TARİHİN İÇİNDEN RUS-ERMENİ-RUM BİRLİĞİ * Karadeniz yöresinde çete faaliyetleri ve Rus işgali * RUSYA’NIN KARADENİZ’E YÖNELİK “RUM ERMENİ İTTİHADI” PROJESİ (1916-1917)

Tarihe meraklı değerli okur,
İnternette araştırma yaparken Karadeniz Teknik Üniversitesi Yayınları arasında aşağıdaki akademik çalışmaya rastladım. Çalışmada anlatılan ayrıntılara ancak değerli tarihçilerin kaleme aldığı kitaplarda rastlanacağını düşünüyorum. Bilinmedik çok konu var. 
Bu çalışmada Rus’ların Ermeni ve Rumları nasıl kışkırttıklarını ve Ermenilerin SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI konusunun büyük bir yalan olduğunu, perde arkasındaki gelişmeleri okuyacaksınız. 
 
Türkiye jeopolitik konumuyla tüm Dünya devletlerinin gözlerinin üzerinde olduğu bir ülkedir. Toprakları çok zenginlik barındırır. Konumu stratejiktir. İşte bu nedenlerle tarihin başladığından bu yana Anadolu istilalar ve savaşlar yaşamıştır. Osmanlı Devleti güçlü devletlerin hedefinde olmuş ve bu istilacı devletler farklı etnik grupları ve zayıf toplulukları el altından destekleyerek Osmanlı Devletine karşı kışkırtmıştır. Aşağıdaki yazı 367 sayfalık bir çalışmanın 351. sayfa ile 367. sayfalar arasını kapsamaktadır.
Dip notlara ve Kaynak/arşivlere erişmek isteyenler yazı sonundaki linkten erişebilir.
Naci Kaptan / 10.09.2020
Mevlüt Kaya, “Mektup ve Anılarda Birinci Dünya Savası Yıllarında Eynesil-Görele Yöresi”, I. DÜNYA SAVASI’NDA KARADENIZ VE KAFKASYA, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yayınları, Trabzon 2017, Editör: OKUR, Mehmet, GÜNES, Bahadır, KÖKSAL, Ülkü, Basım sayısı:1, Sayfa Sayısı 580.

BÖLÜM I
Önder DUMAN
Çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslim unsurların büyük devletler tarafından kullanılması, esasında devletin zayıflamaya başlaması ile eş zamanlıdır. Bu devletlerden Rusya 17. yüzyıl başlarında güneye doğru yayılma politikasıkapsamında Ermenilerle ilgilenmeye başlarken I. Petro, İran ile yapılan savaşlarda Ermenilerden yararlandığı gibi, onları Rus topraklarına göç etmeye teşvik etti.
1816’da Moskova’da Ermeni Şark Dil-leri Enstitüsü’nü kuran Rusya, 1828-1829 savaşı sonrası Revan ve Nahçıvan hanlıklarını birleştirerek bir Ermeni vilayeti kurdu ve bu-raya önemli miktarda Ermeninin yerleşmesini sağlayarak Ermeniler nezdinde ciddi bir saygınlık kazandı.
Rusya bu tarihten itibaren söz konusu vilayeti Osmanlı Devleti aleyhine yürüteceği tüm faaliyetlerin “operasyon üssü” olarak kullanacaktır.
93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi gerek savaş içindeki gelişmeler ve gerekse de sonuçları itibarıyla bir dönüm noktasıdır. Nitekim Rusların savaşta Doğu’dan Osmanlı topraklarına girmesi sonrası bölgedeki Ermeniler askerî ve sivil sahada Rusların hizmetine girerken, savaştan sonra imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Rusya diğer büyük devletlerle birlikte Osmanlı Ermenileri ile ilgili her konuda söz sahibi oldu.
Artık bundan sonra Rusya ve Avrupalı büyük devletler Ermenilerin sakin oldukları bölgelerde ıslahat yapılmasını bahane ederek kolaylıkla Osmanlı içişlerine müdahale etmeye başladılar. “ Anadolu Islahatı” adı altında politik bir terimle adlandırılan bu mesele I.Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde Osmanlı Devleti’ni meşgul edecektir.
Rusya sadece Ermeni konusunda değil, 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı topraklarında Yunan-Rum ulusçuluğunun gelişmeye başlaması ile bu meselede de ciddi biçimde inisiyatif aldı. Akdeniz’in ılık sularına inmek isteyen Rusya, bu amaç etrafında tıpkı Ermeniler gibi Rum-Ortodoks nüfusu da himayesi altına almak için sahada etkin olarak faaliyet yürüttü. Öncelikle onların dinî duygularını ve ulusal emellerini kışkırtma yoluna gitti.
Hatta Rusya bu kapsamda 1814’de Odesa’da Filiki Eterya adlı bir cemiyetin kurulmasına ön ayak oldu. Avrupa’daki gizli mason cemiyetlerinin kuruluş ve işleyiş usullerini benimsemiş olan bu cemiyetin esas amacı, Rumları Osmanlı yönetimine karşı ayaklandırmak ve bu arada mümkün olursa diğer Balkan Hristiyan topluluklarını da bu isyana dâhil etmekti.
İlerleyen süreçte Rusya bu amacına ulaşamamış olmakla birlikte, başlayan Rum isyanı sonrasında 1829’da Yunanistan bağımsızlığını ilan etti ve bu sonuç Osmanlı topraklarındaki diğer gayrimüslim unsurlar için bir rol model oluşturdu.Rusya sonraki yıllarda Ermeni meselesinde olduğu gibi bu konuda da mümkün olduğu kadar inisiyatifi elden bırakmamak için çaba sarf etti. Rum Ortodoks Patrikhanesi ile münasebetlerini devam ettirdi, hatta kimi zaman metropolit atamalarına müdahil olmaya çalıştı ve kimi zaman da bunu başardı.
1866’da Giritli Rumlar Osmanlı yönetimine karşı isyan ederek “enosis”, diğer bir ifade ile Yunanistan ile birleşmek için pek çok adalı Türk’ü katlederken Rusya’dan diplomatik destek gördüler. Hatta 1868’deki ikinci isyanda Rusya fiilî olarak Girit’te Rumlara yardım etti.
Rumlara yönelik ilgisi bundan sonra da devam ettiren Rusya, “megali idea” olarak da nitelenen 19. yüzyıl sonlarında doruk noktaya ulaşan “ Büyük Yunanistan” düşünün kendi himayesinde gerçekleşmesi için yine sahada etkin olarak varlığını hissettirdi.
Dolayısıyla 20. yüzyılın başı itibarıyla Rusya’nın Osmanlı sınırları içinde Ermeni ve Rumlara karşı ciddi bir ilgisinin olduğunu ve gerektiğinde kendi emperyal çıkarları doğrultusunda bu unsurları kullanmak niyetinde olduğu gayet açıktır.
Rusya’nın Rum ve Ermeni ler üzerinden yürütmek istediği bu politika esasında I.Dünya Savaşı yıllarında çok daha belirgin biçimde kendini göstermiş ve bunun fiilî bir örneği Orta ve Doğu Karadeniz’de görülmüştür.
İşte mevcut çalışma daha çok Milli Mücadele yıllarındaki varlığı ile bilinen “ Rum-Ermeni İttihadı” düşüncesinin çok önceden savaş yıllarında Rusya tarafından Karadeniz’de hayata geçirildiği tespitinden hareketle bu birliğin nasıl tesis edildiği ve bunun bölge-deki etkilerini ortaya koymak amacına yöneliktir. Konu ile ilgili tespitler Osmanlı arşiv kayıtlarına istinat etmektedir.
Savaşın Başlarında Rusya’nın Osmanlı’ya Yönelik Politikası; Rumlar ve Ermeniler 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren “hasta adam” olarak nitelenen Osmanlı Devleti’nin paylaşılması ve toprakları üzerinde nüfuz bölgeleri oluşturulması ile ilgili Balkan Savaşları sonrasında bazı çalışmaların yapıldığı, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında cereyan eden görüşmeler sonunda Trabzon ve vilayat-ı sitte olarak bilinen Erzurum, Sivas, Elazığ, Van, Bitlis ve Diyarbakır vilayetlerinin Rus nüfuz sahası olarak kabul edildiği bilinmektedir.
Bu paylaşım ile birlikte Rusya bir yandan yaklaşmakta olan savaş için askerî hazırlıklar yaparken bir yandan da söz konusu bölge ile ilgilenmeye başlamış, bölgedeki gayrimüslim unsurlarla ve bilhassa Ermenilerle irtibata geçmeye çalışmıştır. Bu dönemde Ermenilerinde böyle bir işbirliğine çoktan hazır olduklarını söylemek mümkün-dür. Çünkü 1913-1914 döneminde Ermeniler Anadolu’nun hemen her yerinde yoğun bir silahlanma faaliyeti içerisindeydiler.
Hınçak Komitesi vasıtasıyla yürütülen bu silahlanma faaliyetlerine çok geçmeden Rusya’nın da katkı sağladığı tespit edilmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin Kars Konsolosunun 13 Temmuz 1913 tarihli bir telgrafında Rusya’nın Rus yapımı dört yüz Berdinga tüfeğini sınırdan iç bölgelere sevk ettiği bilgisine yer verilmekteydi.

BÖLÜM II

Rusya bu dönemde silahlanmaya destek olmakla beraber Ermeni komiteleriyle görüşerek onları muhtemel bir Rus-Osmanlı savaşında kendi yanında seferber edebilmek amacındaydı. Patrikhanenin de aracılık ettiği bu görüşmeler sonunda Taşnaksutyun Komitesi’nin 1914 Haziranı’nda Erzurum’da yapmış olduğu VIII. Genel Kongresi’nde bizzat Rusya dikte ettirmişçesine oldukça önemli kararlar alındı.
Buna göre savaş ilanına kadar sükûnet ve itaatin muhafazası ile bu zaman zarfında silahlanma faaliyetlerine devam edilmesi, savaşla birlikte Türk ordusunda Ermeni efradın firar ile Rus ordusuna katılması ve nihayet Rus ilerleyişi ile birlikte iç bölgelerdeki çeteler vasıtasıyla Türk ordusunun gerisinde asayiş sorunu çıkarılması kararlaştırıldı.
Rusya bugünlerde ayrıca Kuzey ve Doğu Anadolu’daki Ermeniler üzerinde daha fazla etkinlik kurmak üzere Eçmiyazin Katogigosu V. Kevork’la da işbirliği içine girmiş bulunuyordu. Kafkasya Genel Valisi Vorontzov Daşkov aracılığıyla yürütülen görüşmelerde Ermenilerden beklentiler şu şekilde dile getirilmişti
“… gerek bizim Ermenilerin ve gerek hududun öte tarafındakilerin hareketlerinin bu sırada benim talimatıma uygun olmasını isterim. Cemaatiniz üzerinde yetkilerinizi kullanıp,bizim Ermenilerin hudut memleketlerinde bulunan Ermenilerle ortaklaşa ve Türkiye’nin bugünkü belirli durumda olduğu gibi, gelecekte de, bir Rus-Türk savaşı halinde de kendilerine yapılmasını bildireceğim, yapımını kendilerine vereceğim görevleri, hizmetleri gerçekleştirmelerinin teminini rica ederim.”
Aynı günlerde Kafkasya Genel Valisi ile bir görüşme gerçekleştiren Taşnaksutyun Partisi’nin dış ilişkiler koordinatörü Dr. Zavriyev, beklentileri karşılayacaklarını dile getirmekle birlikte ayrıca partisinin ve Ermeni milletinin çıkacak savaşta Türklere karşı Rus ordusuna elden gelen bütün desteği göstereceğine ve verilecek her emre hazır olduklarına dair bir teminat vermişti.
Tüm bu görüşmeler sonrasında savaşın ayak seslerinin duyulmaya başlanması ile birlikte 1914 yılı ortalarından itibaren Anadolu içlerinden Ermenilerin gönüllü sıfatıyla Rusya’ya kaçma vak’aları çoğalmaya başladı. Sivaslı Murat, Antranik gibi çete başlarının yanı sıra Osmanlı Meclis Mebusanı’ndan Erzurum Mebusu Karekin Pasdırmacıyan (Armen Garo) da kaçanlar arasındaydı. Firar vak’aları bilhassa doğuda 3. Ordu bünyesinde sıkça görülüyordu.
Kaçan Ermenilerin doğrudan Rus ordusuna katıldıklarını tahmin etmek zor olmasa gerekti. Nitekim Rus Generali Maslovski Rus ordusunda Keri, Amazasp, Dro ve Antranik komutasında bu Ermenilerden müteşekkil dört tabur oluşturulduğunu ifade eder.
Dolayısıyla daha savaş başlamadan evvel Rusya ile Ermeniler arasında bir ittifak kurulmuş olup ve bu ittifakın kuvveden fiile geçmesi için askerî harekâtın, savaşın başlaması bekleniyordu.1914 Haziran ayı sonunda savaşın patlak vermesi, akabinde Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilan etmesi ve nihayetinde kasım ayı başında Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesi ile artık harekete geçme vakti gelmişti. Rus ordularının 7 Kasım’da sınırda Osmanlı birlikleri ile çatışmaya başlaması ile birlikte ittifak kararının bir sonucu olarak doğuda 3. Ordu geri bölgesinde Ermeni çete faaliyetleri bir anda yoğunluk kazandı.
“Sivaslı Murat” adlı bir çete başının liderliğinde örgütlenen Ermeniler, Osmanlı ordusundan kaçan Ermeni askerlerle birlikte Sivas, Hafik,Suşehri ve Şebinkarahisar’da oldukça etkin konumdaydılar. Sivaslı Murat’ın sevk ve idaresindeki bu çeteler adı geçen bölgede köy basma, kervan soyma, yangın çıkarma ve hatta toplu isyan gibi pek çok eyleme imza atarak Osmanlı 3. Ordusunun geri bölgesinde ciddi bir asayiş sorunu oluşturdular.
Burada temel amaç beklendiği üzere 3. Ordunun geri bölgesinde bir güvenlik sorunu çıkarmak ve dolayısıyla Rus ordusunun ilerleyişine katkı sağlamak idi. Bu şekilde savaş öncesi konuşulan Osmanlı birliklerini iki ateş arasında bırakmak planı temin edilmiş oluyordu.
Ermeni çetelerinin cephe gerisinde güvenliği ortadan kaldırmaya yönelik bu faaliyetlerine karşılık Osmanlı 3. Ordusu bir yandan bu asayiş sorunu ile uğraşırken, bir yandan da Rus ilerleyişine karşı koymaya çaba sarf ediyordu. Ancak bu pek mümkün olamadı.Rusya’nın Karadeniz’de kontrolü tümüyle ele geçirmesi ve denizden ikmal imkânlarını ortadan kaldırması ile zor duruma düşen Osmanlı birlikleri 1915 yılı başından itibaren geri çekilmeye başladı.
27 Mart 1915’te Artvin Rus birliklerinin eline geçti. Mayıs ayında Van’a giren Rus birlikleri 1916 yılı başından itibaren saldırılarını yoğunlaştırarak 15 Şubat 1916’da Erzurum’a hâkim oldular. Sahilden ilerleyişe devam eden Rus birlikleri mart ayı başında Rize’ye,Nisan ayı ortalarında Trabzon’a girdiler ve sonradan Rus işgali Tirebolu’ya, Harşit Vadisi’ne kadar uzandı.
Savaşın başından 1916’ya kadar Ermenilerle bu şekilde bir ittifak ilişkisi içinde bulunan Rusya, bu dönemde Rumlarla da ilişki kurmaya çalıştı ve bunda nispeten başarılı oldu. Rumların savaşın başlarında Ermenilerden farklı olarak Rusya lehine daha düşük yoğunluklu bir çalışma içinde bulunduklarını söylemek mümkündür.Rusya sahildeki ilerleyiş ile birlikte Rumlarla ilişki kurarken onlardan daha çok istihbarat ve casusluk faaliyeti kapsamında faydalanmıştır.
Nitekim Artvin’in düşmesi sonrasında Mart 1915’ten itibaren Rusların Türk ordusunun durumu ve mevkii ile ilgili istihbarat bilgilerini ve çıkarmaya elverişli yerleri çoğunlukla Rize ve çevresindeki Rumlardan öğrendiği tespit edilmektedir.
Sonraki günlerde sahildeki Rus ilerleyişi ile birlikte Rumlar arasında ve bilhassa Trabzon’da içten içe bir hareketlenme kendini göstermeye başladı. Metropolit Hrisantos liderliğindeki Rumlar Rus ilerleyişinden aldıkları cesaretle ayaklanma ve casusluk amacıyla kurdukları komiteleri harekete geçirdiler.
Bu dönemde özellikle casusluk faaliyetleri önemli oranda ivme kazandı. Rumlar ayrıca Ruslara karşı savunma tertibatı almaya çalışan Türk ordusunun moral motivasyonunu bozmak için yoğun çaba sarf etmekteydiler. Bu kapsamda Rumların Osmanlı ordusunun savaşta aldığı mağlubiyetlerden bahseden ve Almanya ile yapılan ittifakın sona erdirilmesini sağlık veren beyannameler hazırlayarak Osmanlı askerleri arasında gizli bir biçimde dağıtılmasını sağladıkları tespit edilmektedir.

BÖLÜM III
Çarlık ordularının Trabzon’a girişini kolaylaştırmaya yönelik tüm bu faaliyetlerin Metropolit Hrisantos tarafından yönetildiği açık olmakla birlikte, Hrisantos’un kendisini oldukça iyi bir biçimde gizlediğini söylemek gerekir. Hrisantos’un bu günlerde gizliliği korumak adına Vali Cemal Azmi Bey ile oldukça iyi geçindiği ve onun güvenini kazanmaya çalıştığı görülmektedir.
Ancak Rusların 18 Nisan akşamı herhangi bir direnişle karşılaşmadan Trabzon’a girmeleri sonrası Hrisantos’un gerçek kimliği ortaya çıktı.Rusların şehre girişi ile birlikte gayri müslimler sevinç ve heyecanla sokaklara dökülürken Metropolit Hrisantos öğrendiği Rusça dualar ile Rus askerleri onuruna bir ayin düzenledi. Hrisantos vakit kaybetmeden geçici bir hükûmet kurarak Rus komutanı Lyakhov’a onaylattı ve yine onun izniyle belediye seçimlerini yaptırarak çoğunluğu Rumlardan oluşan bir belediye meclisi oluşturdu.
Rus İşgali ve Rum-Ermeni İttihadı Projesi Yukarıda da anlatıldığı üzere savaşın başından 1916’ya kadar geçen süre içerisinde Rusya Osmanlı bünyesindeki Ermeni ve Rumlardan Osmanlı 3. Ordusunun geri bölgesinde güvenlik zafiyeti yaratmak ve istihbarat temin etme noktasında istifade yoluna gitmiş ve dolayısıyla bu şekilde kendi askerî ilerleyişini kolaylaştırmıştır.
1916’da Karadeniz’de Harşit Vadisine kadar olan sahayı işgal eden Rusya bundan sonra işgal sahasında kalıcı olabilmek ve hatta mümkün olursa ilerleyişe devam etmek adına yine bölgedeki Rumlardan ve dağlardaki Ermeni çetelerinden istifade yoluna gitmiştir. Ancak bu sefer ayrı ayrı değil, kendi koordinasyonunda bir Rum-Ermeni birliği tesis ederek onlardan yararlanma yoluna gitmiştir.
Rusya bu hedefe ulaşmak için öncelikle Rum ve Ermenilere güven aşılamak zorunda olduğunu gayet iyi bildiği için ilk günlerde işgal bölgelerinde bazı aşırılıklara göz yummayı tercih etti. Nitekim bu noktada Trabzon’da yaşananlar dikkate değerdir. İşgal sonrası şehre yerleşen Ruslar Rusça, Rumca ve Türkçe bir bildiri yayımlayarak Trabzon’da artık Rus kanunlarının uygulanacağını, bütün eski düşmanlıkların unutulması gerektiğini ve kanunlara uymayanların şiddetle cezalandırılacağını, hatta Sibirya’ya gönderileceklerini ilan etmişti.
Ancak buna rağmen Rumlar hemen harekete geçmiş ve “Rum İttihadı Millî” adıyla bir cemiyet kurmuşlar,camiye çevrilmiş yedi kilisede namaz kılmayı yasaklatmışlar ve bu kiliselerin duvarlarındaki Hristiyan fresk ve mozaiklerin ortaya çıkarılması için çalışmalara başlamışlardır.
Eş zamanlı olarak günlerce dinî ayin ve kutlamalar yapan Rumlar, daha sonra Ermen-lerle birlikte şehirdeki Türkleri tahkire yöneldiler. Gruplar halinde dolaşan gayrimüslimler mahalle ve sokak aralarında rastladıkları Türkleri dövmekte, köprüden geçerken itip aşağı düşürmekte ve hatta denizde gördüklerini boğmaktaydılar.
Yine ayrıca Rusları gözü önünde Türklerin evlerini soymakta ve hatta yıkmaktaydılar. Nitekim Nüzhet Haşim İstikbal gazetesinde yazdığı bir yazıda bu yağmanın boyutlarını şu cümlelerle dile getirmekteydi;
“…sonra harb-ı umumide Ruslar tarafından istilaya uğrayan şu Trabzonumuzda yerli Rumlar tarafından soyulmadık, yıkılmadık bir Türk evi kalmamıştı. İzleri değil de soyulan eşya ile yıkılan evler meydanda (Kadınlar Pazarı) denilen çarşıda yüzlerle Rum karısının sata sata bitiremedikleri mangallar,karyolalar, şunlar, bunlar hep Türk evlerinden yağma edilmiş eşyadır.”
Yapılan yağma ve talan sadece şehirle sınırlı değildi. Bedrosadlı bir Ermeni subayının örgütlediği Rumlar, Ermenilerle birlikte Rus askerî kıyafeti ve silahlarıyla Türk köylerini basmakta, köylülerin mallarını zorla almakta, yağma yapmaktaydılar. Karşı gelenleri ise diri diri evlerinde yakmaktaydılar. Tüm bu tecavüzlere Ruslar seyirci kalırken Rus ordusundaki Türk ve Müslüman askerlerin bunlara engel olabilmek için çaba sarf ettikleri gözlenmekteydi.
Rus işgal yönetimi bu ve benzeri olaylara göz yumarak taraflara güven kazandırdıktan sonra çok geçmeden Rum-Ermeni ittihadına yönelik çalışmalara başladı. Rusya bu kapsamda işgal sahasının ötesinde Samsun-Sivas hattında dağlarda faaliyet gösteren Rum ve Ermeni çeteleriyle irtibat kurmaya çalıştı. Rus işgal yöne-timi bu çetelerin para, silah ve cephane ile takviye edildiği takdirde, bölgede geniş çaplı bir isyan hareketinin başlatılabileceği, Osmanlı 3. Ordusunun geri bölgesinde bir güvenlik sorunu yaratılabileceği ve hatta bunun sonucunda Türk ordusunun iki ateş arasında bırakılabileceği düşüncesindeydi.Rus işgal yönetiminin bu planının ciddi bir temeli olduğunu, bölgede 1915’ten itibaren ordudan kaçan firariler tarafından oluşturulan pek çok çetenin bulunduğunu söylemek gerekir.
İdam cezasına çaptırıldıkları için köylerine dönemeyen Rum ve Ermeni firarilerce teşkil edilen bu çeteler, Bafra’nın dağlık kesimlerinde saklanmakta ve Türk köylerinden gasp ettikleri yiyeceklerle hayatlarını idame ettirmekteydiler. Söz konusu çeteler ilk zamanlarda bir-birinden bağımsız ise de 1916’da Amasya Metropolidi Germanos Karavenghelis’in gayretleri ile zamanla bir araya gelmişler ve biramaç doğrultusunda eylem birlikteliğine girmişlerdi.
Karavenghelis tüm bu çalışmaları yürütürken Bafra’da Piskopos Zinon ve Havza’da Piskopos Aristias gibi yerel dinî liderlerden de önemli yardım almaktaydı.

BÖLÜM IV
İşte böyle bir ortamda Rus işgal yönetimi 1916 yılı Mayıs ayı ortalarında Vanlı Murat ve Haydar Paşa adlı iki Ermeni başkanlığındaki bir heyeti çete başlarıyla görüşmek üzere Samsun’a gönderdi. Söz konusu heyet Samsun’da Ayı Tepesi denilen bir mevkide Çemenli Dimitri Hoca, Kadıköylü Büyük İstil, Kadıköylü Omilos ve Vasil Usta adlı çete başlarıyla bir araya geldi. Burada yapılan görüşmelerde çete başları Trabzon’daki Rus komutanın emrine gir-diklerine dair “ namusları üzerine söz” verirken gelecek talimat doğrultusunda hareket edeceklerini açıkça taahhüt ettiler. Dolayısıyla bölgedeki Rum çeteleriyle Rusya arasında şifahi de olsa bir ittifak anlaşmasına varıldı. Rus heyeti görüşmelerden sonra Büyük İstil, Omilos ve Vasil Usta’yı yanına alarak Trabzon’a döndü.
Adı geçen Rum çete liderleri Trabzon’da Albay Artatov tarafından karşılandı. Yapılan görüşmelerde çetelerin bundan sonra takip edecekleri faaliyet programı tespit edildi. Buna göre çeteler sorumluluk bölgelerinde şu esaslar dâhilinde hareket edeceklerdi:
a)Rumların Osmanlı birliklerinde askerlik yapmalarına engel olunacak,
b)Osmanlı ordularının geri bölgesinde istenildiği zaman ha-rekete geçebilecek, birbirleriyle irtibatlı silahlı büyük çete-ler oluşturulacak,
c)Rus orduları ileri harekâta geçtiği takdirde bu çeteler telgraf ve telefon hatlarını kesecek, Osmanlı ordusu geri çekilirken baskınlarla tehdit edilecek,
d)Rus ordusunun ilerlemesiyle eş zamanlı olarak Türk köy ve kasabaları basılacak,
e)Osmanlı Hükûmeti Hristiyan ahaliyi çete faaliyetleri nedeniyle iç bölgelere sevk etmeye kalkışırsa topluca isyan edilecek ve buna engel olunacaktı.
Rus işgal yönetimi böylelikle Rum-Ermeni ittihadı projesini hayata geçirirken kurulan bu ittifakı kurumsal hale dönüştürmek.
üzere bir de cemiyet tesis etti. Albay Artatov’un başkanlığında ku-rulan bu cemiyetin üyeleri arasında Kadıköylü Büyük İstil, Haydar Paşa (Ermeni Artin), Ermeni Antranik Paşa, Çemenli Dimitri’ninoğlu Haralombos Haralambidis ile birkaç Ermeni ve Rus bulunuyordu.
Bu şekilde kurulan ittifak sonrası Rum çete başları Rusların kendilerine vermiş olduğu 500 silah ve cephane ile Samsun’a döndüler ve vakit kaybetmeksizin Osmanlı 3. Ordusunun geri bölgesindeki silahlı çeteleri bir çatı altında toplamak üzere hemen çalışmalara başladılar.
Vasil Usta önderliğinde yürütülen çalışmalar kapsamında Samsun-Sivas hattı boyunca Rum ahalinin katılımı temin edilmeye çalışıldı. Bu hususta Amasya Metropoliti Germanos Kara-venghelis başta olmak üzere Hristiyan din adamlarının oldukça faal oldukları gözleniyordu. Piskopos ve papazlar köylere kadar gitmekte ve çetelere katılım hususunda dinî ve siyasal propagandalar yapmaktaydılar. Bu çalışmalar bilhassa Bafra’da oldukça kısa bir sürede sonuç verirken, buradaki Rum köylerinde eli silah tutan tüm erkekler çetelere katıldılar.
Bu süreçte ayrıca dağlarda gezen Er-meni çeteleri de bu organizasyonun içine dâhil edilmeye çalışıldı.Bölgedeki Rum-Ermeni birlikteliğini organize etme çalışma-ları bu şekilde yürütülürken, eşzamanlı olarak yukarıda Trabzon’da kurulduğu bahsedilen cemiyetin Ermeni üyelerinin bölgedeki Rum çete başları ile irtibat kurarak birlikteliğin devamı yolunda çaba gösterdikleri tespit edilmektedir. Nitekim Haralombos Haralambidis’in babası Dimitri’ye yazdığı bir mektup bu durumu açık bir bi-çimde ortaya koymaktadır:
“… şimdi buraya Murat ve Haydar Bey geldi. Çok memnun kaldı. Beni tanıdı ve buna binaen tanıması dolayısıyla iltifa tetti. Ve teessüf ediyor ki sizi burada bulamadı. Ve size rica ediyor ve diyor ki baba[n] bütün çeteleri toplasın, elbirliğiyle çalışsın… Murat Bey diyor ki, babanız buradaki kumandana gayet tafsilatlı mektup yazsın ve bütün çetelerin ittihat ve it-tifak ettiğini bildirsin ve araların da kat’iyyen nifak ve imtizaçsızlık olmadığını bildirsin ve bütün mevcudiyetiyle Rus hükümeti lehine çalışacaklardır diye söz vermişler diye bildirsin.
Bunun üzerine Rus Hükümeti hazırlanmış olan bin adet silahı göndereceklerdir. Ve Murat Bey diyor ki: Rus Hükûmeti bu havaliye asker göndermez ise… Murat Bey adamlarını ve hazırlanan bin silahı ve dört mitralyözü ve bir telsiz telefon makinesini ve ufacık bir topu alarak o tarafa gelecektir…”
Mektuptan da anlaşılacağı üzere Rum ve Ermeni taraflar kurulan birliktelikten oldukça memnun olup ve bunun devamı yolunda da elden gelen tüm gayreti göstermek niyetinde idiler. İrtibatı ve birlikteliği devam ettirmek adına bu mektuplaşmalar devam ederken, Trabzon’daki cemiyet Rum ve Ermeni çetelerine önemli ölçüde lojistik destek sağlamaktaydı. Trabzon’dan para, silah ve cephane yüküyle yola çıkarılan Rus torpidoları Bafra-Terme arasında önceden belirlenen noktalara indirilmekte ve buralardan çetelere sevkiyat yapılmaktaydı.
Samsun’daki yerel makamların tahminlerine göre Temmuz 1917’ye kadar Ruslar tarafından Rum çetelerine bu şekilde gönderilen silah adedi beş bini bulmaktaydı.
Ruslar bu süreçte para, silah ve cephane göndermenin yanı sıra dağlardaki çetecilerin eğitilmesine de katkı sağlıyorlardı. Nitekim bu amaç için sahillere yanaşan Rus gemileri, “ posta ” tabir edilen belirli sayıdaki çeteciyi alarak Trabzon’a götürmekte ve çeteciler burada Rus ve Ermeni subayların denetimi altında on-on beşgün silah ve bomba eğitimi aldıktan sonra tekrar Samsun sahillerine bırakılmaktaydılar. Postaların indirme ve bindirme işlemleri Bafra’nın Balık Gölü, Beylik, Kürtün Irmağı, Samsun’un Derbent, Ağcasaz, İsmail Boğazı, Terme ile Ünye kazası arasındaki Çobanta-bağı Ormanı ile Fatsa ve Bolaman arasındaki Yenipazar mevkilerinden icra edilmekteydi.
Rus torpidolarınca bu şekilde kıyı boyunca silah, cephane ve personel sevkiyatı yapılırken Osmanlı yerel makamlarının buna neden engel olmadığı haklı olarak sorulabilir.

BÖLÜM V
Anlaşıldığı kadarıyla Samsun’daki mülkî ve askerî makamlar bu durumdan haberdar olmakla beraber alınan tedbirler pek bir işe yaramamaktaydı. Gözet-leme müfrezeleri kurulmuş ve bölgeye seyyar jandarma birlikleri sevk edilmiş olsa da maalesef silah ve personel sevkiyatına engel olunamamıştır. Bu durumun en önemli sebebi savaş döneminin de genel bir sıkıntısı olan, Osmanlı jandarma birliklerinin savaş koşullarında yeterince teçhiz edilememesiydi. Buna karşılık Rum çeteleri Rusların göndermiş olduğu modern ve ateş gücü yüksek si-lahlar kullanmaktaydı. Nitekim bundan ötürü jandarmalar sevkiyat esnasında baskın yapsalar bile çıkan çatışmalarda üstünlük sağlayamamakta ve hatta çoğu zaman çatışmalarda kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmaktaydılar.
Rusların bu şekilde askerî eğitimlerinden başlamak üzere silah, cephane, elbise ve para gibi her türlü ihtiyaçlarını karşılamaları ile 1916’nın ikinci yarısından itibaren Samsun-Çorum hattında Osmanlı 3. Ordusunun hemen gerisinde Rum ve Ermenilerden oluşan çeteler kuruldu. Sahile yakın bölgelerdeki çeteler Çemenli Dimitri’nin idaresinde iken diğer çete başları Vasil Usta ve Kara İlyaKavak, Havza, Lâdik, Tokat, Çorum gibi iç bölgelerdeki çetelerden sorumluydu.
Bu teşkilat yapısı içinde örgütlenen ve çoğunlukla Rum ve kısmen Ermenilerden müteşekkil çeteler Ruslarla yapılan ittifakın gereği olarak 1916 yılı sonları itibariyle bölgede ciddi bir güvenlik sorunu oluşturdular. Osmanlı makamlarının raporlarına göre buradaki çeteler ortalama 40-50 mevcutlu olup, Japon ve Rus silahlarıyla Yunan Gra’sı gibi modern ve ateş gücü yüksek silahlar taşımaktaydılar.
Bafra’daki Rum çeteleri gerek faaliyetleri gerekse eş güdüm dâhilinde hareket etme kabiliyetleriyle daha ön plana çıkmaktaydılar. Çok iyi bir koordinasyon zinciri kurmuş olan bu çeteler, oldukça kısa bir sürede toplanmakta ve büyük çaplı baskınlar gerçekleştirebilmekteydiler. Canik mutasarrıfının ifadesine göre Türk köylerine yapılan baskınlarda 8-10 çete bir araya gelmekte ve bunların toplam sayısı 500’ü bulabilmekteydi. Çarşamba, Terme ve Ünye taraflarında Rum çeteleri az olmakla birlikte, Rumlar buralarda Ermeni çetelerini yönlendirmekte ve birlikte hareket etmekteydiler. Raporlar bu çetelerin kimi zaman asker firarilerin-den oluşan Türk çeteleriyle de işbirliğine gittiklerine dikkat çekmekteydi.
Sahil bölgesindeki tüm bu çetelerin adedi hakkında raporlarda farklı rakamlar zikredilmektedir. Nitekim 1917 yılı başında Dâhiliye Nezaretince Samsun’a gönderilen bir heyetin raporunda Samsun’da 11, Çarşamba’da 8, Terme ve Ünye’de 3 çetenin bulunduğu ifade edilirken Canik Mutasarrıflığı Samsun ve Çarşamba’da 15’er, Terme’de 6, Giresun’da 3 ve Ordu’da bir çetenin faaliyette bulunduğunu dile getirmekteydi.
Orta Karadeniz bölgesindeki Rum çeteleri bunlarla sınırlı değildi. Sahil bölgesi dışında iç bölgelere doğru Havza, Lâdik, Vezirköprü, Erbaa ve Çorum dolaylarındada oldukça fazla sayıda Rum çetesi mevcuttu. İç bölgelerdeki çete-ler sahil bölgesindeki çetelere kıyasla daha küçük çaplı olup, 10-15 mevcutlu idi.
Dolayısıyla Orta Karadeniz olarak nitelenebilecek olan Samsun, Çorum, Sivas ve Ordu arasında kalan bölgede Rusya’nın desteği ile büyüklü ve küçüklü 200 civarında Rum ve Ermeni çetesinin faaliyet hâlinde bulunduğunu söylemek mümkündür. Bu çetelerin toplam efradı hakkında net bir rakam vermek mümkün olmamakla birlikte, çetelerin örgütlenmesinden sorumlu olan Vasil Usta anılarında, sahilden Sivas’a kadar uzanan bölgede 10 bin kadar gönüllü topladığını ifade etmektedir.
Rusya’nın himayesinde kurulan bu çeteler planlandığı üzere 1916 ortalarından itibaren eş güdüm hâlinde 3. Ordunun hemen geri bölgesinde köy basma, yakma, adam öldürme gibi pek çok eylemde bulundular. Ekim 1917 ortalarında Çemenli Dimitri, Karaİlya, Piç Vasil, Kel Sava, Deli Andon gibi çete başlarının idaresinde toplam 600’e yakın çetecinin katılımıyla Bafra’nın Çağşur köyüne yapılan ve 38’i kadın ve kız çocuğu olmak üzere toplam 68 kişinin katledildiği baskın ile Rum ve Ermenilerden oluşan toplam 300 kişilik çetenin 2 Kasım 1916’da gerçekleştirdiği ve 9 kişinin haya-tını kaybettiği, 3.100.000 kuruşluk maddi zararın meydana geldiği baskın bu dönemde en dikkat çekici eylemler olarak dikkat çekti.
Bu baskınların dışında söz konusu çeteler Samsun, Amasya, Tokat çizgisinde Osmanlı kayıtlarına geçen yüzlerce yol kesme, adam öldürme,iaşe ambarı yakma vb. pek çok eyleme imza attılar.

BÖLÜM VI
1916 yılı ortalarında başlayan ve 1917’de adeta zirveye çıkan bu Rum-Ermeni şekavetine karşı Osmanlı Hükümeti savaş koşulla-rının da etkisiyle hazırlıksız yakalanmıştı. 1916 yılı itibariyle mevcut jandarma birliklerinin üçte ikisinin düzenli ordu bünyesine alınması bölgede asayişi temin noktasında önemli bir handikaptı.Mevcut açık silah altına alınmamış olan ve askerlik hizmeti hari-cinde bulunan “ikmal efradı” ile doldurulmaya çalışılmış ise de söz konusu yeni jandarmalar yeterli eğitimden geçmeden karakollara gönderildiği için ilk zamanlarda şekavet ile etkin bir mücadele yürütülemedi. Çetelerin neden olduğu asayişsizlik ciddi bir noktaya ulaşınca hükûmet bu kez sadece çetelere karşı iyi eğitimli ve modern silahlarla donatılmış “takip müfrezeleri” ikame etti.
Yine ay-rıca ahaliye silah dağıtıldı ve çete takibine katılanlara nakdimükâfat verildi. Ancak tüm bu tedbirlere rağmen yukarıda da bah-sedilen Rum ve Ermeni çete şekavetinin önü bir türlü alınamadı. Bu sonuç esas itibariyle çete takip harekâtı sorumluluğunun sivil ve askerî otorite arasında sürekli el değiştirmesiyle yakından ilgiliydi. Çünkü çeteleri takip görevi ilk zamanlar Samsun ve Havalisi Kumandanlığında, yani askerî otoritede iken, sonra bu görev mülki makamlara devredilmiş, sonra bundan da dönüş yapılarak görev askerî otoriteye verilmişti. Dolayısıyla süreklilik ve kararlılık gerektiren çete takip harekâtının bu kadar sık el değiştirmesi yetki karmaşası ile birlikte, asayişin bir türlü temin edilememesi sonucunu doğurdu.
Rum ve Ermeni çete faaliyetlerine karşı alınan askerî tedbirlerin beklenen neticeyi vermemesi karşısında Osmanlı Hükûmeti eş zamanlı olarak idarî bir tedbir mahiyetinde 27 Mayıs 1915 tarihli“ Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükümete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Aske-riyyece İttihaz Olunacak Tedâbir Hakkında Kanun-ı Muvakkat”ini, diğer bir ifadeyle sevk ve iskân kanununu uygulamaya soktu. Nitekim yapılan planlama ile önce 1916 yılı sonlarında Rus işgal saha-sına yakın bölgeler, Trabzon’un batısı ve Giresun çevresinde, 1917 yılı başlarında da Samsun ve çevresindeki Rum ahali iç bölgelere sevk ve iskân edildi.
Ancak bu tedbir de Rum ve Ermeni çete faaliyetlerine çok fazla set çekemedi. Çünkü uygulama ile sadece sivil halk sevk edilmiş, buna karşılık çeteciler yine dağlarda şekavete devam etmekteydi.
Alınan tüm bu tedbirlere rağmen Orta Karadeniz bölgesin-deki bu Rum ve Ermeni çete faaliyetleri yukarıda da ifade edildiği üzere 1917 ortaları itibariyle zirve noktaya çıkmıştır. Ancak tam bu dönemde Rusya’da patlak veren ihtilaller gerek genel askerî harekât ve gerekse bu çetelere karşı yürütülen mücadele açısından Osmanlı Devletinin imdadına yetişti. Bilhassa “Ekim İhtilali” sonrası Rus ordusunun çözülmeye başlaması ve işgal edilen bölgelerden çekilme hazırlıklarının başlaması ile bahsi geçen çeteler adeta hamisiz kaldı. Çarlık rejiminin devrilmesi ile doğal olarak Rum-Ermeni ittihadı projesi de çöktü.
Meçhul olan gelecek ve lojistik konusunda yaşanan sıkıntılar karşısında doğal olarak Rum ve Ermeni çetelerin birlikteliği de yavaş yavaş sona erdi. Ermeni çeteler Rus ordusuna katılarak doğuya doğru çekilirken, Rum çeteler savaş sonu itibariyle eskisi kadar etkin olamasalar da Pontus hedefinden vazgeçmiş değillerdi ve halâ Samsun ve çevresinde hatırı sayılır bir çeteci grubu faaliyetlerine devam ediyordu.
Sonuç
Netice itibarıyla 1916’da Trabzon’dan Van’a doğru uzanan bir yayın doğusunu işgal etmiş olan Rusya’nın Osmanlı toprakları içerisindeki Rum ve Ermenilerle bir müttefiklik içerisine girmeye çalıştığını ve bu kapsamda bir Rum-Ermeni ittihadı projesi hayata geçirdiğini söylemek mümkündür. Bu proje kapsamında işgal bölgesine yakın bölgelerde Rum ve Ermeni çeteleriyle irtibata geçen Rusya, bir cemiyet çatısı altında onları birleştirmiş, onlara her türlü lojistik desteği sağlamış, Samsun-Sivas hattı boyunca bu çeteler vasıtasıyla Osmanlı aleyhine bir güvenlik sorunu yaratmak istemiş ve bunu da önemli ölçüde başarmıştır.
Sahilden iç bölgelere uzanan bir sahada yaratılmak istenen asayiş sorunundan Rusya’nın iki noktada istifade etmek istediği anlaşılmaktadır.
1. Asayiş sorunları ile Osmanlı askerî birliklerinin mümkün olduğu kadar meşgul etmek ve dolayısıyla Kuzey ve Doğu Anadolu’daki işgal bölgelerine yönelik askerî bir baskıyı ortadan kaldırmak.
2. Söz konusu çete faaliyetlerinin etki boyutu arttırılabildiği takdir de Osmanlı 3. Ordusunu iki ateş arasında bırakmak ve hatta bundan sonra mümkün olursa batıya doğru ilerleyişe devam etmek.Bakıldığında Rusya 1917 yılı sonlarına kadar bu beklentilerinden ilkini sorunsuz olarak gerçekleştirmiş görünmektedir.
Esasında ikinci aşama için de neredeyse uygun bir ortam oluşmak üzereydi. Yukarıda da anlatıldığı üzere çeteler kendilerinden beklenen yetkinliği göstermişler, Samsun’dan Sivas’a uzanan bölgede ciddi bir asayiş sorunun ortaya çıkmış bulunuyordu. Ancak 1917 ihtilalleri adeta sonun başlangıcı oldu. Rusya bölgeden çekildi ve proje çöktü.

TEMEL KAYNAK
https://www.academia.edu/35593140/Mevlüt_Kaya_Mektup_ve_Anılarda_Birinci_Dünya_Savası_Yıllarında_Eynesil_Görele_Yöresi_I_DÜNYA_SAVASI_NDA_KARADENIZ_VE_KAFKASYA_Karadeniz_Teknik_Üniversitesi_Yayınları_Trabzon_2017_Editör_OKUR_Mehmet_GÜNES_Bahadır_KÖKSAL_Ülkü_Basım_sayısı_1_Sayfa_Sayısı_580?email_work_card=minimal-title
This entry was posted in ERMENİ SORUNU, Tarih. Bookmark the permalink.

One Response to TARİHİN İÇİNDEN RUS-ERMENİ-RUM BİRLİĞİ * Karadeniz yöresinde çete faaliyetleri ve Rus işgali * RUSYA’NIN KARADENİZ’E YÖNELİK “RUM ERMENİ İTTİHADI” PROJESİ (1916-1917)

  1. Nacikaptan says:

    .T.C. Burhan Savaş adına;

    Bravo Kaptan.
    Rus Dış Politikası Devlet Politikasıdır 500 yıldır. Çar Hanedanları , Çarsız Komünizm , Çarlı Komünizm sonrası bu politikalar milim değişmez. Bu Devlet Politikası’nın olmazsa olmaz kurumu Ordu’dur. Ordu için çağdaş ve ötesi silahlar , Uzay’dakiler dahil , silah müfredatına konur.

    Bu ORDU ASLA tehlikeye atılmaz. Afganistan’da yenilgiye gidileceği öngörüsüyle hızla Afganistan’dan çıkıldı . Komünizm terkedilirken , ilk ağır tepkilerde RedArmy , fazla kayıp vermeden hızla Rusya içerisine alındı.

    1992’de en büyük RedArmy tepkisi Ebulfeyz Elçibey’den geldi. 80 bin’lik kızılordı Azerbaycan’dan çekildi. Diğer Tepkiler beklenmeden Ortaasya ve Doğu Avrupa Komünist İşgaller’i sonlandırıldı.

    Berlin Duvarı yıkımı görüntüdür. Ruslar RedArmy’i zaten Doğu Almanya’dan çekme ile meşguldü. Komünist Ordu’nun Rusya içerisine çekilmesi Türkiye’de bazı Tekstilci ve İnşaat firmalarını köşe yaptı.
    .
    Rusya’da 100 binlerce konut yapıldı çekilen Kızıl Ordu için. Bu konutların hem inşası hem iç mefruşatında Türk ve Türkiye Damgası var. Cavit Çağlar’ın Firması Nergis Holding ve Yeşim Tekstil Bu Konutlar’ın tüm perde ve döşemelik ( genelde
    Home Tekstil denen ) ürünlerinin en büyük tedarikçisi oldu. İstanbul’da Lâleli Piyasası tamamen Rus Konut Piyasası’na yönelikti.

    Yeni ürün ve konutları gören sıradan Eski ve Zoraki Komünist Halk da kendi evlerini tefriş etmek için İstanbul Lâleli’ye günü birlik Otobüs Fetih Seferleri düzenlediler. Tabii , yeni vaziyetten istifade eden Kaçakçılık , Uyuşturucu ve Seks Mafyası da Bayram Havaları yaşadı meslek (!)lerinde bi kaç yıl.
    .
    Bu Furya hız kesmekle birlikte halâ çok canlı.Rusya Türk Coğrafyası’ndan çaldığı Doğal Gaz ile daha uzun yıllar Hayat bulacak.
    .
    Ruslar 500 yıldan beri Türkler’i ve Türk Coğrafyası’nı ( özellikle Kazan düşürüldükten sonra) soyup soğana çevirerek yaşıyor. Uzay ve Uçak Sanayileri , Tekstil Ekim Alanları , başta Kazakistan , Aral Gölü’nde nerdeyse Hayatiyet’i bitirdi.
    Kazakistan’da yaptığı 400 Atom Denemesi çok geniş Kazak Toprakları’nda halâ sayısız yeni doğumun sonucu engelli çocuklarda aileleri perişan ediyor.
    .
    Bu arada Çin de , Atom Denemeleri’ni Doğu Türkistan’da yapıyor. Doğu Türkistan , aynen Anadolu gibi yerüstü ve yeraltı Zengini Coğrafya. Ne yazık ki halâ Arab Alfabesi kullanıyor. Arab Tezgâhı ve Çin Tezgâhı karşısında feleğini şaşırmış durumda Bizim Can Soydaş Uygurlar.

    Reina’da 40’a yakın insanı tekbaşına katleden yaratık ta , maalesef Doğu Türkistan’da çıldırtılmış , ElKaideci’ye devşirilmiş bir zavallı Uygur Halk Çocuğu.
    .
    Türkiye’de çöreklenmiş ‘’ Çinci’’ , ve ‘’ Rusçu’’ namussuzlar bu konulara asla girmez, giremez. Hatta Kahraman gibi her türden dansözlüğü , fırıldaklığı yaparlar. Bunla Rus ve Çin Günahları’nı BİRGÜN ödeyecekler. Herkesi uyuyor sanıyor bu Şerefsizler.
    .
    Herkes Araştırsa daha ne OLAYLAR ve GERÇEKLER yüzeye çıkacak.,
    Türklüğümüz’ün , Turanımız’ın Dünyası’nda !
    .
    Sağolasın Naci Kaptan.
    .
    T.C. Burhan
    İşadamı / Kim.Y.Müh.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *