UCUZ ET

UCUZ ET

Metin Atamer

Dikkat ettiniz mi ? Günlerdir ekranlarda asgari ücretle çalışanlar, emekliler ve dar gelirliler genelde bir iki gıda maddesinin ucuza satıldığı yerlerde kuyruklara sabah ezanı okunmadan sıraya girip, saatlerce bekleyip gıda maddelerini alıp evlerine gittiklerini izledik.
Seneler önce ilk Moskova’ya gittiğim günleri hatırlarım. Komünist idarenin Gorbaçov ile yeni bir döneme değiştiği yıllardı bu seyahatlerim. Moskova’nın soğuk kış günlerinde kar günlerce yağar, soğuk insanın içine işlerdi. O günlerde Moskova’ ya gidişlerimde yanımda mutlaka , hazır poşet içinde çorba, el sabunu , tuvalet kağıdı , diş macunu gibi bazı ihtiyaçlarımı da beraberimde götürürdüm. Sabun ve Tuvalet kağıdı ülkede pek yaygın değildi.
Turgut Özal rahmetlinin açtığı koridorda Pazar payı aramak için olağan üstü çaba sarf etmekteydik. Neler yoktu ki pazarlama yelpazemizde. Her şey vardı. Bir seferinde Moskova’ya Uluç Gürkan la beraber gitmiştim, birkaç seferde Mustafa Koç’la beraberdik . Turist otelde kalırdık genelde .
Başka otellerde de kaldığımız olmuştu. Cosmos otelini de severdim ama Mecnuna otel benim favorimdi. Mecnuna otelde Bremen mızıkacılarını andıran bir heykel vardı, giriş lobisinde, ve her saat başında en üstteki horoz figürü ötmeye başlardı. Lobinin sonunda bir lokanta vardı, sabahtan, akşam yemeği için, yer ayırtmamışsanız, aç kalmaya mahkum olurdunuz. Lokantada bütün masalar boş duruyor olsa da , eğer masa ayırtmamışsanız, o akşam aç kalırdınız.
Bu seyahatlerimde bankalarda resmi olarak 1 dolara 0.6 ruble ödenirdi. Ancak kara borsa da 1 dolara 12 ruble teklif edilirdi. Lokantalarda her türlü yemeği bulabilirdik fakat gıda satılan yerlerde bu malzemeleri bulmak hayal unsuruydu.
Moskova da GUM denilen bir galeri vardı. Ankara da Sheraton oteli uzantısı KARUM gibi bir mağazalar sırası bulunmaktaydı. Genelde Kooperatif dükkanlarının bulunduğu bir bina idi. Kooperatifler hangi ürünü pazarlıyorsa , o ürünün dükkanı idi. Hatta bu dükkanların birinden kürk kalpak ve başlık aldığımı hatırlarım. Birkaç sene evvel aynı yere gittiğimde tanıyamamıştım. Bu dükkanların yerine marka mağazaların açılmış olduğunu hayretler içinde seyrettim.
Bu konuları bir kenara bırakırsak, Rusya da her ürünün bir kuyruğu vardı. Hatta köylerden toplanan mallar için Kooperatif Mağazaları gibi marketler vardı. Buraya zaman zaman değişik mal gelir, uzun kuyruklar oluşurdu. Bir konu dikkatimi çekmişti. Bu mağazaların önündeki kuyrukta bekleyen insanlar hiç boş durmazlar, hepsinin elinde bir kitap, okurlardı. Moskova da kaç adet kitap satan dükkan olduğunu tahmin bile edemem.
ARBAT adlı caddenin üzerindeki bütün kahve içilen dükkanların içinde bile, duvarlara dizilmiş kütüphanelerin içi kitaplar doluydu. Okumaya bu kadar meraklı halk, bir başka ülkede görmedim desem, yalan olmaz. Bir de Londra’nın metrosunda, insanların ellerinde ya gazete yada kitap, okuduklarını görmüştüm.
Moskova’daki yiyecek kuyruğunda bekleyen insanların ellerindeki kitapları görmek, ilgimi çekmişti. Hatta Moskova irtibat kaynağım Huseyn İzmaylova, benden İngilizce Kuran istemişti, okumak için. Bir sonraki seyahatimde Kuran götürmüştüm. Üzerinde kendisi ile çok tartıştığımızı hatırlarım. Huseynaynı zamanda Hürriyet gazetesine muhabirlik yapıyordu.
Moskova’da bir ürünün önünde kuyruk olmazdı. O da dondurma. Süt ve süt ürünlerinin bolluğundan olsa gerek, kışın soğuk eksi 10-15 bazen 20 olduğunda, sokaklarda dondurma yiyen insanları gördüğümde, hayret etmiştim.
Moskova metrosunda dolaşırken çok hoşuma giden bir çok istasyonları vardı. Sanki resim sanatı galerisinde dolaşıyorsunuz sanırsınız kendinizi. Yüzbinlerce insanın Moskova metrosunda her gün seyahat ettiklerini öğrenmiştim. Metro ücretlerinin çok düşük olmasından dolayı insanlar, sanki bir arı kovanı ağzına benzer hareketlilikle, oradan oraya koşturmalarını bile seyretmek, başka bir eğlenceydi.
Moskova da esas eğlencemiz Kalinin Ploshatda Bar Vizovsky’nin yeri idi. Bazı akşamları gittiğimizde çok güzel sesli bir kız vardı, ALLA, söylediği güzel şarkılar içinde birkaç da Türkçe şarkı vardı. Ancak bu bara da gitmek için günün erken saatlerinde telefon ederek yer ayırtmak mecburiyeti vardı. Hani tak kapı Bar’a giderseniz, içerisi boş olsa da , sizi kabul etmezler.
Moskova zaman içinde çok değişime uğradı, İlk McDonald’s dükkanının Puşkin Meydanında 1990 yılı, Ocak ayının sonunda açıldığında, GUM galeri dükkanlarının karşısında, Kremlin meydanın da bulunan Lenin’in mozolesinin önündeki kuyruktan daha uzun bir kuyruk oluştuğunu izlemiştim. İlk gün bu dükkan 38,000 kişiye hizmet vererek bir rekora imza koyduklarını hatırlarım.
Ülkemdeki ucuz gıdaya ulaşmak için emekli, yaşlı, dar gelirli vatandaşların oluşturdukları kuyruk, komünist rejimde ve sonrası Moskova’ daki gıdaya ulaşmak için oluşturulan kuyruk kadar olmasa da ona yakın olduğuna inanmaktayım.
Merakım mucip oldu, Ankara’da böyle ucuz et satan bir market zincirine uğradım. Adının yanında bir balık resmi bulunan market zincirine girdim. Niyetim UCUZ ET almaktı. Fiyatına baktım aşırı fazla makul olduğunu gördüm. Bir miktar alıp eve geldiğimde, etin saldığı kırmızı sıvının boya olduğunu eşimle fark ettik. Hemen tencereden çıkarıp, doğru markete koşturdum. Market müdürüne etin boyalı olduğunu gösterdim. Görevli Kadın, bu etin Et ve Balık Kurumu tarafından POLONYA’dan ithal edildiğini, ve dağıtıldığını, ısrarla belirtti.
Boyalı etin ne eti olduğunu bilmediklerini, ancak kurumun da bu eti sattığını öğrenince, üzüntüm daha katlandı. Benim değerli emekli , dar gelirli, dul ve yetim vatandaşlarımın saatlerce bu kurumun önünde kuyrukta bekleyerek, benim gibi, aldıkları boyalı etin ne olduğunu bilmediklerine inanmaktayım, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *