Suriye Sorununda Yeni Aşama

Cumhuriyet 03.10.2013

Suriye Sorununda Yeni Aşama

Türkiye ne yapmalıdır? ABD-Rusya mutabakatı, hedeflerine varabilmek için üçüncü tarafların katkılarını davet etmektedir. Türkiye’nin de jeopolitik konumu itibarıyla bu sürece yapabileceği, hatta yapması ulusal çıkar gereği sayılacak katkıları olmalıdır. Bu tür bir yaklaşımın hareket noktası, Suriye bunalımının çözümünün askeri olamayacağını, siyasi çözümün tek seçeneği teşkil ettiğini kabul eden topyekûn bir siyaset revizyonudur. Cenevre mutabakatının rota değiştirmemiz için bir fırsat penceresi yarattığının anlaşılmasıdır.

ALİ TUYGAN – YUSUF BULUÇ

ABD ve Rusya, ilişkilerinin “soğuk” olarak nitelendirilebilecek bir döneminde, 14 Eylül 2013 tarihinde, Cenevre’de, “Suriye’nin Kimyasal Silahlarının Tasfiyesine İlişkin Çerçeve” üzerinde mutabakata vardılar. Bu mutabakatın mimarları olan Dışişleri Bakanları, John Kerry ve Sergey Lavrov, uzun bir basın toplantısı ile metni dünya kamuoyuna açıkladılar. Basın toplantısında söylenenlerin ışığında okunmasında yarar olan dört sayfalık mutabakat belgesi ve ekleri özetle şu hususları içermekteydi:

* ABD ve Rusya, Suriye’nin kimyasal silahlarının en erken bir tarihte ve en güvenli biçimde tasfiyesi hususunda ortak kararlılığa sahiptirler.

* Taraflar bu amaçla, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (KSYÖ/OPCW) Yürütme Kurulu’na bir karar tasarısı sunacaklardır.

* KSYÖ tarafından alınacak bir karara güç katacak bir Güvenlik Konseyi kararı için çaba göstereceklerdir.

* ABD ve Rusya, Suriye’nin kimyasal silah envanterini, tüm ayrıntılarıyla, bir hafta içinde teslim etmesini; KSYÖ ve BM mensuplarına ve destek personeline, ülkede kimyasal silah bulunan tüm mahallere derhal ve engelsiz erişim ve denetim imkânı sağlamasını istemektedirler.

* Taraflar KSYÖ Yürütme Kurulu’nun alacağı kararda bazı zaman sınırlamaları getirmesini önermektedirler. Buna göre Suriye’nin kimyasal silah üretiminde kullanılan tüm araçları kasım ayında, kimyasal silahlarının tümü ise 2014’ün ilk altı ayında imha edilmelidir.

* Sürecin ihlali durumunda, BM Güvenlik Konseyi, BM Yasası’nın VII. Bölümü’nde öngörülen tedbirleri almalıdır. (Yasanın VII. Bölümü, BM tarafından kuvvet kullanımını içermektedir.)Basın toplantısında John Kerry, ABD ve Rusya’nın öteden beri, Suriye sorununun askeri değil siyasi yöntemlerle, müzakere masasında çözümlenebileceği noktasında görüş birliği içinde olduklarını, dolayısıyla siyasi süreci canlandırmaya ve silahsızlandırma ile arasında paralellik sağlamaya yönelik bir çaba içerisine gireceklerini açık biçimde dile getirdi.

Toplantıda bakanlara sorulan önemli bir başka soru, kimyasal silah denetçilerinin, şiddetli bir iç çatışmanın hüküm sürdüğü Suriye’de nasıl çalışabilecekleri, güvenliklerinin nasıl sağlanabileceği idi. John Kerry buna kimyasal silah stoklarının esas itibarıyla Suriye yönetiminin kontrolü altındaki mahallerde bulunduğunu, dolayısıyla sorun yaşanmayacağını belirterek yanıt verdi. Ancak bu arada, Rus meslektaşının Suriye muhalefetinin elinde de bu tür silahlar olabileceğine değindiğini, eğer durum gerçekten böyleyse bunun daha büyük bir sorun teşkil edeceğini, dolayısıyla ABD dahil muhalefete destek verenlerin de kimyasal silahlara erişimi sağlamak bakımından bir sorumluluğu bulunduğunu söylemeyi ihmal etmedi.

Silahsızlandırma girişimi

Cenevre mutabakatı ile diplomasi tarihinde benzeri olmayan çok iddialı bir silahsızlandırma girişimi için çerçeve oluşturulmuştur. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, önceki silahsızlandırmalar, barışın sağlandığı, hiç değilse ateşkes rejiminin kurulduğu koşullarda gerçekleştirilmiştir. Suriye’de devam etmekte olan iç savaşta böyle bir hedef belirlemek ise gerçekten ağır bir yüklenimdir. İkincisi, öncekilerde silahsızlandırmanın icra edileceği ülkede tek bir otoriteye muhatap olunurken, Suriye’de elinde kimyasal silah bulunabileceği iddia edilen muhalif gruplar da dikkate alınmak durumundadır. Üstelik muhalefet kendi içinde bölünmüş olup, ülke dışından gelmiş, bir kısmı El Kaide bağlantılı yabancı unsurlar işi daha da karmaşık hale getirmektedir.

Cenevre mutabakatını Esad yönetimine zaman kazandırma çabası olarak görmemekte yarar vardır. Zira çerçeve belge, KSYÖ’ne ve BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı atıflarla uluslararası meşruiyet ihtiyacının gereklerini yerine getirmiş ve bu önlem ve adımların tabi olacağı bir takvim belirlemek suretiyle “ucu açık bir süreç” eleştirisine yolu kapatmıştır. “Suriye kimyasal silahlarını 2014’ün ilk yarısında imha etmiş olacaktır” ifadesi, bir dizi diğer silahsızlandırma anlaşmasıyla kıyaslandığında, onlardan çok daha kesin ve bağlayıcıdır.

Bunun gerek siyasi düzlemde gerek uygulamada kolay bir süreç olacağını söylemeye olanak yoktur. Ancak OPCW Yürütme Konseyi’nin ve BM Güvenlik Konseyi’nin, 27 Eylül tarihinde, Cenevre mutabakatı doğrultusunda birbiri ardından kabul ettikleri kararlar Suriye sorununda farklı bir aşamaya gelindiğinin göstergesidir. Nitekim, 27 Eylül 2013 tarihli ve 2118 sayılı Güvenlik Konseyi kararı, ABD-Rusya çerçeve belgesini kilit unsurları itibarıyla uluslararası hukukun bir parçası statüsüne yükseltmiş ve uluslararası camia ve bu bağlamda Türkiye bakımından yükümlülükler getirmiştir. Bir başka deyişle karar, Cenevre mutabakatının temelinde yatan, Suriye çatışmasına siyasi çözüm bulunması arzusunu yaşama geçirmek bakımından somut bir çerçeve oluşturmuştur.

ABD-Rusya ilişkileri

Cenevre mutabakatının ABD-Rusya ilişkileri açısından olası sonuçlarına gelince, bir ilk izlenim olarak şu söylenebilir: Başkan Obama 2009 yılı Temmuz ayında Rusya’yı ziyaretinde iki ülke ilişkilerinde yeni bir işbirliği dönemi başlatmak istediğini söylemişti. Ancak bu mümkün olamadı. Oysa şimdi iki ülkenin önünde, hem Suriye sorununun çözümünde öncülük etmek hem de ilişkilere yeni ve olumlu bir yön vermek için bir fırsat vardır ve taraflar bunun bilincinde görünmektedir. Bu arada, Başkan Obama’yı kararsız davrandığı için eleştirenler var. Oysa kendisi, Afganistan ve Irak deneyimlerinden sonra, binlerce kilometre uzakta, yeni bir savaşa taraf olmamak amacıyla her olanağı zorlamakta kararlı görünüyor ki bu da temelde akil bir yaklaşımdır.

Bu aşamadan sonra Türkiye ne yapmalıdır? ABD-Rusya mutabakatı, hedeflerine varabilmek için üçüncü tarafların katkılarını davet etmektedir. Türkiye’nin de jeopolitik konumu itibarıyla bu sürece yapabileceği, hatta yapması ulusal çıkar gereği sayılacak katkıları olmalıdır. Bu tür bir yaklaşımın hareket noktası, Suriye bunalımının çözümünün askeri olamayacağını, siyasi çözümün tek seçeneği teşkil ettiğini kabul eden topyekûn bir siyaset revizyonudur. Cenevre mutabakatının rota değiştirmemiz için bir fırsat penceresi yarattığının anlaşılmasıdır. Gerçekten, bu mutabakatı sadece bir kategori silahın imha edilmesini amaçlayan salt bir silahsızlandırma egzersizi olarak görmek, yaygın güncel deyimle büyük resmi gözden kaçırmak olur. ABD ve Rusya Dışişleri bakanlarının çeşitli vesilelerle vurguladıkları üzere, böylesine kapsamlı bir silahsızlandırma rejiminin, belirlenmiş olan takvimin ağır zaman baskısı altında uygulanabilmesi, Esad yönetimi yanında muhalefet unsurlarının da iyi niyetli işbirliği ve katkılarını gerektirmektedir.

Türkiye’nin katkısı

Türkiye’nin, Suriye sorununa siyasi çözüm getirmeyi hedefleyen bu iddialı projeye yapabileceği katkıları bu perspektifte belirleyeceği bir çalışmaya süratle başlaması yararlı olacaktır.Savaş suçlularını yargılayacak uluslararası yargı organları vardır. Yakın tarih, bu tür suçları işleyenlerin eninde sonunda hesap vermek zorunda kaldığına tanıklık da etmiştir. Ancak bugünün meselesi, Suriye’de akan kanın durdurulması ve çağdışı bir mezhep çatışmasının bölge geneline yayılmasının önlenmesidir. Güney sınırlarımızda yeni bir “Peşaver” oluşturulmasının hızla ve kararlılıkla engellenmesidir.

Türkiye’nin dikkatle izlemesi gereken bir başka bölgesel gelişme de İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ve çok parlak bir kariyer diplomatı olan Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in dünyanın ilgi odağındaki girişimleridir. Kısacası, Türkiye’nin Esad ve Gezi takıntılarını terk etmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.

This entry was posted in Bölücü KÜRTÇÜLÜK, EMPERYALİZM, ORTADOĞU ÜLKELERİ, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *