Prof.Dr.Süleyman ÇELİK
29.04.2015
ANZAKLARDA ULUSAL BİLİNÇ OLUŞMASINI SAĞLADIK,
FAKAT BİZ ULUSAL BİLİNCİMİZİ KAYBEDİYORUZ
Birinci Dünya Savaşı çıkınca, İngiltere kolonileri Avustralya ve Yeni Zelanda’dan asker toplayarak bir kolordu oluşturdu.
Kolorduya Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (Australian and New Zealand Army Corps), kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle kısaca ANZAC adı verildi. Daha sonra bu kolorduya mensup, generalinden erine kadar tüm askerlere Anzak denildi.
Anzaklar Avrupa’da Almanlarla savaşmayı ve İngiltere’nin propagandasına inanmış oldukları için, kısa sürede zafer kazanıp anavatanlarını gezmeyi hayal ediyorlardı. Fakat onları uzun bir vapur yolculuğundan sonra Mısır’a çıkardılar.
Almanya, Osmanlı’nın Süveyş Kanalı’na saldırarak İngiltere’ye yeni bir cephe açmasını istiyordu. Böylece İngiltere Batı Cephesi’nden asker kaydırmak zorunda kalacak ve kendileri Fransa’yı ele geçireceklerdi. İngiltere asker kaydırmak yerine Süveyş’i Anzaklar ve Hint Birlikleri ile savunmaya karar verdi.
Öte yandan Osmanlı ordusu saldırı için hazır değildi. Fakat Cemal Paşa Almanların ısrarına dayanamadı ve harekatı başlattı. Ancak kısa sürede bozguna uğrayarak geri çekildi.
Anzaklar kolay zafer kazanmanı sarhoşluğu ile yeniden Avrupa hayalleri kurmaya başladılar. Fakat onları Avrupa’ya değil, bu kez Çanakkale’ye götürdüler.
Çanakkale’ye çıkarma yapmak üzere vapurla Limni Adası’na giderken gene hayal kuruyorlardı. “Türkleri Süveyş’te olduğu gibi bir günde yenip oradan Avrupa’ya geçmeyi” düşlüyorlardı.
Fakat bu kez sert kayaya çarptılar. İlk günden itibaren binlerce kayıp verdiler. 8-10 Ağustos tarihlerinde Albay Mustafa Kemal Bey tarafından yönetilen saldırılarla tepelerden kıyıya atıldılar. Dar bir şeritte kilometrelerce uzayan siperler kazarak mevzilendiler. Mehmetçikler de hemen karşılarına siperlerini kazdı ve böylece siper savaşları başladı.
Siperlerde savaşın yanında sohbet de ediyorlardı. Bir Anzak askeri bir gün laf attı; “Süveyş’te bir günde tozunuzu atmıştık. Burada amma uzattınız. Fakat yakında işinizi bitireceğiz!” Türk tarafından İngilizce bilen bir subay yanıt verdi; “Süveyş’teki savaş bizim savaşımız değildi, burada vatanımızı savunuyoruz.”
Bu söz Anzak siperlerinde yankılandı. “Onlar vatanlarını savunuyorlar. Biz ne için savaşıyoruz?”
O zaman onlar da “bu savaş bizim savaşımız değil” demeye başladılar. Ve bu düşünce Anzaklarda vatan kavramının oluşmasını sağladı. Böylece Anzaklarda ulusal bilincin uyanması ve ulus olma süreci başladı.
Tüm uluslar kurtuluş günlerini bayram olarak kutlarlar. Avustralya ve Yeni Zelanda ise binlerce evlatlarını kaybettikleri en acı günlerini, 25 Nisanı, bayram olarak değilse de, en büyük anma günü olarak seçmişlerdir. Burada canlarını vermiş atalarını, bir anlamda kendilerinin ulus olmalarını sağlayan kahramanlar olarak kabul ederler. Her yıl binlerce kişi, 24 saat uçak yolculuğunu göze alarak günübirliğine gelip onların mezarlarını ziyaret etmektedir. Gazilerini ölene kadar baş tacı etmişlerdir. Tüm kentlerinde özel müzeler kurmuşlar, anıtlar dikmişlerdir vs.
Bizim için de Çanakkale diriliştir. O zamana kadar, 200 yıldır savaşlarda hep yenilen ve bunun kompleksini yaşayan Türkler ilk kez, hem de dünyanın en güçlü devletlerini yenmeyi başarmıştır. Çanakkale’de gösterdiği üstün yetenekleriyle yıldızı parlayan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde toplanan milletimiz, Kurtuluş Savaşını bu moral güçle kazandı. Ardından Cumhuriyet kuruldu, devrimler yapıldı ve Ortaçağ karanlığından çıkarak çağı yakaladık.
Ne yazık ki Atatürk’ten sonra tekrar emperyalistlerin tuzağına düştük ve onlar, yerli işbirlikçileriyle birlikte ülkemizi tekrar Ortaçağa götürmeye başladılar. Bugün ulusal bilincimizi, Arapça deyimiyle milli şuurumuzu kaybettik. Ulusal birliğimiz bozuldu. Ülkemizi Sevr’e benzer yeni haritalarla parçalanmaya çalışıyorlar. Hainler açıkça ihanetlerini sergileyebiliyorlar. Buna karşılık beyni uyuş(turul)muş olan halkımız gelişmeleri bön bön izliyor, hatta bazıları hainlerin peşinden gidiyor.
Bu ay içinde Avustralya’dan 10 Rotaryen, eşleriyle birlikte Türkiye’ye gelmişler, Rotary Kulüplerinin konuğu olarak Türkiye’yi dolaşıyorlardı. İki gün de Samsun’da kaldılar. Rotaryen arkadaşlar benden, akşam yemeğinde, Anzaklarla ilgili bir konuşma yapmamı istediler.
Anzakların ailelerine yazdıkları mektuplardaki ifadelerden, kafalarındaki Türk imajını anlattım. İki farklı imaj var; biri Mısır’daki Türkler. Daha doğrusu onlar, Mısırdaki herkesi, Türk’ün yanında Arap’ı, Kıpti’yi, Fellah’ı da Türk olarak görüyorlar. Buradaki negatif imaj Çanakkale’de değişiyor. Ve tabi savaşın korkunçluğunu, gene mektuplardan yararlanarak anlattım. Konuşmanın sonunu şöyle bağladım;
“Değerli Konuklar, benim dedem de Çanakkale’de şehit oldu. Atatürk’ün deyimiyle “Gelibolu’da, sizin dedelerinizle koyun koyuna, huzur ve sükun içinde yatıyor.” Şunu bilmenizi isterim ki dedelerimiz birbirlerini öldürmediler. Sizin dedelerinizi de, bizim dedelerimizi de emperyalistler öldürdü. Ve aynı katliamı, günümüzde de Irak’ta, Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da, Afganistan’da, Suriye’de, Yemen’de vs. yapmaya devam ediyorlar.”