Medyaya bakıp demokrasini ölçebilirsin!
Ayşenur Arslan
aysenur.arslan@yurtgazetesi.com.tr
02 Ekim 2013, 11:50
Korku filmlerinin üstadı Hitchcock, farklı bir gerilim anlayışına sahipti. Çok sık verilen örnekle söylersem: Bir masanın altına bomba koyar… Seyircileriyle bunu paylaşır… Onları, bombanın farkında olmayan film kahramanları adına kıvrandırırdı…
Teşbihte hata olmazmış! Son gelişmelerde hep bunu hatırlıyorum. Masanın altındaki bomba patladı patlayacak. Filmin kahramanları –yani memleket evlatları- farkında değil!.. ‘Dışardan bakan göz’ olarak medyanın fark etmesi, görmesi ve uyarması gerek. Nafile! Onların gözü ‘masanın üzerindeki pastada’… O pastadan kendisine veya patronuna düşecek payda!
Paketten, aslında onların bile dişinin kovuğuna sığmayacak birkaç şey çıktı. Ama alkış-kıyamet! Demokrasi gelmiş. Hatta devrim olmuş! Övgüler arşa eriyor. Ama bu yetmiyor. Alkışlamayanlara hadlerinin bildirilmesi gerek. Nitekim, açıklamadan en fazla üç saat sonra yazılan yazılarda, bu görev yerine getiriliyor. Eleştirenler ve eleştirmesi muhtemel isimler ‘vatan haini’ olarak etiketlenip paketleniyor. Daha insaflı olanlar, alay etmekle veya eleştirenlere ‘çakal’ yakıştırması yapmakla yetiniyor!
“Bu nasıl demokrasi anlayışı” diye sormaz mısınız! Sorup devam edelim.
KİM TUTAR SABAH’I
STAR ve Yeni Şafak gibi has gazeteler, elbette pek mutlu. Özellikle bu iki gazete, tüm kalemleri ile paketi yazmış, övmüş. Ancak STAR’da övgüler sanki biraz daha dengeli tutulmuş. Manşet “30 EYLÜL DEVRİMİ” diye atılsa da, köşelerde fren yapılmış. Hatta birkaç önemli yazarı “Yetmez ama Evet” demiş. Eksiklere vurgu yapmış. Bu denge, paketin mimarlarından ve Başbakan Erdoğan’ın en yakın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın yazısıyla, elbette yine AKP iktidarına kaymış. Ancak ilginçtir, Yalçın Akdoğan bile “Bu daha başlangıç, arkası gelecek” diye not düşmek ihtiyacını hissetmiş.
SABAH Gazetesi ise coşmuş, çağlamış! Bütün yazarlara “Paketi yazın” denmiş herhalde… Tam 11 kalem, paketin bir tarafından tutup övgülere boğmuş. O kadar ki; eğer dün itibariyle kendinizi özgür, mutlu, umutlu, hatta daha zengin hissetmediyseniz, ya SABAH okumamışsınızdır ya da hain gibi bir şeysinizdir!..
Gazetenin başyazarı Mehmet Barlas, paketteki –muhalif dediklerinin yıllardır talep ettiği- ‘nefret suçu’ düzenlemesini yazmış. Ve konuyu Hrant Dink’e bağlamış: “Yasal düzenlemeler daha önce gerçekleşseydi, hedef gösteren nefret üreticileri şimdi cezaevlerinde yaptıklarının bedelini ödemekte bulunurlardı.”
Barlas acaba bilmiyor mu? Yoksa unuttu mu? Hrant Dink’in yargılanmasına vize veren, AKP iktidarının o dönem Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti. Hrant, İstanbul Valiliği’ne çağırılıp MİT’çiler tarafından tehdit edildiğinde, devir yine AKP devriydi. Cinayet planlarından haberdar olduğu ama göz yumduğu söylenen Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’i Emniyet İstihbarat Daire Başkanı yapan da yine AKP iktidarıydı.
BARDAĞIN BOŞ TARAFI!
Hrant Dink’in yakın arkadaşlarından Ali Bayramoğlu, bu meseleye girmemiş. Yeni Şafak’taki yazısına “Bardağın dolu tarafından mı başlayalım, boş tarafından mı” diyerek, hiç değilse ‘eksiklikler’ olduğunu belirtmiş. Yazıya, ‘yeni’ olduğu için, dolu taraftan başlamış. Ama kendisini ne kadar zorlasa da ‘olumlu gördükleri’ için ‘sembolik’ demekten öteye pek gidememiş.
Ya boş taraf? Şu cümlesi, paketin aslında ne olduğunu / ne olmadığını net biçimde anlatmış: “Terörle Mücadele Yasası, KCK davası üzerinden siyasi örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğüne dair iyileştirmeler. Cemeevi statüsüyle ilgili adımlar… Umarız, bunlar önümüzdeki dönemde yeni paketlerin konuları olsun.”
Paket, ifade özgürlüğünü dışarda bırakacak. Cemevi gibi, inanç alanındaki en büyük tartışmaya göz ucuyla bile bakmayacak. ‘Gizli Tanık’ uygulamasına, binlerce kişiyi ezip geçen Terörle Mücadele Yasası’na müdahale etmeyecek. Bu paketin adı da DEMOKRATİKLEŞME olacak!..
“BACILARA BAŞÖRTÜSÜ MÜJDESİ”
Aslında paketin gerçek adını –daha pek çok köşecinin hissine tercüman olarak- yine Yeni Şafak’tan Osman Özsoy koymuş: “GÖZÜNÜZ AYDIN BACIM” başlıklı yazısında, özetle “Artık kadınlar dilediği gibi örtünebilecek. Paketin en önemli ve tarihi yanı budur” demiş.
Budur! Gerçek aslında bundan ibarettir. Gerisi, Başbakan Erdoğan’ın seçim hesapları… Bir de -yine seçim hesapları çerçevesinde- PKK’yı susturabilmek için verilen birkaç küçük tavizden ibarettir.
Aleviler mi? O konudaki yegâne hediyeyi de aslında Nagehan Alçı’ya borçluymuşuz. Eşi Rasim Ozan Kütahyalı gururla yazmış: “Nagehan Alçı, Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş olarak değiştirilmesini Başbakan’a 4 Haziran’da Fas’ta önermişti. Eşimin önerisinin hayata geçmesinden ayrıca mutluyum”. Aynı seyahatte, belki hatırlarsınız, Başbakan da Nagehan Alçı’ya, doğacak kızları için isim önermişti. O da, kızına ‘Ayşe – Betül’ isimlerini koyarak sözünü yerine getirmişti. Şimdi Başbakan da, pek nazik ve hatırşinas biçimde ‘Hacı Bektaş’ önerisini pakete koymuş…
“VAR AMA BİZE LAZIM”
Hitchcock anekdotuyla başladım. Bir arkadaşımın anlattığı çok tuhaf bir vakayla noktalayayım: Günlerden bir gün, arkadaşıma bir çivi lazım olmuş. Tek bir çivi. Evde bulamayınca komşusunun kapısını çalmış. Kapıyı açan beyefendiden ricacı olmuş: “Varsa, bir çivi rica edebilir miyim!
Yanıt: “Var ama, kusura bakmayın, Müzehher’e lazım!”
Doğru. Bu ülkede demokrasi Erdoğan’a lazım. Diğerleri kusura bakmasın!
***
BANA GÖRE!
Herkes paketi farklı bir taraftan gördü, yorumladı. Bana göre; paket pek çok açıdan tartışılabilir, eleştirilebilir. Ancak bir yanı var ki; Türkiye’yi –tam da gazetem YURT’un dünkü manşetinde vurgulandığı gibi- yüz yıl öncesine götürecek. Cumhuriyet’i adım adım tasfiye edecek.
Başörtüsüne ve hatta kara çarşafa kamuda özgürlük getirmek, işin önemli bir yanı. Ama asıl önemli olan, şu: “İnancının gereklerini yerine getirmek isteyene engel olmak suç sayılacak.”
Yani; kamu ya da özel sektörde, okulda veya TSK’de, hayat artık beş vakit namaza göre ayarlanacak. Cuma namazı neredeyse yasal zorunluluk haline gelecek. Buna izin vermeyene ‘inancın gereklerini yerine getirmek isteyene engel olduğu’ gerekçesiyle, yargı ve cezaevi yolu görünecek. Eşlik etmeyenler de dışlanacak. Esnaf ise, müşterisi; kamu çalışanı ise, ilerlemesi kesilecek!..
Erdoğan, yıllar önce “Demokrasi bir araçtır” demişti. Son paketi bunu çok net biçimde kanıtladı. Bugüne kadar demokrasi diye diye Türkiye’nin tüm değerleriyle oynadılar ve hukuku hiçe sayarak ‘tehdit gördükleri herkesi’ cezaevine gönderdiler. Sıra yeni bir adıma gelmişti… İslami Cumhuriyet hedefine doğru, o adım da atıldı.
YENİ TÜRKİYE, ÇOK YAKINDA.. YANIBAŞINIZDA!
***
BAĞZI NOTLAR
· Başbakan’ın açıklamasını NTV’den izledim. Erdoğan konuşurken, alttaki haber bandında iki not akıyordu. Biri, zirveden gelen açıklamaydı: “CUMHURBAŞKANI GÜL: TÜRKİYE’NİN İMAJI ZEDELENMİŞ. ONARMAK GEREK”.. Diğer not da ekonomik tablomuzu yansıtıyordu: “AĞUSTOS’TA DIŞ TİCARET AÇIĞI yüzde 17 artarak 7 milyar dolar oldu.”
·Başbakan’ın basın toplantısının en önemli yanlarından biri finaliydi. Medyadan onca genel yayın yönetmeni, onca önemli isim Ankara’ya koşmuştu. Ama o da ne! Başbakan, şeffaf camdan okuduğu açıklama bitince selam verip çıktı, gitti. Hazırlanmış o kadar ‘münasip soru’ cepte kaldı. Yanı sıra, sorusuz basın toplantısı nasıl olurmuş, olursa bundan kaç kilo demokrasi çıkarmış? Anlamayan da anladı.
·Yayın sonrası, TV turuna çıktım. HaberTürk televizyonu hemen Diyarbakır’a bağlandı. Muhabir, yanındaki vatandaşlara paketi sordu. Konuşan bir vatandaşın ne demek istediğini anlamadık. İkincisi de “Hiç memnun değiliz, bunlarla barış nasıl gelecek” dedi. Ve yayın, bir telaşla oracıkta kesildi!
·t24 sitesi saymış: 13 gazetede 56 köşe yazarı ‘Paket’i yazmış. Doğrusu hepsini okumadım. Okuyamadım. Ama okuduklarıma bakarak söylersem, eleştiren ya da savunan köşeciler bir tek noktada birleşiyordu: Seçim sistemi önerileri her şartta AKP’ye yarayacaktı. Dar Bölge sistemi uygulanırsa da, orta vadede sonuç “iki partili parlamento” olacaktı.
·Paketin açıklanacağı gün, bombayı Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi patlatmıştı! Paketin neredeyse tamamını ‘önceden’ yazmıştı. Gün içinde kimileri bunu ‘gazetecilik başarısı’ ve hatta ‘kehanet’ diye övdü. O köşenin, aslında ‘hükümetin köşesi’ olduğunu bilmeyen kalmıştı anlaşılan. Hayret!
***
AFORİZ-MAN
“Erdoğan’ın paketinin tek bir anlamı var: Bütün topluma demokrasi ve özgürlük gelmiyor. Özgürlükler el değiştiriyor.”
Sinan ARSLAN
http://www.yurtgazetesi.com.tr/medyaya-bakip-demokrasini-olcebilirsin-makale,5937.html