James Cem Ryan ile söyleşi *** Laiklik ve demokrasi ayrılmaz‏

Değerli arkadaşlar,

 
 

Türkiye’de yaşayan ve Türk olmuş Atatürk hayranı Amerikan asıllı bir akademisyen olan James Cem Ryan ile yapılmış aşağıdaki söyleşiyi okumanızı öneririm.

Naci Kaptan 

***

Cumhuriyet 05.09.2010

LEYLA TAVŞANOĞLU’nun söyleşisi

PORTRE
JAMES CEM RYAN
West Point ABD Harp Akademisi mezunu. Columbia Üniversitesinde edebiyat masterini, ardından da doktorasını yaptı. New Yorkta HB Stüdyosunda tiyatro ve diksiyon dersleri aldı. www.brighteningglance.org/index.html adlı internet sitesinde öykülerini, şiirlerini ve makalelerini yayımlıyor. İstanbulda yaşayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.

James Cem Ryan 

Laiklik ve demokrasi ayrılmaz 

Türkiye’de yaşayan Amerikalı yazar James Cem Ryan, CIA’nın Türkiye operasyonlarının sürdüğünü belirtti. Ryan, “12 Eylül darbesinin mimarları AKP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması davası açıldığında bu sefer yargı darbesiyle ilgili yazılar yazmaya başladılar” diye konuştu.

Ergenekon davasının örtülü istihbarat savaşlarıyla ilgili olduğunu belirten Ryan, “Yani burada amaç ABD’nin yüksek çıkarlarına tehlike olarak kabul edilen hükümetlerin veya kurumların ya da kişilerin istikrarsızlaştırılması ve karalanması” dedi.

Türk vatandaşlığına geçen Amerikalı yazar James Cem Ryan’a göre CIA’nın Türkiye operasyonu sürüyor:

Laiklik olmadan demokrasi olmaz

12 Eylül 1980 darbesinin mimarları Anayasa Mahkemesi’nde AKP’nin kapatılması için dava açıldığında bu sefer yargı darbesiyle ilgili yazılar yazmaya başladılar. Bu insanlar geçmişte de “Bizim çocuklar başardı” demişlerdi.

Silivri’ye ilk gittiğimde insanların böylesine şava dönüşmüş bir mahkemede ifade vermek zorunda olduklarını görünce dehşete kapıldım.

SÖYLEŞİ

LEYLA TAVŞANOĞLU

James Cem Ryan ilginç bir kişilik. Türkleşmiş bir Amerikalı. Eşi de Türk. Uzun zamandır Atatürk Türkiyesi’nin yok olmaya başladığı kaygısı içinde. ABD Başkanı Obama’ya bu kaygılarını dile getiren tam dört mektup yazdı. Bu mektupları onun internet sitesinde okuduktan sonra Ryan’la bir araya geldik. Ryan’a göre ABD Merkezi Haberalma Örgütü CIA Türkiye’de programlı şekilde laik cumhuriyeti yıpratma kampanyası sürdürüyor. Hatta AKP’yi de iktidara getirerek bu programı başarıyla sonuçlandırmak hedefi olduğunun da altını çiziyor.

– Siz Başkan Obamaya dört mektup yazdınız. Bunları yazmaktaki amacınızı ayrıntısıyla anlatır mısınız?

J.R.- ABD Anayasası’nda vatandaşların hükümet üyelerine mesaj, mektup yazma gibi ifade özgürlüğünü destekleyen bir hak var. Bu mektupları yazmamın esas nedeni de bir süredir ABD’nin Türkiye’ye yaptıklarından ciddi rahatsızlık duymam. ABD Merkezi Haberalma Örgütü CIA mensupları tarafından yazılan pek çok yazı, kitap okudum. Vardığım sonuç pek çok kötülüğün yapıldığı. Ama dikkatimi çeken bu kitaplarda İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana Türkiye’de yapılanların hiçbir şekilde yer almamış oluşu. Internetten CIA’nın 1980 darbesindeki parmağıyla ilgili bilgiler alabilirsiniz. Ama CIA’nın nasıl bir fesat yuvası olduğunun anlatıldığı, Naomi Klein’in Şok Doktrinide dahil olmak üzere, bu kitaplarda bunlardan hiç söz edilmiyor. Şok Doktrininde CIA’nın insanlara nasıl beyinsel işkenceler yaptığı anlatılıyor. Ama Türkiye’den, sadece 1 Mart tezkeresinin TBMM’den geçirilmediği dışında, hiç söz yok. Bunun nedenlerini merak etmeye başladım.

– Bu konuda bir sonuca ulaştınız mı? Nedenleri ne olabilir?

Bence Türkiye operasyonu sürüyor. Geçmişte olanları incelediğimde bugün Türkiye’de neler olup bittiğini anlayabiliyorum. 12 Eylül 1980 darbesinin mimarları AKP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması davası açıldığında bu sefer yargı darbesiyle ilgili yazılar yazmaya başladılar.

Hatırlayın, bu insanlar geçmişte Bizim çocuklar başardıifadesini de kullanmışlardı. Bugün ABD’de artık komünizme karşı destek gereksinimi yok. ABD, bugün petrole gereksinim duyuyor. Bu petrolün boru hatlarıyla dağıtılması gerekli onlar için. Bir zamanlar Türkiye Anadolu’yu Avrupa’ya birleştiren köprü olarak nitelenirdi.

Bugün ise ona sadece boru hattı olarak bakılıyor. Başkan Obama da Türkiye’yi ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan’a, Türkiye bir enerji hattı olacakdemişti. Bu sözleri ikinci mektubumda Başkan Obama’ya hatırlattım. Bir ülke için enerji hattı olmak pek de övünülecek bir durum olmasa gerek. Herhangi bir hattan söz edersek lağım borusundan da söz edebiliriz.

Bakın, enerji hatları her zaman sabotaj tehlikesine açıktır. Birileri bu boru hatlarını rehin almak isteyebilirler. Rusya’da Başbakan Putin bunu her zaman yapıyor. Kendisine söylenen her şeyi yapan bir hükümet ve kuzu gibi uysal bir halk olunca da hiç sorun çıkmıyor ve petrol akışı sürüyor.

– Başkan Obama ya da yakın çevresinden bu mektuplarınıza herhangi bir cevap aldınız mı?

Mektupların ABD’ye ulaştığına dair posta alındısını aldım. Ama şimdiye kadar hiçbir cevap çıkmadı. Bakın, dış basında Türkiye ve Atatürk’le ilgili inanılmaz dezenformasyon yazıları yayımlanıyor. Geçenlerde The Economistdergisinde Türkiye’yle ilgili bir yazı vardı. Yazıda Atatürk’ten acımasız bir diktatörolarak söz ediliyordu. Başkan Obama’nın, Hıristiyan demokrasisinden söz eder gibi Müslüman demokrasisiyle ilgili sözlerini de hatırlayınca ona son mektubumu da yazdım. Bir kere demokrasinin dinle ne ilgisi var. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. Öbür dünyaya gitmek istiyorsanız size bol şanslar. Ama biz bu dünyada yaşıyoruz.

Din metalaştı

– Sizce yakın geçmişte ve bugünABD yönetimleri neden din üzerinden siyaset ve diplomasi yapıyor?

– Kapitalizm her şeyi ürün haline getirdi. Buna din dahil. Din ABD için çok iyi bir ürün. ABD Başkanı her konuşmasını, Tanrı sizleri ve ABDyi kutsasındiye bitirir. ABD dolarının banknotları üzerinde Tanrıya iman ederiz(In God we trust) yazar. Oysa ABD, bir şeriat devleti değil. Ancak şeriat devletinde bu ibareler kullanılabilir. Bugün Türkiye’de dini bütün olduğunu söyleyen bir hükümet var. Bu hükümet döneminde ponpon kızlara basketbol milli takımının maçında gösteri yaptırılmadı, Başbakan ve bakanlar kurulu üyeleri maçı izledikleri için… Bugün kadınlar otomobil ve çeşitli ürün reklamlarında meta olarak kullanılıyor. Gördüğünüz gibi artık günümüzde her şey metalaştırıldı. Din de bugün çok rağbet görüyor. Çünkü herkes cennete gitmek istiyor. ABD’de de bu böyle. Üstelik Amerikalılar kendileri gibi olan insanları severler. Pazar günleri herkesin kiliseye gitmesi onları çok rahatlatır.

– Peki, ABDnin hızla Hıristiyan köktendinci bir devlet haline gelmekte olduğu duygusu sizde uyanıyor mu?

Oldu bile. Bugün Amerikan seçmeni dini eğilimlerine göre oy veriyor. Çalışma hayatının nasıl olduğu, kadının kürtaj olup olmama konusunda tek başına karar verme hakkı olup olmadığı hiç kimsenin umurunda değil. George W. Bush böyle seçmenlerin oyuyla başkan seçildi zaten. Diyebilirsiniz ki, Bush Harvard’da, Yale’de okumuştu. Evet, ama Harvard’da, Yale’de okumuş ondan çok daha kaliteli bir sürü insan var ABD’de. Bush birinci dönem seçildiğinde Florida Eyaleti seçimlerinde işe hile karışmıştı. Florida ABD’nin en dinci eyaletlerinden birisidir. Orada Bush, mahkeme kararıyla seçildi. Bir anlamda ABD’de yargı yoluyla darbe yapıldı. Beni en çok şaşırtan da Demokrat Parti Başkan Adayı Al Gore’un işin üzerine gitmeyişi oldu. Herhalde o kadar ağır bir görevi pek üstlenmek istemedi. Hakkını arayarak belki de istenmeyen tartışmalara çanak tutabileceğini hesapladı. Bilmiyoruz tabii. Ama tercihinin küresel ısınmayla uğraşarak Nobel Ödülü almak yönünde olduğu kesin. Öyle de oldu zaten. Demin de dediğim gibi bugün artık her şey metalaştırıldı.

– Siz Obamaya o dört mektubu yazdınız. Bu Türkiyede duyuldu. Merkez basından kimse sizi arayıp söyleşi yapmak istedi mi?

Aydınlık ve Bütün Dünya dergileri buna dikkat çeken yayınlar yaptılar. Ama konuya en çok dikkat çeken Yeni Şafak gazetesinden Taha Kıvanç (Fehmi Koru) oldu. Taha Kıvanç benimle ilgili bir makale yazdı. Ancak benim gibi geçmişi olan birinin neden böyle davrandığını anlayamadığını ve şaşırdığını da ekledi. Yazının ikinci bölümünde bir CIA ajanından söz ediyordu. Bunun ilgisini pek anlayamadım. Belki benimle CIA arasında bağlantı kurmaya çalıştı. Bunun üzerine ben de kendisine o geçmişime karşın neden böyle davrandığımı anlatan bir cevap verdim. Merkez medyadan beni aramamalarının nedeninin belki de hükümetle başımı derde sokmamak olduğu gibi iyimser bir düşünceye de kapılmadım değil.

Ergenekon ‘Alice Harikalar Diyarında’ya benziyor

İyi de, şimdi tam da hükümetin boy hedefi halinde olan Cumhuriyete konuşuyorsunuz…

Merkez medyanın beni aramamasının nedenini düşünürken benim gibi birisi kendi internet sitesine Obama’ya yazdığı o mektupları açıkça koyduğuna göre beni neden korumaya çalışsınlar diye düşündüm. Belki de kendilerini korumak için benim gibi askeriyeden gelme birinin yanına yanaşmaktan çekinmişlerdi.

Evet, ben hiçbir zaman subay olmadım. Ama orduda yetişen herkes daha sonra ülkesine hizmet etmeye devam ederken bir noktada hâlâ orduyla bağlarını sürdürür. Ben, o mektuplarla bana yanaşmaya çekinip kendilerini tehlikeye atmak istemeyen kişilere kıyasla ülkeme en iyi şekilde hizmet ettiğimi düşünüyorum.

Başkan Obama Türkiye’yi ziyaret ettiğinde bir arkadaşım bana aydınolduklarını düşündüğü 14 kişinin listesini vermişti. Onlara mektubumun Türkçe çevirisini gönderdim. Birkaçı bana geri döndü. Birisi de benim yapmak istediğimi anladığını ama mektubu gazetesinde basamayacağını, gazete yönetiminin buna izin veremeyeceğini söyledi.

– Ergenekon davasını izlemek için altı kez Silivriye gittiğinizi biliyorum. Ergenekon davasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Ergenekon davası ABD’de sözünü ettiğim örtülü istihbarat savaşlarıyla ilintili diye düşünüyorum. Yani bundan amaç ABD’nin yüksek çıkarlarına tehlike olarak kabul edilen hükümetlerin ya da kurumların ya da kişilerin istikrarsızlaştırılması ve karalanması.

Ergenekon davası Alice Harikalar Diyarında’ya benziyor. Alice’i Kupa Kızı yargılıyor. Mahkemeye Önce mahkeme karar alacak sonra deliller toplanacakdiyor. Bunun üzerine Alice Kupa Kızı ve maiyetine, Siz oyun kartlarından başka bir şey değilsiniz,diye bağırınca kartlar yerlere saçılıyor, Alice de karabasanından uyanıyor.

Bakın, Silivri’de sanıklar sürekli yargıçlara ifade veriyor. Ortada savcı yok. Zaman zaman yargıç sanıklara kızıyor. Ama o yargıç aynı zamanda davada karar vermekle yükümlü. Bu durumda yargıç baştan önyargılı olmaz mı sanıklara karşı? Ben oraya ilk gittiğimde o insanların böyle bir şova dönüşmüş bir mahkemede ifade vermek zorunda olduklarını görünce dehşete kapıldım.

Ergenekon çetesinden söz ediliyor. Bana Ergenekon çetesinin nerede olduğunu gösterecek biri var mı? Ha, belki bir Ergenekon barı vardır. Ben İrlanda asıllı olduğum için bir gün gidip orada iki tek atabilirim.

– Sizce Ergenekon fikri nereden çıkmış olabilir? Bir tahmin yürütüyor musunuz?

Tabii. ABD’de. Gladio türü bir oluşum. Sovyetler Birliği’ne karşı NATO ülkelerinde kurulmuştu. Toprağa gömülü silahlardan söz ediliyor. Onlar NATO silahı. ABD Genelkurmay Başkanı Mullen Türkiye’ye geldi. Bilirsiniz, Nâzım Hikmet her zaman gülen Amerikalı Amiral Williams’ı yazmıştı. Belki birileri Amiral Mullen’e 2003’te Kuzey Irak’ta Türk subayların başına çuval geçiren General Ray Odierno’yu sorar. Mullen neden ABD silahlarının Türkiye üzerinden çekilmesi için buraya geldi. Bunu da sormak lazım. Ona Kürtlerin elindeki silahları da alırsan hepsini Türkiye’den geçirebilirsin demek lazım.

ABD’nin istikrarsızlaştırma faaliyetleri

– Demin ABDnin ülkelerde istikrarsızlaştırma faaliyetlerinden söz ettiniz. Buna örnekler verir misiniz?

Birinci istikrarsızlaştırma İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak’ta olanlardı. Bunun ardından Güney Amerika ülkelerinde benzer olaylar tezgâhlandı. Buna en güzel örnek Şili’de Pinochet darbesidir. Bütün bu olaylar aynı model üzerine kurgulanmıştır. Şok Doktriniadlı kitabında Naomi Klein bunu bütün çıplaklığıyla anlatır.

Eski kullanılan kaba saba yöntemler bugün artık terk edildi. Baba Bush dönemiyle birlikte şoklar daha inceltilmiş olarak insanlara yaşatılmaya başlandı. Örneğin hedef seçilen ülkeler IMF’ye ve Dünya Bankası’na muhtaç hale getirildi. Özelleştirmeler aldı başını gitti. Bu ülkeler ekonomik olarak bağımlı hale getirildi. Türkiye’de yapıldığı gibi sendikasızlaştırma hareketleri olağanlaştırıldı. İnsanlar toplum içinde itibarsızlaştırıldı.

Geçen yıl eşimle Tayland’a gitmiştik. Bir tarafta bakıyorsunuz harika, bembeyaz gökdelenler, alışveriş merkezleri. Öte yandan üç kuruş paraya yaşamaya çalışan insanlar… Türkiye’de de böyle oldu. Şok programı Türkiye’ye mükemmel biçimde uygulandı. İnsanların hafızalarında Türkiye’nin kuruluş ilkeleri silinmeye çalışıldı. Atatürk insanlar için kabul edilemez hale düşürüldü. Başarılı da olundu. Bakın, 2007 seçimlerinden önce milyonlarca insan ellerine Atatürk posterleri, bayraklar alıp yürüdü. Bugün bu insanlar nerede? Şili’de Pinochet’nin yaptığı ilk icraat sokakları çöplerden yani ona muhalefet edenlerden temizlemek olmuştu.

Onları stadyumlarda öldürerek yok etti. CIA, Pinochet’ye milyarlarca dolar para verdi. Ama Pinochet en azından süresinin sona erdiğini görünce sürgüne gidip kendini yok etme yürekliliğini gösterdi. Ama bu yürekliliği ve saygınlığı bile gösteremeyecek pek çok insan ortada dolaşıyor. Bunlar belki de hükümetlerin bordrosundan para alıyordur. Ama zamanı gelince öldürülmeleri gerekmektedir, tıpkı Saddam Hüseyin gibi…

Ülkemin Fethullah Gülen’e kucak açması akıl almaz bir durum

– Peki, siz AKP hükümetinin ve Gülen hareketinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Pennsylvania ABD’nin en güzel eyaletlerinden birisidir. Quaker’ların önderi, barışçı bir insan olan William Penn’in kurduğu bu eyaletin günün birinde Fethullah Gülen gibi birisinin karargâhı haline gelmesi inanılmaz bir şey.

CIA’nın Gülen’in yeşil kart alabilmesi için imza vermesini hiçbir zaman düşünemezdim. Üllkemin böyle bir insana kucak açması benim için akıl almaz bir durum. Bir zamanlar Humeyni’ye kucak açtığı için Fransa’ya çok kızmıştım. Ama günün birinde benzer bir işi ülkemin yapacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ayrıca ben herkesin önünde ağlayan insanlardan da hiç hoşlanmam.

Bakın, CIA nereye bulaştıysa her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Bugünkü ABD Savunma Bakanı Robert Gates CIA’nın Rusya macerasının büyük beyniydi. Ama Rusya’nın ekonomik olarak çökeceğini hesaplayamadı.

– 12 Eylülde yapılacak Anayasa değişikliği referandumunun sonuçları sizce ne olur?

Bu referandum George Orwell’in ‘1984’ isimli kitabının Türkiye’deki bir denemesidir. 1984’te Savaş barıştır, barış da savaşcümlesi vardır. Dilin politikleştirilmesi. İşte, burada da böyle oluyor şimdi.

Milyonlarca eğitimsiz insanın gözünün boyanması amaçlanıyor. Referandum çok önemli. Çünkü bir anlamda hükümet için güvenoylamasına dönüştürüldü. Demokratik süreç öylesine manipüle edildi ki tabii ki referandumda oyum hayırdır. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Başbakan Erdoğan’ın TÜSİAD’a referandumdaki oyunu açıklaması için baskı yapmasından sonra şöyle söyledi: Seçmenin sandık başına gidip oy vermesi demokrasidir.

Yani demokrasi sadece verilen oya mı indirgenmiş oluyor? Demokrasi bir kurumdur.

Demokrasinin anlamını bilmeyen ‘demokratlar’

-Unutmayın ki Erdoğan daha Başbakan olmadan, Demokrasi bir araçtır. Gereken anda o araçtan inilir dememiş miydi?

Evet, demokrasi bir araçtır, tıpkı Alice Harikalar Diyarındakitabında olduğu gibi… Kitapta Humpty Dumpty, Söylediğim söz tam da ne demek istediğimdir. Söylediğim her söz neyi kastettiğimi anlatmaktadırder.

Evet, kimi demokrasiyi araç, kimi sistem, kimi de özgürlük olarak tanımlar. Çoğu da demokrasinin ne olduğunu bilmez. Bildikleri kelimenin sadece demohecesidir.

Bakın, Atatürk 1920’lerin başında büyük zorluklarla demokrasiyi uygulamayı hedeflemiş, halkın iradesi fikrini kullanmış, karşısındaki muhalefete rağmen barışçı orta yol bulmaya çalışmıştır. Sonunda da Cumhuriyet’i kurmayı başarmıştır. Kadın-erkek eşitliğini sağlamıştır.

Bugün Türkiye’de yapılan sadece ülkeyi istikrarsızlaştırmak, Atatürk’ü silmek değil neredeyse yüz yılı bulan demokrasi tarihini silmektir. Ben zaman zaman hatalar yapıyorum.

Obama’ya sadece mektup değil, Niyazi Berkes’in ve Yaşar Kemal’in kitaplarını da göndermeliydim. Çünkü bunları okursa bu ülkenin nerelerden nerelere geldiğini anlayacak.

Bugün Türkiye’de olanlara bakın. Halka evet oyu verdirmek için buzdolapları, torba torba erzak, kömür dağıtılıyor. Bu rüşvettir. Rüşvet vermek de ağır suçtur.

– Eminim Hanefi Avcının kitabını biliyorsunuzdur. Kitapta Gülen hareketinin yargı ve polise iyice sızdığını yazmasını nasıl karşıladınız? Ne biçim bir Türkiyeye doğru gidiyoruz?

Ne biçim bir Türkiye’ye doğru gittiğimizi referandum sonuçları bize gösterecek. Ama hükümet kanadının mitinglerde kullandığı dile bakıp şaşırıyorum. Birisinin boyunun uzun ya da kısa oluşundan kime ne? Yani, uzun boylu birisi karşınıza çıkınca toparlanıp kendinize çekidüzen vermek zorunda mı kalacaksınız?

 

This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *