Emin Çölaşan
emincolasan@sozcum.com
24 Nisan 2015
Sözcü
Çanakkale…100. Yıl
Sevgili okuyucularım, geçtiğimiz 18 Mart günü Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yılını kutladık. Peki 100. yılı yarın kutlanacak olan nedir? Çoğumuz bilmeyiz, kısaca anlatmaya çalışayım.
Birinci Dünya Savaşı’ndayız…
İngiliz-Fransız donanması Çanakkale Boğazı’nı zorlamaya başlamıştı. 18 Mart günü denizden geçmeye çalıştılar. Bazı zırhlıları, Türk topçusu tarafından tam isabetle batırıldı, bazıları döktüğümüz mayınlara çarparak battı. Mecburen geri çekildiler.Size bu tarihleri özetle veriyorum:
– 18 Mart 1915, İngiliz ve Fransız donanmasının Boğaz’a hücumu, ağır kayıplarla geri çekilmesi. 25 Nisan’a kadar sessizlik.
– 25 Nisan 1915, müttefik ülkelerin sabaha karşı Saroz Körfezi sahillerine asker çıkarması. Esas kanlı savaşlar bu tarihten sonra başladı, her iki taraftan on binlerce insan öldü. (Yani çıkarma, günümüz itibarıyla bu gece sabaha karşı yapılacak.)
– 9 Ocak 1916. Müttefik kara ordularının aylar boyunca fazla bir ilerleme sağlaması, herhangi bir zafere ulaşması mümkün olmadı. Her iki tarafın da kayıpları çok ağırdı. Bu tarihte yine sabaha karşı sessiz sedasız çekildiler, son askerlerini de alıp başka cephelere dönmek zorunda kaldılar.
Çanakkale savaşlarının temel tarihleri işte bunlar.Yarbay Mustafa Kemal (Atatürk) bu savaşlarda 19. Tümen Komutanı. Cephede iken albaylığa terfi ediyor, en kanlı savaşların olduğu Anafartalar cephesinde Grup Komutanı oluyor.
Her yıl özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri tarafından hem kendi ülkelerinde, hem de Türkiye’de anılan 25 Nisan Anzak Günü, işte bu çıkarmanın yıldönümüdür.
Çanakkale’de Türk Ordusu’na karşı kimler savaşmıştı?
İngiltere egemenliğindeki Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri ki, onlara Anzak diyoruz.İngiltere tarafından getirilip taşeron olarak kullanıldılar. Sonra İngilizler ve Fransızlar geliyor. İngiliz ordusunda Hintliler ve “Gurka” olarak bilinen Nepalli, Fransız ordusunda ise sömürge Senegal’den getirilen askerler var.On binlercesi, daha önce adını bile duymadıkları bir ülkenin topraklarında can verdi.
Atatürk’ün onlar için 1930’lu yıllarda söylediği anlamlı sözler dünya savaş ve barış tarihine geçti:
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken
İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar!
Burada dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Ey uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Sevgili okuyucularım, Çanakkale savaşları gerçekten ilginçti. Pek çok Türk subayı ve yabancı askerler o cephede yaşananları hem savaş ortamında, hem de sonraki yıllarda yazdı.Bu kitaplar şimdi piyasada satılıyor.Size Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından çıkarılan iki yeni kitaptan söz edeyim.
İlki “Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları.” Yazarı büyükelçi Sermet Atacanlı. Cumhurbaşkanlığı arşivlerinden derlenen muhteşem bir belgesel. Atatürk cephede savaştığı düşman generalleri ile sonraki yıllarda dost oluyor. Öyle ki, bazıları Atatürk’ün cenaze törenine katılmak için Türkiye’ye geliyor.
İkincisi “Gelibolu Günlükleri. Kendi Anlatımlarıyla Anzak’ların Gün Gün Hikayesi.” Yazarı Jonathan King. Anzakların yaşadıkları gerçekten ilginç.
Deniz kenarında dar plaj bölgelerine sıkışmışlar. İleri hamle yapmaları çok zor çünkü araziye hakim tepelerin çoğu Türklerin elinde. Fırsat buldukça denize giriyorlar.Yeterli su yok. Suyu eşek ve katırlar taşıyor. Askerlerin çoğu bitleniyor! Dizanteri salgını yaygın. On binlerce yaralı hastane gemileriyle Limni Adası, Malta Adası ve İskenderiye hastanelerine gönderiliyor. Yiyecek durumları ve beslenmeleri iyi. Batan bir zırhlıdan denize şarap şişeleri dökülüyor ve savaşta en mutlu günlerini işte o zaman, bol bol şarap içerek yaşıyorlar!
Siperler çoğu zaman birbirine çok yakın. Mesafe bazen 20 metre… Kafasını kaldıran mermiyi yiyor ama arada dostluk ilişkileri de var. İki taraf askerleri birbirleriyle yiyecek, sigara değiş tokuşu yapıyor. En büyük sorun, günlerce açıkta bekleyen ve kokan cesetlerin kaldırılması. Bu amaçla iki tarafın komutanları arasında anlaşma yapılıyor ve belli zamanlarda cesetler hemen oracıkta üst üste gömülüyor. Mezarı bile olmayan o askerlere “Meçhul asker” diyoruz.
Peki ama müttefik orduları Çanakkale cephesini 9 Ocak 1916 günü nasıl tahliye ettiler? Sessiz sedasız, bir tek kayıp bile vermeden bu işi nasıl başardılar?
Çıkarmanın yapıldığı 25 Nisan 1915 gününden en kanlı savaşların gerçekleştiği ve on binlerce insanın ölümüne neden olan süreçte 9 Ocak 1916 gününe nasıl geldik? Burada iki olasılık var:
İlki, bizimkiler tahliyenin olacağını kestiremediler. Dolayısıyla onlar sabaha karşı gemilere bindirilirken üzerlerine saldırmaları ve ateş etmeleri söz konusu olmadı. Durumu ertesi gün, siperlerin boşaldığını görünce anladılar.
İkincisi, gitsinler de nasıl giderlerse gitsinler diye düşman ordusunun kaçışını görmezden geldiler. Tarihçiler ve arşiv belgeleri ilk olasılığın doğru olduğunu gösteriyor.
Sevgili okuyucularım, İstanbul’daki Ermeni teröristlerin tutuklandığı ve şimdi birileri tarafından “Soykırım (!)” günü ilan edilen tarih, 24 Nisan 1915… Sözde soykırımın 100. yılı.
Bir gün sonrası olan 25 Nisan 1915 ise Çanakkale cephesine düşman çıkarmasının yapıldığı günün 100. yılı. Türk Ordusu aynı günlerde bir sürü cephede savaşıyordu. Çanakkale, Doğu Anadolu, Suriye, Filistin, Hicaz…
Biz sadece Çanakkale’yi anıyoruz, diğerlerini neredeyse unutmuşuz! Oysa o cephelerde de on binlerce şehidimiz var.Ermeni soykırımında (!) öldürdüklerimiz adına hükümet Patrikhane’de anma töreni düzenliyor, sadrazam Ahmet, Ermeni teröristler için başsağlığı mesajı yayınlıyor ama onların öldürdüğü Müslümanlar ve Türkler için yapılan bir şey yok!
Şimdi aradan 100 yıl geçmiş, Tayyip televizyona çıkıp şiir okuyor, Çanakkale şehitlerimiz üzerinden oy avcılığına soyunuyor. Vatan uğruna can verenlerin ruhları inciniyor.