Yeşil yol kıyımı * “Turizmin etkinleşeceği gerekçesiyle Karadeniz bölgesindeki sekiz ilin yaylalarını birbirine bağlayacak olan iki bin altı yüz kilometrelik yol çok özel ekosistemleri bıçak gibi yaracaktır.”

ÇAĞATAY GÜLER
H.Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD
17 Temmuz 2015 Cuma
Cumhuriyet

Yeşil yol kıyımı

Doğa ve daha insanlığını yitirmemiş olanlar kan ağlamaya başladığında ‘geçmiş ola’ demekten başka yapacak bir şey yoktur.

“Orta malının trajedisi” klasik çevre kaynaklarından biridir. Garret Hardin’in, “Science” dergisinin 15 Aralık 1968 sayısında yayımlanan yazısının başlığıdır. Bireylerin, grubun üstün çıkarlarına göre değil kendi üstün çıkarlarına uygun olarak davrandıklarında tümünün bazı ortak kaynaklardan yoksun kalışını anlatır.

Kamu malı
Denizler, akarsular, su kaynakları, hava, ormanlar, yaylalar… Hepsi kamunun ortak malıdır. Bireysel çıkarlar doğrultusunda bu kaynaklar sorumsuzca tüketilmeye başlanırsa toplum genelinin hakkını koruması gereken “yasama, yürütme ve yargı” bunu önler “kuramsal” olarak. Hele hele söz konusu olan gelecek kuşakların çıkarı ise hızlı bir önleme refleksi söz konusudur!

Peki, bireyler toplumun üstün çıkarlarını görmüş ve onun çıkarını koruyacak biçimde davranıyor ve karşısına yürütme ve yasama çıkıyorsa? Üstüne üstlük yargı her şey olup bittikten sonra “iş işten geçmediyse yapmayın” kararı veriyorsa, yasa ve yönetmelikler torbalar dolusu düzenlemelerle işlevsiz bırakılıyorsa ne yapmalı?

Komedi mi?
Belki de bir tür komedi bu, tek tek oylar kimilerini iktidara getirdiğinde adı “milli irade”, aynı oylar bir ağacın kesilmesini, bir tepenin haritadan silinmesini, su kaynaklarının ellerinden alınmasını, derelerinin kurutulmasını istemediğinde “terörist eylem”…

Turizmin etkinleşeceği gerekçesiyle Karadeniz bölgesindeki sekiz ilin yaylalarını birbirine bağlayacak olan iki bin altı yüz kilometrelik yol çok özel ekosistemleri bıçak gibi yaracaktır.

Kaynaklar tükenince
Ekosistem yıkımları hiç umulmadık biçimde bir çevresel afet boyutu kazanabilir. Tetiklenmeye çalışılan “para hırsı” sayısız “orta malı trajedisine” yol açacaktır. Böyle durumlarda birçok kişi herkesin paylaştığı sınırlı kaynaklardan aldığı payı artırma yarışına girecek, sonunda bu kaynak tükenecektir.

Tükenme süreci bundan kazanç sağlayanların hiçbirinin umurunda olmayacaktır. Hardin bir başka kaynağa dayanarak İngiltere’de bir bölgenin meralarını örnek verir. Herkes bol bol otlatmış, giderek sürüsündeki hayvan sayısını, dolayısıyla kazancını artırmıştır. Ancak gün gelip otlaklar kendini yenileyemez olunca hiçbirinin hayvan yetiştirme olanağı da kalmamıştır. Zaten otlağın tükeneceğini fark eden biri olsa bile “Benim yapmamam bir şeyi değiştirmez, el yapmaya devam eder!”, “bir ben miyim?” mantığı “koşullu yenilenebilir” birçok kaynağın tükenip yok olmasına yol açacaktır.

Doğa ve daha insanlığını yitirmemiş olanlar kan ağlamaya başladığında ise “geçmiş ola” demekten başka yapacak bir şey yoktur.Fizik yapılanmada artık doğanın taşıma kapasitesine kimse aldırmayacaktır. Çerçöp yığıntısı, otoparkların aşırı yüklenmesi ve taşması, trafik sıkışıklığı, büyük yapılanma alanları, sıvı ve gaz atık salımlarının artımı, gü rültü ve aydınlatma kirliliği inanılmaz yıkımlar yapacaktır.

Kentlerdeki arazi araçlarının dikiz aynasında kaplumbağa yavrusu kabukları sallanmaya başladığında yok olan bitki ve hayvan türlerinin laneti başlamış demektir.

Enerji tüketiminden atık giderimine kadar asla öngörülememiş, yine öngörülemeyecek birçok çevre ve çevre sağlığı sorunu ortaya çıktığında çıkarlarından başka bir şey düşünmeyenlerin işleri kolay: “Zararın neresinden dönsek kârdır” deyip kaçacaklardır!

Bu felaketleri engellemeye çalışmaktan başka suçu olmadığı halde dövülüp, yerlerde sürüklenenler yüzlerce yıl sonrasına bir şeyler yapabilme umuduyla didinecekler…

Demokrasilerde, iktidara gelenler kendilerini “savaş galibi”, doğayı da “ganimet” sayamazlar!

This entry was posted in DOĞA - ÇEVRE, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *