KARŞI DEVRİM * HOLDİNGLEŞEN TARİKATLAR, CEMAATLER 3

KARŞI DEVRİM * HOLDİNGLEŞEN TARİKATLAR, CEMAATLER 3

Naci Kaptan – 16 Temmuz 2023

FETÖ gitti, diğerleri geldi


Tam 7 yıl önce darbe girişimi gerçekleştiren FETÖ’nün tasfiyesinin ardından boşalan kadrolara diğer cemaatler ve gerici vakıflar yerleştirildi. Başta Menzil, İsmailağa, İskenderpaşa cemaatleri olmak üzere tüm cemaatler pastadan payını aldı. FETÖ’ye ait yurtlar ise TÜGVA, Ensar, TÜRGEV gibi vakıflara devredildi.

AKP’nin uzun yıllar ortak olduğu FETÖ’nün, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin üstünden 7 yıl geçti. Darbe girişimi sonrası yaşanan tasfiyelerin ardından kamuda FETÖ’nün boşalttığı yerlerde yeni cemaat ve dini örgütlenmeler palazlandı. Uzun yıllar ittifak halinde ülkeyi birlikte yöneten AKP ve FETÖ’nün devletin bölüşümündeki yaşadığı kavga ülkeyi darbenin eşiğinden döndürürken, ‘eski ortak’tan boşalan yerler yeni cemaat ve tarikatlar tarafından dolduruldu.
FETÖ’den boşalan kadroları doldurmak için cemaatler ve vakıflar sıraya girdi. Yeni dönemde eğitim gerici vakıflara teslim edilirken cemaatlere Sağlık Bakanlığı’ndan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, yargıya kadar birçok bakanlıkta etkin rol verildi. Kendi medyasını da oluşturan cemaatlerin tamamı birer holdinge dönüştürdü. Bazı tarikatların vakıfları aracılığıyla üniversiteleri bile bulunuyor. Bazı tarikatlar ve hâkim oldukları alanlar şöyle:
• MENZİL
FETÖ’nün tasfiyesinin ardından en çok yükselen cemaatlerden biri Menzil oldu. Çok sayıda radyo-televizyon kanalı bulunan cemaat başta sağlık olmak üzere birçok alanda hâkim. Cemaatin eğitimde, askeriyede, Emniyet’te ve yargıda gücü bulunuyor. Özellikle esnaf arasında örgütlenen Menzil, Adıyaman kökenli bir tarikat olmasına karşın AKP iktidarının açtığı alanla bütün ülkeye yayıldı. Tarikatın, ülke genelinde en az 150 yurdu bulunuyor. Özellikle Recep Akdağ’ın bakanlık yaptığı dönemde Menzil Sağlık Bakanlığı’nda önemli oranda kadrolaştı. Cemaatin ayrıca birçok özel hastanesi de bulunuyor.
Diyanet’in birkaç yıl önce hazırladığı raporda ise Menzil’in kamuda örgütlenmesinin büyük sorunlara yol açacağı ifade edilmişti.
• İSMAİLAĞA
İsmailağa Cemaati, 15 Temmuz’un ardından pastadan en büyük pay alan diğer bir cemaat. Cemaat son birkaç yılda eğitimin gericileşmesinde büyük rol oynadı. Ayrıca başta Marmara Bölgesi olmak üzere ülke genelinde kaçak kurslarıyla çocukları etkisi altına almış durumda. ‘Medrese’ adını verdikleri bu kurslarda sadece İstanbul’da 10 bin çocuk ‘eğitim’ görüyor.
Nakşibendi geleneğinin Türkiye’deki en etkin grubu olan İsmailağa Cemaati’nin ülke genelinde açtığı çok sayıda öğrenci yurdu da var. Cemaat aldığı ihalelerle de son dönemde gündemde.
• SÜLEYMANCILAR TARİKATI
Süleymancılar, uzun yıllar gizli sürdürdükleri hareketlerini, Özal döneminde gün yüzüne çıkarttı. Siyasetle yakından ilgili olan Süleymancılar, bu yönleriyle FETÖ’ye en çok benzeyen cemaat.
AKP’nin ilk yıllarında FETÖ’nün de etkisiyle gücü azalan Süleymancılar, son 7 yılda ise daha iyi bir konuma geldi. Milli Eğitim Bakanlığı’nda FETÖ’nün boşalttığı kadrolara, Süleymancılar dolduruldu. Süleymancılar, ülke genelinde iki bin binden fazla olduğu tahmin edilen öğrenci yurtlarında dini eğitim veriyor.
Süleymancılar’a ait olan Aladağ’daki yurtta yaşanan ve 11 çocuğun ölümü ile sonuçlanan yangından sonra ortaya çıkanlar hükümetin bu grubu himayesinin ulaştığı noktayı bir kez daha gözler önüne sermişti.
• MALATYALILAR CEMAATİ
Gülencilerle beraber, AKP iktidarından en fazla “nemalanan” grupların başında Malatyalılar geliyordu. FETÖ gibi eğitimde kadrolaşmaya veren grup, boşalan kamu kadrolarını doldurma konusunda diğer cemaatlere oranla öne çıktı.
Özellikle Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde TRT ve Dışişleri Bakanlığı’nda kadrolaştı. Adını doğduğu Malatya ilinden alan cemaatten habersiz bir dönem kamuya temizlik işçisi dahi alınamıyordu.
• İSKENDERPAŞA CEMAATİ
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın da dahil olduğu İskenderpaşa Cemaati’nin özellikle yargıda büyük bir etkinliği bulunuyor. Hakyolcular adıyla yargıda örgütlenen cemaat Danıştay ve Yargıtay üyelikleri seçimlerini dahi etkiliyor. Özellikle eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül döneminde cemaat yargıda oldukça büyümüştü. Cemaatin Hâkimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nde de üyelerinin bulunduğu iddia ediliyor. Öte yandan Koca’nın Sağlık Bakanı olmasının ardından burada cemaat üyelerinin etkin olduğu biliniyor.

• EĞİTİM ENSAR’A VE TÜGVA’YA TESLİM
Cemaatlerin yanı sıra darbe girişimi ardından ülke genelinde FETÖ’ye ait okullar ve kurslar kapatılırken, AKP eğitimi vakıflar eliyle yürütmeye devam etti. Milli Eğitim Bakanlığı, Karaman’daki yurdunda çocuklara yönelik yaşanan cinsel istismar olaylarıyla tepki çeken Ensar’a imzaladığı protokollerle eğitimde büyük alan açtı.
Ensar, ortaokul ve liselerin yanı sıra üniversiteye giriş kursundan Kuran kursuna kadar istediği her alanda eğitim verebiliyor.
Yine ortaokulda ve liselerde egemen olan diğer bir vakıf ise TÜGVA. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde olduğu vakfın eğitim alanında birçok faaliyeti bulunuyor. Son olarak İstanbul’da yüzlerce okul TÜGVA’ya tahsis edilmişti.
TÜGVA darbe girişiminin ardından kapatılan FETÖ’ye ait yurtların 18’ini herhangi bir bedel ödemeksizin bünyesine kattı.
• ÜNİVERSİTEDE TÜRGEV
Tıpkı TÜGVA gibi Bilal Erdoğan’ın öncülüğünde kurulan vakıflardan biri de TÜRGEV. TÜGVA’yla benzer şekilde FETÖ’den yurt alan TÜRGEV’in bunun yanında birçok yurdu bulunuyor. TÜRGEV FETÖ’nün üniversitede yarattığı boşluğu doldurmayı amaçladı. Vakfın aynı zamanda bir de üniversitesi bulunuyor. TÜRGEV dışında da birçok cemaatin vakfının da üniversitesi var.
MENZİL’DE ‘EŞŞEYHLİK’ DÖNEMİ
Menzil lideri Abdülbaki Erol’un ölümü ardından cemaatte ‘yeni Gavs’ kavgası başladı. Yaşarken ‘halife’ ilanında bulunmayan Erol’un üç oğlu da cemaatte mürit paylaşımı yapıyor. BirGün yazarı Timur Soykan, Menzil’de başlayan ‘mürit kapma yarışını’ anlattı. Abdülbaki Erol’un ölümü sonrası ortaya çıkan ses kaydını Twitter’dan yaptığı paylaşımlarla anlatan Soykan, asıl meselenin milyarlarca liralık paranın paylaşımı olduğunu vurguladı. Soykan, Abdülbaki Erol’un büyük oğlu Muhammed Saki’nin cemaatin başına geçmesini iki kardeşinin istemediğini belirtti. 3 kardeş arasında mürit toplama yarışının başladığına dikkat çeken Soykan, “Ama asıl mesele milyarlarca liralık paranın paylaşımı. Sonuçta Menzil dev bir holding. Kavga çıkmasından çok endişeli oldukları görünüyor” dedi.
Zikirlerin ve tövbelerin iptal edilmesinin arkasında mürit kapma yarışının olduğuna dikkat çeken Soykan, “Bu sayede Şeyh’in oğulları müritleri paylaşacak. Oğullar dışında kimse tövbe alamayacak” ifadelerini kullandı.
Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz, Erol’un ardından şeyhliğin Saki, Mübarek ve Fettah adlı üç oğlu tarafından ortaklaşa yürütüleceğini yazdı. Saymaz, “Erol, sağlığında halife atamadığı için hem Menzil hem de tarikat tarihinde ilk kez eş-şeyhli sistem kurulacak” dedi. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Abdulbaki Erol için tam sayfa ilan verdi. Erdoğan’ın Hürriyet gazetesinde yayımlanan ilanında, Erol için “ülkemizin manevi rehberlerinden” diye bahsedildi. Erdoğan, Erol’un ölümünün ardından sosyal medya hesabından taziye mesajı da paylaşmıştı. (BİRGÜN: Mustafa KÖMÜŞ – 15.07.2023)

Naci Kaptan 16 Tem 2023
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

FEYM BÜLTENİ – 141/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 20 Haziran 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 141/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 20 Haziran 2023


1. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 2020 Dağlık Karabağ savaşının nedenlerini ve gidişatını araştıran parlamento komisyonu önünde ifade verdi ve çatışmanın neden 9 Kasım’da durdurulduğunu açıkladı. Kale gibi görülen Şuşi kasabasının Azerbaycan güçleri tarafından ele geçirilmesinin savaştaki dönüm noktası olduğunu, bu durumun 9 Kasım’da Moskova’nın arabuluculuğunda bir ateşkes anlaşmasının imzalanmasına yol açtığını söyledi. https://www.panorama.am/en/news/2023/06/20/Pashinyan-war/2854504

2. Ermenistan Dışişleri Bakanı, Beyaz Rusya’nın Minsk kentinde düzenlenecek Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (CSTO) toplantısına katılacak. https://www.panorama.am/en/news/2023/06/19/Armenian-FM/2854155

3. Bir grup avukat, Erivan’daki Başsavcılık Ofisi önünde polis şiddetini protesto etti. https://www.panorama.am/en/news/2023/06/19/lawyers-protest/2854032

4. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Vahan Kostanyan, Ermenistan’ın Laçin Koridoru girişinde yaşanan son olaya yönelik Rusya’dan bir yanıt beklendiğini söyledi. Koridor yakınlarında konuşlandırılan Ermeni sınır muhafızları, Perşembe günü bir grup Azeri askerin Ermenistan topraklarına ilerlemesini ve oraya bir Azerbaycan bayrağı dikmesini engellemek için ateş açmıştı. Olaya dair video görüntüleri, Azeri bayrağını yerleştirmek için Laçin Koridoru’ndaki Hakari Nehri üzerindeki köprüyü geçen Azerbaycan birliklerine Rus askerlerinin eşlik ettiğini göstermekteydi. https://www.panorama.am/en/news/2023/06/19/Armenia-Russia-Lachin-incident/2853975

5. Birleşik Krallık Lordlar Kamarası üyesi Barones Caroline Cox, Ermeni halkına bir mesaj yayınladı. “İlk Hristiyan Ulus Ermenistan Halkına. Cox “Birçoğu Anadolu’daki Büyük Soykırım kurbanlarının, Sumgait ve Bakü’deki Ermeni karşıtı pogromların ve artsakhtaki (“sözde” Dağlık Karabağ Ermeni devleti) etnik-dini temizliğin doğrudan torunları olan bir dizi harika insanla tanıştığım için şanslıyım.” şeklinde başladığı mesajında “Karabağ olmadan Ermenistan’ın varlığı bugün olduğundan daha fazla tehlikeye girecek.” dedi. https://news.am/eng/news/766376.html

6. BM İnsan Hakları Konseyi’nin 53. oturumu İsviçre’nin Cenevre kentinde toplandı. İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker, özellikle Ermenistan ve Azerbaycan’ı insan haklarına dayalı barış çabalarını hızlandırmaya çağırdı. Ayrıca, Laçin koridorunda serbest ve güvenli geçişin öneminin ve siviller üzerindeki insani etkiden kaçınma gereğinin altını çizdi. https://news.am/eng/news/766276.html

7. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Azerbaycan heyeti başkanı Samad Seyidov tarafından yapılan açıklamada; Ermenistan-Azerbaycan müzakerelerinin önümüzdeki hafta yapılmasının planlandığı belirtildi.
https://news.am/eng/news/766319.html

8. Ermenistan milli takımı Avrupa Şampiyonası eleme turunun üçüncü maçında Letonya’yı yenilgiye uğratıp üst üste ikinci galibiyetini kutladı. https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/06/20/Ermenistan-Milli-tak%C4%B1m%C4%B1-Letonya/250612

9. Yönetmen Michael Goorjian’ın “Amerikatsi” filmi, Cenevre Uluslararası Doğu Film Festivali’nde Gümüş FIFOG 2023 ödülünü aldı. Film, 1947’de Ermenistan’a geri dönen ve sonunda bir Sovyet hapishanesine düşen Ermeni-Amerikalı Charlie’nin hikayesini konu alıyor. Umutsuz ve yalnız, hücre penceresinden yakındaki bir apartman dairesini görebildiğini keşfeder; burada yerli bir Ermeni, izlendiğinden habersiz, demir perdenin arkasına gizlenmiş Ermenistan’ın ruhunu yavaşça ortaya çıkarır. https://en.armradio.am/2023/06/20/amerikatsi-michael-goorjians-film-honored-with-silver-award-at-geneva-international-oriental-film-festival/

10. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Vahan Kostanyan, 9 Kasım 2020 tarihli üçlü açıklama ve ardından Rusya Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan metnin, Rusya’nın denetimini değil gözlem ve izlemesini şart koşuyor, ancak bölgesel ulaşımın engellenmesinin kaldırılmasına ilişkin ayrıntıların halen tartışıldığını söyledi.
https://armenpress.am/eng/news/1113576.html

11. GTB Çelik Şirketi, Ermenistan’ın Yeraskh köyünde yapımı devam eden döküm ve metalurji tesisinin arazisine Ermenistan Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri bayrakları asmaya karar verdi. Bayrak töreni bugün yapılacak. Fabrika Ermeni-Amerikan yatırımlarıyla yapılıyor. 13 Haziran’dan bu yana Azerbaycan tarafı, yapım aşamasında olan metalurji işletmesine düzenli olarak ateş açıyor. https://massispost.com/2023/06/the-management-of-yeraskh-factory-to-raise-armenian-and-us-flags-at-the-smelter-construction-site/

12. (AVİM HABERİ) AVİM web sitesinde Hazel Çağan ELBİR imzasıyla “AB, DÜZENSİZ GÖÇMEN SORUNUNU AKDENİZ’E GÖMÜYOR” başlıklı yazılı yayınlanıyor. Yazı şöyle başlıyor: “Avrupa’nın en önemli sorunlarından birisi göç sorunudur. Akdeniz özellikle son on yılda sığınmacı mezarlığına dönüşmüştür. Sığınmacı sorununun göç etmek zorunda kalanlar için hiçbir zaman gündemden düşmediği bir gerçek olmasına rağmen, Avrupa ve konu ile ilgili hükümetler yıllardır sessizliklerini korumakta, hatta görmezden gelmektedir. Son günlerde Akdeniz, göz ardı edilemeyecek kadar büyük sayıda ölümlere ve trajedilere sahne olmuştur. Dikkatler bir kez daha Yunanistan’ın güneyinde, içinde yaklaşık 700 kişinin bulunduğu bir balıkçı teknesinin batması sonucu boğulduğu düşünülen yüzlerce kişi ile, dünyanın en ölümcül göç rotasına ve Avrupa’nın en büyük sorunlarından biriyle mücadeledeki başarısızlığına çekilmiştir.” https://avim.org.tr/tr/Yorum/AB-DUZENSIZ-GOCMEN-SORUNUNU-AKDENIZ-E-GOMUYOR

Serkan Korkmaz – FEYM GRUBU
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz 15 Temmuz’un yıldönümünde açıklamalarda bulundu

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz 15 Temmuz’un
yıldönümünde Cumhuriyet TV’de açıklamalarda bulundu

CUMHURİYET – İrem Karataş – 15.07.2023

FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin üzerinden 7 yıl geçti. Cumhuriyet Gazetesi Yazarı ve Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz Cumhuriyet TV’de Türkiye’yi 15 Temmuz’a götüren süreci ve 15 Temmuz sonrası yaşananları değerlendirdi.

Fetullahçı Terör Örgütü tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yedi yıl geçti. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ’15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kapsamında anma töreni düzenlendi. Törene, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da katıldı.
15 Temmuz Darbe Girişimi’ni hazırlayan süreci Cumhuriyet TV’de anlatan Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, “15 Temmuz’dan önce FETÖ’ye ilişkin uyarılarda bulunan kişiler neden dikkate alınmadı” sorusuna şu ifadelerle yanıt verdi:
“UYARDIK AMA DİNLETEMEDİK”
“Bu sorunun cevabını yedi yıldır tüm Türkiye merak ediyor. Bu soruların cevabını vermesi gereken kişiler vermiyor. Gördüğümüz şu, 15 Temmuz’a giden süreçte tedbir alınsaydı bu darbe önlenirdi. Ama demek ki siyasi irade, ya işi ciddiye almadı, ya da ‘Bunlar hukukla başa çıkamayacağımız kadar büyük bir örgüt, suç işlesinler biz de onları temizleyelim’ dedi. Ayrıca şunun altını çizmek gerekir, 15 Temmuz günü tüm emareler ortaya çıktıktan sonra Genelkurmay Başkanı televizyona çıkıp bütün birliklere kışlanın dışına çıkmama emri verseydi o gece bunlar önlenebilirdi. O süreçte FETÖ’ye karşı uyarılarda bulunduğum için ordudan uzaklaştırıldım. O zaman, ‘Ordu içinde güçleri var, FETÖ orduyu kullanabilir, bunların temizlenmesi lazım’ dedik ama dinletemedik.
“12 EYLÜL VE 28 ŞUBAT KIRILMA NOKTASIYDI”
Fetullahçı Terör Örgütü’nün yıllar içinde güçlendiğini, 12 Eylül 1980 darbesinin 15 Temmuz’a giden yolu açan önemli bir kırılma noktası olduğunu belirten Yavuz, “15 Temmuz’a giden yolda iki büyük kırılma noktası var. İlki 12 Eylül dönemi, o zamandan itibaren din, devlette daha farklı bir rol üstlenmeye başladı. Din, devlet hayatının ayrılmaz bir parçası haline getirildi. Bu süreçte orduda daha az olsa da devlet içerisinde büyük bir örgütlenmeye gidildi. Polisle başladı, Silahlı Kuvvetler’de gizli bir şekilde devam etti. Bunları 28 Şubat döneminde TSK’yı yönetenler anladılar ama tedbir alma konusunda siyasi irade ile uyumlu bir tavır sergileyemediler. Arkasından AKP iktidarı geldi, 28 Şubat dönemi atılan adımlar da AKP’ye yaradı. İkinci kırılma noktası da 28 Şubat süreci ve ardından AKP’nin iktidara gelmesidir. AKP iktidara geldikten sonra FETÖ’yü palazlandırdı. TSK ile AKP arasında o dönem yaşanan gerginlikler FETÖ’ye hayat verdi. Erdoğan iktidarı kendilerince tasarlanmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetler tarafından korunmasını ‘Askeri vesayet’ olarak nitelendirmişti. Bunu FETÖ’de bu şekilde nitelendiriyordu. O ‘Vesayeti’ yıkmak için FETÖ’ye ordu içerisinde, yargı ve devlet içerisinde alan açıldı. 2010 Referandumu ile birlikte FETÖ yargıyı ele geçirdi. Yargı gücünü kullanarak Silahlı Kuvvetler’in büyük bir kısmını Ergenekon, Balyoz gibi davalarla tasfiye etti” ifadelerini kullandı.
“ASKERİ VESAYET YERİNE DİNİ VESAYET GETİRİLDİ”
Yavuz, “17-25 Aralık’ta doğrudan iktidara yöneldikleri zaman AKP bu işin pahalıya mal olacağını anladı. FETÖ’nün darbe girişimi başarısız olunca, AKP hem FETÖ’cüleri tasfiye etti hem de kemalist cumhuriyetin yapılarını söktü. Ne kadar var olduğu tartışılabilecek askeri vesayetin yerine bir dini vesayeti oturtmuş vaziyette. FETÖ’den boşalan yerlerde de diğer tarikâtların örgütlendiğini görüyoruz. AKP’nin temelleri cumhuriyet karşıtlığına dayanıyor. Cumhuriyetin kodlarını bozup kendi kodlarını inşa etmeye çalışıyor ve bunda önemli ölçüde başarılı oldu. Başarısının Türkiye’yi aydınlığa getirmeyeceği ortada. İktidarın Türkiye’yi getirdiği yer, kendilerine biçilen role uygun değil. Daha adil olacaktık, daha gelişmiş olacaktık, daha zengin olacaktık…  Evet daha zengin olduk denilebilir ama bunun çok büyük bir kısmı var olan kaynakların satılması ile oldu. Şimdi borç almakta sıkıntı çeken, doğuya ya da batıya yönelen bir ülkeyiz. Geldiğimiz nokta ortada” ifadeleriyle iktidarı eleştirdi.
“FETÖ İLE BERABER KEMALİST GELENEK TEMİZLENDİ”
15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlayan yargılama sürecini değerlendiren Yavuz, “AKP stratejik olarak bir tercih yaptı. AKP’ye zarar vermeyecekti buradaki yargılamalar. Kendi içinde FETÖ ile içli dışlı olanlar ve 17-25 Aralık’tan sonra kendilerine yaklaşanlar korunup kollanacaktı. Bu yargılamalar aynı zamanda ordunun kemalist geleneğini de temizleyecekti. Evet bu yargılamalar FETÖ virüsünün ordu içinden atılmasına önemli ölçüde hizmet etti. Ancak çeşitli olaylar, tam bir FETÖ temizliğinin yapılamadığını ve yapılamayacağını gösteriyor. Onlar kendilerini renklendiriyorlar, bugün moda olan Menzil Tarikâti ise oraya sızmışlardır. Ayrıca bu yargılamalarla haksızlığa uğrayan çok sayıda vatansever subay var. O gece darbe girişiminin başarısızlığa uğramasını sağlayan ve katkı verenlerden bir kısmı bu süreçte hapishanelerle çalıştı. Yargının titiz olmayan durumundan nasiplendi” şeklinde konuştu.
“FETÖ MUHALEFET İÇİNDE DE KENDİNE ALAN AÇTI”
Yavuz, “ilerleyen süreçte de FETÖ tam anlamıyla temizlenemez” dedi ve şöyle devam etti:
“Çünkü, ilk olarak olağanüstü bir durum olmazsa AKP önümüzdeki süreçte iktidarda kalmaya devam edecek. Öte yandan FETÖ muhalefet içerisinde de kendine alan açtı. 15 Temmuz sürecinin doğru yönetilmemesinden kaynaklı olarak FETÖ, kendisine alan buldu. O sürecin adalet bakanı CHP’lilerin oylarıyla milletvekili seçildi. Bu iş, bizim vatandaşın oyuna dayalı ama gelişmeyi, ilerlemeyi, çağdaşlaşmayı sağlamayan, halkın yönetim süreçlerine katılmadığı göstermelik demokrasi sevdamız Türkiye’ye çok pahalıya mâl oldu. Bugün tarikat ve cemaatler kök saldılar devletin içerisinde. Sağlıklı bir muhalefet yapılanması yok. İYİ Parti’den İdris Naim Şahin Ordu’da birinci sıra milletvekili adayıydı, Sadullah Ergin CHP listelerinden milletvekili seçildi. Bir de adını bilmediklerimiz var. Türkiye çok köklü çözümlere yönelmezse yakın zamanda debelenip duracak. Yeniden cumhuriyeti kendi rotasına sokabilirsek önümüz aydınlık olur”
“15 TEMMUZ BİR BAYRAM DEĞİLDİR”
Tümgeneral Ahmet Yavuz sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı:
“Bugün, Silahlı Kuvvetler’in uzun süre üniformasını giymiş biri olarak kendi adıma FETÖ’nün devletten bir biçimde temizlenmesine sevinirken bunun bir bayram olmadığını, bunun bir subay için zil olduğunu söylemek isterim. Devletin verdiği geçici elbiselerin, silahların vatandaşa karşı kullanıldığı bir gece bir subay için utanç vericidir. Türk Ordusu asla kendi halkına silah yöneltmemiştir, o gece onu yaşadık. Bu durumu siyasi iktidar kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Tabi ki bu darbenin durdurulması önemliydi ama bu bir bayram gibi kutlanacak bir şey değil. Çünkü arkasından da demokrasi gelmedi. Arkasından demokrasi gelseydi bunu bayram diye kutlayabilirdik. Demokrasinin olan kısmı da elimizden alındı. Hepimiz adına öncesiyle, gecesiyle ve sonrasıyla utanç vericidir.”
Posted in Fetullah Gülen, TSK | Leave a comment

AFORİZMALAR

Posted in İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

Talibanlaşmaya doğru.

CUMHURİYET – Oktay Ekşi – 15 Temmuz 2023

Talibanlaşmaya doğru...


İki gündür gazetelerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bir TV programında söyledikleri tartışılıyor. Bakan, “Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak” gerekçesiyle (o söylemiyor ama) ilkokuldan itibaren kız ve erkek çocukların ayrı okullara gitmesi gerektiğinden söz etmiş.
Oysa bilinmesi ve tartışılması gereken o değil. Bu düşüncenin aslında Tayyip Erdoğan’dan kaynaklandığı gerçeğidir.
Zaten 10 Haziran günü bu sütunda çıkan yazımda Yusuf Tekin’in Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesinin, Tayyip Erdoğan’ın özel bir arzusu ve misyonunu tamamlama amacına dönük olduğuna işaret etmiştim.
Neden söz ettiğimi anlatabilmek için biraz geri gitmeye ihtiyaç var:
Erdoğan biri 26 Eylül 2017, diğeri 19 Ekim 2020 tarihlerinde olmak üzere en az iki kere, kendi iktidarı döneminde Türkiye’ye çok şeyler kazandırdıklarını ancak “eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiği ilerlemeyi sağlayamadıklarını” söylemişti.
Belli ki AKP iktidarı döneminde milli eğitim bakanı olarak görev yapan 8 kişi Erdoğan’ı tatmin edememiş.
Erdoğan, ikinci yani 2020 tarihli konuşmasında daha açık olmuş, “Fikri iktidarımızı kökü ve ruhu itibarıyla biz ait olmayan bir medeniyete kaptırmamızın sebebi, bu sapkın akımların önlerinin bilinçli bir şekilde açılmasıdır. Fütüvvet (erkeklik, yiğitlik, delikanlılık) ehli bir nesil yerine amorf (şekilsiz) bir nesil yetiştirme gayreti, ülkemize ve milletimize oldukça pahalıya mal olmuştur” demişti.
Anlaşıldığı gibi Erdoğan ülkemizdeki eğitimin, Batı uygarlığını ve laik sistemi esas almasını ve Cumhuriyet kurulalı çocuklarımızın bu anlayışla yetiştirilmelerini -kısaca eğitimin “milli” bir yaklaşımla ele alınmasını- başarısızlık olarak görüyormuş
Yusuf Tekin’in şimdi söyledikleri işte o nedenle Erdoğan’ın istedikleridir.
Yusuf Tekin şimdi, anneler ve babaların kızlarını isterlerse, sırf kız okuluna, isterlerse karma olan okula gönderme konusunda özgür olmaları gerektiğinden söz ediyor.
Gerekçe sözde “özgürlük” ama biliyoruz ki Türkiye’nin “eğitim” sistemi, bakanlıktaki gerici merkezlerin hep “özgürlük” gerekçesiyle kullandıkları araçlarla bozuldu.
Daha sonra laik eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “dinci” vakıflarla imzaladığı protokoller ve Anadolu’nun gözden uzak yerlerinde kurulan/kurdurulan “medrese”lerle ciddi şekilde kalite kaybetti. Neticede Türkiye’de eğitim, her açıdan gelişmiş ülkelerin en gerisine düştü.
Şimdi milli eğitim bakanı kendisinden beklenen görevi tam olarak yapabilirse Öğretim Birliği Yasamız sadece TBMM arşivinde kalacak ve eğitim düzeyimiz giderek Taliban Afganistanı ile Arap ülkelerinin düzeyine inecektir.
Burada bir eleştiriyi de ana muhalefet partisine yöneltmezsem haksızlık yapmış olurum:
Türkiye’de laik Cumhuriyet yaşayacaksa bunun temel yolu, “eğitim”in laik olmasıdır. Ancak dinci vakıfların ve “cemaat” şapkası giydirilmiş tarikatların eğitim çağındaki çocukları etkileyip kendilerine benzetmelerinin önüne geçilmedikçe sonuç almak mümkün değildir.
Ne yazık ki laik Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP’nin bu konuda öteden beri dikkate değer bir etkinliği yoktur. Nitekim Yusuf Tekin meydanı boş buldu. İlkokul öğrencilerini bile kız-erkek diye ayırmanın yolunu yapıyor.
Posted in EĞİTİM, İrtica, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

7. yıldönümünde FETÖ hareketi * “Ne istediler de vermedik!!!”

7. yıldönümünde FETÖ hareketi

CUMHURİYET BAŞYAZI – 15 Temmuz 2023

7. yılında 15 Temmuz “FETÖ hareketi”,
Türkiye’nin gördüğü en kirli, en alçak,
en hain darbe girişimiydi.


FETÖ hareketi akıl sınırını aşan girişimlerle milli iradenin sembolü olan Meclis’e de saldırmış ve Meclis’i bombalamıştı.

FETÖ hareketinin kökleri 1970’lere dayanır, özellikle 12 Eylül askeri döneminde adeta özel koruma altına alındı.
12 Eylül askeri hareketi Türkiye’deki tüm ideolojilere, siyasi oluşumlara, dinsel yapılanmalara karşı çıkarken FETÖ’ye dokunulmamıştır.
12 Eylül 1980’den sonra cumhurbaşkanları Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel FETÖ’ye dokunmadılar. Başbakanlar Bülend Ulusu, Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit de FETÖ’yü korudular. İktidar ortakları FETÖ’ye yardımcı olmak için yarışıyorlardı.
Bu FETÖ hareketinin temeli neydi? En önemli nokta, dünya kapitalist düzeni, yeni küresel strateji güçleri FETÖ’nün arkasındaydılar.
AKP ise FETÖ için her türlü olanağı yarattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ne istediniz de vermedik” cümlesi bu politikanın en önemli noktasıdır.
2016’ya gelindiğinde artık FETÖ hareketi, başta eğitim, kamu bürokrasisi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde örgütlenmiş hemen tüm siyasi partilerde, her sektörde ve her alanda etkin bir duruma gelmişti. Artık Türkiye’yi denetleyecek noktaya geldiklerine de inanmışlardı.
15 Temmuz 2016 hareketi bu inancın verdiği cesaretle yapılmıştır. Açıkçası, 15 Temmuz 2016 hareketi dış güçlerin etkin olarak karıştığı bir siyasi operasyon hareketidir.
Bu hareketin üzerinden 7 yıl geçti. FETÖ hareketi temizlendi diyebilir miyiz? Hayır! Örgütün uzantıları yine her sektörde örtülü olarak çalışmalarını sürdürüyorlar.
Bir başka büyük tehdit yeni FETÖ hareketleridir. FETÖ hareketine karşı gelen siyasal iktidar, başka tarikatların aynı metotlarla örgütlenmelerine engel olamıyor, tersine yardımcı oluyor.
Kapitalist dünyanın Türkiye üzerindeki planları bitmez. FETÖ tipi örgütlenmeler de bu konularda kullanmaya elverişli araçlardır.
Bilindiği gibi Cumhuriyet gazetesi FETÖ hareketini ve Türkiye için getireceği “vahim” sonuçları 2000’li yıllardan önce ilk ortaya koyan gazetedir. Gazetemizin eski yazarı Hikmet Çetinkaya bu konuda ilk yazıları yazan öncü gazetecidir.
Cumhuriyet gazetesi FETÖ hareketinden büyük zarar görmüştür. Gazetemizin bahçesine iki kez bomba atıldı. Yazarlar baskı gördü, hapse atıldı.
Başyazarımız İlhan Selçuk, FETÖ savcılarının kumpasları sonucu polis gözetimine alındı; baskılarla karşılaştı. Sonunda kalp krizi geçirdi ve basın şehidi oldu.
15 Temmuz darbe girişiminin 7. yılında durumu ve tehlikeleri bir kez daha belirtmeliyiz:
1- FETÖ yıllar içinde siyasal iktidarın aymazlığı ve desteği ile gelişmiştir.
2- Süper güçlerin güdüm ve desteği ile planlanmış gizli ve tehlikeli bir hareket ve projedir.
3- Erdoğan FETÖ hareketi için “Aldandık” ve “Aldatıldık” diyerek açık bir “mazeret” ileriye sürmüştür.
4- Başarısız darbe girişiminden sonra hareketin liderleri yurtdışına kaçtılar, her tarafta ısrarla çalışıyorlar, uygun ortamı bekliyorlar.
5- Darbe hareketinden sonra boşalan alana 2016’dan bu yana farklı tarikatlar yerleşmeye çalışıyorlar. Siyasal iktidar bunlara göz yummaktadır.
6- Bu gidişle siyasal iktidar bir gün yine “Yeniden yanıldık” diyebilir. Çünkü önlem alınmazsa “tarih tekerrür eder”.
Türkiye iktidar ve muhalefeti ile bu oyunu bozmak zorundadır.
Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Fetullah Gülen | Leave a comment

KARŞI DEVRİM * HOLDİNGLEŞEN TARİKATLAR, CEMAATLER 2

KARŞI DEVRİM * HOLDİNGLEŞEN TARİKATLAR, CEMAATLER 2

Naci Kaptan – 15 Temmuz 2023

Devletlerde, toplumlarda temel bilim eğitimlerini almış akılcı düşünen bireylerin yetiştirilmesi  için, O devletlerin eğitim politikalarının akılcı çağdaşlığa ve aydınlanmaya dönük olması gerektir. Ancak bu yapıda olan toplumların uygarlık ve bilim yarışına girmeleri  olanaklıdır. Bilgisayar, akıllı telefon, araba, ve yeni teknolojiler yaratan toplumlar çağdaş ve akılcı eğitimin sonucudur.
AKP iktidarı ve tarikatlar ve cemaatler çağdaş gelişmelere, aydınlanmaya karşıdır. Bu yapıdaki düşünce tarzında, çağdaş bilimin temeli olan derslere gerek yoktur. Daha ilköğretimde olan çocuklar kız/ erkek ayrılmalı, din ağırlıklı eğitim almalıdır. Onlara göre ilköğretimi bitiren kız çocukları eğitimi bırakmalı ve evde kalmalıdır. AKP/ Erdoğan’ın iktidarını sürdürebilmesi için düşünmeyen, sorgulamayan, biat eden cahil kulların yetiştirilmesi gerektir.

ÇOCUKLARA KURAN KURSU
Daha önce de küçük çocuklara (4-6 yaşlarda) Kuran kursu olarak din eğitimi verilmesi konusunu açıklamıştık. Çocukların henüz soyut kavramları değerlendirecek zihinsel gelişim çağına gelmeden yapılacak inanç eğitiminin “telkin” olacağını belirmiştik. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yaz aylarında da küçük çocuklara ve ilkokul çağı çocuklarına “Kuran kursu” açılacağını duyurdu.- Başkanlık bu yıl 3.5 milyon çocuğun bu eğitimi alacağını, ailelerin çocuklarını bu eğitime katılmaları için teşvik etmelerini istedi.
DİN KÖKENLİ EĞİTİM
Atatürk Türkiyesi, 1923 yılında Cumhuriyetin ilan edilişinden beri en önemli konuyu “laik eğitim” olarak görmüştür. Mustafa Kemal Atatürk “cehaletle savaş” olarak tanımladığı durumu değiştirmeyi devrimlerinin güvencesi olarak görmüştür ki yerden göğe kadar haklıdır. (CUMHURİYET – Erdal Atabek – 10 Temmuz 2023 Pazartesi)

Yirmi yıldır “Cumhur İttifakı” olarak iktidarını sürdüren “Otokratik Tek Şahıs Yönetimi”; yüzyıllık çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni “parantez arası kayıp süre” olarak değerlendirmektedir! Devletimize evrensel düzeyde büyük itibar ve saygınlık kazandıran kuruluş özelliği, büyük liderimiz Atatürk’ün demokratik, laik ve devrimci devlet felsefesidir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’mizin laik ve devrimci yasaları, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen “Öğretim Birliği Yasası”, anayasamızın 174. maddesi ile koruma altına alınmıştır.
700 binden fazla eğitim fakültesi mezunu öğretmen görev beklerken MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında 842 lise ve ortaokula, “manevi danışman” sıfatıyla imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu hocası görevlendirilmesi, anayasamızda öngörülen laikliğe aykırılık oluşturan bir suçtur. Laiklik; saygı ile andığım usta gazeteci İlhan Selçuk’un tanımı, “aklın inançtan, bilimin dinden tam bağımsızlaştırılmasıdır.”
Türkiye Cumhuriyeti’mizin kurucu lideri Atatürk; laik ve çağdaş Türkiye’nin iç düşmanının; tarikat, cemaat ve dinci yobaz vakıflar olduğunu iyi bildiğinden, “tekke ve zaviyeler” de 677 sayılı devrim yasasıyla yasaklanıp kapatılmıştır! Bu nedenle, aklını inancına kurban etmiş; bilimsel mantığını da hurafelerle yok etmiş olan toplumun, özgür düşüncesi; din bağnazlığına esir olmaktan kurtarılmıştır.
Yirmi yıldan beri Milli Eğitim Bakanlığı’nca 20 bin köyde taşımalı eğitim yapılmaktadır. Oysa, bu köylerin hepsinde okullar açık olsaydı, yüz binlerce görev bekleyen öğretmenin bu okullarda daha etkili eğitim yapmaları sağlanmış olacaktı!
Eğitim kurumlarında ciddi bir stratejik eğitim planlaması yapılmamaktadır! Kurumlardaki öğrenci sayısı göz önüne alınarak ülkemizin somut öğretmen gereksinimi hiç dikkate alınmamıştır. Bilim dışı değerlendirme ile “4+4+4 uydurması yanında” lise ve ortaokulların yerine, dini mesleki gereksinme varmış gibi, kız ve erkek imam hatip ortaokul ve liseleri mantar gibi yaygınlaştırılmıştır!
Anayasamızın özünü oluşturan laiklik felsefesine aykırı eğitim sistemi ile birbirine karşıt düşüncede bireyler yetiştirmek, toplumsal sosyolojik yapımızı gelecekte tehlikeli bir şekilde ayrıştıracaktır!
Bütün okullar ile Kuran kursları, tüm eğitim kurum ve kurslarının, MEB’in uygulama, gözetim ve denetimi altında yürütülmesi anayasal zorunluluktur. Stratejik eğitim planlaması, geleceğe dönük ülke gereksinmesi hiç düşünülmeden, yurdumuzun çeşitli bölgelerinde gereksinme dışı ilahiyat fakültesi açılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “Diyanet Akademisi” açma girişimi; “Öğretim Birliği Yasası”nın açıkça yok sayılmasıdır! Kılık kıyafet devrimi yapılmamış gibi, dinsel icazet törenleri ile öğrenim yaşındaki kavuklu, sarıklı özel giysili öğrencilerin, akın akın sokaklarda gövde gösterisi yapmaları; anayasamızda, uyulması zorunlu olan laiklik ilkesi ve devrim ruhu ile bağdaşmamaktadır! Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, gösterişli bir törenle Ankara adliyesinde dini öğretim için Kuran kursu açılması da anayasamızın temeli olan laik devlet anlayışının iflasıdır! (CUMHURİYET – Av. Kemal ONUR – 29 Haziran 2023 Perşembe)

Tüm bunlar olurken, MEB ve DİB ikisi birlikte dini vakıflarla protokollar yaparak tarikat ve cemaatleri okullara sokarken bir başka haber de Adalet Bakanlığından geldi;
“Ankara Adliyesi’nde 2022 yılında açılan Kuran kursundan sonra şimdi de İstanbul’da Kuran kursu açıldı. İstanbul Anadolu Savcılığı, İstanbul Anadolu Adalet Sarayı’nda hâkim, savcı ve personelin çocukları ve gençler için Kuran kursu başlayacağını duyurdu. Kartal Müftülüğü tarafından organize edilen Kuran kursu 7-20 yaş arasındaki kız ve erkekler için adliyenin mescidinde verilecek. Adliyedeki kurs çocuklarını kursa göndermeyenlerin fişlenebilecekleri tartışmalarını da gündeme getirdi.”
 Hukukçu Celal Ülgen bu gelişmelere; Laiklik ilkesinin benimsendiği bir ülkede adliye içinde Kuran kursu açılmasını doğru bulmuyorum. Bunun bir adım ötesinin hilafeti çağıracağını düşünüyorum” derken, Emekli müftü Gani Aşık ise tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Tarikatlar ve cemaatlere bağlı vakıf ve dernekler yargı kurumlarında, devlet tesislerine dini öğretme maskesi altında örgütleniyor. Bunların asıl hedefi, ayak seslerini güçlü biçimde işittiğimiz şeriat devletine taban kazandırmak. Bu örgütlenme biçimleri, Meclis’te de uygun ortamı sağladıklarında anayasal düzenlemelerle bir bütünlük haline getirilmeye çalışılacak.”

Erdoğan’ın NAS politikaları ile ekonomisi batan Türkiye şimdi de her bir yanından tarikatlar ve cemaatler tarafından sarılıyordu…

Naci Kaptan – 15 Temmuz 2023
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, SİYASAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

FEYM BÜLTENİ – 140/2023 * Ermeni Faaliyetleri – 19 Haziran 2023

FANATİK ERMENİ YALANLARINA KARŞI
FEYM BÜLTENİ – 140/2023 *
Ermeni Faaliyetleri – 19 Haziran 2023


1. Avrupa Kiliseleri Konferansı Genel Kurulu “Tanrı’nın Lütfu Altında Geleceği Şekillendirmek” teması ile Estonya’nın Tallinn kentinde toplandı. Genel Kurul’a Estonya Evanjelik Lutheran ve Estonya Ortodoks Kiliseleri ev sahipliği yapıyor. Ermeni tarafınca Genel Kurul’da Azerbaycan’ın artsakh (“sözde” Dağlık Karabağ Ermeni devleti) ablukası ve devam eden bu ablukanın yol açtığı insani kriz gündeme taşındı. https://www.panorama.am/en/news/2023/06/17/CEC-General-Assembly/2853559

2. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Vahan Kostanyan, gazetecilere verdiği demeçte, bazı analistlerin Syunik’teki Rusya başkonsolosluğunun Syunik’i Ermenistan’dan ayırıp Türklere teslim etmek için açılacağına inandıklarını söylemesine yönelik olarak: “Syunik Eyaleti, diğer eyaletler gibi Ermenistan’ın egemenlik alanıdır ve Ermenistan böyle bir şeye izin vermez.” açıklamasında bulundu. https://news.am/eng/news/766197.html

3. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) yaz genel kurulunda, Laçin koridorundan engelsiz ve güvenli geçiş sağlanması konusu acil olarak görüşülecek. https://news.am/eng/news/766187.html

4. Ermenistan parlamento komitesi Macaristan ile dostluk grubu kurmayı düşünüyor. Ermenistan ile Macaristan arasındaki diplomatik ilişkilerin bozulması, Macaristan’ın Ermeni subay Gurgen Margaryan’ı öldüren Azerbaycanlı Ramil Safarov’u Azerbaycan tarafına teslim etmesinden kaynaklanmıştı. https://news.am/eng/news/766177.html

5. Rusya Başbakan Yardımcısı Alexey Overchuk, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ulaşımın engellenmesinin önündeki engeller hakkında konuştu. Overchuk “Azerbaycan ve Ermenistan arasında barıştan başka alternatif olmadığını herkes anlıyor ve barışı sağlamanın en iyi yolu, insanlar için barışçıl etkileşim olasılığını açmak, insanların ve emtianın ulaşım için ortak bir yol inşa etmek, böylelikle normal yaşa ve ticaret başlayacak ve eski şikayetler yavaş yavaş arka planda kaybolacak.” dedi. https://news.am/eng/news/766143.html

6. Ermenistan Cumhurbaşkanı Vahagn Khachaturyan, Almanya’daki Ermeni büyükelçiliğinde yerel Ermeni cemaatinin bir grup temsilcisiyle bir araya geldi. Cumhurbaşkanı konuşmasında, Ermenistan’ın bölgede barışı sağlama ve komşularıyla ilişkileri normalleştirme yönünde bir siyasi çizgi benimsediğini vurguladı. https://news.am/eng/news/766156.html

7. Ermenistan Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri Birlikleri’nin Ermenistan Doğusundaki Gegharkunik idari bölgesine bağlı Sotk ve Güneybatısındaki Ararat bölgesine bağlı Yeraskh köyleri yönünde konuşlandırılan Ermeni mevzilerine ateş açarak ateşkesi ihlal ettiği bildirildi. https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/06/19/Azerbaycan-Ermenistan-Artsakh/250528

8. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan: “Ermenistan topraklarından geçen herhangi bir koridor mantığı kabul edilemez.” https://www.ermenihaber.am/tr/news/2023/06/16/Pa%C5%9Finyan-Ermenistan/250519

9. Azerbaycan silahlı kuvvetleri Yeraskh’ta inşa halindeki metalurji tesisini hedef alarak ateş açtığı. Tesis, 13 Haziran’dan bu yana Azerbaycan saldırılarının hedefi oldu.- https://en.armradio.am/2023/06/19/azerbaijan-again-targets-metallurgical-plant-in-yeraskh/

10. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yaptığı açıklamada, Ermeni soykırımından sağ kurtulan ve Fransız direnişi kahramanı olan Ermeni asıllı Missak Manouchian’ın önümüzdeki yıl Fransa’nın saygıdeğer tarihi şahsiyetlerinin anıt mezarına alınacağını (panteonlaştırılacağını) söyledi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Vahagn Khachaturyan, Fransız Direnişi kahramanı Missak Manouchian’ın panteonlaştırılmasına ilişkin kararı memnuniyetle karşıladı. Khachaturyan “Emmanuel Macron’un Missak Manouchian’ı panteonlaştırma konusundaki tarihi kararını selamlıyorum. Ermeni soykırımından kurtulan ve kan dökerek Fransız olan bu kişi, Fransa’nın özgürlüğü ve değerleri adına ölen tüm Ermenilerin nihai fedakarlığının somutlaşmış halidir.” ifadelerini kullandı. https://en.armradio.am/2023/06/19/armenian-president-salutes-macrons-decision-on-pantheonization-of-missak-manouchian/https://massispost.com/2023/06/french-armenian-resistance-hero-missak-manouchian-to-enter-frances-pantheon/

11. MassisPost’ta K. Khodanian imzasıyla “Darağacındaki Yirmi Hınçak’ı 108. Yıldönümünde Saygıyla Anıyoruz” başlıklı bir yazı yayınlanıyor. Yazı şöyle başlıyor: “15 Haziran 2023’te Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nin yirmi yiğidini şehadetinin 108. yıl dönümünde andık. Bu cesur kişiler, Ermeni tebaasını tehcir etmeyi ve öldürmeyi planlayan Türk liderlerine suikast girişimi düzenlemekle suçlandıktan sonra 1915’te İstanbul’un Bayazit Meydanı’nda Türk hükümeti tarafından asıldı.” https://massispost.com/2023/06/we-commemorate-the-108th-anniversary-of-the-twenty-hunchakian-gallows/

Serkan Korkmaz – FEYM GRUBU
Posted in FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

NATO KARŞITI SUBAYLAR KONUŞMAYA BAŞLADI..

NATO KARŞITI SUBAYLAR KONUŞMAYA BAŞLADI..

Odatv.com.tr


Hulusi Akar’a ikinci salvo…
Zekai Aksakallı ilk kez konuştu…
15 Temmuz öncesi defterler yeniden açıldı


Emekli Korgeneral Zekai Aksakallı, “ABD’nin kendi çıkarlarına ve stratejik hedeflerine göre PKK, PYD, DEAŞ ve FETÖ ve içimizdeki diğer gayri milli unsurlar vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına yönelik faaliyetlerini yakından biliyoruz. 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi de bunlardan biridir.” dedi.
“15 Temmuz’un kahramanı” Emekli Korgeneral Zekai Aksakallı,
M5 Dergi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ardan Zentürk’ün sorularını yanıtladı.

İşte o röportaj:
Sayın Aksakallı, 1984 yılında şerefli üniformayı giydiniz. Yani, Türkiye’nin 10 yılda bir kendini tekrarlayan 1960- 1980 arasındaki darbeler döneminden hemen sonra… 1960-1971-1980 süreçleri… Sizce Soğuk Savaş yıllarında yaşanılan bu darbeler geleneği neye dayanıyordu?
Konuyu fazla uzatmamak adına Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar birçok darbe, darbe girişimi ve isyanlarla karşı karşıya kalındığını görmekteyiz. Büyük fetihler yapan, zaferler kazanan ordular adalet ve liyakat temelinde kuramsallaştırılamadığı, iyi yönetilmediği ve kontrol edilemediği dönemlerde devleti ve milleti zaafa düşürmüştür. Örneğin; toplam 36 Osmanlı Padişahının 12 tanesi yani üçte biri isyan ve darbe ile tahttan indirilmiştir, bazıları hunharca katledilmiştir. Cumhuriyet dönemine bakacak olursak; 27 Mayıs 1960, 1962 ve 1963 Talat Aydemir’in darbe girişimleri, 12 Eylül 1980, 1998 MGK Bildirisi, 27 Nisan 2007 e- muhtırası, 15 Temmuz 2016 Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) darbe girişimi, hepsinin ayrı ayrı özellikleri ve sonuçları olmasına rağmen, hiçbirinin asla ve asla haklı sebepleri olamaz. Bunların sonucunda ülkemiz büyük kayıplara uğramış, en büyük zararı da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) görmüştür.
Tecrübeler bize şunu gösteriyor; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istenmiyor ve istenmeyecektir. FETÖ; CIA, PENTAGON, CENTCOM ve ülkemizi hedef alan devletler ve İstihbarat servisleri tarafından desteklenmiştir.
Bu tecrübeler bize şunu gösteriyor; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istenmiyor ve istenmeyecektir. Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Darbelerin arka planında farklı yöntemlerle ve farklı sevi-yelerde dış etki mevcuttur.
Başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine yerleştirdikleri, koruyup kollayıp üst kademelere taşıdıkları devşirme insan gücü ile ki, bunlar manda ve himayesiz kendi başımıza ayakta kalamayız inancında olanlardır ve bazı iktidar ve ikbal hırsında olanlarla birlikte darbeleri hazırlamışlardır.
FETÖ DARBECİLERİNİ KÜRESEL AKTÖRLER DESTEKLEDİ
Son olarak 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü küresel emperyalistlerin bir ürünüdür. FETÖ; CIA, PENTAGON,CENTCOM ve ülkemizi hedef alan devletler ve istihbarat servisleri tarafından desteklenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalamaya yönelik girişimdir. Eğer başarılı olun-saydı kukla bir yönetimle ülkenin adım adım parçalanma sürecine gireceğini değerlendiriyorum. 15 Temmuz darbe girişiminin öncesini, girişimini ve sonrasını yaşamış bir asker olarak, ordunun emperya- list sistemin emrinde kendi halkına, kendi askerine uçakla, tankla hunharca saldırması dünya tarihinin ve bizim tarihimizin en dramatik hadiselerinden biridir. Bu tür felaketlerin yaşanmaması için darbe girişimin çok iyi incelenmesi, irdelenmesi, her yönüyle ortaya konması gerekmektedir. Dış etkilerden uzak, yalnızca kendi ülkesinin çıkarlarını düşünen, gayri milli ve gayri yasal faaliyetlerden arın- mış milli ve muharip bir ordu, bu coğ- rafyada güçlü ve tam bağımsız olmanın en temel şartlarından biridir. Bunu sağlamanın yolu ise adalet ve liyakat temelinde ordunun kurumsallaşmasıdır. Bir ordunun karakterini üst komuta heyetinin öz geçmişinin ve safahatını objektif biçimde incelediğinizde anlayabilirsiniz. Darbe öncesine baktığımızda Türkiye sathındaki tugay ve alay seviyesindeki birlik komutanlarının çoğunluğunun FETÖ mensubu olduğunu görmekteyiz. Son yıllarda kurmay subay yetiştiren Harp Akademileri’nden mezun olan subayların tamamına yakınının da FETÖ mensubu olduğunu (diğer Askeri Okullar da aynı) görüyoruz. NATO görevinde olan subayların çoğunluğunun FETÖ mensubu olduğu Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının karargahlarında çok etkin olduklarını görmekteyiz.
NATO, TÜRK ORDUSUNUN GÜÇLENMESİNİ ÖNLEDİ
NATO, genelde ABD çıkarlarına göre hareket eden bir örgüttür. Tarihsel süreç içerisinde NATO’nun Türkiye’ye olan fayda ve zararları çok iyi incelenmesi gereken bir konudur. Kanaatimce NATO, Türk Ordusu’nun çağın gerekliliklerine göre gelişimini geciktirmiş ve engellemiştir. NATO, Amerikan stratejisi ve çıkarlarına göre hareket ettiğinden darbelerdeki etkisi de yadsınamaz. Bunlarla birlikte bugünkü konjonktürde milli çıkarlarımız açısından NATO içinde kalarak ülke çıkarlarına göre milli duruş sergilemek daha önemlidir. Bunun için NATO kadrolarının seçimi de çok önemlidir. Bunun örneği pek çok kez geçmişte yaşanmıştır. FETÖ mensupları ve mandacı, himayeci zihniyetin adamları haricinde pek çok diplomatımız ve askerimiz, NATO bünyesindeki görevlerinde Türkiye’nin milli çıkarlarını savunmuş ve milli duruş sergilemişlerdir. Biliyoruz ki, 15 Temmuz gecesi, komutanı olduğunuz Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın vatansever personeli, Irak-Suriye hattında harekattaydı. İhanet, ÖKK’yi ele geçirseydi, darbe sürecinin seyri hangi rotada olurdu?
Özel Kuvvetler Komutanlığı yaptığı görevlerin stratejik ve siyasi sonuçları olan, yurt içi ve yurt dışı terörle mücadelede öncü rol oynayan stratejik bir komutanlıktır. Dünyada modern orduların yeniden yapılanmasında da kon-vansiyonel kuvvetler küçültülerek Özel Kuvvet yapılanmasına özel önem ve öncelik verilmektedir. Uzun yıllardan beri her kademesinde görev yaptığım için bölgesel ve küresel anlamda kendi alanında Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak bu kurumun yeniden yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydık. 2013 yılı sonunda başlayan özel kuvvetlerin yeniden yapılanma, değişim, dönüşüm ve gelişim süreci 2015 yılına kadar büyük ölçüde tamamlanmıştı. Dönem içerisinde en çok enerjimizi tüketen konu FETÖ yapılanmasıydı. Genelkurmay başta olmak üzere her tarafa etkinlerdi, başta terörle mücadele olmak üzere Türkiye’nin milli menfaatlerini sekteye uğratmak için ihanetleri hız kesmiyordu. Bunların büyük bir bölümü mahkeme ifadelerimde mevcuttur. Ancak çok güçlü bir mekanizmaları vardı, kural tanımayan, her türlü yöntemi kullanarak atamalar yolu ile her türlü kadrolarda yer alabiliyorlardı.
2014 yılında benim mahiyetimdeki 3 tugay komutanının FETÖ mensubu olduğu kanaatine vardık. Bunlardan biri Semih Terzi’ydi. Üçünün de değiştirilmesi için dönemin Genelkurmay Başkanı’na durumu arz ettik. 2015 Ağustos şurası sonucunda üç FETÖ mensubu tugay komutanından ikisi değişti. Semih Terzi değiştirilmedi. Sonra çok uğraş verdik ama gönder- meyi başaramadık. Eğer bu değişimlerin hiç biri yapılmasaydı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde Özel Kuvvetler’in üç tugay komutanı da FETÖ mensubu olacaktı. Yani, bütün muharip birliklerin kontrolü FETÖ’nün elinde olacaktı.
TSK BÜNYESİNDEKİ İHANET YAPILANMASI BÜYÜK SORUNDU
Bir örnek daha verecek olursak; 2015 alay komutanlıkları atamalarında iki FETÖ mensubu kurmay albayın, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na alay komu- tanı olarak planlandığını öğrendik. Bu atamaların yapılmaması için mücadele verdik.
Genelkurmay 2’nci Başkanı E. Orgeneral Yaşar Güler de bu atamalara karşıydı. Kara Kuvvetleri Komutanı E. Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı Tümgeneral Şevki Gençtürk de bizimle aynı görüşteydi. Buna rağmen bu atamalar yapıldı. Albaylardan biri Fırat Alakuş, 15 Temmuz ihanetinde Genelkurmay Karargahı’nı ele geçiren ekibin başında yer aldı, diğeri ise Alb. Fatih Yarımbaş beni ele geçirmeye çalışan ekibin başındaydı.
Bu dönemde beni görevden alma gayretleri oldu. Fakat bunu yapamadılar, daha sonra FETÖ mahrem imamlarının itiraflarında bunu görmekteyiz. O dönemki Genelkurmay 2’nci Başkanı Yaşar Güler’in buna engel olduğunu biliyorum. Şimdi Milli Savunma Bakanı olan E. Orgeneral Güler’in gerek özel kuvvetlerin gelişimi için olağanüstü çabaları, gerekse başta FETÖ olmak üzere terör örgütlerine karşı verdiği ödünsüz mücadele hiçbir zaman unutulmamalıdır. Örnekleri çoğaltabiliriz. 15 Temmuz 2016’ya bu şartlar altında gelindi.
15 TEMMUZ GECESİ DARBEYE KARŞI MÜCADELE VE GENELKURMAY KARARGAHI
15 Temmuz gecesi, Türk milletinin en zor gecelerinden biriydi. O gün verdiğiniz mücadeleyi anlatır mısınız?
2013 yılı sonunda başlayan özel kuvvetlerin yeniden yapılanma, değişim, dönüşüm ve gelişim süreci 2015 yılına kadar büyük ölçüde tamamlanmıştı. Dönem içerisinde en çok enerjimizi tüketen konu FETÖ yapılanmasıydı.
Her dakikası büyük bir mücadele içinde geçen bitmeyen bir geceydi. 15 Temmuz akşamı saat 21:30’da yolumu kesen darbecilerden kurtulduktan sonra başlayan mücadele, ertesi gün Akıncı Üssü’ndeki rehinelerin kurtarılması ve Genelkurmay Karargahı’nın darbecilerden temizlenmesine kadar devam etti. Gece boyunca Başbakan, İçişleri Bakanı, Mit Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ve bazı valiler ile Türkiye genelinde FETÖ’cü olmadığından emin olduğum komutanlar ile görüşerek darbeye karşı mücadeleyi koordine ettik. Özel Kuvvetler karargahına gitmek üzere çağırdığım araçla buluşmak üzereyken taaruruz helikopterleri tarafından ateş açıldı ve Emir Astsubayım Kamil ile Uzman Çavuş korumam Osman yara- landı. Osman’ın sağ bacağı kasıktan koptu. Gönderdiğim bir ekip tarafından Genelkurmay Karargahı darbecilerden alındı. Akıncı Üssü’ndeki rehin tutulan komutanları kurtarmak için intikal ederken Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar aradı. Çankaya’da, Başbakanlık’ta olduğunu ve oraya gelmemi söyledi. Malumunuz Genelkurmay Başkanı, FETÖ’cüler tarafından Akıncı’dan Çankaya’ya getirilmişti. Ekibi Akıncı’ya gönderdim, ben Çankaya’ya gittim. Oradan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı alarak evine götürdüm. Ertesi gün, yani 17 Temmuz sabahı, saat 08:00’da evinden alarak benim aracımla Genelkurmay Karargahı’na gittik. Kendi personelimden emir subayı, özel kalem, koruma müdürü ve koruma per- soneli görevlendirdim. Genelkurmay Karargahı’nı toparlamaya başladık. Ele geçen kamera kayıtlarından gece darbeye fiilen iştirak edenleri tespit etmeye başladık. İlginç olan darbe gecesi darbeye fiilen katılıp darbe başarısız olunca kaçanların pazartesi günü hiçbir şey olmamış gibi üniformalarını giyip Genelkurmay Karagahı’na mesaiye gelmeleriydi.
Kahraman Astsubay Ömer Halisdemir’e verdiğiniz o tarihi emir… Ve kahraman şehidin gerçekleştirdiği vazife… 15 Temmuz gecesi içindeki özel konumunu yorumlar mısınız?
Ömer Halisdemir; 1997 yılında, ben yüzbaşı rütbesindeyken geçici görevle 3’ncü Ordu’nun emrinde ve sorumluluk sahasında bulunan Erzincan, Tunceli, Bingöl, Sivas, Tokat bölgelerinde terörle mücadele operasyonları yaptığımız dönemde Özel Kuvvetler’deki kurslarını bitirerek, B.S adında bir arkadaşı ile birlikte uzman çavuş rüt- besiyle benim komuta ettiğim tabura atandılar ve Erzincan’da göreve katıldılar. Uzun yıllar terörle mücadelede birlikte yer aldık. Yüzlerce çatışma ve çok zorlu mücadelelerden geçtik. Bu süreçler; cesaret, fedakârlık, itaat ve birbirine gönülden bağlılık, zerre- sine kadar her yönü ile birbirini tanımanın en önemli ortamlarıdır. Ömer Halisdemir dürüstlük, fedakârlık, cesaret, kahramanlık, vatan sevgisi gibi değerlere sahip olduğunu bu süreçte bize gösterdi. Bundan dolayı aynı meziyetlere sahip diğer uzman çavuşları astsubay olmaları için teşvik ettim. Operasyonlardan kalan boş zaman- larda subayların nezaretinde sınavlara hazırlanmalarını sağladım. Astsubaylık sınavlarına ben götürdüm, sınavı kaza- narak astsubay oldu. Darbe öncesinde Ömer Halisdemir, aynı özelliklere sahip koruma astsubaylarımdan biriydi, ben Ankara’da karargah dışındayken korumalar sıra ile 24 saat esasına göre Özel Kuvvetler Komutanı’nın makamında nöbet tutarlar. Darbe gecesi Ömer Halisdemir makam korumasındaydı.
OLAY GÜNÜ KATILDIĞIM DÜĞÜNDE YAŞADIKLARIM
Olay günü arkadaşımın Gazi Orduevi’ndeki düğününe davetli olduğum için saat 20.30 sularında orduevinde bulunuyordum. Burada protokol olarak askeri nezaket ve görgü kuralları gereği oturmamam gereken arkalarda bir masada, protokol gereği olmaması gereken şahıslarla birlikte oturmamın planlanmış olması olağan bir durum değildi. Bu neden le saat 21:30 sularında protesto maksatlı düğünden ayrıldım. Darbe girişiminden sonra aynı masada baş köşede oturan şahsın FETÖ mensubu başçavuş olduğunu ve dışarıda beni alıkoymak için görevlendirilen ekip ile irtibatlı olduğunu öğrendim. Daha sonra özet le; orduevinden ayrıldıktan sonra FETÖ mensubu Kurmay Albay Fatih Yarımbaş ve ekibi tarafından yolum kesildi, ekibi bertaraf ettikten sonra Özel Kuvvetler Karargahı’nı aradığımda, FETÖ üyeleri tarafından karargahın ele geçirildiğini öğrendim. Görüştüğüm darbeci kurmay albay, Genelkurmay’dan mesaj geldiğini, Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu ve şahsımın da görevden alındığını, yerime Semih Terzi’nin yeni Özel Kuvvetler Komutanı olduğunu söyledi. Tehditli ikazlarıma, uyarılarıma rağ men artık benden emir almayacaklarını beyan ettiler.
DARBEYE DİRENİŞ AÇIKLAMALARIM ÖNEMLİYDİ
Bu olayın ve bundan önceki olayların darbe girişimine yönelik bir durum olduğuna kanaat getirdim. Bundan sonra amansız bir mücadele başladı. Irak, Suriye dahil yurtiçinde darbeye karşı FETÖ mensubu olmayan subaylarım ve astsubaylarımla mücadele ver meye başladık. Televizyonlara bağlanarak paralel ihanet şebekelerinin darbe girişiminde bulunduğunu, buna karşı mücadele ettiğimizi ve başarılı olamayacaklarını beyan ettim. Bu açıklamalarım hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem de milletimizin nezdinde dar beye karşı kararlı direnişte pozitif etki yaratmış, FETÖ’cülerin faaliyetlerinin üzerinde olumsuz bir etki yaratmış tır. Türkiye sathındaki FETÖ mensubu olmayan kritik komutanlıklarla irtibata geçilerek, hem medyaya beyanda bulunmaları, hem de darbeye karşı mücadele koordine edilmiştir. Darbe gecesi 00:55 ten itibaren Özel Kuvvetler Makamı’nda koruma nöbetçisi olan Ömer Halisdemir ile irtibata geçtim. Karargahı ele geçirmek isteyen kurmay albayların yaptıklarını takip etmesini ve fırsat bulursa etkisiz hale getirmesini istedim. Gece boyu birçok kez kendisinden darbeciler hakkında bilgi aldım.
ŞEHİT HALİSDEMİR’İN CEBİNDEN ÇIKAN 8 MADDELİK EMİR
Şehit Ömer Halisdemir’in sizden gelen bir telefonla, sonra-sında güvenlik kameralarından gördük, ölüme adeta düğüne gider gibi yürümesi… İnsanlar bunu asla unutamıyor… Özel Kuvvetler personelinin karakteri nasıl şekilleniyor?
Ben özel kuvvetler komutanı olduktan sonra, Kıbrıs’ta Türk varlığının korunması için 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın başa rıya ulaştırılmasında tarihi rol oynamış Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın yaşadığı Süleymaniye Olayı gibi kötü tecrübeleri dikkate alarak, çok geniş bir coğrafyada görev yapan Özel Kuvvetler’i doğru ve temel bir çerçevede yönetmek, prensipler dahilinde hareket etmesini sağlamak için sekiz maddelik Özel Kuvvetlerin Temel Prensipleri adı altında emir yayınladım ve imza karşılığı her personele tebliğ edilmesini ve sürekli ceplerinde taşınmasını sağladım.
Çünkü milletimizin başını öne eğdiren Çuval Hadisesi olarak bilinen Süleymaniye Olayı yaşanmıştı, bu bir emir komuta zafiyetiydi. Kritik zamanlarda emir beklememeli, alandaki liderler muhtemel durumlara karşı önceden tedbir almalıdır. Çünkü stratejik bir komutanlık olan Özel Kuvvetler mensuplarının bir liderde bulunması gereken A-B-C-D olarak formüle ettiğim ADALET, BASİRET, CESARET ve DİRAYET özelliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu özellikler kapsamında olayları önceden görüp cesaretle karar vermeli, her ne olursa olsun verdikleri kararların sonuna kadar dirayetle arkasında durmalıdırlar. Yaşanan ve yaşanacak olaylarda personele yön vermek, emredilen çerçevede hareket etmelerini sağlamak için verdiğim sekiz maddelik emrin birincisi; Bütün faaliyetlerde yasallık esastır. Sekizinci ve son maddesi ise; Durum ve şartlar ne olursa olsun esarete düşmek ve teslim olmak asla düşünülemez, ŞEHADET ESASTIR.
ÖZEL KUVVETLERİN TEMEL PRENSİPLERİ
1. Bütün faaliyetlerde yasallık esastır.
2. Başarı için görevlere ve olaylara daima soğukkanlı ve pozitif yaklaşım esastır.
3. Her zaman çözüm ve sonuç odaklı çalışma esastır.
4. Nitelikli, yetişmiş özgüveni tam ve vazife için adanmış insan gücü her şeyden daha önemlidir.
5. Değişik coğrafya, durum, şartlara göre yüksek durumsal farkın dalığa dayalı bireysel ve kurumsal güvenlik anlayışı şarttır.
6. Her türlü ortamda adalet, merhamet, karşılıklı güven, saygı, bir- biri için canını veren kalben bir bağlılık oluşturmak herkesin temel görevidir.
7. Kural hatası; kan, gözyaşı ve başarısızlık demektir.
8. Durum ve şartlar ne olursa olsun esarete düşmek ve teslim olmak asla düşünülemez, şehadet esastır.
ÖMER HALİSDEMİR’LE SON KONUŞMA
Diyarbakır’da bulunan özel kuvvetler mensubu albay tarafından Semih Terzi’nin bir tabur kuvvetle Ankara’ya Özel Kuvvetler Komutanlığı emir komutasını almak üzere hareket ettiğini öğrendikten sonra 02:00 sularında Ömer Halisdemir’i aradım. Bu onunla son görüşmemizdi. Bu son görüşmemizin haleti ruhiyesini anlatmak çok zor. Aramızda çok duygusal bir görüşme oldu. Bir taraftan memleketin halini diğer taraftan Silahlı Kuvvetlerin düştüğü durumu, bir diğer taraftan da yaşanan ihanetin acısını yaşarken tarif edilmez dramatik duygular içerisinde tek yürek olmuş bir baba oğulun inanılmaz hisleri içerisinde o tarihi emri verdim. Özetle; “Ömer, kardeşim 20 yıla yakın birlikteliğimize dayanarak sana tarihi bir görev veriyorum; Semih Terzi darbeci bir haindir, onu karargaha girmeden öldür. Bunun sonunda şehadet olduğunu biliyorsun, hakkını helal et” dedim. O da “emredersiniz, başüstüne komutanım, hakkım helal olsun” dedik- ten sonra telefonu kapattık. 02:16’da Ömer Halisdemir’in darbeci Semih Terzi’yi öldürdüğünü ve kendisinin de şehit olduğunu öğrendim. 16 Temmuz sabahı, Özel Kuvvetler Karargahı’na ulaştığımda Ömer Halisdemir’in naaşının yanına gelerek onu alnından öptüm. 15 Temmuz 2016 saat 21:30’da başlayan mücadelemiz 16 Temmuz akşamına kadar devam etti.
SEMİH TERZİ ÖNEMLİYDİ, DURDURULMASAYDI SORUNDU
Semih Terzi’nin öldürülmesi darbe girişiminin seyrini değiştiren en kritik anlardan biriydi. Semih Terzi’nin darbe girişimindeki rolü neydi?
Semih Terzi’yi 2008 yılında ben Kara Kuvvetleri İç Güvenlik Şube Müdürü iken Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Özel Kalem Müdürü olarak tanıyordum. Daha sonra Özel Kuvvetlerde birlikte çalıştım. 2015-2016 yılları arasında Semih Terzi’nin buradaki görevinden alınması için 2 defa tek- lifte bulundum. Ancak görevden alın- madı. Semih Terzi’ye olumsuz sicil ve olumsuz kanaat yazdım. Darbe girişiminden 5-6 ay öncesinde kendisine Silopi’de “dilekçeni yaz ve bu birlikten defol git” dedim. Ben Semih Terzi’nin FETÖ’cü olduğunu tahmin ediyordum. Buna yönelik şüphelerim vardı, aynı zamanda da görevinde çok yetersizdi. 15 Temmuz 2016’ya geldiğimizde darbe girişiminin baş aktörlerinden Semih Terzi, Ankara ve Ankara’nın stratejik noktaları başta olmak üzere, Asayiş Kolordu Komutanlığı’na, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na operasyon dahil bütün kritik kara darbe operasyonlarını yönetecekti. Bunları Silopi, Irak, İskenderun, Suriye sınırından ve diğer bölgelerden getireceği özel kuvvet birlikleri ile yapacaktı. Örneğin Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu yöneten Havacı General Gökhan Sönmezateş, emri Semih Terzi’den aldığını itiraf etmişti. Darbe girişiminde Semih Terzi Türkiye sathında önemli rol üstlenmişti. Semih Terzi’nin etkisiz hale getirilmesi, darbe girişiminin sekteye uğratılmasında çok önemli bir kırılma yaratmış, aralarında iletişimi koparmış, büyük bir moral çöküntüsüyle birlikte darbe faaliyetleri durma noktasına gelmiştir. Bunları kendi aralarındaki telefon görüşmeleri ve mesajlardan da anlamaktayız.
15 Temmuz ihanetinin perde arkasına dönük görüşleriniz nedir? Bu girişim, pek çok kez ifade edildiği gibi TSK bünyesindeki farklı yapıların dirsek temasında bir “matruşka” kimliği mi taşımaktadır? Yani birbirinden haberdar farklı grupların ittifakıyla mı karşılaştık, böyle bir ittifak var idiyse, iş nerede koptu, vatansever kadroların kararlı müdahalesi, süreci nerede değiştirdi?
Yakın tarihimizde sözde müttefikimiz ABD’nin kendi çıkarlarına ve stratejik hedeflerine göre PKK, PYD, DEAŞ, FETÖ ve içimizdeki diğer gayri milli unsurlar vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına yönelik faaliyetlerini yakından biliyoruz. 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi de bunlardan biridir. 15 Temmuz’a gelmeden önce sahada bizlerin iyi niyet ve samimi iş birliklerimize rağmen her zaman bir şekilde ihanete uğradığımızı gördük. 2011 yılında Uludere olayı bir istihbarat tuzağıydı. CIA tarafından içimizdeki FETÖ ve PKK iş birliği ile planlanmıştır. 2015 yılı eylül ayından sonra Ağrı, Tendürek, 40 gün süren Doski Vadisi-İkiyaka Operasyonları’nda FETÖ mensubu askerlerin operasyonları engelleme ve ihanetleri devleti zaafa uğratma süreçleri yaşandı.
Sizce, 15 Temmuz arkasındaki emperyal güçler ve bölgedeki müttefikleri açısından “Türkiye’ye müdahale dosyası” kapanmış mıdır, yoksa, zaman içinde yeni bir saldırı tehdidi bulunmakta mıdır?
ABD EL-BAB’DA DEAŞ VE PKK İLE BİRLİKTE KARŞIMIZA ÇIKTI!
15 Temmuz ihanet girişiminden 40 gün sonra başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’nda ABD’nin çirkin yüzünü bir kez daha gördük. 11 Kasım 2016 tarihinde harekatın son safhası olan EL-BAB bölgesine yöneldiğimizde ABD harekat alanında PKK, PYD, DEAŞ dahil bütün terör örgütlerini destekleyerek karşımıza çıkarmıştır.
Rusya ve rejim de aynı hedefte birleşerek karşımıza çıktılar. O dönem SİHA’larımız henüz kullanılmaya başlanmamıştı. Hava sahasının kontrolü nedeniyle de Hava Kuvvetlerinin desteği kısıtlı oldu. Bu dönem tam bir istiklal mücadelesiydi. Biz de İncirlik Üssü’ü dahil Fırat’ın doğusunu destekleyen Gaziantep’teki ABD helikopterlerini ve İHA uçuşlarını kontrol altına aldık. Akabinde şahsım içerde ve dışarda hedef haline getirildi. Medya ve sosyal medyadan direkt ve dolaylı saldırılar başladı ve hala devam ediyor. Bu operasyonda şehit olan kardeşlerimizin ruhu şad olsun.
Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli
Onların her biri destan yazarak şehadete ulaştı. Normal de 3 ayda tamamlanacak harekat 6 ay kadar sürmüştür. Bu safhaya kadar (harekat alanının yüzde 80’ni) toplam 9 şehit verilmiş, bu safhadan sonra 58 şehit verilmiştir. ABD, işbirlikçi terör örgütlerini kullanarak saldırılarına devam etmiştir. Bu dönemde harekatın durdurulması için, içimizdeki ABD güdümündeki gayri milli unsurlarda harekete geçirilmiştir. Sonuç olarak; 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra da devletimize karşı hain emel ve eylemlerin amacı, özellikle 9 Kasım 2016’da büyük bir oyun oynandı maksatları ordumuzu yenilgiye uğratarak geri çekilmek zorunda bırakmak bunu etkisiyle Türkiye’yi kaosa sürüklemekti. Özel Kuvvetler Komutanlığı; gerek yurtiçi ve yurtdışı terörle mücadele, 15 Temmuz darbe girişimine karşı verdiği mücadele ve darbeden sonra icra edilen Fırat Kalkanı Harekatı’nda büyük bir mücadele vermiştir.
Siz, yalnız 15 Temmuz gecesinde değil, devamında FIRAT KALKANI HAREKATI’nda komutanlık yeteneğini en üst düzeyde temsil etmiş bir subaysınız. 2020 yılında korgeneral rütbesinde “kadrosuzluktan” emekli edilmenizi nasıl karşıladınız? Tarihe yön vermiş bir komutanın terfi etmesinden kim, neden rahatsız olmuş olabilir?
Özel kuvvetler personelini yetiştirirken çeşitli tarihi olaylardan örnekler veririz. Onlardan biriyle konuya girmek istiyorum. Malumunuz milli mücadele döneminde baştan beri Yunan işgalini tanımayan ve sonuna kadar mücadele eden Manisa Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey milli mücadele için toplanan akıncılara şunu ifade eder; ”Bu bir vatan namus ve istiklal mücadelesidir, kişisel hiç bir karşılığı yoktur. Milli mücadele başarıya ulaştığında, sağ kalanlar geriye döndüğünüzde, bizimle birlikte mücadeleye katılmayanların, geri planda kalanların, makam mevki ve servet sahibi olduğunu görebilir- siniz. Eğer bir hak iddia edecekseniz şimdiden vazgeçin ve bizimle beraber mücadeleye katılmayın.”
DEVLETTE KÜSLÜK OLMAZ
Öncelikle bizler için en büyük rütbenin ŞEHİTLİK, en büyük makamın ise ŞEHADET makamı olduğu inancına sıkı sıkı bağlı olarak mücadele ettik. Yüzlerce çatışma bir çok saldırıya uğradık, kalleşçe sahsımı ortadan kaldırma girişimleriyle karşı karşıya kaldım. Maalesef mucize eseri de olsa şehadet makamına ulaşamadık. Allah onurlu, şerefli yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin. Bu çerçevede asla küskün değilim, devletle küslük olmaz. Önemli olan onurla şerefle görevini tamamlamaktır. Savaşçılar; rütbe ve makamdan ziyade onurlarını şereflerini önemserler gitmesi gerektiği zaman giderler, arkada bırakılan sadece makamdır.
NE OLMUŞTU, AKSAKALLI AKAR’I MI KASTETTİ
2017 yılında çıkan haberlerde Zekai Aksakallı’nın “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz ‘Personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam eder. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı” şeklinde konuştuğu ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı eleştirdiği iddia edilmişti.
Odatv.com
Posted in Fetullah Gülen, TSK | Leave a comment

KARŞI DEVRİM * HOLDİNGLEŞEN TARİKATLAR, CEMAATLER 1

KARŞI DEVRİM * HOLDİNGLEŞEN TARİKATLAR, CEMAATLER – 1

Naci Kaptan – 15 Temmuz 2023

Değerli okur,

Günümüzde tarikatlar ve cemaatler TARİK’ten, Allah’ın yolundan ayrılarak siyasette ve ticarette güç sahibi olmaya ve devlet yönetiminde güç kazanmaya, kadro almaya başlamışlardır. Bu oluşumlar din yolundan saparak ve fakat güçlerini korumak ve arttırmak için dindar gözükerek büyük ticari holdinglere dönüştüler. Tıpkı Fetö gibi! Şimdi de devlet yönetimine ortak olmak olma çabası içindeler. Türkiye hızla bir din devleti olmaya gitmektedir.

Birkaç gün önce ölen Menzil tarikatının şeyhinin cenazesi için başta cumhurbaşkanı olmak üzere tüm sağcı siyasi partiler taziye mesajları yayınlamış, işin ilginci THY cenaze için Adıyaman’a sürekli olarak tarifesiz uçak kaldırmıştır.
Az kaldı İran, Afganistan olmaya… Türkiye hızla şeriat yaşamına gidiyor. Kadını ve haklarını toplumdan, sosyal yaşamdan dışlayan, kadınlara pozitif koruma sağlayan yasaları kaldıran/kaldırmaya çalışan, şeriat isteyen siyasetçiler TBMM’de devleti yönetime geldiler.  Tıpkı Taliban, Hizbullah gibi kız çocuklarının, kadının eğitim almasını istemiyorlar. kadınların çalışma hayatında olmasını istemiyorlar. Nafaka haklarını kaldırmak istiyorlar. Kadının evde kalmasını ve erkeğin kölesi olmasını istiyorlar.
Ağaca bakarken ormanı gözden kaçırıyoruz. Cambazı gösteren işaret parmağına bakarken avuca dönük 4 parmağın gösterdiği yeri gözden kaçırıyoruz. Türkiye’de aydınlanma devrimlerinin karşıtları, tarikatlar ve cemaatler devletin içinde güç sahibi oldular.
AKP iktidarı, Erdoğan devletin tüm güçlerini devrim karşıtlarının, irtica ve şeriat isteyenlerin hizmetine verdi. Çıkarılan yönergelerle, torba yasalarla MEB tarikatlarla protokollar imzalayarak eğitimi de imamlara, hocalara, melelere devrediyor. Sarıklı, cübbeli din adamları İlköğretim okullarında derslere giriyor. Küçücük çocuklar tesettürleniyor. Camilere namaza götürülüyor. Diyanet 4 yaşındaki çocuklara din eğitimi veriyor.
Toplumun sorgulamayan, düşünmeyen, biat eden inanç kültürüne evrilmesi için din ve inanç kullanılıyor. İktidar birey yerine kul yetiştirmeye çalışıyor. Bu amaçla DİB öncü rol alarak günlük yaşama dini ve inancı öne alan, çağdaş bilim dünyasından, aydınlanmadan ve çağdaş kültürden kopuk kuşaklar yetiştirmek için özellikle ilköğretimi ve ana okulu yaşlarında olan çocukları hedef alıyor.
Toplum arap zihniyeti ile uyuşturularak şeriata taşınıyor. 1400 yıl öncesinin değişmez kuralları günlük yaşam şekline dönüştürülmeye çalışılıyor. En değerli okullar kapatılarak imam hatip okullarına dönüştürülüyor. En kıymetli, bilgili, aydın eğitimciler, öğretmenler tasfiye ediliyor.
Hangi Devlet ve toplum vardır ki; Kuran okuyarak, incil okuyarak, Zebur okuyarak bilimde gelişsin, icatlar, keşifler yapsın? İşte bu nedenle İslam ülkeleri çağdaş dünyadan kopmuştur. Dünyaya ve insanlığa yaşam adına, bilim adına, çağdaşlık adına hiç bir icat ve keşif sunamıyor. Daha da ötesi gelişmiş ülkelerin marabası oluyor, kolonisi oluyor. Hizmetkârı oluyor. Emperyal kurgularla, cehaletin verdiği aymazlıkla kendi aralarında savaş yaparak kendisi gibi olan diğer toplumlarla kırışıyor.
Din ve devlet yönetimini ayırabilen, diğer deyişle LAİKLİĞİ içselleştirmiş devletler aydınlanmaya, bilime, çağdaşlığa bu nedenle hızla yol alıyor.
Milli Eğitim Bakanlığına atanan kişi ise, kız çocukları için ayrı okul açılmasını dillendiriyor. Şeriatı övüyor.
Ana muhalefet partisi, Kılıçdaroğlu suskun!!! Uyanın uyanın…

Devlet Yönetimi için ehliyet ve liyakat yerine sadakatin kriter alınması, nepotizm, kamu servetinin yağmalanması iktidarın zihniyeti için ahlak kavramıyla ilgili  karşı çıkılması gereken kötülükler değildir.  AKP’nin ittifaka dahil etmek için uğraştığı Hüda-Par’ın eğitimle ilgili yegâne meselesi kız ve erkek öğrencilerin aynı sınıfta ders görmeleri. Karma öğretime karşılar yalnızca, eğitim sisteminin başka bir tarafı ilgilerini çekmiyor.
Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Hür Dava Partisi (HÜDA PAR), eğitim öğretim yılının bitmesi nedeniyle yaptığı değerlendirmede, karma eğitim sistemine yasal düzenleme ile son verilmesini, kızlar ve erkekler için ayrı ayrı okullar açılması istedi. Devam ederek;
“Gençlerimizin hem biyolojik, psikolojik ve manevi gelişimlerine hem de başarı oranlarına olumsuz etki eden karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılmalı, yasal düzenlemeyle kızların ve erkeklerin ayrı okullarda okumalarına imkân sağlanmalıdır. Eğitim kurumlarında kısmi anlamda rahatlama meydana getiren başörtüsü ve tesettür serbestisi anayasal teminat altına alınarak sorun kalıcı olarak çözüme kavuşturulmalıdır. Ders kitapları, dini ve ahlaki değerlere aykırı içerikten arındırılmalı, okul müfredatları Müslüman halkın hassasiyet ve beklentileri dikkate alınarak hazırlanmalıdır” ifadelerine yer verildi.
Hüda Par’ın değerlendirmesinde yaz okulları yerine çocukların Kuran kursu ve camilere gönderilmesi istenerek, “Yaz tatilinde çocuklarını cami, Kuran kursu ve kütüphanelere yönlendirerek faydalı bilgiler almaları için çaba sarf edilmelidir” denildi. Hüda Par, anadilde eğitim talebinde de bulunarak, “Eğitimde tek dil dayatmasından vazgeçilerek Kürtçe başta olmak üzere yeteri talep olması halinde herkesin kendi anadiliyle eğitim alabilmesinin önü açılmalıdır.” Hür Dava Partisi’nin Genel İdare Kurulu Üyesi Aynur Sülün, üyesi olduğu partinin ‘yalnız yaşayan kadınların sahiplenilmesi’ ifadelerini savundu.
Seçimlere AK Parti listelerinden girecek olan HÜDA-PAR’ın Genel Merkez Kadın Kolları Yönetim Kurulu üyesi Zehra Çiftçi, kadınların ve erkeklerin iş yaşamında bir arada olmaması gerektiğini savundu.

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in karma eğitimi tartışmaya açan Yusuf Tekin’in “Gerekirse kız okulları açılabilir” açıklamasına ‘tereddütsüz’ destek verdiğini belirtirken karma eğitimi savunanları da din düşmanlığıyla suçladı. Bu yetmedi; Destici sadece kadınların gidebildiği üniversiteler ile her ilde sadece kadınlara hizmet veren şehir hastaneleri açılması gerektiğini de söyledi.

6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un değiştirilmesi tartışmasıyla gündemde olan ve Cumhur İttifakı’na katılan Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan, Konya’da skandal açıklamalarda bulundu. Fatih Erbakan: ‘Eğitim sistemi, ahiret öncelikli nesiller yetiştirecek’ Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanı Fatih Erbakan, milli eğitim müfredatının değiştirileceğini söyleyerek ”Eğitim sistemi, ahiret öncelikli nesiller yetiştirecek. Allah korkusu olan nesiller, yetiştirecek. Nefsi esaret yerine, nefis terbiyesini esas alan, materyalist değil, maneviyatçı nesiller yetiştirecek.  Süresiz nafaka kalksın ve Ahlak ve maneviyat öncelikli eğitim sistemi inşa edilsin” ifadelerini kullandı.
Erbakan’ın 6284 nolu yasaya yönelik itirazı “Erkeklerin karılarını dövme özgürlüğü” talebinden başka bir anlam taşımıyor. Sürekli nafakaya itiraz ise kadının ne olursa olsun kocasına itaat edip boşanmayı seçenek olarak görmesini engellemek için “şart”. Bu ilkel ve kötülük dolu yaklaşımın “aile kurumunun korunması”, “İslam’ın gereği” veya “ahlak ve maneviyat” diyerek sunulup savunulması ise aile kavramından da İslam’ın temel prensiplerinden de hiçbir şey anlamamış dar ve şekilci bir “halk dini” yorumu.

Eyy Ana muhalefet partisi, Kılıçdaroğlu neredesiniz?
Erdoğan aydınlanma ve devrim karşıtlarını, laik cumhuriyete ve Atatürk’e düşman olan cemaatleri, tarikatları “kamuya yararlı kuruluşlar” statüsüne aldı. Vergiden bağışık kıldı. Diledikleri gibi izinsiz para ve bağış toplayabiliyorlar. Bu yetmedi bunlara sürekli olarak örtülü ödenekten, bakanlık bütçelerinden örtülü para transfer ediliyor.
Tarikatlar “TARİK” ten gelir, sözde Allah’a giden yolda olması gerekenler siyasetin ve ticaretin göbeğindedir. Din ve inanç adına kurulan bu dini kurumlar büyük holdinglere dönüşmüştür. her bir sektörde ticaret yaparlar. kamu ihalelerinin gözdeleridir. Giydikleri sarık ve cübbenin verdiği güçle cahil insanları, müminleri kandırırlar. Cemaat sayısı arttıkça oy potansiyelleri nedeniyle siyaset arenasında daha da güçlenirler.

Merdan Yanardağ İSLAMO FAŞİZM kitabının 165. sayfasında şöyle diyor;
Ayrıca bilinmelidir ki Türkiye’nin ilerici, Cumhuriyetçi, demokratik, yurtsever ve sol güçleri topluma, ulusa güven verecek bir seçeneği geliştiremez ise faşist bir karakter kazanmış tarihsel gericiliğin bir kez daha kazanması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Toplumların tarihi böyle trajik deneyimlerle doludur. Çünkü çok boyutlu ve çok katlı kriz dönemeçleri her zaman ilerici ve demokratik çözümler üretmez, daha koyu bir gericilikle de sonuçlanabilir.
Bu nedenle, ilerici ve demokratik güçler bakımından böyle kriz dönemlerinde, siyasal mücadeleyi zamanın maddesine ve ruhuna uygun düşen doğru program ve taleplerle sürdürmek; dahası, titizlik, kararlılık ve cesaretle yürütmek yaşamsal bir önem taşır.
Eğer tarihin çağrısına uygun doğru yanıtlar verilemez ve ilerici/demokratik bir çıkış yaşama geçirilemezse toplum gerici çözümlere razı olabilir.
Burada ‘gereğini yapmak’ deyimiyle ifade edilen şey şudur: Kötülüğü örgütleyip toplumsallaştırarak iktidara taşıyanlara karşı gerektiğinde kavga etmeyi göze almak demektir. İslamo-faşizmi sokakta da durdurma cesaretine, siyasal kararlılığına ve önderlik bilincine sahip olmaktır.
Nedeni açıktır: Bir rejimin temelini tartışılamaz, eleştirilemez, sorgulanamaz ve itiraz edilemez ‘kutsal inançlar’ ve ilkeler oluşturmaya başlamışsa orada demokrasi ve özgürlüklerden söz edilemez. İşte, İslamo-faşist hareketler ve iktidarlar da itiraz edilemez, sorgulanamaz ve tartışılamaz, diğer bir ifadeyle kendinden menkul ‘kutsal’ değerlere dayalı rejimler oluşturur.
Siyasal İslamcılık ve faşist ideolojinin, yani dincilik ile aşırı milliyetçilik ve şiddet kültürünün bir sentezi olarak tanımlanabilecek İslamo-faşist hareket, kutsallara dayalı bir siyaset kültürüne dayanır. Böylece, halkın geniş kesimlerinin genel kabullerine dayalı kutsal değerlerin istismarı üzerinden her türden siyasal itirazı bastırır.”

Naci Kaptan – BÖLÜM 1
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment