Cumhuriyet 07.04.2010
Hikmetyar’ı Tanıyor muyuz?
‘Kişiye saygınlık kazandıran, ne molla olması ne de eğitimidir. Tarihin en büyük katliamlarını yaparak, “ölüm tarlaları” ile anılan Pol Pot’un da Sorbonne çıkışlı olduğunu anımsayalım.
O fotoğrafa dikkatli bakanlar, arkasında çok “ekmek” kapısı olduğunu göreceklerdir.
Vahap ERDOĞDU
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) görmezden gelinerek, “terörist” sıfatıyla anılan Hamas lideri Halit Meşal’in Türkiye’ye resmen davetinin ardından, uluslararası “savaş suçlusu” ilan edilen ve “Ruanda kasabı” olarak ünlenen Ömer el Beşir’in ilk konuk olarak Çankaya’yı onurlandırmasının ülkemizde ve dünyada yarattığı şaşkınlığın üzerinden hayli zaman geçti. Davos’ta “one minute”lü günler de çok gerilerde kaldı. ABD tarafından, “teröristlere yardım ettiği” kayıtlanan El Kadı’ya “kefalet” de çoktan unutuldu.
Utangaç İslamcılığını bir yana bırakarak, uluslararası kabul gören asıl İslamcı kimliğinin, Suud yönetimi tarafından “İslama hizmet” büyük ödülüyle tescil edilmesinden sonra, Başbakan’ın gizli gündemini tartışmanın da bundan böyle “nafile” bir tartışma olacağı açık.
Bugün artık bütün kartların masaya sürüldüğü bir aşamaya ulaşıldığı görülüyor. Türkiye, “yoktan var edilen” “İslam demokrasisinin” sunduğu olanakları dolu dolu yaşıyor! Suud medyası ile birlikte öteki şeyhliklerin denetimindeki medya, AKP iktidarının “demokrasi” yolunda sağladığı başarılara övgüler yağdırıyor!
Ama, AKP Genel Başkanı’nın Hikmetyar’ın dizi dibindeki fotoğrafı anımsatıldıkça, AKP ve yandaşlarının bugün de rahatsız oldukları görülüyor. Belli ki, Hikmetyar’la “ülfet” çok daha derinlerde. Hikmetyar’ın Bosna’ya, Çeçenistan’a, Türkiye’deki yandaşları kanalıyla “mücahitler” gönderdiği, Türk mücahitlerinin Hikmetyar’ın yanında eğitildikleri, anılarda kalmış olsa da, ABD’nin Türkiye üzerinden Afgan cihatçılarıyla ilişkiye girme isteği şu günlerde yeniden ısıtılıyor.
Batılı eğitimden geçmiş
Tam da bu sırada, CHP lideri Baykal’ın o ünlü fotoğrafa atıfta bulunması üzerine, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, bir dizi yanlışı ardı ardına sıralayarak şöyle diyor:
“Zavallı Baykal… Ne Tayyip Erdoğan’ı tanıyor, ne Gulbeddin Hikmetyar’ı…”
Ardından, “Kıyafetine bakılıp sakın ha molla sanılmasın; Hikmetyar, Batılı eğitimden geçmiş bir elektrik mühendisidir. Yani öyle adam yetiştirecek bir dini kültür ve birikime sahip değildir…” dedikten sonra, o ünlü fotoğrafı şöyle yorumluyor:“Anlamı şuydu o saygının; ‘Ey Hikmetyar! Sen komünist işgale karşı vatanını savunuyorsun. Bunun için savaş veriyorsun. Saygım bunadır.’ Yıllar önce çekilmiş ‘Hikmetyar’ın dizinin dibindeki Erdoğan fotoğrafından Baykal’a ekmek çıkmaz” (Hürriyet, 8 Mart, 2010).
Ertesi günü ise Nuray Mert, Hakan’ın söylediklerini doğruladıktan sonra, konuyu siyasal yönüyle irdeliyor (Radikal, 9 Mart 2010).
İyi ki de irdeliyor, yoksa, “ekmek kapısı” için, Baykal, başka kapıları çalmak zorunda kalacaktı!
Şimdi, “Zavallı Baykal”ın “tanımadığı” Gulbeddin Hikmetyar’ı tanıyalım.
Afganistan’ın en büyük kabilelerinden biri olan Peştun asıllı Hikmetyar (1947), 1968 yılında askeri akademiye girmiş, iki yıl sonra buradan atılmıştır. 1970 yılında Kâbil Üniversitesi mühendislik bölümüne kaydolduğunda, Hikmetyar, Sovyet yandaşı Afganistan Halkın Demokratik Partisi’nin sıkı bir militanıdır. 1972’de Maocu öğrenci liderini öldürmekten hapse atılmıştır. 1973 yılında Davut iktidarı ele geçirince, serbest bırakılır. Eğitimini tamamlamamasına karşın, çevresi onu “Mühendis Hikmetyar” olarak tanır.
CIA ile ilişkiler
Hikmetyar’ın “Batı eğitimi”, Kâbildeki CIA ile ilişkiye girmesiyle başlar.
CIA’nın kurmuş olduğu Asya Vakfı, ilk hedef olarak, Kâbil Üniversitesi’ni seçmişti. Abdul Resul Sayyaf, Burhaneddin Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Gulbeddin Hikmetyar’ın başını çektiği Müslüman Gençlik Örgütü 1973’te kurulunca, CIA ile ilişkiler sıklaştırıldı. Hikmetyar örgütün askeri kanadının lideriydi. ABD elçiliğine örgüt çalışmalarına ilişkin sundukları raporda dört solcu lideri öldürdükleri belirtiliyor, bir matbaa kurmak için maddi yardım isteniyordu (Robert Dreyfuss, The Devil’s Game, 2005, s. 260).
Hikmetyar, üniversitede yüzü açık kızların “yüzlerine kezzap atmakla” ünlendi. Daha sonraları, arkadaşları tarafından acımasızlığıyla tanınan Hikmetyar, yakaladığı esirlerin derilerini diri diri yüzmekle de, ününe ün katacaktı (Dreyfuss, s. 287).
Müslüman Gençlik Örgütü, dünya İslamcı hareketinin güdümünde bir örgüttü. Başından beri ABD elçiliğinden destek görüyordu. Müslüman Kardeşler’le ilişkiye girmişti.
Hikmetyar, Sovyet işgaline karşı savaşan örgütlerden birinin lideriydi. Gerek Sovyetler’e karşı savaşta, gerek iç savaşta Hikmetyar, çok ağır eleştiriler almıştır. Sovyetler’le savaşmaktan çok, öteki mücahitlere karşı savaşmak ve acımasızca sivil katliama girişmekle suçlanmıştı (Ahmet Raşid, Descent into Chaos, 2008, s.12). En büyük rakibi Ahmet Şah Mesut’u 1976 yılında casusluk suçlamasıyla Pakistan’da tutuklatmıştır.
Sınır Tanımaz Doktorlar Grubu’nun Kuzey Afganistan’a 96 katır yüklü yardım malzemesi, 1987 yılında Hikmetyar’ın adamları tarafından kaçırılmış, yardım paralarına el konulmuştur.
1986 yılında, yardım ekibinden Thierry Niquet’in, Hikmetyar’ın bir komutanı tarafından öldürülmüştü.
Hikmetyar, Pakistan gizli servisi (ISI) kanalıyla CIA’dan milyonlarca dolar almıştır (Ahmet Raşid, 2008, s.10). Peter Bergen’e göre bu miktar, 600 milyon dolardan az değildir.
En güvenilir adamdı
Suudlar ve Pakistan’ın Afganistan’da en güvenilir adamı Hikmetyar’dı ve bu iki ülkeden her türlü desteği alan da Hikmetyar olmuştu. Afganistan’a gelen binlerce yabancı kökenli mücahit, onun örgütü tarafından eğitiliyor, İslam cihadını gerçekleştirmek üzere, dünyanın dört bir yanına gönderiliyordu. 1982 ile 1990 arasında, CIA, ISI ve Suud Haberalma Örgütü’nün Pakistan’da ortaklaşa kurdukları medreselerde kırk dört İslam ülkesinden otuz beş bin militan yetiştirilmiştir (Raşid, s. 39).
1993-1994 arasında başbakanlık yaptı. 1996’da da Taliban Kâbil’i ele geçirmeden önce, birkaç aylık bir başbakanlık daha yaptı, İran’a kaçtı ve orda altı yıl kaldı. Washington, İran’ı, Hikmetyar’ı korumakla suçladı.
Öte yandan, Afganistan’daki uyuşturucu trafiğinin kilit adamlarından biridir ve bu konuda CIA’dan destek görmüştür.
Karzai’ye karşı birkaç kez düzenlediği suikast başarılı olamadı.
Peki, Hikmetyar bugün “değişmiş” midir?
19 Şubat 2003’ten beri de ABD Dışişleri Bakanlığı’nca, en çok aranan uluslararası teröristlerden biri ilan edildiğine göre, bir hayli “değişmiş”e benziyor. 23 Şubat 2003’te yayımladığı bildiride, “intihar saldırılarının” yoğunlaştırılmasını önermişti.
İdeolojik birliktelik
Demek oluyor ki, Hikmetyar’ın dizinin dibinin değeri ne mollalığından kaynaklanıyor, ne de Batı’nın “kahramanlığına” verdiği değerden. Hikmetyar’ın dizinin dibini değerli kılan, ideolojik birlikteliğidir, siyasal yol arkadaşlığıdır.
Yoksa, Türkiye’de teolojik anlamda, dizi dibine oturulacak, yetkili âlimler az değildir.
Sonuç:
Kuşkusuz bu, teolojik bir sorun değildir. Bu bir ideolojik sorundur, islamın siyasal ideolojiye dönüştürülmesi sorunudur. İslamcı için gerekli olan islamın içeriği değil, biçimidir. Samir Amin gibi düşünürler, İslamcıların teoloji ile ilgilenmedikleri ve klasik teologlara hiç başvurmadıklarını vurguluyor.
Tam da bu yaklaşımdan ötürüdür ki, bütün İslamcı hareketlerin yönetici kadroları teolojik derinliği olmayan, alt düzeyde din eğitimli olanlar ya da düzenli din eğitimi almamış olan kişilerdir.
Örneğin Müslüman Kardeşler Örgütü’nün kurucusu Hasan el Banna, ortaokul matematik öğretmeniydi. Aynı örgütün en önemli ideologu Seyyid Kutb, ilköğretim müfettişidir. Pakistanlı Mavdudi, bir gazetecidir. Sudan islamcı lideri, Hasan el Turabi, Londra Üniversitesi ve Sorbonne diplomalıdır. Cezayir Kurtuluş Cephesi lideri (FIS), Abbasi Madani, Londra Üniversitesi’nden eğitim doktoralıdır.
‘Kişiye saygınlık kazandıran, ne molla olması ne de eğitimidir. Tarihin en büyük katliamlarını yaparak, “ölüm tarlaları” ile anılan Pol Pot’un da Sorbonne çıkışlı olduğunu anımsayalım.
O fotoğrafa dikkatli bakanlar, arkasında çok “ekmek” kapısı olduğunu göreceklerdir.