MUHARREM AYI * Bu ülke Alevi’siyle, Sünni’siyle;Kürdiyle Türküyle hepimizin. Ecdadımızın hiçbir ayırım gözetmeksizin cepheden cepheye koşarak kanıyla suladığı, nihayetinde cumhuriyeti kurarak bize armağan ettiği bu ülkeyi kimseye dar etmeden hep birlikte kardeşçe yaşamaya devam etmek zorundayız.

İHSAN ÜNLÜ
30.09.2017

MUHARREM BEREKETİ

Hz. Peygamberin ifadesiyle “şehrullah” yani Allah’ın ayı olarak ifade
edilen Muharrem ayı içersindeyiz. Alevi-Bektaşi kültüründe yas-ı matem
olarak kabul edilen bu ayın ilk on gününü geride bıraktık. Bundan sonraki
günler aşure etkinlikleri olarak kutlanmaya devam ediliyor.

Kutlamaların kaynağı genel olarak Hz. Nuh’a dayandırılıyor. Nuh’un
gemisinin bu günlerde karaya oturarak tufandan kurtulduğu, akabinde geminin
ambarında bulunan erzakın güzel bir çorba yapılarak afiyetle yendiğine
inanılır. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi İslam ümmeti de bu geleneği
yaşatarak bu ayı idrak etmiş, aynı zamanda sevap olduğuna inanarak yaptığı
çorbayı çevresiyle paylaşma yoluna gitmiştir.

Tarihteki o meşum Kerbela olayı işin rengini değiştirmiş ve bu ay matem
ayına dönüşerek karanlık bir veçheye büründürülmüştür. Özellikle bu ayın
ilk on günü, Şii/Alevi kitle başta olmak üzere Müslümanların her kesimi
tarafından oruçla, ibadetle ağırdan alınarak idrak edilmiştir.

Haddizatında yakın bir komşunun evinden çıkan cenazeye gösterilen saygı
ifadeleri ve davranışları, Hz. Peygamberin en yakınları olan Ehl-i
Beyt’inin talihsiz ve tarifsiz katliamlarından doğan matemler için de
esirgenmemiş; Hz. Hüseyin’in şehadet günü olan 10 Muharrem, Kur’an
tilaveti, mersiye, deyiş, nefes, mevlit ve ilahilerle idrak edilmiştir.

Tarihte Alevi/Sünni ayırt etmeksizin her kesimin bu konuda hassasiyet
gösterdiği noktalara şükür ki yine kavuşulduğunu gözlemliyoruz. Bu günlerde
de yine tarihte olduğu gibi her kesimden insanın Kerbela şehitleri için
anma programları tertiplediklerini, oruç tuttuklarını, birlikte iftar açıp
birlikte aşureler kaynattıklarını sevinerek görüyoruz.

Elim Kerbela hadisesinden sağ olarak kurtulan İmam Zeynelabidin’e şükran
nişanesi de sayılan aşure çorbası ve kesilen kurban etlerinin hep birlikte
yenmesi, Ehl-i Beyt için birlikte sevinilip birlikte hüzün duyulması
birliğimize ve dirliğimize önemli katkılar sunuyor. Bu durum, aslında
hepimizin ortak değerinin sandığımızdan çok daha fazla olduğunu, tarihi
süreç içersinde örülen suni duvarların artık yıkılması gerektiğini bize
gösteriyor.

Bu güzel etkinlikler, suni duvarları yıkmanın çok da zor olmadığını
gösteriyor. İyi niyetli, samimi adımlarla önyargıların rahatlıkla
kırılabileceği, herkesin konumuna saygı duyularak farklılıklarımızla bir
arada çok rahat yaşayabileceğimizi ortaya koyuyor.

Kardeşliğimizi perçinlemenin yolları ve imkânları çok fazla olduğu halde
neyse belli bir dönem içersinde çok fazla zorlanmamıştır. Ama artık bunun
için mazeret yoktur. Aksine kritik bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde
hainlere koz vermemek adına birlikteliğimiz için adımlar atmaya mecburuz.

Tıpkı aşure çorbasında olduğu gibi, her birimiz farklı ve özeliz ancak o
güzel aşure tadını verebilmek için biraz fedakârlık yapmasını bilerek büyük
aileye katılmak ve katkı sunmak zorundayız. Nazım Hikmet’in dediği gibi;
bir ağaç gibi tek ve hür iken, yeri geldiğinde bir orman gibi kardeşçesine
yaşamanın farkında olmalıyız.

Bu ülke Alevi’siyle, Sünni’siyle;Kürdiyle Türküyle hepimizin. Ecdadımızın
hiçbir ayırım gözetmeksizin cepheden cepheye koşarak kanıyla suladığı,
nihayetinde cumhuriyeti kurarak bize armağan ettiği bu ülkeyi kimseye dar
etmeden hep birlikte kardeşçe yaşamaya devam etmek zorundayız. Et ve tırnak
gibi birbirine geçmiş olan bu güzel vatanın insanlarını birbirinden ayırıp
ülkeyi bölmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Ancak bu, lafla olmayacaktır.
Milli şairimizin deyimiyle toplu vuran yürekleri top bile sindiremeyecektir.

Hünkârımız Hacı Bektaş Veli hazretlerinin deyimiyle yeter ki biz bir
olalım, iri olalım, diri olalım; yetmiş iki millete aynı gözle bakalım.
Hakir görüp ırk ayırmanın hakikatte yüz karası olduğunu bilelim. Kendimiz
için istediğimizi başkaları için de isteyelim. Kendimize yapılmasını arzu
etmediğimizi başkaları için de arzu etmeyelim.

Yazımızı Cemal Safi’nin harika dizeleriyle tamamlayalım:

Gelin birlik olalım, yarın çok geç olmadan/ Gelin dirlik bulalım, vazgeçin
öç almadan.

Nefreti yok edelim, gel sen de katıl bize/ İntikam eşkıyası sevgiyle gelir
dize.

Yedi düvel elinden kim kurtardı bu yurdu/ Mehmetçik değil miydi Laz’ı,
Çerkez’i, Kürt’ü.

Hangimizin ecdadı feda olmadı yurda?/ Hangi bahçeden bir gül solmadı bu
uğurda?

Asırlardır dinmedi bir bölücü ninnisi/ Aynı dinden değil mi Alevi’si,
Sünni’si?

Bin kere lanet olsun Yezit denen deliye/ Muhabbetle bağlıyız Muhammed’e
Ali’ye.

Geçin o sınıfları, geçin kardeşim geçin/ Barışta buluşalım, mutlu Türkiye
için.

Düşman sevindirmenin ne âlemi var şimdi/ Milletçe kenetlenip sarılmamız kâr
şimdi.

08.11.2014
İHSAN ÜNLÜ

This entry was posted in DİN-İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *