TSK’nın ABD ile savaş günlüğü

TSK’nın ABD ile savaş günlüğü

Ceyhun BOZKURT’un Analizi

“Türk Silahlı Kuvvetleri neden hedef” sorusuna birçok kesim yanıt arıyor.

Savunma ve Havacılık Dergisi’nin son sayısında yayımlanan ve Avaztürk’te de yansıttığımız bilgiler, bu soruya ışık tutacak nitelikte. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son yıllarda savunma sanayine yaptığı yatırımlar, ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN’da yapılan çalışmalar, Ar-Ge faaliyetleri, birçok ülkenin dikkatini çekmiş durumda. Türkiye’ye de silah satan ve bağımlılık ilişkisini artıran bu ülkeler, bu durumdan ciddi anlamda rahatsızlık duymuş durumda.

İşin politik yönü ele alındığında da Soğuk Savaş sonrasının çatışmaları en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Soğuk Savaş sonrası tek süper güç olarak gözünü Ortadoğu’ya diken ABD, burada bir devlet oluşumu için gerekli altyapı çalışmalarını hızlandırdı. Soğuk Savaş sonrasını en iyi analiz eden kurumların başında gelen Türk Silahlı Kuvvetleri de, bu çerçevede yeni bir yapılanmaya gitti. Bu çerçevede NATO ile yapılan gizli anlaşmalar çerçevesinde kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu/Özel Harp Dairesi’nin yapısı ve adı değiştirildi. Özel Kuvvetler Komutanlığı, özellikle Irak’ın kuzeyinden yönelen tehdide göre konumlandırıldı. İşte bu dönemden itibaren ABD ile TSK arasında adeta “adı konulmamış” bir savaş başladı. Bu savaşı kronolojik olarak ele alırsak, fotoğraf daha çarpıcı olarak karşımıza çıkıyor.

İşte TSK ile ABD arasındaki amansız mücadelenin kronolojik tarihinden satırbaşları:

– ABD Savunma Bakan Yardımcısı William Taft, 7 Kasım 1986’da Ankara’ya gelerek Türkiye’ye “Musul ve Kerkük’ü alın” dedi. Ancak planın içeriğinde, Türkiye kontrolünde bir Kürdistan vardı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, plana karşı tutumunu, Taft’ın görüşme istediğini kabul etmeyerek gösterdi. (Fikret Akfırat, Kukla Devlet, ABD Kürdistan’ı nasıl kurdu, Kaynak Yayınları, Birinci Basım, Haziran 2004, s. 17)

– 1991 yılında Körfez Savaşı sonrası, görünüşteki amacı Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri, Saddam “zulmünden” korumak, fiiliyatta ise adeta ABD kontrolünde ve İsrail’e nefes aldırmak amaçlı “Kürt” devletini kurma çalışmalarına en büyük darbeyi TSK vurdu.

– PKK, Irak’ın kuzeyinde Çekiç Güç birliklerin sağladığı lojistik, stratejik destekle güçlenerek eylemlerini artırdı. TSK, 1992 yılından itibaren yeni bir konseptle terör örgütüne karşı mücadeleye devam etti.

– Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa, terör örgütünü tecrit eden, bölge halkının yeniden güvenini sağlayan politikaların en önemli icracılarındandı. Bu politikalar sadece Türkiye içinde yapılmıyor, Irak’ın kuzeyindeki “Kürt” Devleti kurma faaliyetlerine de darbe indiriyordu. ABD bu politikalardan rahatsızdı. Çekiç Güç’e bağlı uçaklar, Bitlis Paşa’nın helikopterini taciz etti. Bu tacizin kısa bir süre sonrasında Bitlis Paşa’nın uçağı, bugün birçok kesimin “suikast” diye yorumladığı bir şekilde düştü/düşürüldü.

– 20 Mart 1995’te, 43 gün süren Çelik Harekâtı başlatıldı. Harekâta tam 35 bin Mehmetçik katıldı. Terör örgütü PKK, bilinen rakamlarla 568 kayıp vererek bulunduğu kampları terk ederken, harekâtın en önemli amaçlarından biri olan Kuzey Irak’taki devlet oluşumu büyük darbe yedi. Bu harekâttan sonra ABD’de “Türk komutanları hizadan çıktı” ve “Türk Ordusu Türkiye-ABD ilişkilerini bozuyor” şeklinde yorumlar yapıldı.

– Tam da bu dönemde Türkiye’de “Gazi Olayları” patlak verdi. Bu olayların perde arkasında, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yapacağı operasyonu engellemek isteyen güçler olduğu yorumları güçlü bir şekilde dile getirildi. Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu da “Unutulanlar Dışında Birşey Yok” kitabında, olaylar yüzünden Çelik Harekatı’nın planlanan başlangıç tarihinin 10 Mart 1995 olduğunu açıklıyor. (s. 285)

– Eylül 1996’da Türk ordusu, yaptığı sınır ötesi operasyonda ABD’nin CIA aracılığıyla eğittiği Peşmerge gücüne büyük darbe indirdi. 3 bine yakın CIA eğitimli Peşmerge, Guam adasına kaçırılmak zorunda kalındı. ABD’de bu operasyon “ABD, Vietnam’dan sonra en büyük kaybı yaşadı” yönünde yorumlandı.

– 9 Aralık 1996 da Virginia da yapılan ve Graham Fuller, Paul Henze ve CIA üst düzey yetkililerinin katıldığı bir konferansın, “Türkiye’nin Geleceği Konferansı Sonuç Raporu”nda öne çıkan unsurlardan biri, “Türk Ordusunun siyasal sistemin teminatı konumunu yitireceği” ‘iddiasıydı.

– ABD Kara Kuvvetleri’nin resmî yayın organı olan Parameters dergisinde, 2000 yılında yayımlanan ve ABD Hava Kuvvetleri personeli (Sonradan FBI ajanı olduğu da ortaya çıktı) Michael Robert Hickok tarafından yazılan “Yükselen Hegemon: Türk Stratejisi İle Askerî Modernizasyon Arasındaki Uçurum” adlı makalede, “Modern silahlara ve gelişmiş kabiliyete sahip olan Türk ordusu, ülke içindeki kültürel ve anayasal gücünde önemli değişiklikler yapılmadıkça, ne kısa vadede komşularına, ne de uzun vadede Türkiye halkına rahat yüzü gösterecektir” vurgusunu yaptı.

Irak’ın işgaline kadar olan dönemde çarpıcı başlıklar bunlardı. 2000’li yıllar ise Türkiye’de siyaseten çok önemli değişikliklerin yaşanmasına neden oldu. ABD’nin “hedef alındığı! 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından, ABD’nin önce Afganistan sonra da Irak’a yönelik hasmane politikaları, Türkiye’yi de çok derinden etkiledi. ABD baskısı nedeniyle, Irak harekatına karşı çıkan 57’inci Hükümetin başat partisi DSP parçalandı ve erken seçime gidildi. Daha bir sene önce kurulan AKP, yüzde 33 oyla tek başına hükümet kurma şansını yakaladı. ABD’nin önü açılmıştı. Ancak ABD’nin, çok istediği ve AKP yönetiminin kabul edilmesi için yoğun tazyikine rağmen 1 Mart Tezkeresi, Meclis’ten geçemedi. Bu retten sonra, 1990’lı yıllarda Irak’ın kuzeyine yerleşen TSK unsurlarına karşı ABD tutumu açık saldırıya dönüştü. Yine bu tarihten sonra kronolojik olarak şu çarpıcı gelişmeler yaşandı;

– Nisan 2003 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile yine o dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında “2 sayfalık, 9 maddelik bir Gizli Anlaşma” yapıldı. Bu anlaşmanın, daha sonra ortaya çıkan maddelerinden bazıları şunlardı: “Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak”, “Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun gördüğü sayı ve kabiliyete indirilecek. Özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı sınırlandırılacak”. (Bu anlaşmayı Gül daha sonra reddetti. Ancak dönemin Vatan Gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu ile yaptığı ve 24 Mayıs 2003 tarihinde yayımlanan röportajında bu ifadeler yer alıyor.)

– Irak’ın işgali sonrası, 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’deki Özel Kuvvetler irtibat bürosu, ABD ve Peşmerge güçlerince basıldı. Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. Olay, Kuzey Irak’taki yapıyı, Türk Özel Kuvvetleri tehdidinden kurtarma olarak yorumlandı.

– Dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 14 Temmuz 2003’te Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektupta, “Türk Ordu mensuplarının sizin iradeniz dışında faaliyetlerde bulunduğunu biliyoruz” dedi. Rumsfeld, Türk Özel Kuvvetleri’ni, teamülleri çiğneyerek muhatabı Vecdi Gönül’e değil, Başbakan’a şikayet etti.

– PKK terör örgütü, lideri Öcalan’ın yakalanmasıyla ilan ettiği sözde ateşkesi, Haziran 2004’te kaldırdığını açıkladı ve terör saldırılarına yeniden başladı. (Hatırlatmakta fayda var. 21 Ocak 2002 günü PKK Başkanlık Konseyi’ni temsilen Mustafa Karasu, ABD Dışişleri’ne bir yazı gönderdi. Karasu, bu yazıda, PKK’nın, ABD’nin Ortadoğu’ya yapacağı harekata desteğini iletiyordu. Bu dönemlerde, ABD-PKK görüşmeleri de Türk basınına yansıdı.)

– Başbakan Erdoğan’ın “Eşbaşkanlığını yaptığını açıkladığı” Büyük Ortadoğu Projesi haritası ortaya çıktı. Emekli bir ABD subayı olan Ralph Peters’in hazırladığı ve Pentagon’un ” Armed Forces Journal “ isimli dergisinde yayınlanan haritada, Türkiye de dahil olmak üzere çok sayıda ülkenin sınırı değişiyor, başta “Özgür Kürdistan” olmak üzere çok sayıda ülke kuruluyordu. Aynı harita, 2007 Eylül ayında görevdeki bir ABD’li Albay tarafından Roma’da bulunan NATO’nun Savunma Koleji’ndeki bir toplantıda örnek coğrafya olarak sunuldu. Orada bulunan Türk subayları toplantıyı terk etti, Ankara’ya haber verdi. Genelkurmay Başkanlığı çok sert bir tepki gösterdi.

– PKK terörü hız kazandı. Paralel olarak da “Kürtlere siyasal haklar verilmesi” adı altında uluslar arası arenada Türkiye’ye yönelik baskılar arttı. DTP Meclis’e sokuldu ve PKK stratejik eylemler gerçekleştirdi. Dağlıca ve Aktütün baskınları ile birlikte Türk ordusuna yönelik asimetrik psikolojik savaş hızlandı. Özellikle Dağlıca saldırısının, ABD Özel Kuvvetleri tarafından planlandığı yönünde ciddi emareler bulunuyor.

– PKK’ya, ABD desteği, PKK itirafçılarınca açıklandı.

– Türk Ordusu, ABD’nin her türlü isteksizliğine karşı, sınır ötesi operasyon kararlılığını sürdürdü. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007’de, basın mensuplarına verdiği brifingde, tehdidin kaynağının PKK veya Barzani değil arkasındaki güç olduğunu açıkça söyledi. Bu güç ABD’ydi.

Bu şekilde özetlenebilecek gelişmeler, ABD’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik hasmane tutumunu anlatmaya yeterli.

Günümüzde, Ergenekon soruşturması, Özel Kuvvetlerin kalbine girilmesi, Balyoz, Kafes soruşturmalarını da bu gelişmelerden ayrı tutmak da mümkün görünmüyor. Hükümete yakınlığıyla bilinen Bilderberg üyesi Fehmi Koru da, 28 Ocak 2008 akşamı konuk olarak katıldığı Kanal 7 televizyonunda ve 1 Şubat 2008 tarihli Yeni Şafak’ta yazdığı köşe yazısında, Ergenekon operasyonunun, 5 Kasım 2007’de Bush-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldığını vurgulamıştı.

Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın, operasyon çerçevesinde isminin gündeme gelmesinden sonra yaptığı “Birilerini rahatsız eden Çelik Harekâtı’nı ve Kardak Operasyonu’nu yapmıştık” açıklaması da manidar.

21 Mart 2010

This entry was posted in Politika ve Gundem, Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *