Prof. Dr. Hakkı Keskin
1.3.2017
Değerli Arkadaşlar, bu yazımda başkanlik sisteminin Türkiye`yi
nereye götürebileceğini özetliyorum. Lütfen çevrenize iletiniz!
“Evet” diyeceklerin ana gerekçeleri ve gerçekler
Başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere “Evet`i” savunanlar, “Güçlü Türkiye”, “İki başlılığın önlenmesi” ve “İstikrarın sağlanması” için, Başkanlık rejimini savunuyorlar. Hem de öyle bir Başkanlık sistemi ki, Dünyanın hiç bir demokratik ülkesinde eşi benzeri yok. Demokrasilerin temel özelliği olan, Kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırıldığı, yasama, yürütme ve yargının tek kişinin yetki alanına devredildiği bir sistem.
TBMM kuruluşundan günümüze, yasaları onaylama veya reddetme ve Bütçe kanunu kabul etme ve uygulanışını denetleme yetkisine sahiptir. Meclisin son derece önemli ve asli görevi ve yetkileri elinden alınarak, Cumhurbaşkanına verilmektedir.
Örneğin Türkiye’nin 2017 yılı için bütçesinde 645,1 milyar lira gider 598,3 milyar lira gelir öngörülüyor. Bunu TBMM adına Sayıştay denetleme yetkisine sahiptir. Öngörülen Başkanlık sisteminde ise bütçeyi hazırlama yetkisi Cumhurbaşkanına veriliyor. Böylece denetimden uzak bir bütçe hazırlama ve de kullanma mekanizması kuruluyor. Türkiye’de çok büyük yolsuzlukların yapıldığı ihale sistemi bile Cumhurbaşkanına bağlanıyor.
BAŞKANLIK SİSTEMİNE ÖRNEK ÜLKE OLARAK GÖSTERİLEN ABD
Daha önce de yazmıştım, yinelemek istiyorum. AKP yetkilileri zaman zaman ABD Başkanlık sistemini örnek göstermektedirler.
ABD’de yasaları Parlamento ve Senatodan oluşan Kongre hazırlar, başkan değil. Bu yasaları başkan veto edebilir, ancak bu vetoyu da Kongre reddetme yetkisine sahiptir. Kongre hükümeti ve bütçeyi kontrol etme yetkisine sahiptir. Başkan hükümet üyelerini seçer. Ancak Senato’nun bu üyeleri onaylaması gerekir. Başkan Anayasa mahkemesi üyelerini (Supreme Court) seçer. Ancak yine Senato’nun bu üyeleri tek tek onaylaması gerekir. Anayasa mahkemesi hükümetin anayasaya uygun çalışıp çalışmadığını kontrol eder. Kongreden çıkacak yasaların anayasaya uygun olup olmadığını denetler. Başkanın Kongreyi feshetme yetkisi yoktur.
Görüldüğü gibi ABD’de güçlü ve başkandan bağımsız karar verebilen, Başkanın kararlarını denetleyebilen ve gerektiğinde engelleyebilen yaptırım gücü büyük olan bir Kongre (Meclis) vardır. Başkan tek başına engelsiz savaşa karar verebildiğinden, ABD girdiği bir çok savaşda, Vietnam, Afganistan, Irak`da olduğu gibi felakete sürüklenmiştir.
Türkiye’de oylamaya sunulan anayasa değişiklikleriyle TBMM’nin artık yasa yapma, bütçe yapma, başbakanı ve hükümet üyelerini onaylama veya düşürme yetkisi elinden alınmaktadır. Cumhurbaşkanının Meclisi feshetme ve savaş ilan etme yetkisi
bulunmaktadır. Kendisine karşı 400 milletvekili oyuyla açılabilecek bir soruşturma durumunda bile, Meclisi feshedebilecektir.
Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin de genel başkanı olacağından, milletvekilleri listesini de kendisi belirleyebilecektir. ABD’de, Kongre üyeleri Başkan’ın listeleriyle belirlenmez. Bilindiği gibi 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12’sini Cumhurbaşkanı, 3’ünü de partisinin çoğunlukta olduğu meclis seçecektir. Böylece yargıda kendi denetiminde olacaktır. Tüm bu sınırsız ve denetimsiz yetkilerin bir kişiye, Cumhurbaşkanına devredilmesinin, Türkiye bakımından beraberinde getirebileceği tehlikeleri görmemek, anlamamak mümkün müdür?
EVETÇİLERIN GÜLÜNÇ GEREKÇELERİ VE GERÇEKLER
Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi 15 yıldır sayın Erdoğan, AKP’nin Meclisteki çoğunluğuna dayanarak, yönetmektedir. Erdoğan’ın tüm emir ve buyrukları tam tamına bu 15 yıl içersinde uygulanmıştır. Muhalefet partilerinden gelen öneriler, eleştiriler ve girişimler Meclisteki AKP çoğunluğu tarafından reddedilmiştir.
Bu nedenle iki başlılık ve istikrarın engellenmesi asla söz konusu olmamıştır. Bu iki gerekçe hiç bir haklı tutarlılığı olmayan, gülünç söylemlerdir. Bunları ciddiye almak için bağnaz ve kuru cahil olmak gerekir. 15 yıldır izlenen bu tek parti ve tek lider yönetimine dayanan politikalar, demek ki “Güçlü Türkiye”yi yaratamamıştır. Tam aksine, izlenen bu yanlış politikalar Türkiye’yi çok yönlü bir çıkmaza sürüklemiştir.
Türkiye ekonomisi büyük bir krize sürüklenmiştir. 2002’de brüt 130 Milyar dolar olan dış borç yüzde 225 oranında artarak 2016 da 421,4 Milyara dolara ulaşmıştır. Aynı sürede vatandaşların bankalara olan borcu 64 kat artarak 6,6 Milyar TL den 426 Milyar TL ye tırmanmıştır. Türk parası dolar karşısında 1,59 dan 3,60 gerileyerek değer kaybetmiştir. Ayni sürede taşeron işçi sayısı 300 binden 4 milyona çıkmıştır. İşsizlik, yoksulluk ve toplumsal kutuplaşma had safhasına ulaşmıştır.
Türkiye Suriye’de savaş bataklığına sokulmuş, tüm komşu ülkelerle sorunlar yumağı oluşmuş, Türkiye’nin dış politikadaki saygınlığı büyük yara almıştır. 2002’de sıfır düzeyine inen PKK terörü, sözüm ona “çözüm süreci” ile hızla tırmanmış, binlerce insan Terör kurbanı olmuştur. Buna bir de Suriye üzerinden gelen IŞİD ve PYD terörü eklenmiştir. FETÖ terör örgütüyle 2014’lere değin her alanda kucak kucağa işbirliği yapılmış ve FETÖ’nün özellikle AKP döneminde devletin tüm kurumlarına hızla yerleşmesine göz yumulmuştur.
Erdoğan ve partisi AKP’nin 15 yılda önümüze koyduğu güçlü Türkiye işte budur. Bu nedenle, referandumda HAYIR denmesini ben, büyük bir vatandaşlık ve yurtseverlik görevi olarak görüyorum. Hepimizi bu büyük vatandaşlık ve yurtseverlik görevini mutlaka yerine getirmeye çağırıyorum.