Doğu Akdeniz’de son liman: Libya
21 Aralık 2019 Cumartesi / Birol Güger
Türkiye, 11 Haziran 2011’de devrik lider Muhammed Kaddafi’den, yaşam garantisi karşılığında ülkeyi terk etmesini talep ederek Libya krizine doğrudan müdahil oldu. O günlerde, bu tutumun ardında, Kaddafi’nin, 1996’da eski başbakan Necmettin Erbakan’la yaptığı görüşmede ve çeşitli demeçlerinde dile getirdiği ‘bağımsız Kürt devleti’ meselesinin etkili olduğu konuşuldu. Ancak, Türkiye’nin tutumunu etkileyen bir başka önemli etken de şüphesiz AKP iktidarının Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin, kısaca İhvan) örgütüyle tesis ettiği organik ilişkilerdi.
İHVAN’IN PİRUS ZAFERİ
Müslüman Kardeşler, Kaddafi’nin devrilmesinin hemen ardından, Mart 2012‘de, Adalet ve İnşa Partisi‘ni kurdu. Parti, üç ay sonra yapılan parlamento seçimlerinde 200 sandalyenin 34‘ünü kazandı. Ancak iktidarı boyunca, suikast ve adam kaçırma eylemleri düzenleyen radikal İslamcı gruplarla ilişki içinde olmak; hükümet fonlarını söz konusu gruplara akıtmak; şeriat devleti ilanı için halk oylaması önermek; üniversitelerde cinsiyet ayrımı, zorunlu başörtü dayatmaları (1) gibi pratiklerle suçlandı. Dahası, Ocak 2014‘te partinin görev süresi sona ermesine rağmen, Aralık ayında tek taraflı oylamayla bu süreyi 1 yıl uzattı. Bu hamle, Libya’daki iç karışıklığı yeni bir aşamaya taşıdı. Bugünlerde adından çokça bahsedilen Halife Belkasım Hefter tam da bu aşamada sahneye çıktı.
Libya Ulusal Ordusu Komutanı General Halife Hefter
HEFTER SAHNEDE
İnişler, çıkışlar ve zıtlıklarla dolu yaşam öyküsünden son derece pragmatik ve uzun vadeli hareket eden bir kurmay olduğu anlaşılan Hefter, mevcut durumda İhvan rejiminin dağıtılması ve bir geçiş hükümeti oluşturulması yönünde çağrı yaptı. Durumda bir değişiklik olmayınca, üç ay sonra, 16 Mayıs 2014’te ‘İtibar Harekatı’nı başlattı, ancak başarısızlığa uğradı. Bu harekatın sonucunda Libya İç Savaşı patlak verdi.
Müslüman Kardeşler hükümeti, bu kargaşa içinde, %25‘ten fazla oy kaybına uğrayacağı 2014 seçimlerine girdi. Seçimlerde ılımlı, laik ve milliyetçi eğilimlere sahip adaylardan oluşan Ulusal Güçler İttifakı büyük bir zafer kazandı. Asıl fırtına da bundan sonra koptu. Seçimlerde yenilen Müslüman Kardeşler ve Libya’nın batı kıyısındaki İslamcı müttefikleri, ‘Libya Şafak Koalisyonu’ çatısı altında silahlı mücadeleye girişti. Koalisyon, yedi hafta süren çatışmaların ardından başkent Trablus’u ele geçirdi. Yeni seçilen parlamento, baskılardan dolayı doğudaki Tobruk kentine kaçtı ve bir süre sonra Halife Hafter‘i, silahlı kanatlarını teşkil eden sözde Libya Ulusal Ordusu‘nun (LUO) komutanı olarak atadı.
Bazı tahminlere göre, bugün Libya topraklarının yüzde 70 ila 80’e yakınını kontrol altında tutan Hefter, başta Rusya olmak üzere Mısır, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından destekleniyor. Hefter’in komuta ettiği LUO, asker sayısı ve donanım bakımından rakiplerinin üzerinde bir güce sahip. AP’den Maggie Michael‘a göre, “Aralarında 25 pilot eğitmeninin de bulunduğu 600 ila 800 arasında Rus paramiliter, LUO milisleriyle aynı saflarda savaşıyor. (2)
Libya güncel güç dağılımı haritası
Konumuza geri dönecek olursak, 25 Haziran 2014’teki Parlamento seçimlerinden yenik ayrılan Müslüman Kardeşler, aynı yılın Eylül ayında ele geçirdiği başkent Trablus’ta, Halife el Guveyl önderliğinde Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ni (UKH) kurdu. Libya’daki varlığı 1940’ların sonlarına dayanan örgüt ülkede ne iç savaş öncesi ne de sonrasında geniş bir taban bulamadı. Zaman içinde ülke siyaseti üzerindeki etkisi zayıflamış olsa da bugün varlığını, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti içerisinde sürdürüyor.
Müslüman Kardeşler üyeleri daha çok, UMH’nin danışma organı olarak görev yapan Devlet Konseyi’nde varlık gösteriyor. Bu yılın Ekim ayında Askeri İstihbarat’ın başına da sadık bir Müslüman Kardeşler üyesi olan Salah Badi atandı. (3) Bu gibi teknik konuların tetiklediği hükümet içi siyasi karmaşa bugüne dek hız kesmeden devam etti.
İHVAN – SERRAC ÇATIŞMASI
Libya siyasetinde bugün adından en az Halife Hefter kadar çok bahsedilen bir başka isim de Birleşmiş Millet tarafından Libya’nın meşru hükümeti olarak tanınan, UMH’nin Başbakanı Fayiz es-Serrac. Serrac hükümetinin kontrol ettiği alan, ülke topraklarının yüzde 20 ila 30’unu teşkil etse de, nüfusun büyük çoğunluğu UMH’nin kontrol ettiği merkezlerde yaşıyor. Trablus merkezli, Türk kökenli, (4) seçkin ve Libya bürokrasisi içinde kuvvetli bir aileye mensup olan Serrac Türkiye tarafından destekleniyor.
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz Es-Serrac
Serrac ailesinin kökenleri, 16. yüzyılın ortalarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun akınlarıyla Trablusgarp, Tunus ve Cezayir’e yerleşen yeniçeri ve kapıkulu askerlerine dayanıyor. ‘Kuloğlu’ denen bu askerlerin çocukları Libya siyasetinde her zaman etkin oldu. Bu noktada, değerli tarihçimiz Orhan Koloğlu’nun babası, Libya’nın ilk başbakanı Sadullah Koloğlu‘nu anımsamakta fayda var.
Serrac, içinde İhvan üyelerinin de olduğu çok parçalı bir bloku yönetse de aralarındaki husumet oldukça derin. Öyle ki, geçmişte Serrac’a bağlı güçlerle Müslüman Kardeşler arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı bilinmekte. Örneğin, Müslüman Kardeşler üyeleri Ekim 2016‘da, İslamcı milislerin desteğiyle parlamento da dahil olmak üzere birçok hükümet binasında kontrolü ele geçirdiğinde, hedefteki isim Fayiz es-Serrac’tı ve bu açık bir darbe girişimiydi. (5)
TÜRKİYE’NİN HAMLESİ
Türkiye ile Serrac liderliğindeki UMH arasında, 27 Kasım 2019’da, ‘Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’, hemen ardından 15 Aralık’ta da ‘Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırası’ imzalandı. Bu durum adeta gardan gürültüyle ayrılan bir treni son anda yakalamaya benziyor. Zira İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 2010 yılından bu yana Doğu Akdeniz’de, Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin egemenlik haklarını hiçe sayarak doğal gaz arama faaliyeti yürütüyor. Mısır da bu faaliyetlere destek veriyor.
İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında İsrail’de düzenlenen 6. Üçlü Zirveden
Türkiye’nin, güney deniz sınır komuşusu olan Mısır’la ilişkileri 2013 yılından bu yana oldukça gergin seyrediyor, GKRY zaten diplomatik olarak tanınmıyor. Bu koşullar altında, Türkiye ve Libya arasında imzalanan mutabakatın, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayan enerji arama, boru hattı inşa etme gibi projelerin önüne set çekebilecek tek formül olduğu genel manada kabul görüyor.
LİBYA’DA TÜRK-RUS ORTAKLIĞI MÜMKÜN MÜ?
Hefter ve Serrac’ın, geçen yıllarda Paris, Palermo ve Abu Dabi‘de gerçekleştirdikleri üç zirve de barış ümitlerini askıya alarak savaşın derinleşmesiyle sonuçlandı. Ancak bu aşamadan sonra krize müdahil olan yerel ve uluslararası güçlerin, Astana benzeri çok uluslu bir müzakere mekanizmasını bu defa Libya’da hayata geçirmeleri gündeme gelebilir.
Bu tür bir denklem Rusya’nın, Suriye iç savaşıyla birlikte Doğu Akdeniz’de artan askeri varlığı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki finansal ilişkileri, Mısır’da yürüttüğü milyarlarca dolarlık askeri ve siyasi projeler ve nihayet Libya’daki pozisyonu ve bütün bunlara ek olarak Türkiye’de devam eden ortak projeler ve bölgedeki stratejik ortaklıklar bağlamında değerlendirilmeli.
Novaya Gazeta savunma analisti Pavel Felgenhauer, 15 Aralık’ta Euronews’e demecinde, “Rusya’nın hem Hefter hem de UMH ile ilişkileri var. Türkiye ve Rusya Libya için savaşmayacak. Bu Suriye’de ciddi bir krize yol açar ve Türkiye, Rusya için Libya’dan daha stratejik bir öneme sahip” diyerek Rusya’nın pozisyonuna dikkat çekti.
Bu alanda en önemli gelişme ise 18 Aralık’ta yaşandı. Sputnik’e konuşan Rus parlamentosu Dışişleri Komitesi üyesi Oleg Morozov, Türkiye ve Rusya’nın, Suriye ve Libya’da yaşanan krizlere ilişkin yaklaşımlarının ‘büyük ölçüde’ örtüştüğünü, iki ülkede yaşanan sorunların Türkiye’nin ciddi katılımı olmadan çözülemeyeceğini vurguladı. (6) Morozov’un sözlerinden, ‘taktiksel’ değil, uzun vadeli, stratejik bir işbirliğine dikkat çektiği anlaşılıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, 19 Aralık’ta gerçekleşen büyük yıl sonu basın toplantısında, Rusya’nın Libya’daki pozisyonuna ilişkin olarak, “Moskova, Libya’daki soruna çözüm bulmak için her iki hükümetle de temas halinde” dedi.
Kısa bir süre içerisinde bir biri ardında gelen resmi açıklamalar ve her iki ülke makamları arasındaki yoğun diplomasi trafiği, Türkiye ve Rusya’nın, Libya’da ortak bir zemin arayışında olma ihtimalini güçlendiriyor. Doğu Akdeniz’deki krize angaje olmuş bütün iç ve dış kuvvetler, bugün tek kutuplu dünya paradigmasının çoktan tarihe karıştığının bilincinde, kendi güç denklemlerini inşa ediyor. Türkiye de bu noktada ortaya koyduğu tutumla, ‘yeni dünya’ denizlerinde istikametini belirlemeye çalışıyor.
***
Kaynaklar
(1) St John, Ronald Bruce (4 Haziran 2014), Historical Dictionary of Libya. Rowman & Littlefield. sf. 201.
(4) Fehim Taştekin, (15 Eylül 2019), Are Libyan Turks Ankara’s Trojan horse?, Al-Monitor
(5) The Counter Extremism Project (CEP), Muslim Brotherhood in Libya, Counter Extremism