PADİŞAHA GİREN KAZIK – AZİZ NESİN


PADİŞAHA GİREN KAZIK – AZİZ NESİN


“BU KAZIK GÖZLE GÖRÜLMEZ, ELLE TUTULMAZ”

Raviyanı ahbar ve nakılanı asar ve muhaddisanı rüzigar o güna rivayet ve bu tarz üzre hikayet ederler ki, çook eski zamanlarda, yeryüzünün bilinmedik bir yerinde, suları bol, dört yanı yol, kişileri erimli, toprağı verimli, halkı erdemli, yazarları görkemli bir ülke vardı. O ülkede her kişi salt kendi çıkarında olup, “gemisini kurtaran kaptan, sen çuval giy ben kılaptan” diyerek, kimse kimseyi düşünmezdi. Her koyun kendi bacağından asılır, her eşek kendi ayağından nallanır, “bana ne gerek, baklava börek” deyip, her kişi karnı tok, sırtı pek olunca, herkesleri de kendi gibi sanırdı.


Günlerden bigün bir kişi ortaya çıkıp,
Ey aman, bana kazık giriyor, kazık giriyoooor!.. diye bir sözü yerde, bir sözü gökte, haykırmaya başlayınca, önceleri hiç kimse aldırmayıp,
Ele giren kazıktan benim neme gerek… Tanrıya bin şükürler olsun, bana kazık, mazık girdiği yoktur!.. diye bu sese kulak asmadı. Ama gel gör ki, adamın,
Kazık giriyoooor!.. diye bağırması öyle arttı ki, bağırtısından o ülkede yaşayanlar tedirgin olup kayguya düştüler.
Kentin düzenini koruyan kolcular, subaşılar, hiç durmadan bağıran adamı yakalayıp her yanına iyice baktılarsa da, hiçbir yerine giren kazık görmediler.
Bu herif yalancıdır, bağırır, çağırır, herkesi tedirgin eder!.. diyerek o kişiyi kentten uzak bir yere sürüp bir mağaraya kapadılar.
Gel zaman git zaman, günlerden bigün, “kazık giriyor!” diye bağıran kişiyi çalyaka edip getiren kolcularla subaşı da,
Kazık giriyooor!.. diye bağırmaya başladılar. Gürültülerinden yer yerinden oynadı. Subaşını, kolcuları dertop yakalayıp Kadıya çıkardılar. Kadı da onları bir iyice elden geçirip,
Kazık mazık girdiği yoktur. Kazık girse görünür. Siz boş yere kenti ayağa kaldırırsınız!.. diyerek, bir kesin yargıya bağlayıp o kişileri, ayaklarına zincir vurup zindana attırdı.
Aradan gün geçti, ay geçti, bigün Kadı da cüppesinin etekleri havada uçuşup, sarığı, kavuğu rüzgarda savrulup, sokağa uğradı.
Kazık giriyooor, aman!.. diye bağırmaya başladı. Kadı’nın bağırtısı, yüceliğince yüksek olduğundan, padişahın kulağına kadar gitti. Padişah bu olan işlere çokça şaşıp,
Bu iş ne iştir, Kadıya bile kazık girer. Bir iyice bakın bakalım. Kadıya gerçekten kazık girer mi?.. diye buyrultu verdi.
Hekimbaşı, yanına varıp, Kadıyı evirdi, çevirdi, Kadı’nın her yanına baktıysa da, hiçbir giren kazık görmedi. Sonunda, “Kadıya kazık girmeyip, ancak kendüye kazık girmiş sanarak, hepimizi huylandırmakta, kenti ayağa kaldırmaktadır. Aklından zoru olduğundan tımarhaneye kapamak doğru olur…” diye rapor verdi. Hemen Kadıyı tımarhaneye kapadılar.
Bir zaman sonra, Kadıya giren kazığı görmeyen Hekimbaşı,
Ey amaan, bana da şimdi kazık giriyooor!.. diye gündoğumunda sıcak döşeğinden sokaklara uğradı. Hekimbaşıyı böyle görenler, ellerini dizlerine vura vura, kahkahadan iki büklüm olup,
Vay hele, Hekimbaşı da mı delirmiş?.. Koca Hekimbaşı kendüya kazık girmiş sanır… diyerek Hekimbaşıyı alaya aldılar. Tenekeler çalarak kentin çocukları ardına düşüp, Hekimbaşıya, “Yuuu!..” çektiler.
Hekimbaşı,
Bu dertten bir anlayan yok mu, ey yurttaşlarım!.. Bana giren kıymık değil, kazıktır. Ben bu dertten onmam, ölürüm!.. diye veryansın bağırıyordu.
Padişah da kızdı,
Bunlar işi azıttı artık. Kendileri, kazık girer der, ama, hiç kimse giren kazığı görmez. Bilirkişiler gelip baksın. Onların bilim gücü vardır, biz görmeyiz de onlar görürler… buyurdu.
En büyük medreseden üç müderris, bilirkişi seçilip, Hekimbaşıya baştan ayağa bir, bir daha baktılar. Hiçbir giren kazık görmediler.
Giren çıkan kazık yoktur. Koskoca Hekimbaşı hiç utanmadan bizi kandırmaya çalışır. Boş yere halkı ayaklandırır!.. dedikte, Hekimbaşıyı, ellerini ayaklarını bağlayıp uzak bir yere sürdüler. Aradan çok geçmeden, bilirkişi olan üç müderris de bigün,
Ey aman din kardeşleri, kazık giriyor!.. diye sesleri çıktığınca haykırmaya başladılar. Şeyhülislam olsun, reisül küttap olsun, sadrazam olsun, hepsi de müderrislere bakıp,
Boş yere yaygara edersiniz, kazık mazık girdiği yoktur!.. dedikçe, müderrislerde,
Bir gözü gören kul yok mu ey din kardeşleri! İşte kazık giriyor!.. diye çığlığı bastıklarından onlar da zindanlara atıldılar.
Gün erişip, bir zaman geldi, şeyhülislam ile bütün vezirler, reisülküttap, sadrazam da,
Vay amaan, bu kazık ne kazıktır, Şimdi de bize girer!.. diye, bir feryad ü figan eylediler ki tabir olunamaz!
Padişah,
Ortada kazık yoktur. Olsa görünür. Yalan söylersiniz!.. dedi.
Amma gel gör, gitgide o ülkede yediden yetmişe, genci yaşlısı, bir zaman geldi,
Kazık giriyooor!.. diye bağırmaya başladı. Padişah da,
Kendilerine kazık girmeyenler, kazık giriyor, diye bağıranlara baksın. Bakalım, dedikleri doğru mudur?.. dedi.
Kendilerine kazık girmeyenler, kazık giriyor, diye bağıranlara iyiden iyiye baktılarsa da hiçbir giren kazık görmediler.
Padişahım çok yaşa!.. Sayende hiçbir kazık mazık girmeyip, bunlar bozgunculuk etmektedirler… dediler.
Böylece bir zaman daha geçtikten sonra, o ülkede herkes bağırmaya, kendine kazık girdiğini söylemeye başladı. Padişah da,
Herkes birbirine baksın, gerçekten kazık girer mi?.. dedi. Herkes birbirine baktı. Ama hiçbiri, öbürüne giren kazığı görmedi. Herkes birbirine,
Yalancı, sana giren kazık yoktur. Kazık yalnız bana girmektedir. Senin yaygarandan benim sesime kulak asan olmuyor!.. diye bağırıp hepsi birbirlerine düştüler.
Gel zaman git zaman, hiç kimse, “Kazık giriyor!” diye bağırmaz oldu. Artık kazığa alışmışlardı. Hiçbir ses çıkmadı. Her ne olduysa, ilk bağıranlara olmuştu.
Bir gece yansı saraydan bir ses yükseldi ki, o sesle yer yerinden oynayıp, herkes yatağından fırladı. Padişah don gömlek kendini sokağa atıp,
Aman ey benim sevgili kullarım, yetişin! Bana da kazık giriyooor!.. diye durmadan bağırmaya başladı.
0 kentin kişileri,
Padişahtır, yalan söylemez. Elbet kazık girdiği doğrudur. Bizden çok bağırması da, herkese, rütbesine göre büyüklükte kazığın girmesindendir. Padişaha giren kazık sultani olmak gerek… dediler.
Padişah yeri göğü inleterek,
Ne durursunuz, gelip kazığı çıkarsanız ya… diye yalvardı. Padişahın çevresindekiler,
Ey sultanım, nasıl çıkaralım, bu kazık başka kazıklara benzemez. Gözle görülmez. Elle tutulmaz. Acısını da kazığı yiyenden başkası duymaz. Az daha sık dişini, bir zaman sonra bizim gibi sen de kazığa alışır, rahata kavuşursun!.. dediler.
Aziz Nesin
This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *