FUNDA BİSMİLLAH *** BAŞSAĞLIĞI VE YILMAZ ÖZDİL’İN YAZISI *** MURAT

AKP – CEMAAT YAPILANMASININ KURDUĞU KUMPAS İLE
ZİNDANDA TUTSAK EDİLEN ASKERLERİMİZDEN BİRİSİ DAHA,
DZ.KURMAY ALBAY MURAT ÖZENALP HAYATINI KAYBETTİ.

ÖZENALP’A RAHMET AİLESİNE VE ATATÜRK’ÜN
GERÇEK ASKERLERİNE BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUM.

TÜM ÖLÜMLERDE OLDUĞU GİBİ BU ÖLÜMÜN DE ANA SORUMLUSU
BAŞTA BAŞBAKAN ERDOĞAN , ADALET BAKANLARI VE
AKP’NİN TÜM MENSUPLARIYLA BİRLİKTE F YAPILANMASIDIR.
BU ÖLÜMDE GEN.KUR.BAŞKANI ÖZEL VE
KUVVET KOMUTANLARININ DA SORUMLULUĞU VARDIR.

ELBET GÜN GELECEK, DEVRAN DÖNECEK ;
ÜLKESİNİN İNSANLARINA,AYDINLARINA,KEMALİST ASKERLERİNE
BU TUZAĞI KURANLAR DA YARGIYA HESAP VERECEKLERDİR.

NACİ KAPTAN

***

ULUSALCI GÖNÜLLÜLER’İN DUYURUSU

“ORDUYA KUMPAS YAPTILAR ” DİYENLER DE,
YAPANLAR DA BU CANDAN SORUMLUDURLAR…

ONLAR AYNİ YÖNÜN YOLCUSUDUR, KESİŞMEZLER,
HEDEFLERİ AYNİDIR, AYNİ YOLUN BİRBİRİNE PARELEL İKİ KENARIDIR..
ATATÜRK CUMHURİYETİNE KARŞI TEK PARALEL DEVLETTİR…

Başta ailesi olmak üzere, tüm dostların başı sağ olsun.

ULUSALCI GÖNÜLLÜLER

Yılmaz Özdil
29 Nisan 2014
Hürriyet

Murat

1979…

Henüz 14 yaşındaydı. Tokat Zileliydi. Dar gelirli ailenin çocuğuydu. Bir eliyle babasının ceketinin ucundan tutuyor, öbür eliyle bavulunu taşıyordu. Gözleri, biraz da korkuyla faltaşı gibi açılmıştı, İstanbul’a ilk gelişiydi, denizi ilk defa o gün gördü. Eminönü’ye vardıklarında Yeni Cami’yi tanıdı, seyrettiği filmlerden…

Yolun karşısına geçtiler. Altı numaralı iskeleden bilet aldılar. Hayatında ilk defa gemiye binecekti. Yüreği pır pır. Vapur kalktı, etrafı seyrediyordu, ezberlercesine, Topkapı Sarayı’nı, Kız Kulesi’ni gördü, geride kalan Sirkeci uzaklaşıp, küçülürken, Adalar belirdi. Yanaştıkları ilk tabelayı okudu, Kınalıada. Burası değildi. Üçüncü adada indiler, Heybeliada’ya böyle ayak bastı. Erguvanlar açmıştı. Ada, yaz coşkusuyla karşılamıştı onu ama, aileden, yuvadan ayrılmanın hüznünü gel de ona sor…

Babası, cebindeki adres kâğıdını çıkardı, iskelede duran birilerine gösterdi, tarif ettiler. Adanın en uzak tepesiydi. Faytona binmediler. Baba-oğul, yürüye yürüye, tırmandılar. İşte gelmişlerdi. Deniz Lisesi. Baba, evladına sarıldı, öptü, emanet etti oraya… Macera başlamıştı. 14 yaşında.

Ardından, Deniz Harp Okulu’nu bitirdi. O ufak tefek oğlan, aslan gibi teğmen çıkmıştı. Deniz Harp Akademisi’ni de birincilikle bitirdi, kurmay oldu. Gökova firkateyninin komutanlığını üstlendi, harp filosunun en iyi gemisi ödülünü kazandı. Bangladeş’te askeri ataşelik yaptı. Komodorluk yaptı. Hani, Libya’da içsavaşta sıkışıp kalan vatandaşlarımız, gemilerle taşınarak kurtarılmıştı ya… İşte o, en öndeydi, operasyonun kritik komutanıydı. Sema’yla evlendi, Batu dünyaya geldi, sonra Duru… İyi insan, iyi baba, iyi komutan… Birinci sıradan amiral olacağı kesindi. 30 Ağustos’a gün sayıyordu.

22 Ağustos’ta tutukladılar!

“Asrın iftirası”na uğrayan, seçkin subaylarımızdandı. Savunmasında şunları anlattı…

“Ömrümün üçte ikisini Türkiye Cumhuriyeti’ni ve hükümetlerini, dünya denizlerinde temsil edip, canım pahasına korumaya ant içmişken, gerçek olmadıkları yüzlerce kez ispatlanmış dijitallere dayanarak suçlanmamı, kara mizah olarak tanımlıyorum. İddianamede, ev adresim ve kaldığım cezaevi bile yanlış yazıyor!”

“Bir baba olarak, çocuklarıma bırakacağım en büyük miras, her ne olursa olsun doğruyu söylemeleri tavsiyesidir. Yalan, bu dünyadaki en büyük onursuzluktur. Bu inancımın aksine, en büyük onursuzluğu yapıp, sadece açık görüşte kucaklayabildiğim yedi yaşındaki kızıma hayatımda ilk kez yalan söyledim. Olan bitenden etkilenmemesi için, burada eğitim aldığımı, eve ne zaman döneceğimi bilmediğimi söylüyorum. Bana belli etmek istemese de, kendisini bu yalana inandırarak, kalbi kan ağlayarak, babasının vatan ve bayrak için kendilerinden uzakta olduğuna inandırarak, başı dik yürüyor.”

“Savunmamı, peygamberimizin söylediği ve hepimizin kulaklarına küpe olması gereken ‘Bir günlük adalet, 60 yıllık ibadetten faziletlidir’ sözüyle tamamlıyorum. Bir saniyenin bile çok önemli olduğu insan yaşamında… Türk hukuk sistemine güvenmeye devam ediyorum.”

16 sene yapıştırdı Murat’a… Güvenmeye devam ettiği Türk hukuk sistemi!

Maltepe’deki arkadaşlarımdan biriydi.

Bir gece sancılarla hastaneye kaldırdılar. Safrakesesi… Ameliyat edildi. Salata yaparken parmağının ucunu bile kessen, kendini bir hafta kötü hissediyorsun. Hiç olmazsa, iki gün hastanede yatabilirdi. Yok kardeşim… Ertesi sabah cezaevine geri gönderdiler. Sırf bu hadise bile, meselenin hukuk meselesi olmadığının kanıtıydı. Yarışarak geçilmesi mümkün olmayan subaylar, ölümüne cezalandırılıyordu.

*
Önce Hasdal’a geçti, sonra eşinin ve çocuklarının yanına, Ankara’ya, Mamak’a transferini istedi. Her hafta açık görüş için o kadar yol yapmasınlar, perişan oluyorlar, bari ben oraya gideyim demişti.

Bu değişiklik, hem ailesine, hem ona iyi gelmişti, biraz merhem olmuştu. Taa ki 23 Nisan’a kadar… Her gün zaten fenaydı ama, o gün daha bir fenaydı. Çocuk Bayramı’nda çocuklarına sarılamıyordu. Anca 26’sında açık görüş vardı. Üç gün, üç asır gibi geçti. Hep güler yüzlü, hep iyimserdi ama, o üç gün adeta içine kapanmıştı. 26’sı sabahı, nihayet, koştu kucakladı hasretle, kızını, oğlunu, eşini, annesini…

Batu, 14 yaşına gelmişti. Babasının, kendisini Deniz Lisesi’ne teslim ettiği yaşa… Ama, oğlunun 14 yaşı, kendisinin 14 yaşından çok farklıydı, yaşanan sıkıntılar 24 yaşın olgunluğuna getirmişti Batu’yu… Sakın merak etme babacığım, ailenin başındayım dercesine, dimdik duruyordu. Duru’nun ise, gözleri dolu doluydu. Belli etmemeye çalışıyor, dudaklarını ısırıyordu. Bir baba için, daha çaresiz nasıl bir durum olabilir ki? Gel dedi kızına… Güya neşelendirecek, gel biraz top oynayalım dedi.

Ayağı kaydı, düşüp başını taşa çarptı diye yazdı gazeteler… Elbette palavraydı… Maalesef, buraya kadar dayanabilmişti. Dünyanın kahrını taşımaktan yorulan asırlık ağaç misali, durup dururken devrildi. Düştüğü için beyin kanaması geçirmedi, beyin kanaması geçirdiği için düştü.

Mahkemesindeki savunmada “bir saniyenin bile çok önemli olduğu insan yaşamında” derken, tam olarak bunu kastediyordu. Ha bugün çıkacak, ha yarın çıkacak denilen Balyoz kararı, Anayasa Mahkemesi’nde oyalanıp durmasaydı… Murat, sapasağlam, aramızda, çocuklarının yanında olacaktı.

Şu anda GATA’da. Durumu çok ağır. Ameliyat bile edilemiyor. Uyutuluyor.

Ve, Maltepe’deki kardeşlerimle konuştum, az daha sabır, aman moralinizi sağlam tutun diye… Cam kırıkları çiğner gibiydi sesleri… 16’şar sene yediklerinde bile, onları bu kadar üzgün görmemiştim. Akademi sınavlarına çalıştırdığı Erdinç, Gökova firkateynini devrettiği Ender, deniz lisesinden beri ağabeylik yaptığı Cem, akademiden sınıf arkadaşı Yavuz ve yan yana ranzalarda yattığı havacı ağabeyi İsmet, dua ediyorlar, hayata tutunması için… Tıpkı, Hasdal, Mamak, Silivri, Hadımköy, Şirinyer gibi.

Tarih, böyle ihanet görmedi.

This entry was posted in ERGENEKON - BALYOZ, HUKUK-YARGI-ADALET, TSK, Uncategorized, Yılmaz Özdil. Bookmark the permalink.

One Response to FUNDA BİSMİLLAH *** BAŞSAĞLIĞI VE YILMAZ ÖZDİL’İN YAZISI *** MURAT

  1. Pingback: Adalet nöbeti | Cumhuriyetimiz İçin

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *