DIŞ POLİTİKADA “U” DÖNÜŞLERİ * Erdoğan için Esma, Mursi, Kaşıkçı mazide kaldı…

Erdoğan için Esma, Mursi, Kaşıkçı mazide kaldı…

Burak Tuygan – May 05 2021

Star gazetesi yazarı Sibel Eraslan’ın 21 Ağustos 2013 tarihli yazısının başlığı şöyle:
“Esra Albayrak: Babamı ağlarken gördüm bu sabah.”
Erdoğan iki gün sonra Ülke TV’de katıldığı Sıradışı Özel programında ise bu kez döktüğü gözyaşlarını kamuoyuna gösterdi. Türkiye gazetesinin haberi şu şekilde:
“Başbakan Erdoğan’ın gözyaşları programın sonu oldu. Başbakan Erdoğan, Mısır’da İhvan Lideri Muhammed El Biltaci’nin, darbeci askerler tarafından öldürülen kızı Esma için yazdığı mektubun şair Dursun Ali Erzincanlı tarafından seslendirildiği klibi izlerken gözyaşlarına boğuldu.”
2014’teki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Erdoğan BM Genel Sekreteri Ban’ın verdiği yemeğe Sisi’yle aynı masaya verildiği için katılmamış ve Türk medyasına göre “Aynı masaya oturup darbecileri meşrulaştıramam” diyerek tepkisini ortaya koymuştu.
Mayıs 2015’te Bosna-Hersek’e düzenlediği ziyaret sırasında ise şunları söylüyor: “Benim için Mısır’ın cumhurbaşkanı darbeci Sisi değil, Mursi’dir. Avrupa Birliğinde idam yasak. Avrupa Birliği’nde idam yasaksa ey Avrupa Birliği üyesi ülkeler, niçin sesinizi çıkartmıyorsunuz, niçin konuşmuyorsunuz?”
Şubat 2019’da CNN Türk’te katıldığı programda ise oldukça iddialı sözler sarfediyor:
“Sisi’nin darbeci olduğunu hep söyledim, gizlemedim. Sayısal olarak baktığımızda Sisi göreve geldiğinden bu yana, 42 kişiyi idam ettiler. En son 9 genci idam ettiler. Bu yenilir yutulur bir lokma değil. Ben Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak şu anda Sisi’nin yapmış olduğu bu eylemi, şimdi yargı verdi bu kararı diyecek. Orada yargı, seçim falan yok,bunların hepsi hikaye. Orada otoriter, totaliter bir yapı var. Kimi istersen getiriyorsun. Arada olanlar oluyor, geliyor zaman zaman. Böyle bir kişiyle asla görüşmem. Onun genel afla içerideki bütün bu insanları serbest bırakması lazım. Biz konuşmayız. Konuşanlar tarihte farklı bir şekilde değerlendirilecektir. Mısır halkı bizim canımız ciğerimizdir ama kendisi asla!”
Erdoğan Haziran 19’daki belediye seçimlerinde de CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nu Sisi’ye benzeterek, “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz? İstanbul’u bu halk düşmanı faşist zihniyete hiçbir şekilde teslim etmeyeceğiz” ifadelerini kullanmıştı.
Yine aynı günlerde uluslararası medyaya konuşan Erdoğan hem Muhammed Mursi ve hem de Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetlerinin peşini bırakmayacağına söz veriyor:
“Meslektaşınız olan merhum Cemal Kaşıkçı cinayetinin unutulmasına nasıl rıza göstermemişsek Mursi’nin birileri tarafından unutturulmasına da asla izin vermeyeceğiz. Uluslararası hukukun verdiği imkânları sonuna kadar kullanarak meselenin aydınlığa kavuşturulması için mücadele edeceğiz. Ben her zaman kendisi (Sisi) için şunu söylüyorum; zalimdir. Ve bir demokrat değildir.”
Konuyla ilgili olarak Anadolu Ajansı’nın 19 Haziran tarihli haberi ise şu şekilde: Erdoğan: “(Mursi’nin vefatı) Bununla ilgili süreci takip edeceğiz. Uluslararası mahkemelerde Mısır’ın yargılanması için gereken ne varsa yapacağız.”
Erdoğan için bir dönem Sisi ve Rabia işareti seçim meydanlarının değişmez öğesiydi. Tüm haksızlık, hukuksuzluk, düşmanlıklar Sisi ve rejiminde cisim bulmuştu.
Erdoğan’ın çıkışları ve sert sözlerine, başta Sisi olmak üzere neredeyse hiçbir üst düzey Mısırlı yetkiliden bu süre boyunca aynı ölçüde sert karşılıklar gelmedi. Sisi tepkisini genellikle isim vermeden dile getirdi. Bunda tarzı kadar koltuğunun çok sağlam olmadığı yönündeki iddialar de etkili oldu.
Mursi iktidarını deviren Sisi, her ne kadar aynı zamanda ordunun başındaki isim de olsa, Mursi tarafından o koltuğa getirilmesi, yine Mursi’nin bu görevlendirmeden önce çoğu Sisi’den kıdemli 70’den fazla generali emekliye sevketmesi de ordu içinde büyük bir huzursuzluk meydana getirmişti. Sisi’nin bu huzursuzluğu ne ölçüde giderdiği bilinmiyor.
Selefleri gibi karizmatik olmamasının yanısıra çok parlak bir askeri geçmişinin bulunmaması, kronik hale gelen ekonomik krize çözüm üretememesi, Etiyopya’nın Rönesans Barajı’nı inşa etmesine engel olamaması, Libya’da yanlış stratejiler izlemesi, Filistin sorununun baş savunucusu olma rolünü kaybetmesi gibi konumunu zayıflatan gelişmeler bu süre boyunca Erdoğan’la restleşmeye girmesini engelledi.
Ancak Sisi, bölgedeki konjonktürün de yardımıyla Türkiye karşıtı oluşturulan cephenin ana harcı oldu. Kahire merkezli Gaz Forumu Türkiye karşıtı ülkelerin en görünür yüzü haline geldi. Sisi Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, Fransa ve BAE gibi ülkelerin Türkiye’ye karşı mobilize olmasında da büyük bir rol oynadı.
Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye-Mısır yakınlaşmasını değerlendirdiğimizde aslında iki liderin birbirine muhtaç olduğunu veya en azından düşman olmamaları gerektiğini net bir şekilde görebiliriz.
22 Haziran 2020’de, Türkiye destekli Trablus hükümetine bağlı birlikler Sirte üzerine yürüdüğünde Mısır lideri “Sirte ve Cufra’nın kırmızı çizgileri olduğunu”, yine 18 Temmuz’da “Sirte’yi alma hazırlıkları karşısında eli kolu bağlı durmayacakları” yönündeki çıkışları belki de Türkiye’yi hedef alan ilk ciddi sözleri olmuştu.
Bu çıkışların yanı sıra Rusya’nın da devreye girmesiyle Türkiye destekli Trablus birlikleri kısa sürede Sirte ve Cufra’yı alabilecekken, bir anda ilerleyişini durdurmuş ve oluşan statüko günümüze kadar gelen ateşkes ve akabinde kurulan geçici hükümetin de temelini oluşturmuştu.
Ancak Erdoğan’ın canını en fazla acıtan gelişme Mısır’la Yunanistan’ın, Türkiye ve Trablus merkezli Ulusal Anlaşma Hükümeti arasında yapılan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının bir benzerini imzalamaları oldu.
Deniz sınırları konusunda Mısır’ın her zaman Türkiye’nin tezlerine yakın durduğunu düşünen Ankara bu hamleyi boşa çıkarmak için medyayı kullanarak Mısır’a zeytin dalı uzatmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 18 Eylül 2020’de yaptığı açıklamada Mısır’la istihbari görüşmeler yapmalarının önünde hiçbir engel olmadığını söyledi. Akabinde de Erdoğan ve üst düzey Türk yetkiiler iki ülke arasında istihbarat düzeyinde görüşmeler yapıldığı yönünde açıklamalar yapmaya başladı. Mısır bu konudaki iddiaları her ne kadar kesin bir dille reddetmese de medyası arka arkaya masaya oturmak için Türkiye’ye şartlar sunmaya başladı.
İlk iki temel şartı Müslüman Kardeşlere yakın İstanbul merkezli televizyonların susturulması ve Libya’daki Türkiye destekli milis güçlerle Türk birliklerinin çekilmesi oluşturuyor. Türkiye en kolayından başlayarak Mısır ve Arap dünyasını rahatsız eden üç kanalın siyasi programlarını sonlandırmalarını istedi. Bu adım Mısır’la diyalog kapılarının da aralanmasını sağladı.
Tam da Mısır’ın önde gelen 17 Müslüman Kardeşler mensubunu idam ettiği haberlerinin ertesinde Türk dışişlerinden bir heyet Kahire’ye gitti. Her iki taraftan yapılan açıklamalarda uzlaşma için zeminin çok uygun olduğu belirtiliyor.
Türkiye bu süreçte bir adım daha atarak 30 Nisan’da Mısır’a yönelik NATO’daki vetosunu da kaldırdı.
Görüşmelerde şüphesiz masaya gelecek konuların başında Müslüman Kardeşlerin Türkiye’deki faaliyetlerinin tamamen yasaklanması ve önde gelen bazı isimlerin teslim edilmesi bulunuyor. Türkiye’nin bu talebe Katar modeliyle karşılık vermesi beklenebilir. Katar da bu yöndeki baskılar karşısında daha önce topraklarında barındırdığı önde gelen Müslüman Kardeşler üyelerinin ülke dışına çıkmasını istemişti. Bu isimlerden bazıları Türkiye’ye gelmişti. İddialara göre Türkiye’deki Müslüman Kardeşler mensuplarının sayısı 20 bin civarında. Bu tür bir hamle Mısır için yeterli olacaktır.
Mısır’ın Libya’daki isteklerinin ne ölçüde karşılanacağı ise şimdilik net değil. Türkiye’nin elde ettiği avantajları bırakması kısa vadede mümkün değil. Ancak Türkiye bu avantajlarının bazılarını Mısır’la paylaşmayı önerebilir. Sağlanabilecek bir ortaklık her iki ülkeye de büyük avantajlar sağlayabilir ancak diğer büyük oyuncular Rusya ve Fransa’nın bu tür bir eyleme çok da sıcak yaklaşmaları mümkün değil.
Peki Türkiye bu adımları atarsa karşılığında ne alacak? Şüphesiz Mısır’ı yanına alması Doğu Akdeniz’deki yalnızlığına büyük bir çare olacaktır. Bu tür bir senaryoda Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı eli daha da zayıflayacak ve Ankara Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü rakiplerine kabul ettirebilecek.
Ancak tüm bu senaryolar içinde iki rejim üzerinde de demoklesin kılıcı gibi sallanan Biden faktörünü unutmamak gerek. Biden’ın ne Türkiye ve ne de Mısır’ı kendisinden uzaklaştıracak büyük hamlelerden kaçınacağı öngörüsü ağırlıklı olarak dile getirilse de Trump kadar diktatörleri sevmediği de bilinen bir gerçek.
Şu ana kadar seçimler öncesi dile getirdiği; Kaşıkçı dosyasının açıklanmasına izin vereceği ve Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağı vaadlerini yerine getiren Biden’ın insan hakları sicili oldukça kötü olan iki ülkeye mesafeli duracak olması Sisi ve Erdoğan’ı her zaman rahatsız edecektir.
Sonuç olarak Sisi de Erdoğan da krizi sürdürecek takatte değiller. İkisi de koltuklarını koruyabilmek için toplumu daha fazla baskı altında tutmak için her zaman düşmanlara ihtiyaç duyuyor.
Ancak Erdoğan’ın pantolonu artık yama tutmuyor. Bir yeri yamarken, başka yerden dikişler atıyor. Tamamen zoraki olarak ve şartların dayatmasından dolayı Mısır’la masaya oturmak zorunda kalan Erdoğan 180 derece dönüş yapsa da ve geçmişte Sisi ve Mısır rejimi için sarfettiği yenilir yutulur olmayan sözleri unutturmaya çalışsa da, Mısır’la hiçbir zaman bir dostluk köprüsü kuramayacaktır.
İki ülke belki Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiye benzer bir model geliştirme yoluna gitmeyi deneyebilir ancak bunun için hareket alanları çok sınırlı.

https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/erdogan/erdogan-icin-esma-mursi-kasikci-mazide-kaldi?amp
This entry was posted in DIŞ POLİTİKA, ORTADOĞU ÜLKELERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *