AK-Titanik’in batışı I – II

Ahmet TAKAN
ahttakan@gmail.com
12.07.2015
Yeniçağ

 

AK-Titanik’in batışı – I

Hala papatya falına devam ediyorsunuz!..

Çakıldınız koalisyon formüllerine… Futbol yorumcularına benzer siyaset yorumcularından bıktınız usandınız. “Şöyle okkalı bir haber veren olsa da sırtımızı arkaya rahat dayasak” diyorsunuz. “Önümüzü görsek de elimizdeki para ile Dolara mı altına mı yoksa farklı bir yatırıma mı yönelsek” diye kıvrım kıvrım kıvranıyorsunuz…

Yok öyle yağma!..

Beştepe’deki muhterem kaptan su alan gemisini yeni maceralara sürüklemekte kararlı. Bekleyeceksiniz efendim; ben deyim 25 siz deyin 45 gün..

O arada size bir film anlatayım.
Kumarbaz Ömer Şerif’ten değil…
Duygusal Titanik’den.

Bu filmi izlemeyen yoktur herhalde. Asla batmaz denilen bir geminin bir buzdağına çarptıktan sonra yavaş yavaş su alması ve ardından okyanusun dibini boylaması. Ak Yıldız Hattı anlamına gelen White Star Line şirketinin sahibi olduğu Titanik gemisi, 15 Nisan 1912 gecesi Kuzey Atlantik’te ortadan ikiye ayrılarak sulara gömülmüştü. Titanik faciası dünya savaşları dışında en büyük deniz faciası olarak tarihe geçti.

Şimdi tarihe geçmeye aday bir başka Titanik ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin 2001 ekonomik krizi ve siyasi kaosunun içinden zuhur eden, önce gemicik olarak yola çıkan 2007’den sonra gemiye, 2011’den sonra ise Titanik’e dönüşen bir siyasi partinin batış hikayesi bu.

Refah/Fazilet Partisi’nin içinden “yenilikçi” hareket adıyla fırlayan, “Milli Görüş” gömleğini bir kenara bırakarak, “Menderes ve Özal’ın ruhunu temsil edeceğiz”, “Erbakan’ı Cumhurbaşkanı yapacağız”, “ muhafazakar/demokratız” diye yola çıkanların hikayesi… “Bizim için millet önemli” deyip tüm kumanyalarını yolun başında bir gemiciğe sığdırdılar. 2007’de yüzde 47’leri bulduktan sonra başları döndüğünden, yolculuğa gemicikte değil gemide sürdürmeye karar kıldılar. 2011 seçimlerinde de yüzde 49’u görünce gemiciği de gemiyi de terk edip, “artık Tanrı’nın bile batıramayacağı” Titanik’te yolculuklarını sürdürme kararı aldılar.

Tabii ki, bu yolculuğun kahramanı (!) AKP’den bahsediyorum. Tıpkı Titanik’in sahibi şirketinin adı “Ak” ı taşıyan kısaca AKP’nin hikayesi. 2002’den günümüze tüm seçimleri kazandı. Genel seçim, yerel seçim, referandum, Cumhurbaşkanlığı ne varsa sildi, süpürdü. Öyle ki, 2011 seçimlerinde yüzde 49 alınca “sokakta gezen iki kişiden biri bizden” diye çaka satmaya başladı. “Kimse bizim bileğimizi de, belimizi de bükemez” dediler. Triliçe yiyip, nargileleri keyifle içlerine çekerken milletin tüm hassasiyetlerini sömürdüler. İçerde ve dışarı da o kadar hoyratlaştılar ki;

Suriye kan seylaplarına dönerken onlar Şam’a bayrak dikmeyi hayal ettiler. Süleyman Şah’ı bile koruyamayan yüreksizler, Halep kültür şehri, Lazkiye’yi turizm, Şam’ı da inşaat şehri olarak ranta açmayı hayal ettiler. Milyonlarca Suriyeliyi alırken “nüfusun 100 milyon olmasını”, Suriye’ye girmeyi planlarken de Türkiye’nin 8’inci eyaletini kuruyoruz gözüyle baktılar.

Çılgın projeler adı altında al gülüm ver gülüm yapıp hormonlu iş adamlarını piyasaya sürdüler. Devlet bankalarından bol ve uzun vadeli kredilerle ekonomide rant sarmalı oluşturdular. Ancak değirmen hep rantı havuza taşıdı. Girdikleri her seçimi kazandıklarında savaş naraları attılar. 2002’yi Kurtuluş, 2007’i Çanakkale zaferine benzettiler. 2011 seçimlerini kazandıklarında ise kendilerini “İslam Fatihi” ilan ettiler.

Bu durum 17/25 Aralık 2013 tarihine kadar böyle sürdü. AKTİTANİK gemisi “batmaz” diyorlardı ama kaptan köşkündekilerin “Sultanlık ve Halifelik” hayalleri kurduğu bir saatte gemi BOP okyanusunda buzdağına tosladı. Son anda buzdağına çarpacaklarını anlayan Saray’ın fedaileri, her türlü hukuku ayaklar altına alıp “kırıp kapıyı girin, vermeyin, basın, yakın” talimatlarıyla geminin tam karşıdan çarpmasını engellediler. Gemi buzdağına yandan fena sıyırdı. Boydan boya çizik yedi.

Ne sultanlık, ne halifelik, ne yeni Osmanlıcılık, ne Ortadoğu’nun liderliği, ne bu millet topyekun benim felsefesi… Hiçbir şey kalmadı. Karizma, hayalperestlikler yerle bir oldu. Kötü su almaya başladı gemi. 17 Aralık’ta su almaya başlayan gemi, 7 Haziran’da ortadan ikiye bölündü. Ancak, saray ve dalkavukları, güvertede saz çalan, raks edenlerin, havuz medyasının yalan haberlerinin tesirinde ortadan ikiye bölündüğünün farkında değil. 7 Haziran ile birlikte AKTİTANİK, yolsuzluğa bulaşanların güvertenin uç kısmında, “yolsuzluğa bulaşanları neden sırtımızda taşıyacağız ki” diyenlerin ise kıç kısmında olacağı şekilde tam ortadan ikiye bölündü. Tabi, koca gemi, 13 yıllık Türk siyasi hayatına damgasını vurdu. Batması da biraz zaman alabilir. Ancak, farelerinin gemiyi terk etmeye başlamalarından sonucu şimdiden görür gibiyim.

17.07.2015

AK-Titanik’in Batışı (2)

“AK-Titanik’in Batışı” başlığıyla kaleme aldığımız yazıda 13 yıldır iktidarda olan bir partinin batışa doğru giden öyküsünü yazmıştım. Malumunuz; koalisyon görüşmeleri harareti yüzünden batan gemideki panik dalgasını sizlere aktarmaya devam edemedim.

Sizlerden gelen yoğun istek üzerine bayram tatili arasında AKP kulislerine devam ediyorum. Bakın, buzdağına çarpan saltanat gemisinde neler oluyor?..

Davutoğlu’ndan stratejik derinlikli medya
Saray’a yakın havuz medyasından ‘karı-koca’ yazarların Ahmet Davutoğlu’nu hedef alan yazılar yazması ve bu medyanın sürekli Erdoğan’ı ön planda tutarken Davutoğlu’nu görmezlikten gelmesi üzerine “Başbakan” ekibi harekete geçti. Davutoğlu ekibinin ön-ayak olmasıyla Mavi Marmara Ekibi tarafından ‘Diriliş Postası’ gazetesi kuruldu. Davutoğlu ekibi, saraya karşı ‘stratejik derinliği’ olan bir medya oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor.

Ortada kalan Akdoğan’ın yeni görevi, PKK ile ilişkiler
Erdoğan’ın Saray’a çıkmasının ardından saray ile Başbakanlık arasında sürekli gelip giden Yalçın Akdoğan’ın ne Erdoğan’a ne de Davutoğlu’na yarandığı ortaya çıktı. “HDP baraj altında kalır” diyerek sarayı umutlandıran Yalçın Akdoğan, HDP’nin barajı geçmesiyle birlikte Saray’ın öfkesine maruz kaldı.

Erdoğan’ın, Yalçın Akdoğan’ı 7 Haziran sonrasında pek de görmek istemediği ve “Erdoğan’ın sözcüsü” , “beyin yapıcısı” gibi hareket etmesinden sıkıldığı dile getiriliyor. Davutoğlu’nun ise, sürekli gelgit yaşayan ve çözüm/çözülme süreci konusunda tahrik içerikli açıklamalar yapan Akdoğan’ı sildiği, o nedenle de koalisyon görüşmelerinde müzakere sürecini Yalçın Akdoğan’a değil Ömer Çelik’e verdiği belirtiliyor.

Davutoğlu’nun çözüm/çözülme sürecinin raydan çıkmasında etkisi olduğunu düşündüğü Akdoğan’ı, İmralı/Kandil/HDP ile ilişkilerden sorumlu başkan yaptığı ve “durumları düzeltmesini” istediği ifade ediliyor.

“Reis-Hoca savaşı” danışmanlar arasında başladı
AKP’de “Reisçiler” ve “Hocacılar” olarak bilinen iki yapı, 7 Haziran sonrasında iyice belirginleşti. Erdoğan’ı savunan “Reisçiler” ile Davutoğlu’nu savunan “Hocacılar” arasında havuz medyası ve sosyal medya üzerinden büyük bir savaş başladı. Kılıçları çeken danışmanlar, birbirlerine sürekli suçlamalarda bulunuyor. 7 Haziran sonrası saray ve AKP’de “sorumlu kim” arayışı başladı. Anket üzerine anket yaptıran taraflar, sorumluluğu birbirlerine atmak için yoğun çaba sarf ediyor.

Erdoğan’ın gözde danışmanları Mustafa Varank ve Bülent Turan’ın Davutoğlu’nu doğrudan hedef almamak için onun başdanışmanları olan Ali Sarıkaya ve Hatem Ete’ye karşı kampanya yürüttükleri öğrenildi. Mustafa Varank ve Bülent Turan ikilisine karşı Ali Sarıkaya ve Hatem Ete’nin de büyük bir kampanya içinde oldukları son olarak Saray’ın önerisine, yapılmasını istemesine rağmen İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın grup başkanvekili yaptırılmamasında Davutoğlu’na etki yaptıkları dile getiriliyor.

Erdoğan’ın danışmanlarının ise bu duruma çok sinirlendikleri, Bülent Turan’ın basına kapalı grup toplantısında açık açık, “Saray’ın arzularının yerine getirilmediğini vurguladığı ve Davutoğlu’nun kararına tepki gösterdiği” belirtiliyor.

Davutoğlu’nun Ağustos planı ve Huber resti
Ahmet Davutoğlu, Eylül sonuna kadar yapılması gereken AKP kurultayını Ağustos’ta yapmayı düşünüyor. AKP’nin MKYK’sını tamamen yenilemeyi planlayan Davutoğlu’nun gerekçesinde, buradaki toplantılarda konuşulanların neredeyse tamamının Saray’a aktarılmasının ve daha sonrasında Erdoğan’ın aleyhte konuşanları hesaba çekmesinin etkili olduğu biliniyor.

Ayrıca, 7 Haziran seçimleri sonrasında İstanbul’da Huber Köşkü’nde yapılan görüşmede Erdoğan ile Davutoğlu’nun restleştiği konuşuluyor. Çok kritik bir havada geçen görüşmede Erdoğan’ın seçim sonuçlarının başarısızlığını, “meydanlarda başkanlık sistemini savunmadınız, ikili bir görüntü verdik” diyerek Davutoğlu’nu suçladığı, Ahmet Hoca’nın ise, “efendim, siz meydanlara inince biz kendimizi ifade edemedik, vatandaş Cumhurbaşkanını başka bir yere koyuyor” diyerek karşılık verdiği öğrenildi.

AKP’de Saray ve Davutoğlu ilişkileri için “Huber öncesi/Huber sonrası” yorumlarının yapıldığı belirtiliyor. İlk fırsatta kendisini harcayacağını bilen Davutoğlu’nun Huber görüşmesinden sonra kongreye yönelik bir parti programı hazırlattığı ve bunda sadece “tek başına iktidar” sloganının işleneceği, “başkanlık sistemini de başkanlığı getirecek anayasa değişikliğini de telaffuz etmeyeceği” ileri sürülüyor.

Ramazan Bayramınız kutlu olsun. Rabbim, Türk Milletini bölünmez bütünlüğü ile nice Bayramlara eriştirsin…

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ak-titanikin-batisi-35033yy.htm
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ak-titanikin-batisi-2-35082yy.htm

This entry was posted in Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *