YARGIDA AHLAK SORUNU..*** “Bugün AKP’nin güdümündeki yargının, Cemaat yanlısı yargıç ve savcılarını cezalandırmasından yana olmak (ya da tersi) yargının paylaşımını onaylamakla eş anlamlıdır”

Ali Nejat Ölçen
29.4.2015

YARGIDA AHLAK SORUNU..

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin paylaşımında Adaletsiz ve Kalkınmasız Parti (AKP) iktidarı ile Cemaat arasında husumete (düşmanlığa) dönüşen sorunlarının en çirkin ve ahlak dışı olanını yargı erkinde yaşamaya başladık.

Böylesi paylaşımda AKP yanlısı yargı erkinin Cemaat yanlısı olanını cezalandırmasını uygun bulmak da, o ölçüde yanlıştır ve zararlıdır. Aslında iki taraf ta hukuku kendi çıkarı için kullanmış iktidar gücüne dönüştürmeyi amaç almışlardı. Cemaat yanlısı yargıç ve savcı ne ölçüde suçlu ise, AKP yanlısı yargıç ve savcı da denli suçludur, adaletin eşitlik ve ahlak ilkelerinden sapmışlar, görevlerini kötüye kullanmışlardır. Bu konuda yan tutmak böylesi hukuk cinayetinden yana olmakla eş anlamlıdır.

Yargı erkininin bağımsız ve siyaset dışı olmasını savunmaktır gerekli olan. Bu gereklilik hukukun adalet ve eşitlik ilkesiyle bütünleşmesini koşul görür ve o nedenledir ki AKP’den ya da Cemaatten yana hangi yargı ve savcı işlevini hukuk dışına kaydırmışsa suçludur görevlerini kötüye kullanmış, hukuka ihanet etmiştir. Bu son tümcenin yanlış anlaşılmaması için belirtelim ki, hukuka ihanet, AKP iktidarının uzmanlık alanına dönüşmüştür. Toplumun ahlakını, toplumun dürüstlüğünü, toplumun adaletini sağlayacak ön koşul Yargı Ahlâkı’dır ve yargı ahlâkının temelinde güvenilir olmak, haksızlığa yol açmamak koşulu gelir.

Bugün AKP’nin güdümündeki yargının, Cemaat yanlısı yargıç ve savcılarını cezalandırmasından yana olmak (ya da tersi) yargının paylaşımını onaylamakla eş anlamlıdır; yargı erkinde ahlâk sorununun yok edilişine göz yummak demektir.

Çağımızda “adalet mülkün temelidir” deyimi dahi gerekli olsa bile eksiktir, tamamlanması gerekir. Yani mülk te (devlet te) adalete temel olmalıdır. AKP iktidarında devlet, adalete temel olmak yerine adalete engel olmayı üstlenmiş görünüyor. Her şeyden önce devletin de adalete temel olmasını sağlamayı koşul görmemiz ve böylesi adalet sorumluluğunu ve kültürünü yaratmamız gerekmektedir. Çünkü ulus kadar devletin de adalete gereksinimi var. Ve her şeyden önce adalet hukuk ile yeniden bütünleşebilmelidir. Bunun için hukukun kendine özgü ahlakını yapılandırmamız gerekecek.

Hukuk Fakültelerinde “Yargı Ahlâkı” türünde bir öğrenime yer verilmiş midir bilemiyorum. Fakat şimdi böylesi bir eğitime gereksinim olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Yargı Ahlakının en belirgin örneklerini MECELLE’de görmekteyiz. Aslında Mecelle Osmanlı Devletinin 1850’li yıllarda giriştiği devrimlerin en önemlisiydi. Birbiriyle çelişen mezhepsel hukuk (Fıkıh) yok edilerek tümünü bütünleşik hukuka dönüştürmüştür.

Ayrıca Padişah’ın ve Şeyhülislam’ın dudakları arasından dökülen sözlerin yasa hükmündeki etkinliğini ortadan kaldırmış ve bunlar kadar önemli olan hukukun nasıl bir hukuk olması gerektiği koşullarını betimlemiştir. Örneğin:

1.Mecelle’nin 74.maddesi “tevehhüme itibar yoktur” koşulunu öngörmüştü. Yani yargıda, “ vehim, kuruntu geçerli olmayacak”. Ergenekon, Hasdal davaları vehim ve kuruntu üzerine yargı kararıyla zindanların oluşumuna yok açtı. Ve Başbakan olan R.T.Erdoğan vehim ve kuruntuya dayalı o davaların savcısı olduğunu açıklamaktan geri kalmadı!

2.Kişinin ikrarı ile muaheze olunacağını ön gören Mecelle’nin 79.maddesi, yani kişinin suçunu kabul etmemesi özgürlüğü, AKP’nin faşizim hukukunda söz konusu olabildi mi? Aslında, yargı suçu kanıtlamak zorunda iken, kişinin suçsuz olmasını kanıtlaması zorunluluğu getirildi.

3.Mecellenin 72. Maddesi bugün AKP’nin hukukunda keşke geçerli olabilseydi. O madde “ hatası zahir olan zanna itibar yoktur” diyor. Yanlışı olduğu görünen zannın geçersiz olacağını vurguluyor. 21.yüzyılda AKP’nin hukukunda yanlış, düzmece, bilgisayarlara kimin yapıştırdığı bilinmeyen sanal, yazılı ve sözlü zan’lar binlerce seçkin aydınımızın zindanlara tıkılmasına neden oldu. Hitler’in Almanyasını, Mussolininin İtalyasını 21.yüz yılda yaşamaya başladık.

4.Mecelle’nin 1687’nci maddesi keşke bugün geçerli olabilseydi. “Meclis-i muhakemenin haricinde olan şehadet muteber değildir” diyor. Gizli tanığın nerde ne zaman alındığı bilinmeyen ifadelerinin, imzasız mektupların, bilgisayara yapıştırılan bilgilerin suç kanıtı sayıldığı AKP hukukunun, Mecelle’nin ne denli gerilerinde kaldığını göstermektedir Mecelle’nin bu çağcıl maddesi.. AKP iktidarı Osmanlıya özenerek yeniçerilerinin giysilerine bürünen konu mankenlerini törenlerde kullanırken, Mecellenin bu maddesini öngören hükmüne de gereksinim duymalı.

5.Mecelle’nin bir üstün yanını yargıcın nasıl bir kişi olması gerektiğine ilişkin hükümlerinde görüyoruz: Yargıç ahlakının nasıl bir ahlak olması gerektiğini betimliyor. Örneğin 1795’nci maddesi “hakim iki hasımdan hiç birisinin hediyesini kabul etmez, 1797.maddesi de “hiç birisinin ziyafetine gitmez” koşullarını öngörüyor. 1792.maddesi de “hakim, hakîm, fehim, müstakim ve emîn, mekin, metin olmalıdır” diyor.

Cemaatin yanaşması yargıç ile AKP’nin yanaşması olan yargıç, müstakim (doğru), emin (güvenilir) fehim (anlayışlı) mekin (onurlu) olabilirler mi? Bir yargıcın kararı için öteki yargıç “hükümsüzdür” diyebiliyor, yargı kararını bir savcı kabul edilemez buluyorsa, hangi tencere ötekisine “dibin kara” diyebilir!

6.Mecelle 1794’nci maddesi ile “ Hakimin temyiz-i tammeye muktedir olması lâzımdır” diyor. İyiyi kötüden ayıran yargıç gereğini koşul görüyor. AKP ile Cemaat arasında paylaşılmış olan hangi yargıç iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilmektedir!

7. Bugün AKP’nin hukukunda acaba Mecelle’nin 1802’nci maddesi geçerli mi! Keşke geçerli olabilseydi. Siyasallaşan din AKP iktidarında din olmaktan çıkmışsa, siyasallaştırılan hukuk ta hukuk olmaktan çıkmıştır. Bakınız Mecelle’nin 1802.maddesi çağcıl hukukta iki yargıç-tan birinin “ol davayı istimâ ve hükm edemez, ederse hükmü nâfiz olmaz” diyor. Yani bir davaya iki yargıcın bakması söz konusu olduğunda, yargıçlardan biri o davaya bakamaz ve karar veremez, karar verirse o karar geçerli olamaz, diyor. AKP’nin oluşturduğu hukuksuzluğun hukukunda aynı konudaki yargı bir birinden farklı; farklı olması bir yana çelişkili de olabilmekte! Neden? Çünkü, Karar suçun türüne göre değil, kişiye göre değişebilmektedir.

8.Özetle AKP iktidarında hukuk yalnız adaletin, eşitliğin, hakkaniyetin ve yansızlığın dışına çıkmakla kalmamış ahlakın da dışına çıkabilmiştir. Yalnız yargı erkini değil, yasama erkini ve yönetim erkini de halktan yana, halkın uzun erimli yararını gözeten bunu koşul kabul eden siyasal iktidarı yaratabilmek zorundayız. Eğer bu topraklarda var olabileceksek.

öyle,biline-çare buluna.
Dr.Ölçen.

This entry was posted in HUKUK-YARGI-ADALET. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *