CHP için “Son Çıkış”

CHP için “Son Çıkış”

NAZIM GÜVENÇ

Cumhuriyet tarihinde bugüne dek yaşamadığımız derecede “kritik” bir siyasal süreçten geçiyoruz. Adını koyalım: sözcüğün tam anlamıyla “karşı-devrim” sürecidir bu. Daha önce de dikkati çekmiştik: bazı Atatürkçü yazarlar Demokrat Parti’nin 1950’de genel seçimi kazanarak iktidara gelişini “karşı-devrim” olarak nitelerler. Aslında değildir; o yola çıkan bir kapının daha açılışıdır.

Gerçek anlamda “karşı-devrim” bugün yaşanmaktadır. Ulusu değil, “ümmet”i temel alan bir ideolojik zeminde, 1923 Cumhuriyeti’ni tuğla tuğla yıkmak ve yerine “Türk – Kürt – Arap” etnik bileşenlerinden oluşan bir “sünnî ümmet”e dayalı bir “Büyük Federasyon” kurmak hedefi. İşçi Partisi’nin (İP) önerdiği laik ve enternasyonalist “Batı Asya Birliği”nin dinci ve ümmetçi sürümü!

“Karşı-devrim süreci”
“Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin kaldırılması, ulusal bayramları kutlamanın şimdilik “âdet yerini bulsun” kabilinden protokol merasimine indirgenmesi, tatil olmaktan çıkartılması, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun fiilen başkalaştırılması, Atatürk Orman Çiftliği’ne tecavüz edilmesi, vb. eylemler bu yolda nasıl bir Atatürk düşmanlığı ve laik cumhuriyet yıkıcılığıyla gidildiğinin sadece birkaç somut örneğidir.

Gerek DP ve Adnan Menderes, gerekse AP, DYP ve Süleyman Demirel, Atatürk Cumhuriyetinin temellerinin zayıflamasına; toplumda dinci, şeriatçı, Osmanlıcı kafada olup da sinmiş, “arazi olmuş” ulus, cumhuriyet düşmanı damarın yeniden doğrulup, büyümesine fırsat verdiler. DP ve AP’nin yaptıkları ciddi bir gafletti ama onlar özünde Türklüğe de, cumhuriyete de, laikliğe de düşman veya karşı değillerdi.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez 2002’den beri bu “düşman” damar tek başına hükümet ve süreç içinde tüm devlet aygıtında “iktidar” konumundadır. İktidarını da, her geçen gün sadece “demokrasi” adına ne kalmışsa onu değil, laiklik ve ulusal cumhuriyetten kalanları da yıkmak hedefi doğrultusunda “aşamalı ve sürekli karşı-devrim” yolunda ilerleme kararlılığındadır.

Önümüzdeki 10 yıl için öngördüğü Yol Haritası bile bellidir: Cumhurbaşkanlığı seçiminde rejimi tek adam diktasına dönüştürecek şekilde aday belirlemek ve seçtirmek. 2019’da üç seçimin aynı yıla denk gelmesinden de yararlanarak tek adam iktidarını 2023’te de başta olacak şekilde yeniden seçilerek sürdürmek. 2019 ve 2023 yıllarının sadece yeni sıçrama tahtaları işlevi değil, aynı zamanda “ulusal direniş” ve 1923 Cumhuriyeti’nden intikam almanın, (devletin adını değiştirmek dâhil) resmen yıkmanın “manidar” tarihleri olarak ayrı bir “yıkım şevki” işlevi gördüğünü bilelim.

Bir somut gerçek daha: yine Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez AKP iktidarı “Türk” ve Atatürk demekten bilerek, özellikle kaçınmaktadır. “Türklük” sıradan herhangi bir “etnik unsur” gibi sayılmanın, anılmanın ötesinde fiilen olumsuz yönde “ayrımcılığın” hedefidir. Ulusallığa, Türklüğe sahip çıkanların; laik demokratik cumhuriyete, modern yaşam tarz ve değerlerine sahip çıkanların;

Taksim’de 31 Mart Kışlası’nın hortlatılmasına direnenlerin, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek yurt çapında (78 ilde) üç kuşaktan hep birlikte yürüyen silahsız insanların üstüne “Emniyet kuvvetleri”nin “yabancı bir düşmana saldırırcasına silahla, gaz ve kimyasal bombalarla” öldüresiye saldırdığı bir ülke durumundadır

Türkiye. “İngiliz işgali altındaki İstanbul”, “Yunan işgali altındaki Ege”, “Fransız işgali altındaki Adana, Antep…”de olanların daha ağırına bugün yine Türk halkı, “Cumhuriyet Türkleri” hedef olmaktadır. Genel durum ve manzara budur.

Ulusal direniş
30 Mart 2014 yerel seçimlerinde buna rağmen, bu yıkıcılığın “kahramanı” partinin oyların (sahtecilikle aldıklarının dışında) yüzde 40’ını kazandığı; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu CHP’nin ise ülkenin anca üçte birinde ciddi bir varlık gösterebildiği tablosundan yılgınlığa kapılmayalım. Şunu gözden kaçıramayız: Bir CHP vardır.

Yalnız sorun CHP’nin (seçimde üçte birlik oy alması bir yana) parti olarak, örgüt olarak, hele hele “Atatürkçü parti” olarak ne kadar var olduğudur! Bu açıdan bakınca da, aslında üçte bir kadar bile denebileceği kuşkuludur. Yaklaşık bir yıl öncesine kadar, Genel Başkan seçildiği günden beri, AKP Genel Başkanı dışında hangi partinin genel başkanı Türk ve Atatürk demekten özenle kaçınıyordu?

Hangi Partinin genel başkanı aynen AKP Genel Başkanı gibi, Atatürk’e doğrudan açıkça yöneltemediği eleştiri ve suçlamalarını İsmet İnönü’ye çoğu zaman haksız ve yanlış gerekçelerle dile getiriyordu? Daha sayalım mı?

Salt CHP’ye odaklandığımızda bugün durum ve manzara şudur:
Elbette sadece bugünkü yönetime fatura edilemeyecek çünkü en azından son 40 yıllık bir hatalar, yanlışlar, gafletler zincirinde birike birike bugüne gelen bir parti var. Şu temel farkla:

Türkiye’nin 3 Kasım 2002’de AKP’nin eline geçmesinden beri başına gelenlerin daha küçük çapta elbette ama özünde bir benzeri Genel Başkan Deniz Baykal’ın bir “kaset darbesi” komplosu sonucunda zorla, tertiple düşürüldüğünden buyana CHP’de de adım adım yaşana gelmektedir. Nasıl Türkiye Cumhuriyeti İslamiyet adına yıkılmak, başkalaştırılmak isteniyorsa CHP de “sosyal-demokratlık” adına değiştirilmek, başkalaştırılmak istenmektedir. CHP’nin kendisini yenilemesi gerekmiyor mu?

Hem de nasıl ve acilen gerekiyor! Yalnız, “yenilenmek”: kendi öz kimliğine sadık kalarak, kendini güncellemesi, 21. Yy.’a uyan, Türkiye’nin gereksinimlerine yanıt veren bir çizgiye, göğsümüzü gere gere yine, yeni, yeniden CHP diyebileceğimiz bir yenilenmiş Vizyon, yenilenmiş Söylemle donanması olursa “yenilenmek” olur. Cinsiyet değiştirmek değil.

Oysa bugün önümüze getirilen ve yutturulmaya çalışılan şeyler: “yenilenme” değil, CHP’yi başkalaştırmaya; CHP’nin “genlerini değiştirmeye” yönelik yeni tertipler, yeni oyunlardır. En tazesi:
“Occupy CHP” şarlatanlığıdır!

Ama doğrusu bu oyunun adı da yapılana uymakta ve tam da Türkiye’ye yapılanın bir benzerinin CHP’ye yapılması niyeti anlamına gelmektedir. Cumhuriyet Türkiye’si gibi CHP de “işgal” altına alınacaktır! Yalnız bu “işgal” Arapça değil İngilizce; ümmetçilik ideolojisiyle değil kozmopolitizmle ve elbette “ABD damgalı” olacaktır. Önümüzdeki haftalar, 12 Nisan’da CHP Genel Merkezi’nde provası yapılan yeni oyunun hayata geçirilmesi için yeni adımların atılacağı bir süreç olacaktır.

Arkadaşlar, “Son Çıkış” için bir an önce davranmalıyız; yoksa CHP’yi de yitireceğiz.

http://www.1mart2003.com/makale/nazim-guvenc-/chp-icin-son-cikis/91.html

This entry was posted in SİYASİ PARTİLER, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *