Değerli okur ,
Bu hafta posta kutuma iki değerli yurtseverin vefat haberi düştü.
Değerli Abbas GÖKÇE ile Emin KOTAN’a rahmet diliyorum.
Yaşam görevlerini şeref ve açık alınla tamamlayarak gittiler.
Kalem arkadaşlarımdan Ahmet Avcı şöyle yazmış ;
BİR DOSTU YİTİRMEK… (Emin KOTAN)
Bir dostumu yitirdim…
Can dostum, ağabeyim, sırdaşım, dert ortağım Emin Bey’i yitirdim…
Cenazesini 26 ARALIK Cuma günü İstanbul’dan uğurladık…
Emin Bey’i 2000 yılı yazında tanımıştım…
Arkadaş ve dost olmakta çok zorlanan ben, sevmiştim Emin Bey’i…
Emin BEY;
SSK İstanbul Bölge Müdürü emeklisi…
Türk Silahlı Kuvvetleri Akademisi mezunu…
Muşlu…
Anadolu Bilgesi…
Ama tam bir İstanbul Beyefendisi…
Dost, arkadaş canlısı, iyiliksever…
Adam gibi adamdı…
Emin Ağabey, herkesle dosttu…
Ama benim tek dostumdu…
Neye yanıyorum biliyor musunuz; hep Emin Bey, derdim…
Ama içimden hep “Emin Abi” demek geçerdi…
Neden diyemedim ki…
Güle güle EMİN ABİ…
Mekânın cennet olsun…
Ahmet AVCI
27 ARALIK 2014
***
Ahmet beyin bu mektubu üzerine uğurladığımız tüm dost ve
arkadaşlarımızı rahmetle anmak adına aşağıdaki yazıyı sizlerle paylaşmak istedim
Naci KAPTAN
PIRILTILI YAZILAR * Yüz Mektup – Cento Lettere
Dostlugun görünmez ipiyle birbirine dikilmis olan yolcular…
“Ne yapmali ya da ne yapmamali
Ne ortaya çikacak ne ortaya çikmayacak
Bilinen nedir bilinmeyen nedir
Ne yeni ne eski
Neyi saklamali neyi atmali
Neyi hatirlamali neyi unutmali
Neyi sormali neyi cevaplamali
Gelen ne giden ne
Biten ne baslayan ne
Hangi baris hangi savas
Neyin çogu neyin azı”
Moliere dostlugu anlatirken dost olan iki kisinin birbirlerine görünmez bir ip ile dikildiklerini ve zaman geçtikçe artik dikis izlerinin görünmedigini ve o iki insanin birbirine görünmez bir ip ile sonsuza kadar bagli oldugunu yazar.
Dostlugun görünmez ipiyle birbirine dikilmis olan yolcularin hayat sahnesinde sirtlarini dayadiklari bir mimarin dünyanin ucundaki fenerden gönderdigi çizilmis mektuplariyla her gün rüyalardan bir hediye almaya devam eder; “Her seferi ilk seferi ve son seferi gibi…”
“Cento Lettere” Yüz Mektup kitabi Ponti’nin ölümünden sonra yakin arkadaslarina gönderdigi binlerce mektup arasindan rasgele seçilmis binlerce hayalden, duygudan, notadan, buluttan birer hatira. Bir nehirden alinan bir avuç su misali. Nehrin neresinden alindiginin asla anlasilamayacagi…
Yüz Mektup
Mimar, ressam, sair, endüstri tasarimcisi, gazeteci Gio Ponti’nin dostlari da bu görünmez ipligin dokudugu hayalleri birer çizilmis mektup olarak alabilen bir kaç sansli kisi…
Gio Ponti her sabah bes ve alti arasinda düzenli olarak arkadaslarina ve is ortaklarina o günkü proje hakkindaki degisiklikleri mektuplarla yazarak güne baslayan Italya’nin savas sonrasi dönemi tasarim rönesansinin mimarlarindan biri.
Insanlarin kullandigi araç gereçlere bir Italyanlik vererek “made in Italy”nin öncüsü olan bir endüstri tasarimcisi. Tahran’dan Karakas’a onüç ülkede yaptigi binalari, yüzlerce firmaya yaptigi tasarimlari, yirmi bes yillik ögretmenligi, elli yillik gazeteciligi, besyüz altmis dergide yayinlanmis yazilari ve dikte ettigi ikibinbesyüz, çizdigi ikibin mektubuyla hayallerini tastan ve boyadan insa eden, Dolce Vita’yi her daim çevresindekilere yasatan ve bir meltem hissi gibi betimleyebilecegimiz Dolce Vita’yi koltugunun altina sIkistirip baska ülkelere de götüren bir sanatçi.
Milano La Scala operasi için yaptigi dekor ve kostümler, Venini için tasarladigi Murano cam objeler, Italya’nin savas sonrasi kahve bar kültürünün bir mihenk tasi olan La Pavoni Kahve makinasi, bir çocugun bile tek parmagiyla havaya kaldirabilecegi Cassina için tasarladigi sandalyeler,”grafik bir slogan” olarak niteledigi ve 2002’de bir uçagin çarptigi Milano’nun 1956’da yapilmis en önemli gökdelenlerinden biri olan Pirelli Kulesi, 1950’lerde Akdenizde seyreden en güzel gemilerden biri olan Andrea Doria’nin tasarimi,Fornasetti için yaptigi mobilya koleksiyonuyla ve San Remo’daki Casino ile Ponti’nin yaptigi tasarimlar savaş sonrasi gelişmekte olan Italyan endüstrisinde birer tasarim obje olarak kalmayip fabrikalar araciligiyla kitlelere ulasirken bir yandan da o markayi büyüten , düslerini belirli bir kesimle degil tüm milletiyle paylasan çok yönlü bir sanatçinin eseri.
1928’de inançlarini kitlelerle paylasmak adina Floransa’li arkadasi Ugo Ojetti ile birlikte Domus dergisini kurmasiyla birlikte yayincilik hayatina el atan Ponti, dergicilige her daim onu heyecanlandiran ve etkileyen seylerin kisisel bir günlügü, amatör bir hobi olarak bakarak ölümüne degin elini mürekkepten asla çikarmiyor.. Kizi Lisa Licitra Ponti siradan bir güne altmis saat sigdirarak çalistigini, daha ögle olmadan ellerinin lacivert mürekkepten geçilmedigini, geceleri yandaki evlerden gelen isiklarin desenlerini aydinlattigini anlatirken kalemini bedeninin yeni bir uzvu olarak hayal etmek isten degil.
Ponti her gün saat bes sularinda uyanip yazdigi ve çogunlukla çizdigi mektuplarinda dostlarina her gün bir hediye gönderiyor.
“Cento Lettere” Yüz Mektup kitabi Ponti’nin ölümünden sonra yakin arkadaslarina gönderdigi binlerce mektup arasindan rasgele seçilmis binlerce hayalden, duygudan, notadan, buluttan birer hatira. Bir nehirden alinan bir avuç su misali. Nehrin neresinden alindiginin asla anlasilamayacagi…
Ponti’nin mektuplari uykuyla uyaniklik arasinda geçilen o sirça köprüde çekilmis birer rüya polaroidi. Bir günü, bir zaman araligini çözen mektuplar bunlar. Kimi zaman esi Gulia’ya “sen benim güne$ isigimsin” derken, kimi zaman simsiyah kadife bir eldiven giymis bir kadinin müzik notalarini pencereden atmasiyla bize yepyeni hayaller ve umut vadeden mektuplar,
resimler, siirler ya da kisaca söylemek gerekirse bir film karesi…herbirine özel birer mesaji ve konsepti olan. Bu mektuplarin her biri Ponti’nin hatiralarinin fotograf karesi sadece öznesine özel. 50’li yillarda yalnizca karakalem çizilen bu mektuplar, 60’larda yerini parmak uçlariyla gökyüzüne çizdigi bulutlara, 70’li yillarda ise renge ve desene birakiyor.
Alicilar bu mektuplari saklayarak sonsuz ve mutlu bir oyuna giriyorlar.Belki de aralarindaki bir sir Ponti’nin bir çizimiyle o günün hatirasini sonsuza dek canli tutuyor, bir desenin bir rengin ardina saklanip sahibine isil isil göz kirparak…
Kitabin önsözünü kaleme alan Joseph Rkywert “mimar, ressam, sair, tasarimci,aile babasi, sirketlerin basi dergilerin genel yayin yönetmeni bir adam nasil zaman bulupta böyle sahane mektuplar gönderebiliyordu anlayamiyorum,bu hisse tutunma ihtiyaci onun yeni tasarimlar yapmasinda itici bir güç oluyordu. Karsiliginda da bir sey bekledigi yoktu, daha ben ilk aldigim mektubuna ne cevap yazabilecegimi düsünürken o üst üste digerlerini gönderiyordu, onun her zaman arkadaslari için ‘orada’ olmasi beni utandiriyordu.
Ben ondan kirk yaş küçüktüm ve ne yapsam ona bu mektuplarin karsiligini veremezdim” diyor. Askla arkada$ligin o görünmez iplikle birbirine dikildigi dostluklarda arkadaslarina birer hediye vererek verdigi hediyelerden ilham alan bir sairin “her bir düsüncesi bir işaret, her bir isareti birer düsünce”.
Kizinin betimlemesiye babasinin hayal gücü su üzerindeki akrobatlar gibi hizli, hafif ve ayagi yere basmayan, gündelik hayatin ritmine bir es vermeden kendi ritmini yakalayan…
Ponti kendi ritminde “Lola bulutlarin üzerine bayragimizi dikelim” diyerek,bulutlara merdivenler çizen ve kimi zaman belki de hayal kirikligiyla “bulutlarin arasini açacaksin” diyerek sitem eden, bazen de birisini mutlu etmek için bir kutudan bulutlar çikartan bir masalci. Arkadaslariyla geçirdigi tek bir günün anisini bir hikaye ile resmederek “Rüyalarinin devami için bir rüzgar”, yazan, bir ziyaretin ardindan o ziyareti gökkusagiyla resmeden, parmaklarinin her birinin ucundan dogan güneslerle sevdiginin dokunuslarini kutsayan ve avucunda yakaladigi ay’in fazlari ile o ani sonsuz kilan, müzikle elini yikayan bir kizin elleriyle belki bir gece önceki sevismelerinin ritmini yakalayan, yapraklari yerine notalari olan bir agaçla belki ilkbahari kutlayan masallar bu mektuplarin her biri…
Ponti “mimarlik bakmak için yapilmistir, ister antik çaglardan kalma ve bizi bir anda bir zaman yolculuguna çikaran ve masallarin gerçek olduguna inanmamizi saglayan satolar ister abstrakt figüratif formlu modern tasarimli binalar olsun ruhlarimizi büyüleyen ve düsüncelerimizi tesiri altina alan bu yapilar hayatlarimizin yegane sahnesi ve sirtimizi yasladigimiz bu essiz destege askla bagliyim” der 1957 yilinda Amate L’Architectura basligi altinda yazmaya ba$ladigi makalelerinde.
Ponti dünyadaki nadir bir avuç hayal mültecisinden biri olarak dostlarina gönderdigi mektuplarini sanki dünyanin ucundaki fenerden postalar. Bir kanati düsmüs yüzünde saskin bir ifadeyle duran bir melegin iç sesini anlatirken muhtemelen pek keyfi olmayan bir dostuna seslenir;
“Ne yapmali ya da ne yapmamali
Ne ortaya çikacak ne ortaya çikmayacak
Bilinen nedir bilinmeyen nedir
Ne yeni ne eski
Neyi saklamali neyi atmali
Neyi hatirlamali neyi unutmali
Neyi sormali neyi cevaplamali
Gelen ne giden ne
Biten ne baslayan ne
Hangi baris hangi savas
Neyin çogu neyin azı”
Kalemi artik bedeninin lacivert rüyalara bulanmis yeni bir uzvu olan Ponti 80. ya$ini kutlarken yine bir dostuna yazdigi mektubunda “80 yasima bastim,sonuçta kolay oldu. Senin gibi arkadaslarim olmasi ve 80 sene beklemek yetti ” der. Zaman geçer ve artik kisa mesafe yürüyüslerde dahi çok yorulan Ponti uzaktaki arkadaslarina günde onlarca mektup atmaya devam eder ve yakinindaki dostlarini görmek için yillarca kullandigi Citroen Ds’sini Milano çevresinde arkadaslariyla dolasabilmek adina oniki kisilik Fiat bir minibüs ile degistirir.
Dostlugun görünmez ipiyle birbirine dikilmis olan yolcularin hayat sahnesinde sirtlarini dayadiklari bir mimarin dünyanin ucundaki fenerden gönderdigi çizilmis mektuplariyla her gün rüyalardan bir hediye almaya devam eder;
“Her seferi ilk seferi ve son seferi gibi…”
Gio Ponti
Cento Lettere
Rosellina Archinto yayinevi /Milano
Naci KAPTAN
28 Nisan 2011
27.Aralık.2014