SUUDİ’nin DİNİ İMANI DOLAR * MEKKE KABE’DE NELER OLUYOR * Kabe’nin kudsiyeti ranta dönüştürülüyor * Çeyrek asır içerisinde Mekke’deki tarihi eserlerin %95’nde yıkım yapıldı. Tarihi değer taşıyan mekânlar, dini yapılar, kadim mezarlıklar yok edildi. Türbeler dinamitlendi * Mekke’de tarih, kültür türbe, mescit hoş görülmüyor. Ama Paris Hilton, Gucci, Dior, Burberry, Hugo Boss gibi lüks markalar yeni mağazalar, Starbucks yeni şubeler açmakta hiç zorlanmıyor * Felaketin Eşiğinde Bir Kutsal Şehir: Mekke

Tarih: 15 Ocak 2015

Felaketin Eşiğinde Bir Kutsal Şehir: Mekke

Bir şehir düşünelim, 20 yıl içerisinde geçmişine ait ne varsa imha edilsin. Tüm tarihi ve kültürü imara kurban gitsin. Yerine betonarme uydu kentler kurulsun. Bu varsayım sadece bir felaket senaryosundan ibaret değil.

İslam’ın en kutsal şehri Mekke ’de olan biten tam da bu. Çeyrek asır içerisinde Mekke’deki tarihi eserlerin %95’nde yıkım yapıldı. Tarihi değer taşıyan mekânlar, dini yapılar, kadim mezarlıklar yok edildi. Türbeler dinamitlendi.

Açılan sahalara gökdelenler, rezidanslar, ultra-modern yedi yıldızlı oteller, lüks markaların satıldığı alışveriş merkezleri inşa edildi. Mekke’nin tüm geçmişi İslam Medeniyetinin geleneksel estetik anlayışından koparılarak Brütalist, Post-Modernist mimarinin hâkim olduğu yapılarla donatıldı. Adeta Disneyland ve Las Vegas arasında mahlût (amalgam) bir karaktere sokuldu.

Mekke’de yıllardır devam eden hafriyatlar, Ecyad Kalesi’nin yıkılması, Osmanlı revaklarının sökülmesi, Mescid-i Haram’ı genişletme projeleri ile zaman zaman gündeme geldi. Fakat nedense bu çalışmalara bir bütün olarak bakılmadı. Parçaya odaklanıp genel manzara ıskalandı. Münferit inşaatlar için yer yer yükselen itirazlara oyalayıcı cevaplar verildi. Fakat yıkımlar hiç duraksamadan parça parça devam etti. Buldozerler ve vinçler şehri yeniden dizayn etmede parsel parsel ilerlediler.

Bu hafriyat çalışmaları geçtiğimiz günlerde Mescid-i Haram’ın duvarlarına dayandı. Genişletme projeleri kapsamında Müslümanların kıblesi Kabe’yi çevreleyen mescidin yıkımına başlandı. Kısım kısım devam eden yıkım ile Emevi, Abbasi, Fatımi, Memlük ve Osmanlılar tarafından yapılan yüzlerce yıllık mekânlar tamamen ortadan kalkacak. İslam Medeniyetinin, en kutsal addettiği mekânına peşi sıra nakşettiği çizgiler silinip kaybolacak. Kepçe darbeleri ile moloza dönüştürülen tüm bu izler, tarih ve geçmiş, uzak bir yere dökülmek üzere çoktan kamyonlara yüklenmiş bekliyor.

Öte yandan inşaat sırasında tavafı iki katında tutmak için formüller de geliştirildi. Kâbe’nin etrafına adeta “çok katlı otoparkı” adından çelik konstrüksiyonlu bir tavaf alanı kuruldu. Bu çok katlı tavaf alanı 2 yıl burada duracak. Tüm proje tamamlandığında Mescid-i Haram’ın yerinde, kabeyi gölgeye alacak, onlarca katlı ultra-modern bir yapı inşa edilecek. İslam tarih ve medeniyetini bir zaman makinesi gibi bu güne taşıyan binaların yerinde, Suudi zevklerini yansıtan kartonpiyer gökdelenler yükselecek.

Bununla birlikte Mescid-i Haram’da bu olan bitenler gelinen en uç nokta. Mekke, tarihi ve dini değer taşıyan pek çok abidevi yapısını, anıtını imara kurban etti bile. Zarif Osmanlı evleri, sedef kakma kapılı, cumbalı konaklar daha modern binalara lehine talan edildi. Şehrin her yanına uçak pistlerini andıran devasa otobanlar, bol dönerli kavşaklar yapıldı.

Cennetü’l Mualla mezarlığındaki Hz. Hatice türbesi. Türbe ve mezarlar yıkılarak yok edilerek kabirler düzlendi

Yüzlerce yıllık mezarlıklar, sahabelere ait kabirler, meşhur şahsiyetlere ait evler bu yol çalışmalarına kurban verildi. İslam’ın ilk döneminde inşa edilen mescitler, tarihi değer taşıyan abideler yıkıldı. Bu şekilde nice dini-kültürel mekan, Hazreti Peygamber’in doğduğu ev ya çoktan yıkıldı ya da gökdelen, rezidans, otel, alışveriş merkezi inşaatları için buldozerlerin gölgesinde bekliyor.

Acaba “kentsel dönüşüm” adı altında yapılan bu kıyımlar hiç olmadan da Mekke geliştirilemez miydi? Geçmiş ile moderni bağdaştıracak, dünden bugüne, eskiden yeniye, tarihten moderne akışı betimleyecek numunelik bir şehir vücuda getirmek çok mu zordu?

Körfez ülkeleri üzerine çalışmalar yapan, Washington D.C. merkezli düşünce ve araştırma kuruluşu Gulf Institute’a göre, son 20 yılda Mekke’deki tarihi binaların %95’i yıkılarak, dinamitlenerek ortadan kaldırıldı. Hatırlayalım, Tibet’i işgal eden Çin hükümeti, bölgedeki dini-tarihi yapılara yönelik bu çapta bir kıyıma giriştiğinde, “Kültürel Soykırım” yapmakla itham edilmişti.

Oysa Mekke’deki yıkımlar Tibet’tekini çoktan geride bırakmış durumda. Bununla birlikte Mekke’deki bu tahribattın sorumlusu Tibet’teki gibi işgalci bir “dış güç” değil, bizzat ülkeyi idare eden Suudi kraliyet ailesinin kendisi. Zira kraliyet ailesi, mensup olduğu katı Vehhabi inancı dolayısıyla bu yapıları dini olarak “şirk” ve “putperestlik” addediyor. Bu inanç kıstaslarına göre pek çok dini-tarihi yapı, abide ve mezarlık “put” niteliğinde kabul ediliyor. Dolayısıyla imha edilmelerinde bir beis görülmüyor. Yani kısacası kentsel dönüşüm, genişletme, modernleşme söylemlerinin özünde Vehhabi (Necdî) öğretinin ideolojik yaklaşımı yatıyor

Yanlış okumadınız! Mekke’de tarih, kültür türbe, mescit hoş görülmüyor. Ama Paris Hilton, Gucci, Dior, Burberry, Hugo Boss gibi lüks markalar yeni mağazalar, Starbucks yeni şubeler açmakta hiç zorlanmıyor. Bu mağazalardan el çantalarını doldurmak, birbiri ardınca açılan şubelerle teşvik ediliyor.

Hac etmek, ibadetle meşgul olmak, arınmak düşüncesi neredeyse Mekke ’yi ziyaretinin öznesi olmaktan çıkarılmak üzere. Şehir özellikle gelişmekte olan ülkelerden gelen yeni yetme zenginlerin “alışveriş ve para harcama” mekânı olmaya aday bir çizgiye sürükleniyor.

Eğer bugün Mekke’yi ziyaret ederseniz, İslam’ın en kutsal yapısı Kâbe’nin devasa alışveriş merkezleri, yedi yıldızlı lüks oteller, rezidanslar ve gökdelenler arasında adeta “ufacık” kaldığını, kaybolduğunu görürsünüz. Brütalist, Post-Modernist mimari anlayışın hızla hâkim olmaya başladığı şehir, İslam Medeniyetinin geleneksel estetik anlayışından tamamen koparılmak üzere.

İslam’ın erken devirlerine ait tarihi mekânlar, hatıralar, sahabe kabirleri türbeler parsel parsel dümdüz ediliyor. İlk dönemlerden 20. yüzyıl başlarına değin uzanan bir yelpazede, İslam devletlerinin Mekke’yi kuşatan tarihi izleri bir bir silindi, siliniyor.

Bunların yerlerine ilhamını Amerikan şehirlerinden devşirmiş, salt Suudi beğenisini aksettiren çelik, yapılar, konik, çokken, yüksek, ışıklı, debdebeli binalar, beton ve çimento mahsulü kaba-saba kuleler ikame ediliyor.

Bu inşaatlar ve hafriyatlar şehri aslından ve manevi ortamından uzaklaştırırken, onu Suudi yönetiminin elinde Kızıl Deniz’in Las Vegas’ı olmak yolunda yeniden dizayn ediyor. Kepçelerin düzlediği tarih ve kültürün yerinde Amerikan şehirlerini model alan adeta bambaşka bir şehir yükseliyor.

İslam âleminin en mukaddes beldesi Disneyland ve Las Vegas arasında mahlût (amalgam) bir karaktere bürünüyor. “Manhattan” dan esinlenenler, Mekke’yi “Mekke-hattan” yapmak üzere proje üstüne proje hazırlıyorlar. Atlantik dergisinin söylemiyle Mekke “McMecca” ye dönüştürülmek isteniyor. Şehirdeki inşaatları ise Usame bin Ladin’in babası tarafından kurulan Binladen grubu yürütüyor.

Mekke hiç bir zaman Kahire, Bağdat, Şam gibi İslam Medeniyetinin entellektüel, siyasi merkezlerinden biri olmadı. Fakat dini kutsiyeti, bu şehri daima ayrı bir statüye taşıdı, ön planda tuttu. Sahip olduğu bu konum ona farklı coğrafyalardan, mezhep, meşreplerden ve tasavvufi ekollerden gelen müslümanların buluştuğu, tanıştığı, fikir alışverişinde bulunduğu “çok kültürlü” bir mekan olma hüviyeti kazandırdı.

Fakat Mekke’deki hafriyatlar ve beraberinde gelen kültürel yıkım şehri radikal bir dönüşüme uğrattırken bu çok kültürlü yapısına da darbe indirdi. Bünyesinde barındırdığı “sentez” karakterini ezip geçti. Mesela, İslamiyetin “ihtilafı” -muhtelifliği- “çoğulcuğu” rahmet olarak niteleyen telkinleri hilafında Mekke’yi ziyaret eden müslümanlar, Suudi idolojinin “tekilci” dayatmalarıyla yüzleşiyor. Vehhabi (Necdî) öğretinin değer yargıları doğrultusunda ibadet ve inançlar üzerinde tahakküm kurulmaya çalışıyor.

Sunni müslümanların mukaddes addettiği, “yadigar” olarak gördüğü ziyaret mekanları çoktan yıkıldı, kapatıldı ya da yasaklandı. Şii müslümanlar, kutsal addetikleri zâtların türbelerinde dua etmek istediklerinde bizzat devlet tarafından tahkir ediliyorlar. Herhangi bir müslüman, Sahâbenin kabri başında dua etmek istediğinde derhal Suudi bir şurtanın (polisin) elindeki jobla üzerine yürüdüğünü görüyor ve “Yâ Hacı şirk şirk!” müdahalesiyle karşılaşıyor. Suudların kendi inanç kıstaslarını temel alarak yaptıkları takvim düzenlemeleri, ibadet saatleri, mübarek gün ve gecelerin tarihlerine uymak mecburi tutuluyor. Kendi dışındaki görüşlere hiçbir şekilde müsamaha tanınmıyor. Bunları da sıkıştıkları zaman “Bizler de Ehl-i Sünnetiz (Selefîyiz) ve Hanbelî mezhebindeyiz” diyerek bu kisve altında meşrulaştırıyorlar.

Halbuki bu manzara İbn-i Teymiyye’nin şâzz (marjinal) görüşlerinin Muhammed bin Abdilvehhâb ile yeni bir veche kazanmasından başka bir şey değil. Hacca giden saf müslümanların eline sıkıştırdıkları propagandist kitaplarla kendi şahsi görüşlerini yaymaya çalışıyorlar. Bir ara meşhur Vehhabi imam İbn-i Bâz’ın Tuhfet-ül-İhvan ismindeki kitabı hacılara dağıtılmıştı. Söz konusu kitapta Müteşâbih âyetler yanlış olarak tevil edilmiş, İbn-i Teymiyye ve İbn-i Kayyım’ın görüşlerinden başka hiç bir mezhebin ictihadlarına başvurulmamıştı.

Sunni, Şii müslümanlar ve sair ayrı İslami değerlere mensup değişik, mezhep, meşrep ve tasavvufi görüşlerden olan müslümanların inanç kriterleri, bu kriterlere göre hesap ettikleri ibadet vakitleri, gün ve gecelere ilişkin tarihler hiçe sayılarak göz ardı ediliyor. Mekke ve Hicaz adeta Vehhabi değer yargılarının propogandasının yapıldığı pilot bölgelerden birine dönüşüyor.

http://tarihvemedeniyet.org/2015/01/felaketin-esiginde-bir-kutsal-sehir-mekke.html

DEVAM EDELİM ;

25 bin dolar verdiğinizde Allah’ı kalbinize çok yakın hissedeceksiniz’

‘Eşsiz ve kutsal Kabe manzarası sayesinde Allah’ı kalbinizde çok yakın hissedeceksiniz’ sloganıyla pazarlanan Mekke’deki rezidanslar hac döneminde 25 bin dolara kiralanıyor.

Kâbe manzaralı rezidans

Fiyatlar 600 bin dolardan başlıyor…

MEKKE’de Müslümanlarca dünya üzerindeki en kutsal mekân olan Kâbe’nin bahçesine bitişik yapılan 41 katlı “Hajar Tower”daki rezidanslar, Türkiye’de satışa sunuldu. Pilot bölge olarak da Başakşehir seçildi.

KİRA GELİRİ VAR

Mövenpick Otel’in işlettiği tek oda ve banyodan oluşan rezidansların Kâbe manzaralı olanlarının satış fiyatı 600 bin dolar. Arka tarafta yer alan manzarasız odalar ise 400 bin dolardan alıcı bekliyor. Her katta 10 adet bulunan ve iki oda ile banyodan oluşan en lüks rezidanslar ise 1milyon 100 bin dolar. Türkiye’den günde 10-15 kişinin rezidanslar için telefonla bilgi aldığını belirten satış sorumlusu Nazım Kaya, şunları söyledi:

“Kâbe’nin tam karşısında, Ortadoğu’nun en büyük projelerinden biri olan El-Beyt Kuleleri var. 7 kuleden oluşan projeden biri de, Kuveytli Ayan Şirketler Grubu’nun sahibi olduğu Hajar Tower. Bu rezidanslara sahip olanlar, 15 günlüğüne umreye ya da hacca gittiğinde bu odalarda kalıyor. Diğer günlerde de otel tarafından işletilen rezidansın kira gelirinden yararlanıyor. Rezidansın günlük kira geliri ortalama 223 dolar. Otel işletme ücretini kestikten sonra kira gelirini rezidansın sahibine veriyor. Bu rezidanslara sahip olanlar, aslında ödedikleri parayı 8 yılda çıkartmış oluyor.”

HAJAR TOWER KÜNYESİ

Dev kule, 41 katlı
10 katı, tren istasyonu, otopark ve alışveriş merkezi
6 katlı alışveriş merkezinde 600 dükkân var
4 katlı otopark 1400 araç kapasiteli
Diğer 31 katta 1271 rezidans (Her katta 41 adet)
Her rezidans 33 metrekare

http://www.hurhaber.com/kabe-manzarali-rezidans/haber-354532

This entry was posted in DİN-İNANÇ, Ekonomi, Gundem, ORTADOĞU ÜLKELERİ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *