e giderek (delege Hasan Bey ile Mali Danışman Şefik Bey) alacaklılar sendikasıyla görüşerek frank üzerinde uzlaşmaya çalışacaklardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 19.yy’ın ikinci yarısından itibaren aldığı dış borçların ve faizlerin nasıl ve hangi para ile ödeneceği meselesi tüm konferans boyunca tartışılan bir meseleydi. Borçların bir kısmı imparatorluktan ayrılan ülkelere taksim edilmişken önemli bir kısmını Türk heyeti ödemeyi kabul etmişti.
Türkiye borçları kabul etse de faiz ödemelerinde kullanılacak paranın cinsi üzerinde antlaşmazlık devam etmekteydi. Meselenin kaynağı ise borç sözleşmelerinde yer alan “obtion de change” ifadesinden yani alacaklılara para cinsinde seçme hakkı verilmiş olmasından kaynaklanmaktaydı104. Bu seçenek alacaklılara kolaylık sağlamak için İstanbul, Paris ve Londra şehirlerinden hangisinde bulunuyorlarsa orada herhangi bir masrafa katlanmadan paralarını almalarını temin etmek verilmişti. Fakat Birinci Dünya Savaşının ardından ülkeler arasında oluşan kambiyo farklılıkları nedeniyle alacaklıların en yüksek değerden faizlerini almak için İngiliz Lirası veya altın parada ısrar ettikleri
görülmekteydi.
1918’de Osmanlı Maliye Vekâleti, İngiliz lirası ile yapılan ödemeleri protesto etmiş ve durdurmuştu . Eğer bütün faizler Müttefik devletlerin baskısıyla İngiliz lirası üzerinden ödenirse Türkiye bütçesinin yüzde 60’nı borçlara ayırmak gerekecekti. İsmet Paşa ve ekibi bu görüşten hareketle Lozan’da şu tezi savunmaktaydı: “istikraz sözleşmelerini kabul
ediyor, fakat buna karşılık paranın cinsini de kesin bir tayine tabi tutmalı…”. İsmet Paşa’nın faizleri frankla ödeme teklifi gibi kolaylıkların daha önce başka ülkelere yapıldığı bilinmekteydi. Üstelik borçların yüzde 90’ı Fransız frangı ile alınmıştı. Fransız delegelerin konulması için adres gösterdikleri alacaklılar sendikasıyla Türk heyetinden bir grup Paris’e gitmiş ve fakat alacaklılar Türkiye’nin mali durumunun incelenmesi için barış
yapılmasını şart koymuşlardı.
[Osmanlı İmparatorluğundan miras kalan borçların Türkiye ve diğer devletler arasındaki taksimine göre; borçların yüzde 70’i Türkiye’ye, yüzde 30’u da diğer 14 devlete verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz: İbrahim Fazıl Pelin, “Arazi Terk ve İlhakında Devlet Borçları ve Lozan’da Devlet Borçlarının Taksimi”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası Profesör Cemil Bilsel’e Armağan’dan Ayrı Basım, 1939, s.358]
11 Haziran 1923’de yapılan toplantıda Müttefikler Türk heyetinden borçların altına imza atılmasını, sulhten sonra alacaklılarla görüşülmesini teklif ederek alacaklıların Türkiye’ye kolaylık göstereceklerini söylemişlerdi.
Fransız Başdelegesi General Pelle, Türk heyetinin borç faizleri konusunda geri adım atmadığını görünce alacaklılar ile ilgili durum konusunda bilgi almak Paris’e gitmiş ve Fransız hükümeti üzerinde baskıda bulunduğu anlaşılan borsa yatırımcıları ile görüşme kararı almıştı. Bu sırada İngiliz, İtalyan ve Yunanlılar artık “bezginlik noktasını çoktan aşmışlar Fransız maliyecilerinin ısrarları karşısında bıkmış ve usanmışlardı.” Karacan’a göre dünya barışına Paris’te bulunan kırk elli borsacı engel olmaktaydı. Türkiye, İngiltere, Yunanistan ve İtalya arasında tüm antlaşmazlık noktaları çözümlenmiş, hatta tali meselelerde bile anlaşılmıştı. Barışın uzaması demek binlerce askerin silâh altında tutulması böylece ülke ekonomilerinin zora girmesi demekti.
Konferansta heyetler, Paris’in borç faizleri konusunda vereceği kararı beklerken tatil havasına girmişti. Tüm çalışmalar durmuş veya yavaşlamıştı. Bu sırada Fransız gazeteleri Lozan’da durumun gergin olduğunu gösteren haberler yaparak savaş ihtimalinden bahsetmekteydi.
23 Haziranda Müttefiklerin Başdelegeleri İsmet Paşaya bir mektup göndererek halen çözümlenemeyen sorunların görüşülmesi için Uşi Chateau d’Ouchy’de toplantıya devam etmişti. Bu toplantıda İsmet Paşa, İstanbul ve boğazların boşaltılmasının hayati bir mesele olduğunu ifade etmiş ve Müttefiklerden bu konuda tarih vermelerini istemişti. Müttefiklerin verdiği cevap ise kısaca şöyle idi. “ bu noktayı halledeceğiz. Fakat sonunda…” bu cevaba göre İstanbul’un tahliyesi meselesi, borç faizleri konusunda bir baskı aracı olarak kullanılmak istenmekte ve bu amaçla en sona bırakmaya çalışmaktaydılar.
Ali Naci Karacan, Fransız heyetinin konferansta oyalama ve zaman kazanma taktiği sürdürmesinin sebebi olarak Fransa’nın Almanya’dan almaya çalıştığı savaş tazminatı konusunda İngiltere’nin desteğini alma çabası olduğu ifade etmektedir. Vaziyetin talimat bekleme aşamasından ileri gitmediğini gören İsmet Paşa, 2 Temmuz günü Müttefik delegelerine bir nota vererek görüşmelerin hızlandırılmasını, barışa engel olarak ortada duran borç faizleri meselesini bir an önce görüşülmesini istemiştir. Ayrıca Türkiye’nin Yunanistan’dan istediği tazminat konusunda fedakârlık yaptığından Müttefiklerin Türkiye’yi ilgilendiren mali konularda kolaylık göstereceklerine dair verdikleri teminatı
da hatırlatmıştı.
Müttefik Başdelegeleri de 3 Temmuzda verdikleri cevabî notada; Yunan tazminatı konusunda Türkiye’nin yaptığı fedakârlığın, Türkiye’nin Almanya’ya olan borçlarını affetmek suretiyle fazlasıyla ödediğini, kuponlar meselesinde bir sonuca varılamamış ise bunun sebebinin Türk heyeti olduğunu yazmışlardı. (S 318 başı)
KAYNAK
Yrd. Doç. Dr. Fatih TUĞLUOĞLU – Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi – S 53, (Lozan Antlaşması Özel Sayısı), 2013, s. 285-328 – https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/590450
Naci Kaptan – Bölüm III sonu