Kanal İstanbul’un çakma temel atma töreni yanında tartışmaları da geri getirdi. Muhalefet partileri iktidar olmaları halinde yap-işlet-devret formülü ile yapılan birçok projenin ve Kanal İstanbul’un yapım paralarının devlet tarafından ödenmeyeceğini açıkça söyledi.
Erdoğan bu söylemler karşısında, “Bu ne terbiyesizliktir… Devletlerde devamlılık esastır, bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Siz nasıl devlet yönetimine talipsiniz? Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla alırlar. Bunları öğrenin” dedi.
Sorunlu bir açıklamaydı. Sizden derken kimi kastetti? Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener bu paraları ceplerinden ödemeyeceklerine göre kim ödeyecek söke söke? Bu millet… Neyle? Vergileriyle…
Ben olsam yine de büyük konuşmam bu konuda… Benzer durumlarda Aydın Doğan geliyor aklıma… Gazete ve televizyon sahibiyken iktidar aleyhinde bir iki haber çıktı diye “bir milyar dolar” vergi cezası kesilmemiş miydi kendisine? Yandaşların yalan dolan haberleriyle yıpratılmamış mıydı?
Dayanmaya çalıştı. Lakin gazetelerini ve televizyonlarını satana kadar da rahat bırakmadılar. Ağlaya ağlaya sattı. O gün sevinenler aynı zamanda bugün kendi patronlarına için için sövenler.
Tekrar Aydın Doğan geri gelse elini, ayağını öpecekler. Dönerken, tekerleği bile kıskandıracak hızda bir yapıya sahipler…
Kanal İstanbul’da ihaleyi alan şirkete, doğayı kirletti, işçi haklarına riayet etmedi, havayı pisletti, kurallara uymadı, yere tükürdü, gözünün üzerinde kaş var diye 3-5 milyar dolar ceza kesilemez mi sizce? Bu işler böyle…
Tamamı kamu bankalarından kredi kullanıyorlar. Bankalar gerekli gördükleri durumda verdikleri kredileri geri çağırma hakkına sahiptirler… Nitekim büyük şirketlerin çoğu ödeyemez ve bu sebeple batarlar.
Mesela kamu bankalarının canı sıkılsa… Bir anda İstanbul Havalimanı’na verdikleri kredileri geri çağırsa… Şirketler o kadar nakit parayı kısa sürede toparlayamayacağı için de hisselerine el koysa… Sonra git derdini anlat dağlara taşlara…
Bunun bin bir yolu olduğunu herkes bilir… Tahkim mahkemelerini de kazanmak kolay değildir… Devletin elindeki bilgilerle çok değişik sonuçlara ulaşılabilir. Çabalamak nafiledir.
İstanbul’da her gün 11 ton dinamit patlatmak!
Paraydı, puldu, hepsinden geçtim. Her şey tamamlansa, ihaleler yapılsa, para bulunsa, kazı başlasa, hiçbir sorun çıkmasa kanal en erken 2028 yılında başlayacak çalışmaya… Şantiyeye dönecek İstanbul 7 yıl boyunca…
Saatte 420, günde 10.080 kamyon İstanbul trafiğinde moloz ve hafriyat taşıyacak. Trafiğin anası ağlayacak… Şu anda ağlamıyor mu diyorsanız, daha hiçbir şey görmediniz. Film esas o zaman başlayacak. Yollarda beklemek yaşam biçimimiz olacak.
Herkesin helikopteri, çakarlı arabası, geçerken yolları kapayan trafik polisleri yok tabii… Günün 8 saatini işte, 7 saatini uyuyarak, 4 saatini yollarda geçireceksin. Buna da yaşamak diyeceksin. İnsan hayatı kaç yıl ki beklemekle geçecek 7’si…
Hele çıkacak toz, toprak. En hafif rüzgarla bütün İstanbul’a yayılacak. Her gün 11 ton dinamit patlatılacak. Bunu dağın başına baraj kurmak için yaparsın ama 18 milyon kişinin yaşadığı şehirde yapmak için belli ki çok değişik bir bakış açısına sahipsin…
Hangi banka kredi verecek?
Kanal İstanbul ihalesine girecek şirketler için hayat kolay olmayacak. Formül yap-işlet-devret… Önce hüplet sonra gümlet… Peki yapacak şirketler krediyi nereden alacak?
Fizibilite raporlarında çeşitli finansman modellerinden bahsedilmiş… Ağırlıklı olarak inşaat süresince anapara ödemesiz sonrasında 25 yıllık bir döneme yayılan ödeme planları benimsenmiş… Sen yine hobi olarak benimse de, kim ilk 7 yılı ödemesiz kredi verir Türkiye’deki bir şirkete…
Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi dev bankalarla anlaşmalar yapıyor… Bugüne kadar imza atan bankaların aktifleri 47 trilyon dolar… Türkiye’nin de büyük bankaları bu anlaşmaya imza attılar…
Doğa dostu olmayan hiçbir projeye kredi veremiyorlar. Kaynak yetersizliğinden kamu bankaları da dahil Türkiye de bütün bankalar yurtdışından kredi alıyorlar.
Oldu da Kanal İstanbul projesine kredi açtılar. Bırak projenin doğa dostu olmasını, düşman bile yapmaz bu kadarını… O derece felaket bir düşünce yapısı…
Böyle bir durumda yurtdışındaki büyük bankaların bu anlaşmayı öne sürüp sendikasyon kredilerini yenilememe tehlikesi var. Hangi banka yönetimi böyle bir riske girer? Yönetim kurulunda güreşçi, RTÜK’çü, partinin milletvekili olursa ne âla… Yoksa hiçbir bankacı imza atmaz o borca…
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/murat-muratoglu/finansmanda-soke-soke-formulu-6509196/