NARİN KIZ CİNAYETİ * KÖY HALKI “ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ” GİBİ

Narin Güran cinayeti ve örtbas etme çabalarında jandarmanın saptamaları neredeyse bütün köyün organize suç örgütü gibi davrandığını ortaya koyuyor. Narin’in küçük bedenine ne kadar kirli sır yüklenmiş?

Narin’in katli ve örtbas çabaları:
insanlar nasıl böyle canavarlaştı?

Murat Yetkin / 16 Eylül 2024, Pazartesi

Bütün aile değil, bütün köy işbirliği yapmış küçük Narin Güran’ın cinayetini örtbas etmek için. Narin’in küçük bedenine ne kadar sır sığmış? Ne kötü ne kanlı sırlar ki sadece ailesi değil, bütün köy seferber olmuş örtbas etmek için.
Kötülüğün vücut bulmuş hali gibiler. Birileri bundan Kürt düşmanlığı, ya da din düşmanlığı çıkarmak istiyor. Oysa olayın ilk günden itibaren seyrine baktığınızda altından satanist tarikatların filan çıktığı İskandinav polisiyelerinden farkı yok.
Jandarma Suç Araştırma Timleri (JASAT) tutanaklarına göre neler yapmamışlar ki? En son bir tanesi sahte ihbarlarla güvenlik güçlerini yanlış yönlendirmekten tutuklandı. Narin’in amcası Fuat Güran, Jandarmanın hangi delillere ulaştığını öğrenmek için istihbarat toplamış, gizli dinleme yapmış. Aramaları engellemek için köyün elektriğini sabote etmişler örneğin. Bolca SIM kartı alıp sahte görüşme trafiği yaratmışlar. Yangın çıkarmışlar. Çocuğu ait diye bir terliği Suriyeli sığınmacıların kaldığı -bulunduğu dere yatağının aksi yönüne- orada bulunmasını sağlamışlar. Çocuğun cansız bedeninin orada olduğunu birden fazla kişi biliyor yani.
Düşünsenize, DNA kalıntıları bulunamasın diye suda çürütmeyi planlayıp dere yatağına gömmüşler Narin’in bedenini.
Organize suç örgütü gibi
İnsan Hakları avukatı Eren Keskin, bu ayrıntıdan yola çıkıp Narin’in cansız bedeninden kanıt elde edilmesini önlemek amacıyla adli tabip görüşü alınmış olabileceğini söyledi T24’te Cansu Çamlıbel’e. Keskin, tutuklanan amca, köyün muhtarı Salim Güran’ın savcılık ifadesinde kendisinden emin, soğukkanlı ve öğretilmiş bir ifade verdiğini Diyarbakır Barosu avukatlarına dayanarak söylemiş. O kadar ki Narin’in annesi, Yüksel Güran’la cinsel ilişkisi mi olduğu, çocuğun aslında -cinayet sırasında şehir dışında olduğu bildirilen- baba Arif Güran’dan değil de ondan mı olduğu sorusunu bile tepki göstermeden yanıtlamış.
Gazeteci Nihal Bengisu Karaca, Habertürk’teki yazısında soruşturmayı boşa çıkarmak için bu kadar suç yeri araştırma tekniğini televizyondaki CSI dizilerini izleyerek mi öğrendiğini soruyor, istihza ile. Adli tabip görüşü gibi, cinayet masasından da görüş alınmış kuşkusu var havada.
Eren Keskin, cinayet ilk ortaya çıktığında AK Parti Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun -sonradan tevil etmeye çalıştığı- “dostumuzdur, üstüne gitmeyelim” mealindeki beyanının aslında samimi itiraf olduğu iddiasında.
Narin’in katli çözülebilecek mi?
Bu soruyu Türkiye’de jandarma veya polisin kanıtlardan suçluya ulaşma yeteneğini küçümsediğim için sormuyorum; tam tersine onlar çözer de çözülen cinayet mahkemeye nasıl yansır, mahkemeden nasıl çıkar? O konuda emin değilim.
Jandarma ve polis dedektifleri, laboratuvarları Narin’in cinayetine dair kanıtları bir araya başarıyla getirir de o kanıtlar iddianameye girerken siyaset devreye girer mi?
Tavşantepe köyü ücra bir köşede değil, Diyarbakır uluslararası havalimanına komşu. 90 haneli, 500 nüfuslu zengince bir köy. Güran ailesi özellikle zengin; Diyarbakır ve Şanlıurfa’da iki lüks oto galerileri de varmış. Köyün muhtarı, Narin’in amcası Salim Güran; belli ki herkes ondan ve onun kullanacağı güçten çekiniyor. 1990’larda PKK’ye karşı mücadelede Köy Koruculuğu sitemine dahil olduğu, o zaman köyde “derin devletin” kullanımına hazır kayıt dışı silah ve cephane depolarının kullanıldığı iddia ediliyor. Bu iddiaların kanıtlanabileceğini sanmıyorum ama Salim Amcanın “Bana bir şey olmaz” güveni içinde olduğu anlaşılıyor.
Bu insanlar ne zaman bu kadar canavarlaştı? Yoksa tıpkı kadın cinayetleri konusunda olduğu gibi hep böyleydi de şimdi haber merkezlerinin duyarlılığı ve sosyal medya sayesinde mi öğrenir olduk?
“Rezil olan şehir değil, köy”
Hiciv sitesi Zaytung “Henüz Bir Cinayetle Gündeme Gelmediği İçin Kirli Çamaşırları Ortaya Dökülmeyen 25 Haneli Köy, Anadolu İrfanını Başarıyla Sergilemeye Devam Ediyor” başlığıyla okuyanları acı acı düşündüren bir yayın yaptı.
Müge Anlı, Didem Arslan Yılmaz, Esra Erol ve diğer “kadın programları” diye sınıflandırılan program sunucuları sayesinde neredeyse tamamı kır kökenli olarak aile içi tecavüzden cinayete toplumun bugüne dek halının altına süpürülen hangi rezaletlerine tanık olmuyoruz ki?
Narin’in katli nedeniyle Tavşantepe köyünün kirli çamaşırları ortaya dökülmeye başladığından beri benim aklımda Cem Karaca’nın 1968’deki nefis bestesiyle “şehirlere” tanıtmasıyla meşhur olan “Oy babo” türküsünün sözleri yankılanıp duruyor:
“İnsan ol da ilme eğil
İnsan gibi her şeyi bil
Rezil olan şehir değil
Köy babo, köy, köy
Cehalet aklım uçurdu
Beni yerlere geçirdi
Muhtar anamı kaçırdı
Duy babo, duy, duy
Bu yol böyle gide gide
Yerimiz yoktur dünyada
Kimi hoca, kimi dede
Say babo, say, say”
Posted in Uncategorized | Leave a comment

ÇARPITILAN TARİH * YÜZ YILIN MAARİF MODELİ YALAN BİLGİLER ÖĞRETECEK * Fen bilimleri ders kitapları yalan yanlış: Bilim insanları yanlış tanıtılmış

Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” kapsamında yeni ders kitaplarını yayımladı. Yeni öğretim yılında Beşinci Sınıf Fen Bilimleri Ders Kitabı’nda yer alan bilim insanları köşesinde İslam Dünyası’ndan bilim insanlarına dair bilgilerin yanlış olduğu ortaya çıktı.

YÜZ YILIN MAARİF MODELİ ÇEDES
YALAN YANLIŞ BİLGİLER ÖĞRETECEK

Fen bilimleri ders kitapları yalan yanlış:
Bilim insanları yanlış tanıtılmış

Yazar: YetkinReport / 16 Eylül 2024, Pazartesi

Posted in EĞİTİM, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, Tarih, YOBAZLIK - GERİCİLİK | Leave a comment

KİMLİKSİZ * GÜNLERDEN HAYIRLI! CUMA

KİMLİKSİZ


Günlerden hayırlı cuma.

Yer dünyanın en kalabalık müslüman ülkesi olan Endonezya’nın başkenti Jakarta. Suudi Büyükelçiliğinin önünde büyük bir kalabalık var. Camdan bakan ve durumu anlamlandıramayan konuk Senatör dayanamıyor; merak ediyor ve soruyor.

-Nedir bu kalabalık?
-Sir, bu insanlar her Cuma bana büyük bir baş ağrısı yaşatıyorlar.
Senatör, çoğunluğu neredeyse çocuk yaşta olan kalabalığa bir daha dikkatlice bakıp durumu çözmek ister. Büyükelçi anlatımını sürdürür. Senatörün kulağı büyükelçi de gözleri çaresiz kalabalığın üzerindedir.
– Suudi iş adamları ve din adamları 20 günlük turlar ile bu ülkeye gelir. Çok dindar oldukları için (!) yoksul kız çocukları ile nikah kıyarlar ve seks ihtiyaçlarını giderirler sonra boşanıp giderler. 12-13 yaşında ki bu kızların çeyizleri ile fiyatı sadece 100 dolardır. Kızların babaları kutsal topraklardan gelen bu adamlarla ilişkiye girmelerinden dolayısı ile memnun olur. Çünkü bu bir onurdur(!)
Kızları iki üç hafta kullanan Suudiler dönüş zamanı kızları karınlarında bebekleri ile bırakır. İşte büyükelçiliğin önünde ki kalabalık hamile bırakılmış olan o kalabalıktır.
Suudiler ile sevişerek babalarına onur kazandıran bu kızlar dokuz ay sonra kimliksiz ve babasız çocuklarıyla Suudi Büyükelçiliğinin kapısında çocuklarına kimlik çıkarmak için bir çare bekleşirler…
Ancak ne çare kimlikleri çıkaramazlar… Çünkü ilişki de resmiyet yoktur. Ama her şey dini usullere uygundur.
Bu anlattığım olay yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Birlemiş Milletler üyesi bir ülkenin büyükelçisi tarafından New Yorkta Schiller Enstitüsünde bizzat anlatılmıştır.
Ama bizim basın VAHABİLERİN kontrolünde olduğu için bu tür bir insanlık dramını duyma şansınız olamaz. Irak, Suriye, Cezayir laik ülkelerdi ve hepsini yerle bir etmeye çalıştılar. Başardılar.
Irak’ta 3 milyona yakın kadını kocasız bıraktılar. Sonra demokratik yollarla onlara tecavüz ettiler. Gerekçeleri kocaları nükleer silah saklıyordu (!)
İngiliz ajanı Suud ailesi üzerinden tüm planlarını yürüttüler. 11 Eylül bahaneleriydi. Oysa 11 Eylül’de bahsi geçen teröristlerin hepsi Suudi’ydi. Bombalar galiba yanlış ülkelere atılmıştı !
Sen masmavi gökyüzünü izliyorsun ya mesela Hiroşimalı dedelerin torunları izleyemez, Vietnamlılar, Iraklılar, Suriyeliler, Libyalılar gökyüzüne senin kadar güzel bakamaz.
Sen Vahabiliğin ile gurur duyarsın. O yüzden sana ait olmayan bir kimliği taşıyorsun. Yabancısın. Anadolu halkının hoşgörüsünü ve yaşamsal bakış güzelliğini kaçırdın. Vahabileştin. ARAPLAŞTIN.
Dört yaşında çocukların başlarını kapayarak müslümanlaşıyorsun ya şuraya yaz: gün gelecek ABD büyükelçiliğinin önünde seni gururlandıracak bir kimlik bekleyeceksin….!?
İşte o zaman anlamamakta ısrar ettiğiniz LAİKLİĞİN ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün değerini anlayacaksınız ama iş işten çoktan geçmiş olacak…!!

VAHABİLİK VE YAYILMACILIĞI

Erdoğan yüce Atatürk’ün söylediği; “Ortadoğu’da arap devletlerinin içişlerine karışmayın” öğüdünü dinlememiş ve kendi şahsi mezhep anlayışı ve BOP EŞBAŞKANLIĞI görevi nedeniyle SURİYE’nin içişlerine karışarak Türkiye’yi her yönü ile büyük çıkmazlarla başbaşa bırakmıştır. Dünyanın dört bir yanından topladığı teröristleri Türkiye üzerinden Suriye’ye göndermiş ve Türkiye kendi MİLLİ MESELESİ olmayan bir savaşa sürüklenmiş, çok sayıda askerini şehit vermiş, büyük ekonomik kayıplara uğramıştır. (N.K.)

Arap İsyanlarının başladığı 2011’den bu yana AKP iktidarının Suriye’ye yönelik söyleminde bir unsur öne çıkıyor: Suriye toplumunun %10’unu oluşturan Arap Alevilerine dayanan Esad rejimi ülkeyi yönetemez ve kısa sürede devrilmelidir.
Ortadoğu genelinde yaşanan çatışmanın Şii-Sünni karşıtlığına oturtulmasıdır. Bahreyn, Irak, Yemen, Lübnan ve diğer birçok Ortadoğu ülkesinde yaşanan çatışmaların tıpkı Suriye’de olduğu gibi Sünnilik ve Şiilik arasında bir rekabet olarak yansıtılmasının önde gelen nedeni, mezhepçi örtüyle Suudi Arabistan liderliğinde bölgeyi adeta bir virüs gibi zehirleyen Vahabi yayılmasının gizlenmesidir.
Suriye’de IŞİD başta olmak üzere El Kaide’nin Suriye kolu Nusra gibi silahlı grupların Vahabiliği benimseyerek Suudi Arabistan’ın bölgede kurmaya çalıştığı hegemonyaya hizmet ettiği ortadayken, Ortadoğu’daki sorunları Sünnilik-Şiilik zeminine oturtan her değerlendirme bilerek veya bilmeyerek Vahabi yayılmacılığının değirmenine su taşımaktadır.
18. yüzyılda Arap yarımadasının Necd bölgesinde gelişen Vahabilik, İslam dini içinde her türlü farklılığı ret ederek, çoğulcu dini yapıyı barındıran Osmanlı idaresine karşı ayaklandı. Bugün Suudi Arabistan’ı yöneten Suud ailesi Vahabiliği kullanarak 19. yüzyılın ilk döneminde Osmanlı yönetimindeki Mekke ve Medine’yi işgal etti, kutsal mekânları ve mezarları yakıp yıktı. Yıllar süren çatışmalar sonunda isyanın lideri Abdullah bin Suud 1818’de yakalanıp İstanbul’a getirilerek idam edildi. Ancak Vahabilik hem Osmanlı yönetimini hem de İslam dini içindeki çoğulcu yapıyı tehdit etmeye devam etti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşında İngilizlerle karşı karşıya olduğu Ortadoğu cephesinde Suud ailesi önemli rol oynadı. İngilizlerle beraber hareket ederek ve onlardan ciddi silah ve maddi yardım aldılar. Osmanlının Ortadoğu’dan çekilmesinin ardından Abdülaziz ibni Suud, Şerif Hüseyin’in üzerine yürüyerek Mekke ve Medine’nin içinde bulunduğu Hicaz’ı ele geçirdi ve 1932’de Suudi Arabistan’ı kurdu. Tarihte ilk defa Vahabilik kendi bağımsız devletine kavuşuyor ve Arabistan yarımadasının büyük bir kısmını hâkimiyeti altına alıyordu. Vahabilik 20. yüzyılda köktendinci bir ideoloji olarak Arabistan’ın dışına yayılmayı hedeflerken, Suudi Arabistan’ın giderek artan petrol gelirleri burada önemli rol oynadı.
Suudi Arabistan 1960’lardan itibaren Vahabiliğin diğer İslam ülkelerinde örgütlenmesi için ciddi girişimlerde bulundu. Türkiye’de Rabıta olarak bilinen Dünya İslam Birliği Arap-Amerikan petrol şirketi ARAMCO’nun yardımlarıyla 1962’de kurulurken, içinde Mevdudi ve Seyit Ramazan’ın da bulunduğu önde gelen İslamcılar Suudi Arabistan’ın etkisine giriyordu. Bu tarihten sonra kılık kıyafetten eğitime kadar birçok farklı alanda Vahabiliğin gücü İslam dünyasında kendisini hissettirmeye başladı.
Vahabiliğin yayılmasında 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesi dönüm noktası oldu. Dünyanın her yanından Afganistan’a akın eden cihatçılar Vahabi tedrisatından geçti. Suudi Arabistan’ın giderek artan etkisinde, Vahabiliği hem komünizme hem de laik Arap milliyetçisi rejimlere karşı panzehir olarak gören ABD’nin büyük katkısı oldu.
Bugün gelinen noktada Pakistan’dan Nijerya’ya, Irak’tan Somali’ye kadar çok sayıda ülkede örgütlenen cihatçıların dünya görüşünü Vahabilik belirliyor. Tunus’ta yüzlerce yıllık geçmişi olan türbeler yıkılırken, Afganistan’da Bamyan Buda heykelleri, Suriye’de antik Roma şehri Palmira dinamitlerle köktendinci gruplar tarafından patlatılıyor. Her türlü özgürlüğe ve sorgulamaya karşı çıkan Vahabilik; kadını Ortaçağ karanlığına hapsederken, tüm mezhepler, cemaatler ve tasavvufi akımlar yoğun bir saldırı altında. Bundan Türkiye de nasibini almakta.

Suudi Arabistan’ın Türkiye’de etkisi artıyor

IŞİD’ın başkent Ankara’nın Hacıbayram semtinde etkili olduğu, militan devşirme merkezi açtığı, kendi kurduğu okulda çocukları eğittiği yolunda çok sayıda haber basına yansıdı. Vahabiliğin Türkiye’de artan etkisi Diyarbakır, Suruç ve en son Ankara’da ülke tarihinin en büyük terör saldırısını düzenleyen IŞİD ile sınırlı değil. El Kaide’nin Suriye kolu Nusra ve diğer köktendinci grupların safında bu ülkeye savaşmaya giden yüzlerce Türkiye vatandaşı Vahabi eğitiminden geçiyor.
Dahası hem dış politikada hem de askeri anlamda Türkiye tarihte hiç olmadığı kadar Suudi Arabistan ile birlikte hareket ediyor. En son iki ülke “stratejik işbirliği konseyi” kurarken, Suudi Arabistan’a ait savaş uçakları “hava savunma eğitimi” için Konya’ya geldi. Diğer yandan da Suudi sermayesinin iletişimden sağlık sektörüne, eğitimden bankacılığa kadar Türkiye ekonomisinde ağırlığını giderek artırıyor. Suudi sermayesinin kendi ideolojisini de beraberinde getirdiğini düşünürsek, önümüzdeki dönemde Türkiye üzerinde Suudi Arabistan’ın gücünü giderek artıracağını öngörebiliriz.
Vahabiliğin sosyal ve siyasal tüm damarlara sızarak Türkiye’yi etkisi altına almasının en başta AKP iktidarı farkında. Ancak Suudi Arabistan’ın kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğü Mısır İhvanı ve Mursi’nin başına gelenlerden kendi hesaplarına ders çıkarmış olsalar ki, şimdilik Riyad’a karşı gelmek yerine onun yörüngesine girmeyi tercih ediyorlar. Bir dönem seçim meydanlarına damga vuran Rabia işaretinin otomobil camlarından ve sosyal medya profillerinden çıkarılmasını başka türlü açıklamak nasıl mümkün olacak? Tüm bunları yaparken kendilerini “milli” ve “yerli,” tüm muhalif ve eleştirel sesleri “hain” olarak nitelendirmelerinde, Vahabiliğin kendisi dışındaki tüm kesimleri “kâfir” ilan eden tekfirci dünya görüşünün ne kadar etkisi var dersiniz?
BİRGÜN – BEHLÜL ÖZKAN https://www.birgun.net/haber/vahabi-tehdidi-ve-yayilmaciligi-103999
Posted in Uncategorized | Leave a comment

YAPAY GÜNDEM TUZAĞINA DÜŞMEK!!! SİZ “CAMBAZ”a BAKARKEN NELER OLDU?

YAPAY GÜNDEM TUZAĞINA DÜŞMEK!!!
SİZ “CAMBAZ”a BAKARKEN NELER OLDU?


Narin 21 Ağustos 2024 günü kayboldu.
Bu gün Eylülün 12’si.
Kaç gün geçmiş?
22 gün.
İşte bu geçen 22 günde 704 çocuk daha kayboldu.
Narinin cesedi bulundu.
Bu 704 çocuğun cesedi bile yok.
Medyada konu olmadı.
Aileler en yakın semt karakoluna giderek kayıp defterine yazdırdılar.
Narin’de olduğu gibi polis, jandarma, gönüllü ekipleri bu 704 çocuğun peşine takılmadı.
Aileler öyle elleri böğürlerinde hala daha iyi bir haber bekliyorlar.
Büyük olasılıkla muhtemel(!) 704 kayıp çocuğun büyük bölümü de çoktan katledildi.
Belki tecüvüz edildiler,
belki canları çok yandı,
belki çığlıklarını duyan olmadı,
şaka değil en az 704 çocuk yok oldu.
Taa ki, biryerlerde ortaya bir ceset çıkana kadar.
İşte o zaman olay yeri keşfi, otopsi, vb. başlayacak.

Ne anlatıyoruz?
Narin yalnızca bir konu mankeniydi.
Köpürtülmeye elverişli bir vakıaydı.
Türk halkı 22 gün boyunca onunla oyalandı.
Tıpkı bir reality şov gibi izlediler.
Açık oturumlar yapıldı.
Başka?
Teğmenler meselesi oldu.
Eğer inat ederlerse bir Harbiyeli devresini toptan atmak durumundalar.
Başka?
Sokak köpeklerinin itlafı meselesi oldu.
Köpek itlafları devam ederse, toplam köpek leşi sayısının en az birkaç milyonu bulması bekleniyor.

Özü nedir?
Gündem ve Algı Yönetim Daire Başkanlığı, mevcut iktidara süre kazandırabilmek için köpürtülebilecek her konuyu sündürü sündüre köpürtüyor.
Toplumu meşgul etmek için milyonlarca köpeğin katledilecek olması,
ya da birkaç yüz teğmenin geleceğinin mahvedilecek olması,
ya da TSK’nın savaş yeteneğinin etkilenecek olması,
ya da Narin başta olmak üzere her gün kaybolan 32 çocuğun kayıpları, acıları pahasına.
Bu işi bu kadar basittir.
Ne ülkenin bekası, ne insanların yaşamları…
Algınıza, duygunuza, yargınıza sahip çıkın.
İktidarların, yerel ve küresel oligarkların kuklası olmayın.
Cambaza bak oyununa alet olmayın.
Acizane benim fikrim budur.
Saygılar.

Veriler:
Ailelerine kavuşturulan çocukların sayısının yer almadığı istatistiklere göre,
2008 yılında 4 bin 517,
2009 yılında 5 bin 81,
2010 yılında ise 8 bin 81,
2011 yılında 10 bin 67,
2012 yılında 12 bin 474,
2013 yılında 16 bin 218,
2014 yılında 18 bin 696,
2015 yılında 17 bin 706,
2016 yılında ise 11 bin 691,
çocuk kayıp olarak bildirildi.
Toplam 104531 çocuk, boşuna sınamayın, ben sınadım.
Kayıp çocukların 59 bin 435’i kız çocuklarından oluşuyor.
https://anlatilaninotesi.com.tr/20180703/tuik-turkiye-kayip-cocuk-sayisi-1034119387.html
Son 8 yıldır verilerin açıklanmadığını kaydeden Karaca, “2016’dan bu yana veriler, ne İçişleri’nde ne Emniyet Genel Müdürlüğü ne Aile Bakanlığı verilerinde artık paylaşılmıyor”
https://www.gazeteduvar.com.tr/tuik-verilerine-gore-8-yilda-104-bin-531-cocuk-kayboldu-haber-1694083
Günde 2008-2016 yıllarının rakamlarını temel alırsak, ve geçen zaman içinde ülkemizde zaten bol bol bulunanlara ek olarak, Orta Doğunun, Afrikanın sayısız psikopat, anatisosyal kişilik bozukluğu olan mültecileri de dahil etmezsek günde ortalama 32 çocuğun kaybolduğunu kabul etmemiz gerekir.
Posted in YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

FEYM Grubu ve AYAcademy Bilgilendirme Bülteni (16 Eylül 2024)

FEYM Grubu ve AYAcademy
Bilgilendirme Bülteni
(16Eylül 2024)


1. Ermeni Meselesi / Ermeni Haberlerindeki İddialar / Azerbaycan ile İlgili Gelişmeler:
a.  Zengezur Koridoru’nda gerilim yeniden arttı. Zengezur Koridoru beklenmedik bir şekilde İran ve Rusya arasında bir gerilim kaynağı haline geldi. Rusya’nın Azerbaycan’ın koridoru faaliyete geçirme hakkını desteklediğini açıklamasının ardından İran ve Rusya arasında Zengezur Koridoru konusunda yaşanan anlaşmazlıklar arttı. İran, Rusya’nın Tahran Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırarak bu koridorun kurulmasına karşı olduğunu bir kez daha teyit etti. Bundan birkaç gün sonra, 5 Eylül’de, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi sosyal medya hesabı X üzerinden konuyla ilgili şu düşüncelerini paylaştı: “Barış, güvenlik ve bölgesel istikrar sadece önceliklerimiz değil, milli güvenliğimizin de temellerinden biridir. Komşularımızın toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir tehdit ya da sınırların yeniden çizilmesi ister kuzeyde ister güneyde ister doğuda ya da batıda olsun, kesinlikle kabul edilemez ve İran için kırmızı çizgidir.” İran’ın Ermenistan Büyükelçisi Mehdi Sobhani de gazetecilere yaptığı açıklamada bu tutumu yineleyerek Zengezur Koridoru’na ilişkin hayallerin “asla gerçekleşmeyeceği” ifadesini kullandı. Bu gerilimin nedenleri olarak İran medyasında öne çıkan iki görüş ise şu şekilde açıklanıyor: Birinci görüşe göre; çoğunluğu reformcu kesimden olan bazı analistler, Moskova’nın Tahran ile Batı arasındaki ilişkilerin gelişmesinden endişelendiğini savunuyor. Rusya’nın Zengezur Koridoru gibi çeşitli konuları İran’ın diplomatik aygıtları üzerinde baskı kurmak için kullandığına inanıyorlar. Bu grup, Biden yönetimi sırasında nükleer müzakerelerin yeniden başlamasının önündeki başlıca engelin Rusya olduğunu ve Buşehr nükleer tesisinin tamamlanmasındaki gecikmelerin İran’ın nükleer endüstrisini felce uğrattığını iddia ediyor. Bu bakış açısına göre, Rusya’nın yaklaşımı İran diplomasisi için siyasi bir kriz yaratarak Tahran’ın Batı’ya yaklaşmasını engellemek üzere kurulu. Bu analistler Rusya’nın Zengezur Koridoru’na verdiği desteğin İran’ın milli çıkarlarına ters düştüğünü ve iki ülke arasındaki dostluk ilkeleriyle çeliştiğini savunuyor. Çoğunluğu muhafazakâr kesimden olan ikinci görüşe göre ise; Rus yetkililerin son açıklamalarının yeni ya da şaşırtıcı bir politikayı yansıtmadığını belirtiyorlar. Rusya’nın 2020 Dağlık Karabağ ateşkes anlaşmasından bu yana sürekli olarak Sovyet döneminden kalma tüm geçiş yollarının yeniden açılmasına vurgu yaptığını söylüyorlar. Zengezur Koridoru’nun yeniden açılması, 9 Kasım 2020 ateşkesinde Bakü ve Erivan’ın üzerinde mutabık kaldığı geçiş güzergahlarından biri. Bu gruba göre, koridorun denetimi ve ayrıntılarıyla ilgili çözülmesi gereken yasal ve düzenleyici sorunlar olsa da Moskova’nın tutumu yeni ya da beklenmedik değil. Reformist gruplar tarafından medyada yaratılan gerilimin esas amacının, Batı’ya mesaj vermek olduğunu savunuyorlar. Bu analize göre reformistler, Batı’nın yeni hükümete iç politikada önemli başarılar elde etmeyi de sağlayan tavizler vermesini bekliyorlar ve bunun karşılığında Rusya’yla ilişkilerini gözden geçirebileceğinin sinyalini veriyorlar. Ayrıca “İran-Rusya ilişkilerinin stratejik işbirliğinden ziyade geçici krizlerin ele alınması için mecburi iş birliğine dayanıyor.” görüşü de Zengezur anlaşmazlığı ile öne çıkan diğer başlıca görüşler arasında yer alıyor.
https://massispost.com/2024/09/cracks-in-russia-iran-relations-over-the-zangezur-corridor/
https://www.indyturk.com/node/745238/d%C3%BCnyadan-sesler/zengezur-koridorunun-endi%C5%9Felendirdi%C4%9Fi-i%CC%87randan-rusyan%C4%B1n-dizginlenmesi
https://www.aydinlik.com.tr/haber/zengezur-koridorunda-gerilim-yeniden-artti-neden-simdi-489090
https://www.indyturk.com/node/744945/d%C3%BCnyadan-sesler/zengezur-koridoru-moskova-tahrana-kar%C5%9F%C4%B1
https://turkiyearastirmalari.org/2024/09/13/fokus/zengezur-koridoru-iran-rusya-iliskilerinde-yeni-bir-kriz-mi/
Arşiv: https://www.bbc.com/turkce/articles/c1r4nr42wl4o
https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-abd-ziyareti-donusu-ucakta-gazetecilerin-sorularini-yanitladi
https://www.dha.com.tr/video/doc-dr-egilmez-43-kilometrelik-zengezur-koridoru-bolgedeki-ulkelere-katki-saglayacak-video-2312955
https://www.bbc.com/turkce/articles/c298g982k6ro
https://iramcenter.org/iran-neden-zengezur-koridoruna-karsi-828
https://www.orsam.org.tr/tr/zengezur-koridoru-gurcistan-ve-iran-odagi/
b.  Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanı Stéphane Séjourné, Ermeni mevkidaşı Ararat Mirzoyan ile Erivan’da düzenlediği ortak basın toplantısında, Fransa ile Ermenistan’ın savunma sektöründe işbirliğine devam edeceğini söyledi. https://www.panorama.am/en/news/2024/09/16/France-Armenia/3053253
c.  Paşinyan, ‘tarihi döngü’ içinde yaşamaya zorlandıklarını söyleyerek Ermeni halkından özür diledi. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, “Gerçek Ermenistan” ve “Tarihi Ermenistan” kavramlarını bir kez daha birbiriyle karşılaştırdı ve Ermeni halkının ‘tarihi bir döngü’ içinde yaşamaya zorlandığını vurguladı. Paşinyan, “Ülkede şu anda tartışılan kavramsal ikilem şudur: Ermenistan Cumhuriyeti ne içindir? Bir karakol mu, daha büyük bir ülkeye sahip olmak için bir destek noktası mı (Tarihi Ermenistan kavramı) yoksa uluslararası alanda tanınan topraklarında kendi vatandaşlarının refahını sağlama mekanizması mı (Gerçek Ermenistan kavramı), iyi yaşam, özgürlük, adalet ve güvenliğin refahın vazgeçilmez parçaları olduğu algısıyla, halkımızın uzun zamandır Gerçek Ermenistan’dan yana tercihini yaptığına inanıyorum.” dedi. (Not: Bu tip söylemler bizim için önemli)  https://www.panorama.am/en/news/2024/09/16/Pashinyan-apology/3053318
ç.  Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanı Stéphane Séjourné başkanlığındaki heyeti kabul etti. Paşinyan, Sejourne’nin Ermenistan ziyaretini memnuniyetle karşıladı ve güvenlik ve ekonomi alanları da dahil olmak üzere Fransa ile ilişkilerin daha da geliştirilmesinin önemini vurguladı. Nikol Paşinyan, “Stratejimiz şu şekildedir: Egemenliğimizi, bağımsızlığımızı, devletliğimizi güçlendirmek ve sağlamlaştırmak istiyoruz ve bu yolda Fransa’nın desteğine büyük değer veriyoruz” dedi. Paşinyan ayrıca Fransa’nın, Ermenistan-AB ilişkilerinin geliştirilmesini desteklemeye hazır olduğunu vurguladı. Séjourné ise güvenlik ve ekonomi alanlarında Ermenistan-Fransa iş birliğinin tutarlı bir şekilde geliştirilmesinin önemini vurguladı. Fransız Bakan, “Fransa Ermenistan’ın yanında duruyor ve Ermeni halkına desteğini sürdürecek, ayrıca iki halk arasındaki ilişkileri güçlendirmek için her türlü çabayı gösterdik” dedi. https://en.armradio.am/2024/09/16/france-will-continue-supporting-the-armenian-people-pm-pashinyan-receives-french-fm/
d.  Ermenistan, Su-30 savaş uçaklarının modernizasyonu için Hindistan ile görüşüyor. Ermenistan, Rus yapımı Su-30SM savaş uçağı filosunu geliştirmek için Hindistan’ın desteğini istiyor. Bu gelişme, Hindistanlı üst düzey yetkililere göre, Ermenistan’ın Hindistan’dan aldığı roket sistemleri, topçu silahları ve silah tespit radarları için son siparişlerini takip eden bir süreç içinde gerçekleşiyor. Ermenistan’ın istediği Su-30 modernizasyonu, aviyonik, elektronik harp sistemleri ve silahlarda iyileştirmeler içeriyor.  https://massispost.com/2024/09/armenia-in-talks-with-india-to-modernize-its-su-30-fighter-jets/
e.  Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksey Overchuk’u kabul etti. Toplantıda Ermenistan ile Rusya Federasyonu arasındaki ikili ilişkilerin gündemiyle ilgili konular görüşüldü. Muhataplar ayrıca Avrasya Ekonomik Birliği çerçevesindeki işbirliğine ilişkin konulara da değindi.  https://en.armradio.am/2024/09/13/armenian-pm-russian-deputy-pm-discuss-bilateral-agenda/
f.  ABD Dışişleri Bakanı Aliyev’e insan hakları taahhütlerinin yerine getirilmesinin önemini belirtti.  https://news.am/eng/news/842759.html
g.  Ermenistan’ı milyonlarca avro ile cezbetmeyi amaçlayan Fransız hileleri. Mayıs ayına kadar Azerbaycan ile ilişkilerini normalleştirmeye ilgi gösteren Ermenistan, Fransa’da yeterince endişe yarattı. Güney Kafkasya’daki olası barış ve Ermenistan üzerindeki siyasi nüfuzunun ardından bölgesel diplomasiden dışlanma riskini hisseden Paris, Erivan’ı silahlandırma kampanyasını sürdürüyor. Azerbaycan, Türkiye ve Rusya’nın, Fransa’nın Ermenistan’a yönelik silahlanma politikasıyla ilgili kınamalarına rağmen Macron yönetimi bu duruşunda inatçılığını sürdürüyor. https://www.azernews.az/nation/231333.html
h.  AVİM web sitesinde “ATATÜRK FİLMİ PRIMEVIDEO’DA” başlıklı makale yayınlanmaktadır. “Bir yıldan uzun bir süredir ilk başta Disney tarafından yayınlanacağı söylenen ancak daha sonra vazgeçilen “Atatürk” filmi üzerine yapılan tartışmalar, 9 Eylül 2024 tarihinde Amazon’un sahibi olduğu PrimeVideo tarafından yayınlanmasıyla sonuca bağlanmıştır. 29 Ekim’de ikincisinin yayınlanacağını duyuran kuruluş, 10 Kasım’da da altı bölümlük bir dizi olarak yayınlanacağını paylaşmıştır. Yurtdışından izlemek isteyenler ise Atatürk filmi konusunda hüsran yaşamaktadır, çünkü bu konudaki sorulara yanıt veren PrimeVideo, yalnız Türkiye’den izlenebileceğini söylemiştir. Bu durum, izlenme yoğunluğu ve yurtdışı için talepler artınca bazı yapımlar için değişiklik gösterebilmektedir.” tespitleri ile başlayan makaleye aşağıdaki linkten erişim sağlanabilmektedir.  https://avim.org.tr/tr/Yorum/ATATURK-FILMI-PRIMEVIDEO-DA
2.  Yunan Sorunları / Yunan Haberlerindeki İddialar “” işareti içinde gösterilmiştir / Kıbrıs ile İlgili Gelişmeler:
a.  Yunanistan Savunma Bakanı Dendias, Türkiye kıyılarına 2 kilometre mesafede bulunan gayri askeri statüdeki Meis adasından Yunan askerleri ile poz vererek Türkiye’ye meydan okudu. Yunan Bakan Dendias açıklamasında Doğu Akdeniz üzerinden Türkiye’yi hedef aldı. Dendias Meis’te yaptığı açıklamalarda “Tarihin en güçlü ordusunu yaratıyoruz. Adalarımız Yunanistan’ın da AB’nin de dış sınırıdır ve Mısır da bu sınırı tanıyarak bizimle anlaşma yapmıştır. Meis, Anavatanımızın Münhasır Ekonomik Bölgesi ve kıta sahanlığı için kilit bir noktadır. Bu ada hem Yunanistan hem AB açısından paha biçilemez bir jeopolitik öneme sahiptir. Ülkemizin Mısır ile deniz yetki alanlarının ve özellikle MEB’in tanımlanmasına ilişki anlaşması, ulusal ve Avrupa çıkarlarını ve Ülkemizin Doğu Akdeniz’deki egemenliğini güçlendirmektedir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 121(2) Maddesi, adaların karasuyu, bitişik bölgesi, Münhasır Ekonomik Bölgesi ve kıta sahanlığı hakkına sahip olduğunu öngörmektedir. Ve adaların büyüklüğü konusunda herhangi bir ayrım yapılmamaktadır. Meis’in münhasır ekonomik bölgesi vardır! Buna aykırı görüşler kabul edilemez. Ve Yunanistan’ın mevcut Anayasası gereği, Uluslararası Deniz Hukuku tarafından belirlenen Anavatanımızın haklarını savunması gerekmektedir.” ifadelerini kullandı. Dendias ayrıca, “Doğu Akdeniz’deki egemenliğimizi güçlendireceğiz. Özgürlük verilmiş bir şey değil, ne pahasına olursa olsun onu koruyacağız” diye konuştu.
https://www.kibrispostasi.com/c37-DUNYA/n533166-yunanistan-disisleri-bakani-dendias-dogu-akdenizdeki-egemenligimizi-guclendirecegiz
https://www.aydinlik.com.tr/haber/yunan-bakan-dendiastan-adalar-aciklamasi-nikos-dendias-aciklama-dendias-ne-dedi-dendias-meis-adasi-489034
https://www.aydinlik.com.tr/haber/yunanistan-savunma-bakani-dendias-meis-icin-121i-one-surdu-yunanistan-savunma-bakani-dendias-gayriaskeri-statuyu-ihlal-etti-489126
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/omer-celik-yunan-bakan-dendiasi-acik-acik-uyardi-o-sozlerin-egede-bogulmadan-bize-ulasmasi-mumkun-degil-1063183
https://www.yerelingundemi.com/gundem/179525/ak-parti-sozcusu-omer-celikten-yunanistan-savunma-bakani-dendiasa-sert-sozler
https://www.sozcu.com.tr/yunan-bakandan-2-kilometre-uzaktan-turkiye-ye-gonderme-p83760
https://birlikgazetesi.org/dendias-kizilhisar-ulkemizin-meb-ve-kita-sahanliginin-odak-noktasidir/
https://www.gazetefethiye.com.tr/yunan-bakan-dendiastan-densiz-aciklamalar/
Arşivden: https://www.trthaber.com/haber/dunya/egede-yunan-dugumu-silahlandirilan-meis-687085.html
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54522644
https://tr.euronews.com/2022/02/20/yunan-d-sisleri-bakan-dendias-adalar-n-silahs-zland-r-lmas-nda-turkiye-nin-soz-hakk-yok
b.  Yunan Haberleri “Gelecek dönemde Türkler tarafından Yunanistan’a karşı metodik olarak pek çok ve son derece tehlikeli şeyler hazırlanacak gibi görünüyor, çünkü hiçbir şey ve hiç kimse Türkiye’nin milliyetçi politikasını, özellikle de başlangıç olarak Yunan mikro adalarına sahip çıkma konusundaki siyasetini değiştirmiyor. Büyük bir Türk gazetesi, “Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias’ın Kastelorizo (Meis)’ya yaptığı ziyarette bağımsız bir adadan değil, ‘Kastelorizo kompleksinden’ konuştuğunu bildirdi. Böylece Rho ve Strongyli adacıklarının (Karaada ve Fener Adası) Yunanistan’a ait olduğunu ima etti. (Türk gazetesinin haberine atıfla) Bu iki ada, Lozan Antlaşması’na tabi değildir. Bu adalar 4 Ocak 1932’de İtalyanlar tarafından verilmiş ve 1947’de Türkiye’ye iade edilmiştir. Çünkü İtalyanların Oniki Adalar ve Katelorizos’u Yunanistan’a bıraktığı 1947 Paris Barış Antlaşması’nda, 1932’de, eklerde ve haritalarda ismen bahsedilmiyor. Genel olarak Türkiye anlaşmaya taraf ülkeler arasında bile yer almıyordu.” https://www.pentapostagma.gr/ethnika-themata/ellinotoyrkika/7264530_trogontai-me-ta-royha-toys-den-ypokeintai-stin-synthiki-tis
3.  AYAcademy Bülteni
“Organizyonlarda İletişim: Bir İletişim Modu Olarak Sosyal Medyanın Öğrenen Organizasyonlar Üzerindeki Etkisi” başlığı ile yayınlanan akademik makaleye ilişkin bilgiler ve erişim linki AYAcademy’nin aşağıdaki sosyal medya kanal linklerinde yayınlanmaktadır.
https://www.instagram.com/ayacademy.org.tr/
https://www.facebook.com/ayacademy.org.tr/
https://www.linkedin.com/company/ayacademy/
https://www.threads.net/@ayacademy.org.tr
https://www.tiktok.com/@ayacademy.org.tr
https://twitter.com/ayacademy_tr
https://t.me/AYAcademyTelegram
https://www.youtube.com/@AYAcademy_TR

Saygılarımla,

Serkan KORKMAZ

Posted in ERMENİ SORUNU, FEYM GRUBU ÇALIŞMALARI | Leave a comment

DOĞA, ÇEVRE, EKOLOJİ * Dünya’da 6. büyük kitlesel yok oluş başladı: İnsan soyu tehlikede * Canlıların nesli tükeniyor * El Nino, Permiyan-Triyas Yok Oluşu, ‘tüm kitlesel yok oluşların anası’ şeklinde de nitelendiriliyor.

Dünya’da 6. büyük kitlesel yok oluş başladı:
İnsan soyu tehlikede

EURONEWS – By Esra Olcaycan
Yayınlanma Tarihi 10/11/2018

Bilim insanları uyarıyor: Dünya 6. büyük kitlesel yok oluş evresinde. Bu kitlesel yok oluşun temel nedeni ise insanoğlunun dünya üzerindeki faaliyetleri. 6. Büyük Kitlesel Yok Oluş adlı evre insanoğlunun soyunun da tükenmesine sebep olabilir.
Dünya bugüne kadar 5 büyük kitlesel yok oluş evresinden geçti. Bu evrelerin her biri dünya üzerindeki canlı türlerinin büyük bir bölümünün (yaklaşık yüzde 80 ile yüzde 96’sının) soyunun tükenmesine neden oldu.
Dinozorların soyu 5. Büyük Kitlesel Yok Oluş Evresi’nde tükendi
Bitkiler, yanardağlar ve asteroitler gibi oldukça çeşitli nedenlerle gerçekleşen bu kitlesel yok oluşlardan en çok bilineni Palaojen Yok Olması.
5. Büyük Kitlesel Yok Oluş Palaojen’e 65 milyon yıl önce 11 kilometre çapında dev bir asteroitin dünyaya çarpması neden oldu.
Çarpmanın etkisiyle volkanlar patladı, yanardağlardan çıkan yoğun duman güneşi engelledi. Atmosferdeki karbondioksit ve denizlerdeki asit oranının önemli ölçüde artmasına sebebiyet veren bu hızlı değişimler, dinozorlar da dahil olmak üzere dünya üzerindeki canlıların yüzde 80’inin soyunun tükenmesiyle sonuçlandı.
6. Büyük Kitlesel Yok Oluş çoktan başladı
Endüstri devriminden bu yana insan faaliyetlerinin yerkürenin iklimini çok hızlı bir şekilde değiştirdiğine, canlıların yaşam alanlarının da buna paralel olarak yok olduğuna vurgu yapan bilim insanları 6. Büyük Kitlesel Yok Oluş’un çoktan başladığına dikkat çekiyor.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) kısa süre önce yayınladığı ‘Yaşayan Gezegen’ raporu yaşam alanları hızla küçülen hayvanların karşı karşıya olduğu tehlikeyi gözler önüne seriyor. Rapora göre son 40 yılda dünya üzerindeki vahşi hayvan nüfusu yüzde 60 oranında azaldı.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın Başkanı Marco Lambertini yerkürenin biyolojik çeşitliliğinin bir parçası olan insan ırkının geleceğinin dünyadaki biyolojik canlılığın devamına bağlı olduğunun altını çiziyor.
“İnsan medeniyeti yok olma tehlikesiyle karşı karşıya”
Hayvan ve bitki türleri hızla yok olurken insanoğlu bu kitlesel soy tükenmesinden muaf değil.
Amerikan Uzay Ajansı NASA’nın finanse ettiği ve 2014 yılında yayımlanan bir çalışma küresel sanayi uygarlığının önümüzdeki birkaç on yıl içinde yok olabileceğine işaret ediyor.
Bağımsız araştırma projesine göre dünya üzerinde gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen gün artarken yerküre kaynaklarının kullanımı sürdürülebilir değil. Araştırma gerekli önlemler alınmazsa bu iki koşulun sanayi medeniyetinin sonunu getireceğini açıklıyor.

Canlıların nesli tükeniyor:
Dünyada ‘6. kitlesel yok oluş’
beklenenden daha hızlı yaşanıyor

By euronews – Yayınlanma Tarihi 02/06/2020

Meksikalı bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre dünyadaki “6. kitlesel yok oluş” bugün beklenenden daha hızlı yaşanıyor. Araştırma, 2001-2014 yıllarında 173 türün neslinin tükendiğini gösterdi.
Sonuçları “Proceedings of the National Academy of Sciences” (PNAS) dergisinde yayımlanan araştırma, Meksika Ulusal Özerk Üniversitesinde görevli ekoloji Profesörü Gerardo Ceballos Gonzalez liderliğindeki bir ekip tarafından yürütüldü.
Gonzalez, CNN’e e-postayla yaptığı açıklamada, bu süreçte 173 türün neslinin tükenmesinin, normalde beklenen yok oluş oranın 25 katı olduğuna dikkati çekti.
Prof. Gonzalez, ekibinin, son 100 yılda 400’den fazla omurgalı türünün yok olduğu bulgusunu elde ettiğini, normalde bu yok oluş sürecinin 10 bin yıl aldığını vurgulayarak, yaşanan kitlesel yok oluşun, insanlığın hatası olduğunu söyledi.
‘Koronavirüs, Çin’deki vahşi hayvan ticareti ve tüketimiyle bağlantılı’
Bilim insanları ayrıca, yeni tip koronavirüs salgınıyla yaşanan krizin, insanlığın doğal hayata düşüncesizce davranmasının çok kötü geri tepebileceğini gösterdiğini dile getirdi.
Uzmanlar ayrıca, “Koronavirüs salgınının Çin’de vahşi hayvan ticareti ve tüketimiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz. Çin hükümeti tarafından vahşi hayvan ticaretine getirilen yasağı, düzgün uygulanırsa yok olmanın eşiğindeki türlerin büyük bölümü için büyük bir koruma önlemi olabilir” değerlendirmesini yaptı.
En son ‘kitlesel yok oluş’ dinozorlar döneminde yaşandı
Dünya tarihinde, her biri, hayvan, bitki ve mikroorganizma türlerinin yüzde 70 ila 95’ini ortadan kaldıran 5 kitlesel yok oluş meydana geldiği ifade ediliyor. En yakın geçmiştekinin, 66 milyon yıl önce dinozorları ortadan kaldıran kitlesel yok oluş olduğu belirtiliyor.
Geçmişteki kitlesel yok oluşlara, asteorit çarpması ve büyük volkanik patlamalar gibi olayların neden olduğu biliniyor.

Dünya tarihindeki en büyük yok oluşun nedeni
bugünkü iklim anormalliklerinde etkisi olan El Nino

By Euronews – Yayınlanma Tarihi 15/09/2024

Permiyan-Triyas Yok Oluşu, ‘tüm kitlesel yok oluşların anası’ şeklinde de nitelendiriliyor.
Yeni bir araştırma, dünya tarihindeki en kötü kitlesel yok oluşta bugün de iklim olaylarında adından sıkça söz ettiren El Nino olgusunun rol oynamış olabileceğini ortaya koydu.
Yaklaşık 250 milyon yıl önce meydana gelen ve Permiyen-Triyas Yok Oluşu diye adlandırılan kitlesel ölüm olayı, Dünya’daki tüm deniz türlerinin yüzde 96’sının ve karadaki omurgalı türlerinin de yüzde 70’inin tükenmesine yol açmıştı.
“Büyük Ölüm” veya “Büyük Yok Oluş” diye de adlandırılan bu olayda gezegendeki biyoçeşitlilik büyük oranda tahrip olduğu için yaşamın kendini toparlaması diğer soy tükenmesi olaylarından daha uzun sürdü. Bu nedenle Permiyan-Triyas Yok Oluşu, “tüm kitlesel yok oluşların anası” olarak da nitelendiriliyor.
Ayrıca bu olay, şimdiye kadar böceklerde gözlemlenen tek kitlesel yok oluş olarak da biliniyor.
Yaşamın yüzde 90’ını yok eden neydi?
Permiyen döneminin sonunda Dünya’daki türlerin yüzde 90’ını yok ettiği düşünülen bu kitlesel ölüm olayında hangi faktörlerin rol oynadığına dair pek çok teori ortaya atıldı.
Bu teorilerden bazılarında daha erken bir evrede yavaş yavaş gerçekleşen bazı çevresel değişimlere, bazıları da meteorit çarpmaları ve volkanlar gibi daha ani olaylara atıfta bulunuluyor.
Son olarak perşembe günü (12 Eylül) hakemli bilimsel dergi Science’ta yayınlanan bir araştırma makalesi, kitlesel yok oluşta El Nino’nun da rol oynamış olabileceğini ortaya koydu.
El Nino, bugün halen gözlemlenen ve Pasifik Okyanusu’nda Ekvator boyunca yayılan sıcak suyun neden olduğu geniş kapsamlı bir iklim modeli. Bu modelde Pasifik’teki bol miktarda ısı atmosfere aktarıldığı için ekstra sıcaklıklar ortaya çıkıyor.
Hatta uzmanlar, 2023 yazının son derece sıcak geçmesinde El Nino’nun da önemli bir faktör olduğunu belirtmişti.
Çin Jeoloji Bilimleri Üniversitesi’nde yer bilimci ve yeni araştırmanın baş yazarı Yadong Sun, konodont adı verilen yılan balığı benzeri Permiyen canlılarının dişlerini inceleyerek okyanus sıcaklıkları hakkında bilgi topladı. Yer bilimcinin verileri, Pasifik’in öncülü eski bir okyanus olan Panthalassa’nın batı kısmının başlangıçta doğu kısmından daha sıcak olduğunu ortaya koyuyordu.
Öte yandan Sun, Permiyen sonunda iklim ısındıkça doğuda daha yüksek sıcaklıklar oluştuğunu keşfetti. Bu örüntü bugün Pasifik’te yaşanan El Nino olaylarında da görülüyor.
Sun ve ekibi Permiyen sonunda bir dizi çok şiddetli ve çok uzun süreli El Nino yaşandığı sonucuna vardı. Bu olayların etkilerini simüle eden ekip, kitlesel yok oluşla benzer bir tabloyla karşılaştı.
Araştırma ekibi bu etkiler nedeniyle önce orman türlerinin yok olduğunu tespit etti. Atmosferde biriken ısının sonunda Panthalassa’yı tropik bölgelerde 40 dereceye kadar ısıttığı ve bunun da okyanus türlerini öldürdüğü saptandı.
Washington Üniversitesi paleontoloğu Peter Ward, “Bu, Permiyen’de olanları günümüze bağlayan, gördüğüm en iyi makale” ifadelerini kullandı.
Live Science’a konuşan paleontolog, insan kaynaklı iklim krizinin de benzer bir yok oluşa sebebiyet verebileceğine dair endişesini dile getirdi:
“Medeniyetimizin istikrara ihtiyacı var ve Dünya sisteminde devasa bir istikrarsızlık yaratıyoruz.”
Posted in DOĞA - ÇEVRE, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, DOĞAL FELAKETLER | Leave a comment

ORGANİZE İŞLER-KARMAŞIK İLİŞKİLER * Gülen’e götürülen üniforma Hulusi Akar’a mı aitti?

Gülen’e götürülen üniforma Hulusi Akar’a mı aitti?

Sıcak Takip’te Ali Abaday’a konuk olan gazeteci Ahmet Dönmez, 15 Temmuz’a giden yolda Fethullah Gülen’in yanında kalan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile görüştüğünü iddia eden Mehmet Değerli hakkındaki yazısını ve bu süreçte yaşananları anlattı.
Programın başında Ali Abaday, Ahmet Dönmez’in yazı dizisinin başında yazdığı ve Fethullah Gülen’in 15 Temmuz nedeniyle Stockholm Center for Freedom’a yolladığı mesajı hatırlattı. Gülen’in, “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın uzun zamandır bir darbe hazırlığı içinde olduğunu, buna matuf ciddi çalışmalar yaptığını duyuyordum. Uzun yıllardır tanıdığım bir esnaf arkadaşımın iş adamı olan oğlu buraya geldiğinde bana, İbrahim diye bir işadamı arkadaşından bahsetti. Dediğine göre bu İbrahim isimli şahıs Hulusi Akar’la ilişkileri çok iyi olan, ona ‘baba’ diyecek kadar yakın olan birisiymiş. İşte o İbrahim bizim buradaki arkadaşına Hulusi Akar’ın ilk günden beri darbe niyeti olduğunu ve bunu mutlaka gerçekleştireceğini söylüyordu. Bu söylentilerin tesirinde kalıp o gece gerçekten emir komuta içinde bir darbe yapıldığını sanan bazıları da o teşebbüse iştirak etmiş olabilir” sözlerini tekrarlayıp, Dönmez’in İbrahim denilen kişinin İbrahim Bilgehan Taşdelen, onun mesajlarını taşıyanın Mehmet Değerli olduğunu aktardığını ve Mehmet Değerli’nin nasıl biri olduğunu sordu.
Ahmet Dönmez kendisinin de Mehmet Değerli ile görüştüğünü ve yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde bu görüşmeyi de yazacağını söyledi. Ardından kendisinin Değerli ile görüşmeden önce pek çok kişiden onu dinlememiş olması ve bazı konularda iyi bilgileri olmaması halinde söylenen yalanlara inanabileceğini aktardı.
 “Mehmet Değerli’yi önceden tanıyan kişiler bana ‘Allah bir dışında söylediği hiçbir söze inanma’ dedi. Hatta ben yazıda da belirttim, onu tanıyan birinin şu şekilde sözü var, ‘İnsanlar bildikleri doğruları Mehmet Değerli’nin yalanı söylediği rahatlıkla söyleyemez.’ Gerçekten de Mehmet Değerli ile konuşurken konuya hakim olmanız gerekir. Diğer türlü söyledikleri karşısında aklınız karışabilir. Ben de kendisi ile konuşurken çok iyi bildiğim birkaç konuda anlattıklarından sonra bu görüşe sahip oldum.”
Ali Abaday, yazıda Değerli’nin Gülen cemaatinin önemli isimlerinden Cahit Değerli’nin oğlu olduğunun yazıldığını, diğer oğlunun da “5’li çete” olarak anılan müteahhit grubundan Kalyon Holding’e damat olan Cüneyd Değerli olduğunu aktardı. Sonrasında da Mehmet Değerli ile Yalçın Çevikel’in ilişkisini sordu.
Yalçın Çevikel’in üst düzey askerlerle uzun zamandır arası iyi bir iş insanı olduğunu belirten Ahmet Dönmez, Çevikel’in eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına ile oldukça yakın olduğunu hatta onun çocuklarını yurtdışında okuttuğunu belirtti.
“Çevikel sonrasında Mehmet Değerli ile tanışıyor. Birlikte Fransa’ya seks gezilerine gidiyorlar. Mehmet Değerli uzun zaman onun özel uçağından fotoğraflar paylaşıp, kendi uçağı gibi gösteriyor. Hatta yakınlarına uçağın kendisinin gibi olduğunu, Çevikel’in her zaman ona verdiğini aktarıyor. Çevikel adına giderek alışverişler yapıyor. Sonrasında ise Çevikel alüminyum işine girmek istiyor. DT Metal adında bir şirket kuruyor ve Mehmet Çevikel’in yardımıyla Bank Asya’ya kredi başvurusunda bulunuyor. Bu kredi için Cahit Değerli’nin de araya girdiği söyleniyor. Sonrasında ise toplamda 160 milyon dolar kredi veriliyor.”
Abaday sonrasında bu kredinin batık olduğunu, pek çok kişiye borcu olan Değerli’nin bir şekilde Fethullah Gülen’in yanına gittiğini belirtti. Ahmet Dönmez bunu doğrulayarak, “Gülen’in yanına gitmesinde Adil Öksüz de devreye giriyor. Çünkü değerli o zamana kadar kredisini tüketmiş ama Öksüz kendisinde önemli bilgiler olduğunu belirterek Gülen’e görüştürülmesini istiyor.”
Ahmet Dönmez, Değerli’nin İbrahim Bilgehan Taşdelen’den bahsettiğini ve o dönem Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hulusi Akar’dan bilgi getirdiğini söylediğini ifade etti.
“Öyle bir zaman oluyor ki bir üniforma gidiyor. Hulusi Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olarak üniforması deniyor. Teamüllere göre Genelkurmay Başkanı olacak birisinden haber getirildiği söyleniyor. Ancak bir taraftan da Değerli’nin güvenilmez biri olduğunu söyleyenler var. Ancak Gülen’in o dönemde Değerli’ye güvenmeyi seçiyor çünkü bunu istiyor.”
Gülen’e götürülen üniforma Hulusi Akar’a mı aitti?
Posted in Fetullah Gülen, ORGANİZE İŞLER, SİYASAL İSLAM, TSK | Leave a comment

Hulusi Akar ve ortaçağ karanlığı

Hulusi Akar ve ortaçağ karanlığı

CUMHURİYET – 15 Eylül 2024

AKP milletvekili Hulusi Akar: “Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı bir Allah korkusu, iki kuldan utanmaktır.”
Bu sözleri başka bir AKP milletvekili söyleseydi üzerinde çok fazla durulmazdı. Ancak bu sözleri söyleyen kişi eski genelkurmay başkanı ve ardından milli savunma bakanlığı yapan Hulusi Akar’dır.
Yirmi birinci asırda uzun yıllar TSK’nin başında bulunmuş olan bir kişinin kafa yapısı ortaya çıkıyor. Bu kafa yapısı karanlık ortaçağın derinliklerinde yaşıyor.
Yirmi birinci asırda silahlı kuvvetler dünyanın her yerinde bilim ve ileri teknolojiye dayanarak yönetilir. Dünyanın en stratejik bölgesi olan Türkiye’nin silahlı kuvvetlerini yönetmiş olan Akar’ın bu gerici zihniyeti Türkiye Cumhuriyeti’nin her alanda çöküşünün ciddi bir tanıklığıdır. Akar’ın bir başka yönü yaşamında en büyük takiyeyi yapmış olmasıdır.
Kızını okuması için ABD’ye gönderiyor, kızı orada biyoloji okuyor.
Bilindiği gibi biyoloji din dogmalarına karşı çıkan en temel ve en önemli bilim dalıdır. Madem “Eğitimin amacı Allah korkusu”, Akar kızını neden din dogmalarına karşı olan bir bilim dalında okuttu. Neden kızına, “Sen bu bilim dalında okuyamazsın. Eğitimin temel amacı bilgi edinmek değildir” diyerek itiraz etmedi? Genelkurmay başkanlığı ve milli savunma bakanlığı yapan Akar’ın bu sözleri büyük ve sarsıcı bir geriye gidiştir. AKP döneminin siyasi tarihini yazacak olan siyaset bilimciler Akar’ın bu sözlerini gericiliğin ve takiyeciliğin bir simgesi olarak tarihe geçireceklerdir.

HULUSİ AKAR KİM?

Özgür Özel: Hulusi Akar’ı kazıyınca altından ‘Siyasal İslamcı’ çıktı

M.S.Bakanı Hulusi Akar’ın ayak izleri * Gen.Kur.Başkanı Hulusi Akar askerimizin başına çuval geçiren ABD’li generalden neden madalya aldı?

 

Posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, BOP, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, İrtica, TSK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

DEVLET ÇÖKMEZ SAYIN BAŞBAKAN * CUMHURİYET DEVLETİNİN VALİSİNDEN, İKTİDARIN “VALİ-İ VAN” KULUNA

CUMHURİYET DEVLETİNİN VALİSİNDEN,
İKTİDARIN “VALİ-İ VAN” KULUNA

Naci Kaptan – 27.08.2019 / 09 Ekim 2022 / Güncellendi 15.09.2024

Daha önce yazarak paylaştığım aşağıdaki yazımı tekrar güncelleyerek okumanıza sunuyorum. Devletin siyasallaşarak, çürüyerek PARTİ DEVLETİNE dönüşmesi, kamu yöneticilerinin, valilerin, kaymakamların, müdürlerin, yargıç ve savcıların  iktidar partisinin bir organı haline geldiklerini üzülerek görüyor ve izliyoruz.
Bilindiği gibi 11 şehrimizi yıkan büyük depremde ve büyük orman yangınlarında devlet hareketsiz kalmış ve zamanında can kurtarma ve yangın söndürme çalışmalarına başlanmamıştı. Sözde bakanlar bu eylemsizliklerini “Çok sayın cumhurbaşkanının tensip ve emirlerini BEKLEDİKLERİNİ” söyleyerek açıklamışlardı. Bu nedenden dolayı binlerce can enkaz altında yaşamını kaybetmiş, zamanında söndürülmeyen ormanlarımızda onbinlerce ağaç ve orman canlısı yanmıştı. Hatta deprem bölgesinde enkaz altından mesaj gönderen depremzedelerin GSM/ mesaj iletişimleri bile kestirilmişti!!!
Bu sözde bakanlar kurtarma/ söndürme çalışmalarına başlarken şu cümleyi söylediler; “Sayın cumhurbaşkanımızın tensip ve emirleri ile kurtarma/ söndürme çalışmalarına başladık” İşte BİREY yerine KUL olmak budur. Liyakatsızlık budur. Devlet kadroları insiyatif kullanamayan, görev bilinci olmayan ve ……. daha yazamayacağım niteliksizliklere sahip bazı kişilerce işgal altındadır. İşte devlet bu nedenle çürüyerek çöküyor.

Devlet Adamı olmak kolay iş değildir.
Devlet Adamı olanlar,
İzzet ikbale itibar etmezler.
Kendilerine siyasi çıkar sağlamazlar.
Yetkilerini kötüye kullanmazlar.
Kendilerin emanet Devletin tek kuruşunu
kişisel ikballeri için harcamazlar.
Bulundukları illerde Türkiye Cumhuriyetini,
Anadolu deyişiyle “Devlet Babayı” temsil ederler.
Hükümetin ve siyasetin adamı olmazlar.
Politika yapmazlar,
Tarikat ve cemaatlarla sarmaş, dolaş olmazlar.
Tüm vatandaşlara, kurumlara eşit mesefede dururlar.
Adaletli davranırlar.
Kendilerine bu makamı sağlamış olan,
Ulus Önderine,
Atatürk’e ve aydınlık yoluna,
Devrimlerine saygıyla sahip çıkarlar.
İşte bu kişiler,
Gerçek Devlet adamlarıdır.
Ama onların nesli özellikle son 10 senede tükendi.
Ya beyaz atlarına binerek gittiler.
Ya da köşelerine çekildiler.
Görevde olanları da çok az kaldı.
Gelelim bugünlerin
Devletin değil,
Hükümetin valilerine,
“Ben AKP’nin paşasıyım” diyenlere
Onlar;
Siyasete soyunurlar,
İktidarın borazanı olurlar.
Kendilerine O makamı veren güce,
Laik Cumhuriyete, Mustafa Kemal Atatürk’e
Devlet’i temsil görev/yetkisine ihanet ederler.
Ege’de Yunanistan’ın işgal ettikleri adalarımız için
sessiz kalır, hamaset nutukları atarlar.
Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe, ordumuza
küfür ve hakaret edenlerin ayaklarına gider,
saygılarını sunarlar.
Şeyhlerle, şıhlarla, yobazlıkla,
Birlik olur,
methü-sena ederler !!!
İktidar hükümeti, seçimlerde oy alsın diye,
Kalitesiz, yasaklı kömürleri ,
Başbakanın talimatıyla,
Kömür kamyonlarının şöför mahalline binerek,
Kamyon muavini gibi,
Kapı kapı,
yanmayan kömür çuvallarını dağıttılar !!!
En çok yıldızı olan ak paşa
saray adına eski cumhurbaşkanına göz dağı vermeye gitti.
ak valilerin kaymakamların dağıttığı kömür yetmedi,
Yine Devlet’in parasıyla,
Fak-Fuk fonlarını kullanarak,
İktidar hükümetinin yerel yöneticileri ve yakınlarından
Çek-yat – Koltuk – halı – çamaşır makinası – buz dolapları aldılar.
Yandaşlar da zenginleşti.
Buzdolaplarını ,çamaşır makinalarını,
elektiriği olmayan köylülerin evlerine dağıttılar.
Köylü buzdolabını, çamaşır makinasını,
Ahırda ineklerin yanına koydu.
Devlet baba,
Basbakanin hosuna gitsin diye,
Koskoca kentlerin ana yollarini saatlerce
trafige kapatmaz…
Kent yasamini dugumlemezler !
Iktidar istedi diye,
Bayramlarda,demokratik hak aramalarda
Öğrenciye, memura, işçiye, emege, alin terine,
meydanları dar ederek
Biber gazına boğdurmaz,
coplatmaz…
Yerlerde sürükletmez…
Hukümetin degil,
Devletin VALİSİ olurlar…
Haydi asagidaki yaziyi okuyunuz.
Okuyunuz da,
Devlet valisi nasil olur,
Animsayiniz …

DEVLET ÇÖKMEZ SAYIN BAŞBAKAN

Tarih 1986 yılının Temmuz ayı, Yer Malatya ,
Kayısı Bayramı kutlamasi Basbakan Özal’in da katılmasiyla yapılmaktadir. Her yıl Temmuz ayında Malatya’da “Kayısı Bayramı” yapılır, Başbakan, bakanlar, işadamları bu bayrama katılırlar.
1986 yılında yapılan bayramda Başbakan Turgut Özal beraberindeki bakanlarla halka hitap etmek üzere otobüsün üzerine çıkar, Başbakan valiyi de zorlayarak yanına alır.
Özal otobüsün üzerinde siyasi konuşma yaparken, boyu kısa olduğundan halk kendisini iyice göremez, Halk, kısa boylu Özal’ı göremeyince bağırmaya başlar:
“Çök, çök!” diye… Etrafındakiler çökecek ki, onlar da Özal’ı iyi görsünler,
Özal çevresine dönerek ;
Çökün der.
Herkes çöker,
Yan tarafta bulunan Vali bey,
Dimdik ayaktadır,
Çökmez,
Özal, valiyi uyarıir:
“Vali Bey! Çöksene!”
Saygı duyulası Vali bey ,
Şöyle der ;
“Devlet çökmez Sayın Başbakanım!”
Devletin saygınlığına sahip cikarak çökmeyen Saygın Vali Naim Cömertoğlu, Birkaç gün sonra merkeze alınır. Bu atama , Sayin Vali Naim Cömert’in boynuna bir seref madalyasi olmustur
İşte saygın Devlet adamlarına söylenen, “Beyaz atlı” kişilerden birisi de Değerli Vali Naim Cömertoğlu’dur. Saygın vali Cömertoğlu 1 Mayıs 2013 tarihinde ebediyete uçmuştur. hep birlikte bu değerli devlet adamını saygı ile analım.
Bugünün valilerinin,
Beyaz değil,
Siyah atları bile yoktur.
Beyaz atları olanları da
Ne yazık ki çok azdır…
Bir DEVLET ÇÖKMEZ diyen valiler var. Bir de kendisini kayyım atayanlara Devletin parasından 600 bin TL’lik YAĞ hediyesi veren , Kayyım atandığı makama gelir gelmez BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK’ün resmini basın huzurunda indiren Mardin valisi mustafa yaman var. Cumhurbaşkanına yazdığı mektubun altını;
“VALİ-İ VAN KULUNUZ NUMAN” diye KUL olduğunu yazarak imzalayan sözde valiler var.
Mardin ve Van valileri ve benzerleri unutmasın ki DEVLETİN HAFIZASI her bir olanı defterine kaydediyor. Gün gelecek bağımsız savcı ve yargıçlar hesap defterini açacaktır.
Posted in Politika ve Gundem, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK | Leave a comment

TÜRKİYE’DE “ARAP ŞERİAT DEVLETİ” KURULMAK İSTENİYOR!

TÜRKİYE’DE “ARAP ŞERİAT DEVLETİ” KURULMAK İSTENİYOR!

Mustafa ACER 14.09.2024 musacer@hotmail.com

Egemen dış güçlerin icazeti ile kurulan AKP; Anayasa değişikliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk İlke ve Hedeflerine bağlı, Laik, Demokratik, Hukuk devleti olarak, üniter Ulus devlet olma özelliğini değiştirerek, Arap Şeriat Devleti kurulması için çalışmaktadır. Bu amaçla; Türkiye Cumhuriyeti’nin kaynakları yabancılara ve yandaşlara aktarılarak, Türk Milleti mağdur edilmekte ve yoksullaştırılmaktadır.
CIA yetkilisi Graham Fuller ve Paul Henze benzer ifadelerle “Atatürkçülük ölmüştür. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir. Bunun için en iyi yol Ilımlı İslam’dır. Toplumda Etnik kimliklere kendilerini ifade etme hakkı verilmelidir” diyorlar.
Egemen dış güçler; Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk Milletini, Atatürk’ü, Milli değerleri, Ahlakı bozmak için AKP’yi görevlendirmiş ve AKP bu görevi yerine getirilmek için planlı, programlı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye etmek ve ülkeyi İslamiyet ile ilgisi olmayan Arap Şeriatına (Arap Hukuk, kültür ve yaşamına) göre yapılandırmaya çalışmaktadır.
Kuran; İslam’da ayrımcılığı lanetlemektedir. Buna rağmen Egemen dış güçler tarafından kurulan Cemaat ve Tarikatlar İslam’da nifak tohumları yaratmakta ve ayrımcılığı körüklemektedir. Kuran tarafından lanetlenmiş olan Cemaat ve Tarikatlar; Atatürk’e karşı yürüttükleri karalama kampanyası ve attıkları iftiralar ile onu dinsiz ilan etmek istemektedirler.
Halbuki Atatürk Laikliği uygulayarak İslamiyet’e en büyük faydayı sağlamış olan dahi bir liderdir.
Gerçekte Egemen dış güçler tarafından şeytanlaştırılmak istenen Laiklik; İslamiyet’e karşı değil, bizatihi İslam’ın gereğidir. Kuran’da bu konu Kafirun Suresinde “Senin inancın sana, benimki banadır” diyerek açıklıkla ifade edilmektedir. İslam’da zorlama yoktur ve inanç konusu insanların şahsi kararı ile oluşan bir meseledir.
Recep Tayyip ERDOĞAN; Gençliğinde Birlik Vakfı Genel Kurulunda yaptığı konuşmada ettiği yemine sonuna kadar sadık kalacağını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, sığınmacılar ile ülkeyi Araplaştırmak ve İslamiyet ile hiçbir ilgisi olmayan Arap Şeriat devletini kurma konusunda kararlı olduğunu her fırsatta göstermektedir.
“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”  – Recep Tayyib ERDOĞAN
Posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM | Leave a comment