BÜYÜLEYEN KUTU *** Bu makaleyi kimse yazamadı * “Siz Survivor’da yarışan kişilerin rastgele seçildiğini mi zannediyorsunuz?”

Bu makaleyi kimse yazamadı

Psikiyatr Ahmet Koyuncu Survivor yarışmasının psikolojik yönüne dikkat çeken bir yazı yazdı…

Türkiye’nin en çok izlenen programlarından biri Acun’un kanalı TV8’de yayınlanan Survivor yarışması. anadoluaktuel.net yazarı psikiyatr Ahmet Koyuncu ise Survivor yarışmasının psikolojik yönüne dikkat çeken bir yazı yazdı.

“Siz Survivor’da yarışan kişilerin rastgele seçildiğini mi zannediyorsunuz?” diye soran Koyuncu, bu sorunun yanıtını ise yazısında şöyle veriyor:

İnsan beyni basit çalışır. Haz ve doyum arar, acıdan kaçar. Yemek buldun ye, dayak buldun kaç, sözünü duymuşsunuzdur. İşte bu söz alt beyni ile yaşayan, üst beynini geliştirememiş olan toplumların genel özelliğidir. Çünkü üst beyni kullanmak, düşünmek ve sorgulamak demektir. Beyin yeterince olgunlaşmamışsa, kişi acıdan kaçar.

Bilimsel olarak değerlendirildiğinde, Türk halkı 12 Eylül gibi darbeler ile büyümesine ve olgunlaşmasına izin verilmemiş olan bir toplum olduğu bir gerçektir. Tıpkı bir ergen gibi alt beyni ile dürtüsel bir yaşantıya mahkum edilmiştir. Sistem böyle işlemiş ve Sn. Acun Ilıcalı gibi kıvrak zekalı, iletişim dahileri ise sistemin işleticisi olmuşlardır. Örneğin Ankara’da ki terör saldırısı akşamı, bu durumu düşünmek yerine, Türk halkı Survivor’ı izlemeyi tercih etmiştir. Yani acıdan kaçmış, haz ve doyumunu Sn. Ilıcalı’nın programlarında aramıştır. Tıpkı sorunla yüzleşmek yerine, teselliyi kadehlerde arayan arabesk film kahramanları gibi.

Peki siz Survivor’da yarışan kişilerin rastgele seçildiğini mi zannediyorsunuz? Survivor’da gönüllüler ile ünlülerin, yani halk ile elitlerin savaşı vardır. Yani sınıf savaşı… Bu programda insanların kendileri ile özdeşleştirdikleri kahramanlar yaratılır. Aslında Survivor’da mücadele eden kişi, seyircinin kendisidir. Vatandaş normal hayatta alamadığını ekranda alır ve katarsis sağlanır. Tıpkı Şaban filmlerinde olduğu gibi. İşte bu nedenle Şaban filmleri 40 yıldır reyting almaktadır. Çünkü Şaban, filmi seyredenin kendisidir. Survivor’da 100 Numaralı Adam’lar yaratılır, halk ekranda o kişilerin peşine düşürülür. İşte buradaki reyting başarısının püf noktası ise; Sn. Acun Ilıcalı’nın, Şaban etkisi gösterebilecek bu kişileri seçebilme becerisidir. Hatta kendisinin bile Şaban etkisi gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Tıpkı 100 Numaralı Adam’ın her reklamı tuttuğu gibi, Sn. Ilıcalı’nın da her programı tutmuştur. Acun Firarda, Fear Factor, Survivor, Var mısın Yok musun, Devler Ligi, Yetenek Sizsiniz, Yok Böyle Dans, O Ses Türkiye… Şu an artık televizyon sahibi olmuştur. Survivor’ da reytingi yükselten diğer bir özellik ise TAVŞAN kullanılmasıdır. Aslında bunu atletizmdeki TAVŞAN yarıştırma durumuna benzetebiliriz. Tavşan yarışmaların temposunu ve heyecanını heyecanını artırır. Geçen yıl Sn. Yılmaz Morgül, Sn. Tuğba Özay, gönüllülerden ise Sn. Semih Öztürk tavşan olarak yarışmaları forse etmiştir. Final yaklaştığında ise gerçek kahramanlar finali göğüslemiştir.

REYTİNG MAKİNESİ

Bazı sezonlarda ise, bu tavşan özelliği gösterenlerden finale ulaşan, hatta kazananlar bile olmuştur. Bu yıl ise Sn. Tarık Mengüç, Sn. Furkan Kızılay ve Sn. İlhan Mansız’ın tavşan olarak kullanılmasını olası diye tahmin ederken, şapkadan Sn. Sabriye Şengül çıkmıştır. Ama gelmiş geçmiş en iyi tavşan özelliği gösteren yarışmacı ise, tartışmasız Sn. Nihat Doğan’dır. Zaten Sn. Nihat Doğan Türk toplumu üzerinde Şaban etkisi gösteren bir reyting makinesidir. Sayın Doğan, yeni neslin ona baktığında kendisini gördüğü ve özdeşim kurduğu kişidir. Çünkü Sn. Nihat Doğan varoş aksanı ile konuşan, varoş insanlarının tepkilerini koyan, en alttaki çoğunluğa hitap eden bir kişidir. Günümüz gençlerini genel olarak değerlendirdiğinizde birçok özelliğinin Sn. Nihat Doğan ile benzeştiğini göreceksiniz. Örneğin konuşurken çok gürültü çıkaran, beylik laflarını ağzından düşürmeyen, delikanlılıktan taviz vermeyen davranışlarını… Günümüz gençlerini de dinlediğinizde, tıpkı Sn. Nihat Doğan gibi, çok biliyormuş gibi konuşurlar. Ama arka plan boştur. Facebook ve sosyal medyadan okuduklarıyla, küçük dağları ben yarattım edasıyla konuşurlar. Hatta ellerinde en pahalı cep telefonları vardır, ama ceplerinde beş paraları yoktur. Ama gerçek bu… Sn. Nihat Doğan’da bizi sinirlendiren şey, tıpatıp bize benziyor olmasından başka bir şey değildir. Çünkü bir kaç nesil Sn. Acun Ilıcalı ve Sn. Hülya Avşar’ların kucağında, onları seyrederek büyümüş ve Sn. Nihat Doğan olmuşlardır. Peki 100 Numaralı Adam filminde halka yutturulan bozuk ve çürük mallar vardı.

ŞABANİYE BENZETMESİ YANLIŞ OLMAZ

Bunu ise Sn. Ilıcalı’nın programlarının içeriğine benzetmek yanlış olmaz. Müzik yarışmaları da, Survivor da çürük malzemelerle doludur. Örneğin yarışmaların popüler jürisi Sn. Hülya Avşar da Türk halkı üzerinde Şaban etkisi gösteren bir şahıstır. Sn. Avşar’ı, Çöpçüler Kralı filmindeki Apti  Şakrak’a benzetmek yanlış olmaz. Hani Şaban filmlerinde, Sn. Kemal Sunal kendi orijinal sesiyle detone şarkılar söyler, ünlenir ve gazinoları doldurur ya… İşte Sn. Hülya Avşar da neredeyse 20 yıldır güzel olmayan sesiyle, detone şarkılar söylemiş, programlar yapmıştır ve filmde olduğu gibi halk onu izlemeye doyamamıştır. Hatta Şark Bülbülü’ndeki Şaban’ın yüzme bilmeden cankurtaranlık yapmasını, Sn. Hülya Avşar’ın olmayan sesi ile O Ses Türkiye’de jüriliğine de benzetebiliriz. Yüzme bilmeyen Şaban cankurtaranlıkta ne kadar ehliyetli ise, Sn. Avşar da detone sesi ile yarışmacıların seslerini değerlendirme de o derece ehliyetlidir. Hatta onun için ŞABANİYE benzetmesi de yanlış olmaz.

Bahsettiğim çürümüşlüğü sadece Sn. Hülya Avşar’da değil, aynı zamanda Sn. Acun Ilıcalı’nın programlarında malzeme olarak kullandığı diğer pop sanatçılarında da görürsünüz. Şu dönemde sanat dünyası ve sanatçılar çok zorda olmasına rağmen, Acun Medya’ya sırtını yaslayan sanatçılar bu durumdan neredeyse hiç etkilenmemektedirler. Acun Medya’nın şovlarına çıkan sanatçıların, toplumda yanlış  giden durumlarla ilgili bir çıkışları ve aydın duruşlarının olmadığını söyleyebiliriz. Bunlara ek olarak, yeni yetme gençlere televizyonda gaz vererek ve umut tacirliği ile sistemin böyle devam etmesini sağladıkları ise bir gerçektir. Oysa bu kişilerin sanatçı arkadaşları sefalet içerisinde sürünmektedir.

TÜRK TOPLUMUNUN İÇİNİ BOŞALMIŞTIR

O SES TÜRKİYE’de jüri olan Hadise Hanım, Sn. Murat Boz, Sn. Mustafa Sandal, Sn. Ebru Gündeş, MFÖ, Sn. Hülya Avşar, Sn. Sibel Can gibi pop-fantezi duruşları olan kişilerden bir aydın duruşunun beklenemeyeceği malumdur. Bu kişiler zaten esen rüzgarın sanatçısıdırlar. Ama Athena gibi bir Rock grubunun protest olması gereken ikizlerinin bu fantezilere ayak uydurması ise son derece üzüntü vericidir. Rock kültürü de bu çürük malzemenin bir parçası olmuştur. Sonuçta Sn. Ilıcalı’nın televizyonda sunduğu çürük malzemeler nedeniyle, Türk toplumunun sosyokültürel açıdan içini boşaltmıştır. Topluma bir şey veremediği gibi, onun posasını çıkardığını söylemek yanlış olmaz.

Aslında bir bilim insanı olarak Survivor’ı değerlendirirken şu özelliği göz ardı etmek istemem. Tarafsız bakıldığında Survivor yarışmaları, atletizm yarışmaları gibi seyredilmesi son derece keyiflidir ve zararı yoktur. Ama yarışma aralarına sıkıştırılan görüntü ve jeneriklerin, yani çürük malzemenin vereceği zararlı etkilerden toplumu korumak gereklidir. Örneğin ağız  dalaşı, hakaret, küfür, hatta kavga görüntülerini Survivor’ da görürsünüz. Program aralarında kavgaların defalarca jenerikleri yayınlanır. Bu görüntüler sözel ve fiziksel saldırganlığa örnektir. İlişkisel saldırganlık ise pek bilinmez, ama bir o kadar da tehlikelidir. Bu saldırganlık türünde kişi, diğer insanların sosyal dünyalarını ve ilişkilerini manipüle eder. Popülariteye ulaşmada ve sürdürmede etkilidir. Bilimsel bir bakış açısı ile, Survivor’ın yüksek reyting almasında ki en önemli faktörlerden birinin, İLİŞKİSEL SALDIRGANLIK içeren görüntüler olduğunu söylemek yanlış olmaz. Birbirinin arkasından konuşma, dedikodu, kulis ve entrika sahneleri buna tipik örnektir. Özellikle final gecesinde kimin eleneceğini belirlemek için yapılan oy verme anı, ilişkisel saldırganlığın zirve yaptığı andır. İşte o ana, ekran karşısındaki insanların takılıp kalması normaldir. Alt beyin o saldırganlığın tadını aldığında, ertesi gün ki programın isteğini duyar. Tıpkı uyuşturucu arar gibi, o programı ararlar.

ADADA BİR KURGU VE MANİPÜLASYON OLDUĞU İDDİALARI

İşte bu etkiyi en belirgin olarak beyinleri savunmasız olan çocuk ve ergenlerde görürsünüz. Survivor seyretmek için can atarlar. Çünkü Survivor, bu formatı ile davranış bağımlılığı yapan bir uyuşturucu gibi o masum beyinleri kaplar. Survivor’dan sonrası ise Hiroşima’dır. Survivor gibi programlar o savunmasız beyinleri öylesine bombardımana tutarlar ki, yarattıkları etkiyi on yıllar geçse de yok edemezsiniz.

Ayrıca bilimsel çalışmalarda ise ilişkisel  saldırganlık ile makyavelizm kuvvetli ilişkil bulunmuştur. Bilim, ilişkisel saldırganlığı malzeme olarak kullanan kişilerin manipülasyon, hile, aldatmaca gibim makyavelist davranışları kullanmasının kuvvetli olası olduğunu bildirmektedir. Makyavelist duruşun ön planda olduğu Survivor hakkında, adada bir kurgu ve manipülasyon olduğu iddiaları basına yansımış ve dava konusu bile olmuştur.

Zaten sağlam toplumda Şaban etkisi gösteren kişiler ortaya çıkmaz. Toplum bozulmuşsa, etik değerler kaybolmuşsa; amaca giden yolda her şey mubah anlayışı ile sistemden beslenerek ortaya çıkarlar. Şaban etkisi gösteren kişiler bir meyvedir. Asıl onu yaratan ortamın tarafsız değerlendirilmesi gereklidir. İşte bu nedenle Televizyonculuğun 100 Numaralı Adam’ı Sn. Ilıcalı’ya değil, onu yaratan sisteme bakmak gereklidir. Çünkü o bu tür programları yapmayı bıraksa; nasıl ki 100 Numaralı Adam filminde Şaban’ın elindekiler, donuna kadar alınır ya, Acun Bey’in de durumunun Şaban’dan farklı olmayacağı iddia edilebilir.

Zaten bu günlerde Sn. Acun Ilıcalı’nın, referandumda EVET çağrısında bulunmadığı için anında siyasilerin tweet’lerinin hedefi olması bu duruma en güzel örnek sayılabilir. Peki bu saldırganlık görüntüleri neden önemlidir? Bilimsel çalışmalarda ekrandaki ilişkisel saldırganlığın, toplumdaki sözel ve fiziksel saldırganlığı artırdığı bildirilmiştir. Eğer bir gün Sn. Acun Ilıcalı’nın arabasına bir taş gelirse, o taşın nerden geldiğini aramaya gerek yoktur. Bilim insanlarının adam yerine konulmadığı, seyirciyi ekran başına bağlamak için reklam psikolojisinin hilelerinden yararlanıldığı bir ülkede; o gün, ekilenin biçildiği gündür. Bu cümlelerin ise Sn. Ilıcalı’yı hedef gösterme olarak değil, onun ekrana yansıyan işlerini doğrusu ve yanlışı ile eleştirme olarak algılanması gereklidir.

SURVİVOR’UN DAHA BÜYÜK TEHLİKESİ İSE…

Akran saygısı- saldırganlık paradoksunu beslemesidir. Son dönemde bazı gençlerin, algılanan popülariteyi artırmak için kasıtlı olarak saldırgan davrandıklarını bildiren çalışmalar mevcuttur. Buradaki en büyük tehlike, model alma ile öğrenen çocuklar ve ergenlerdir. Survivor’da ki sözel ya da ilişkisel saldırganlığı uygulayarak reyting alan kişiler vardır. Yani hem çirkef, hem de reyting alıyor ve elenmiyorlar. Hem saldırgan, hem de popüler… İşte bu algı çok tehlikelidir. Bu algıya uyan davranışları gösteren kişilere örnek ise Sn. Semih Öztürk ve Sn. Sabriye Şengül’dür. Her türlü saldırgan davranışına rağmen hala halktan destek alıyor algısının yaratılması, o programı seyreden çocuk ve ergenlerin de, o metotları uygulayarak popülariteye ulaşmak istemesine yol açabilir. Zaten okullara gidin ortalığın Semih’lerle, Sabriye’lerle dolu olduğunu görürsünüz. İşte bu Acun Medya’nın eseridir.

Bu nedenle bu tür zararlı programlara RTÜK’ün +15 logosu koyması zaruridir. Bu konuda bırakın RTÜK’ün uyarması, yazılı ya da görsel medyada, hatta internet medyasında Survivor 2017’i eleştiren bir tane yazı var mı? YOK… Bu yazımı yayınlatabilmek için birçok ULUSAL gazetenin editörü ile konuşma şansım oldu.

Hepsinden aldığım yanıt şu idi, “Yazı güzel, ama Acun Medya’dan reklam haber alıyoruz.” Yani tüm medyayı Sn. Ilıcalı ve ekibi reklamlar ile bağlamış durumdadır. Yazdığım bu yazı, yel değirmenlerine karşı bir Donkişot mücadelesi… Ama unutmayalım ki, insanlar yel değirmenlerini değil, Don Kişot’ları hatırlar. 30 yıl önce medya serüvenine başlamış olan siyah tişörtlü genç adam, bu gün medya patronu olmuştur. Ama yaşamın normal döngüsü budur. O gencin güçlenip zirveye oturduğu gün, yeni siyah tişörtlü gençlerin o zirve için yola çıktığı gündür.

Odatv.com

http://odatv.com/bu-makaleyi-kimse-yazamadi-2008171200.html

This entry was posted in MEDYA, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *