ÇAĞDAŞLIK VE DEMOKRASİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL TARİKATLAR * Bölüm 4/5/6 * Yıl 2022, tarikatlar ve…

ÇAĞDAŞLIK VE DEMOKRASİNİN ÖNÜNDEKİ
EN BÜYÜK ENGEL TARİKATLAR * Bölüm 4/5/6
Yıl 2022, tarikatlar ve…


CUMHURİYET – Özdemir İnce – 30 Aralık 2022 Cuma

Bağlantılı yazı; https://nacikaptan.com/?p=104419 – ÇAĞDAŞLIK VE DEMOKRASİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL TARİKATLAR * Yıl 2022, tarikatlar ve…* Bölüm 1/2/3

Yıl 2022, tarikatlar ve… (4)

16 yıl önce yayımlanmış yazıların dördüncüsünü okuyacaksınız. O tarihte tarikatların kimi hafif sıklet, kimi orta sıklet, kimi başaltı idi. Ancak AKP’nin dokunulmaz ortağı Fethullah, başpehlivan oldu; AKP ise cazgır olarak siyasal komploya (fesata) nezaret etmekte idi. Şimdi devam edelim:
TARİKATLARIN KAN DAVASININ NEDENݹ
Tarikatçı ağızlara bakacak olursak Kurtuluş Savaşı’nı tarikatlar kazanmıştır. İslamcılara inanacak olursak birinci Meclis şeyh ve hocalarla dolu olduğu için demokrasinin doruklarında dolaşmaktadır. Ancak Kemalizm tarikatlara ihanet edip onları kapatmıştır!
30 Ekim 1925 tarih ve 677 sayılı tekke ve zaviyeleri kaldıran yasa durup dururken ortaya çıkmamıştır. Bu yasa Şeyh Said İsyanı ile Şeyh Said İsyanı da hilafetin kaldırılmasıyla ve Musul sorunu ile ilgilidir. Musul sorunu ile Şeyh Said İsyanı’nın gerisinde Musul petrollerine el koymak isteyen İngiltere vardır:
3 Mart 1924: Hilafetin kaldırılmasını ve Osmanoğulları hanedanının yurtdışına çıkartılmasını öngören 431 sayılı yasa.
20 Eylül 1924: Musul sorunu Milletler Cemiyeti’nde görüşülmeye başlandı. Sınırda Türk ve İngiliz askerleri arasında gerginlik çıkması üzerine Cemiyet 29 Ekim’de geçici bir sınır belirledi.
17 Kasım 1924: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu.
13 Şubat 1925: Şeyh Said Ayaklanması, Genç sancağının Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde Şeyh Said’in himayesine sığınan kanun kaçaklarının jandarmalara ateş açmasıyla başladı.
4 Mart 1925: Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edildi.
15 Nisan 1925: Şeyh Said Varto yakınlarındaki Carpuh Köprüsü’nde yakalandı.
14 Mayıs 1925: Yakalanan isyancıların yargılanmasına Şark İstiklal Mahkemesi’nde başlandı.
29 Haziran 1925: Ölüm cezasına çarptırılan Şeyh Said ve 47 asi lider idam edildi.
Resmi tarihin yazdığına göre, siyasal isyanlarda rol oynayan, toplumda her türlü yeniliğe karşı çıkan tarikatların, Cumhuriyet yönetiminde bir yeri ve etkinliği olmamalı idi. Doğu illerinde patlak veren Şeyh Said İsyanı’nın gerisinde İngilizlerin kışkırttığı tarikatlar yer almaktaydı. (Gayriresmi tarihler ne yazıyor acaba?)
Mustafa Kemal, 30 Haziran 1925 tarihinde şöyle konuşuyordu:
“Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat (yol) uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğu ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat başkanları bu dediğim gerçeği bütün açıklığı ile algılayacak ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerinin bundan böyle olgunluğa eriştiklerini kabul edeceklerdir.”
Mustafa Kemal Ankara’ya döndükten sonra ilk olarak bu konuda bir hükümet kararnamesi yayımlandı. 2 Eylül 1925 tarihli kararname ile tekke ve zaviyelerin kapatılması karar altına alındı. Ancak doğuda kurulan İstiklal Mahkemesi kendi bölgesindeki tekke ve zaviyeleri kapattığı için 677 sayısı yasanın artık çıkarılması gerekiyordu.
Yasa Konya milletvekili Refik Koraltan ve beş arkadaşının önerisiyle 30 Ekim 1925 tarihinde çıkartıldı.
Günümüzde Şeyh Said İsyanı’na merhametle yaklaşanlar, Takrir-i Sükûn Kanunu’nu yerden yere vuranlar, 677. sayılı yasanın çıkarılmasını aymazlık olarak görenler ve bu nedenle kendi resmi tarihlerini yazanlar, artık tarikatların TÜSİAD gibi, Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği gibi, TÜRKİŞ gibi tüzel kişilik olarak tescil edilmesini istiyorlar.
AKP destekli tarikat fesadına 2022 yılında bir eklenti yapalım: AKP, Anadolu Müslümanlığını Suudileştirmek, Araplaştırmak ister ama bu noktanın noktasında Cumhuriyet sıradağlarına çarpar.
Suudi Arabistan’da Nakşilik, Nurculuk, Fethullahçılık, Tayyibilik gibi tarikatlar yoktur. Tarikatlar ve cemaatler olmadığı için ne peygamberleşmiş şeyhleri ve ne de köleleşmiş mürit sürüleri vardır. Suudi Arabistan’a ülkemizden müteahhitler gider ama herhangi bir tarikat şeyhi mensup kazanmak için oraya gitmez. Gitmez değil, gidemez. Çünkü giderse o dakika orada kellesi gider.
Amma velakin, bundan dolayı da Suudiler gerçek Müslüman saymadıkları Tayyipgilleri tekfir (ya da aforoz) etmez. Çünkü aralarında Cumhuriyet düşmanı ortaklık vardır.

Özdemir İnce – 01 Ocak 2023 Pazar

Yıl 2022, tarikatlar ve… (5)

Bu, beşincisini okuyacağınız yazı dizisi 2006 yılında yayımlandığı zaman Cumhuriyet ve devrimleri düşmanı ve çoğunluğu tarikat mensubu yazıcıları şaşkına çevirmişti. Hepsi birden üzerime hörelendiler yani saldırdılar. Ölümle tehdit edildim. “Beni neden öldürmek istiyorsunuz. Nasıl olsa ölmeyecek miyim” diye sorduğum zaman ne diyeceklerini şaşırdılar. Şimdi, bir ayağım çukurda olduğu halde uslanmadığımı yazıyorlar.

1950’DEN BU YANA TARİKATLARIN İNTİKAMI1
14 Mayıs 1950’den sonrasının “karşıdevrim dönemi” olarak adlandırılmasına sağcı yazarlar ile II. Cumhuriyetçiler pek bozuluyorlar. Demokrat Parti iktidarı güya statükoya karşı çıkmış, demokrasiyi getirmiş. Demokrat Parti için söylediklerim, tuhaftır, bu parti için ciddi bir inceleme yazılmadığı için kimilerine abartılı geliyor.
Avukat dostum Şevket Çizmeli’nin incelemeleri yayımlandığı zaman, Demokrat Parti ve Adnan Menderes konusunda yazılmış bütün haciyografi kitaplarının ipliği pazara çıkacak.2
30 Ekim 1925 tarihli ve 677 sayılı yasanın günümüz Türkçesi ile metni şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti içinde, gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhin yönetimi altında, gerek başka şekillerde kurulmuş bulunan tüm tekke ve zaviyeler; sahiplerinin, diğer şekillerde haklarını kullanarak sahiplenmeleri devam etmek üzere tamamı kapatılmıştır. Bunlardan; yasal düzenlemelere uygun olarak, cami veya mescit şeklinde kullanılanların faaliyeti sürer.”
“Genel olarak tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, naiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, ve bilinmeyenden haber verme ve isteğine kavuşturmak amacı ile nishacılık (muskacılık) gibi unvan ve sıfatların kullanılması ile bu unvan ve sıfatlara hizmet görmek ve/veya kıyafeti giymek yasaktır.”
“Türkiye Cumhuriyeti içinde, padişahlara ait ya da bir tarikata veyahut çıkar sağlamaya yönelik olanlarla tüm sair türbeler kapatılmış türbedarlıklar kaldırılmıştır. Kapatılmış olan tekke ve zaviyeleri ya da türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden kuranlar veya tarikat ayini yapmak için geçici bile olsa yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar ya da bunlarla ilgili hizmetleri yapanlar veyahut kıyafetleri giyenler, üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve 50 liradan az olmamak üzere para cezası ile cezalandırılır.”
İslamcıların, şeriatçıların ve daha genel olarak bütün sağcı partilerin “Dini yasakladılar, camileri kapattılar, dindarları taciz ettiler” safsatasıyla karşı çıktıkları yasayı okudunuz. Yasanın iddia ve yalanlarla herhangi bir ilişkisi var mı?
Yasa 1950’ye kadar titizlikle uygulandı. Günümüz İslamcı alimleri ile saf laik bilginlerinin yorumlarına göre bu yasaklamalar, tarikatların yeraltına girmesine yol açtı. Doğaldır, yasaklamalar bütün fesatların yeraltına inmesine yol açar.
Demek ki tarikatlar 1925-1950 arasında yeraltında yaşamışlar. İslamcılığın karanlık-aydınlık dönemi!
Ancak Demokrat Parti’nin kuruluş yılı olan 1946’dan itibaren Adnan Menderes ve arkadaşlarını başta Nakşibendiyye (Nakşibendilik) tarikatı olmak üzere ileri gelen tarikat şeyhleriyle ilişki kurdular, vaatlerde bulundular.
İktidara gelir gelmez Arapça ezanı serbest bırakmalarının, 677 sayılı yasanın uygulamalarını rafa kaldırmalarının nedeni budur.
677 sayılı yasayı uygulattırmamalarının bedeli olarak, tarikatlar 1950’den bu yana muhafazakâr ve İslamcı partilere oy vermekte ve böylece Cumhuriyetten intikam almaktadırlar. Yasaların uygulanmaları önemlidir. Şu anda 677 sayılı yasa fiilen “yok”tur. Bunun en büyük kanıtı ise İstanbul’daki Fatih/Çarşamba bataklığıdır.
Yüzde 25’lik oy kitlesinin birkaç ay içinde yüzde 2’ye düşebilmesinin nedenini hiç düşündünüz mü? Karpuz gibi bir kamyondan öteki kamyona göçmesini?…
Değerli okurlar İslamcı tarikat ve cemaatlerin Cumhuriyet ve devrimleri ve çağının çağdaşı olmak için kararlı toplumumuzu nasıl tehdit ettiğini elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Ne yazık ki bunu gereğince becerdiğim kanısında değilim. Ancak Kaynak Yayınları’nın bana göndermek lütfunda bulunduğu, “Gizli” notlu yayını Diyanet’in Tarikatlar Raporu (5.Basım, 2020) imdadıma yetişti. Buluşmanın gecikmesinde suç benim.

Özdemir İnce – 03 Ocak 2023

Yıl 2022, tarikatlar ve… (6)

Altı yazılık tarikatlar ve cemaatler dizisi bu yazı ile sona eriyor. Okuduğunuz yazılar tarikat ve cemaatlerin anayasa, yasalar ve çağının çağdaşı hayat anlayışı sınırları içinde kalan kuramsal yazılardı. Tarikat ve cemaatlerin yasa ve ahlak dışı faaliyetleri hakkında örnekler verilmedi. Son zamanlarda giderek çoğalan örnekleri özellikle de kız ve erkek çocuklara yapılan sarkıntılık ve tecavüzleri hepiniz biliyorsunuz; ele geçirdikleri bakanlıkları ve “masa” ve “kasa” yolsuzluklarını çok iyi biliyorsunuz.
Demokrasinin önündeki engel: Tarikatlar¹
Üstat Abdülbaki Gölpınarlı ilk basımı 1969 yılında yapılan “100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler”i (Gerçek Yayınevi) şöyle bitiriyordu:
“Tarikatler kalkmıştır; fakat gene de yer yer, tarikatlerin bulunduğunu, tarikatçilerin faaliyetlerini duyuyor, öğreniyoruz. Bunu bir irfan yahut bir bilgi, bir inceleme ve eleştirme yapanların, bunu bir zevk ve neşe halinde yaşayan ve yaşatanların toplumumuza zararları değil, faydaları dokunur. Fakat şeyhliği, bir gericilik vesilesi, bir sömürme, bir nüfuz sağlayış aracı olarak yürütmek, inananları rüsuma, şekle bağlamak, onları ayrı bir sınıf haline getirip bağnazlaştırmak, şüphe yok ki zararlı bir şeydir.”
“Bizce tarikatler ve tasavvuf, bugün bir irfan zevkidir; devrini yaşamış, artık gönüllere mal olmuş, tarihe intikal etmiştir; son sözümüz ancak budur.”
Bir tarikat ehli olması nedeniyle, üstat Abdülbaki Gölpınarlı’nın kitabının son paragrafında içten olduğu kanısında değilim. Gölpınarlı düzeyinde birinin 1969 yılında tarikatların çalışmalarından habersiz olduğuna inanmak saflık olur.
Ama tarikatların tehlikelerini haber vermekten de geri durmuyor. Fazla uzatmadan şunu yazacağım: Cumhuriyetten yana, Cumhuriyetçi olan bir tek Sünni tarikat bulamazsınız. Gelenekleri ve misyoner ilişkileri dolayısı ile Cumhuriyet karşıtıdırlar.
Cumhuriyet, geçmişte arada bir askıya alınmış da olsa demokrasiyi kurmayı ve yaşatmayı amaçlamıştır. Oysa tarikatlar için demokrasi bir küfürdür!
Nedense gizlenmek istenir ama çok partili düzene geçtiğimizden bu yana cemaat ve tarikatların siyasetin göbeğinde yer aldığı biliniyor. 1950’den önce de CHP ve Cumhuriyete karşı muhalefet halindeydiler. Nakşibendiler, Nurcular, Süleymancılar ve Fethullahçılar politikanın içinde olacaklar da ötekiler olmayacak, olur mu?
Günümüzde tarikat ve cemaatler artık sadece inanç toplulukları değiller, aynı zamanda holding nitelikli sermaye grupları halinde örgütleniyorlar. Amaçları demokrasinin olanaklarından yararlanarak toplumu kendi İslamcı anlayışlarına göre yeniden inşa etmek. Müslüman Kardeşler gibi paramiliter alana kaymaları da her an mümkün.
Ancak inanç olarak bir şeyhe tamamen teslim olmuş bir müridin özgür iradesi ile politik yönelim göstermesi de beklenemez. Çünkü tarikat ve cemaatlerin kendi yapıları demokrasiyi kabul etmeyen totaliter bir örgütlenme biçimi. Tarikat ve cemaatlerin kendi hiyerarşileri her türlü hiyerarşinin üzerinde. Bir devlet dairesinde evrak memuru olarak çalışan tarikat ileri geleninin görev yerindeki üstlerine, şeflerine, müdürlerine hükmettiği görülmemiş bir şey değil. Şeyhin başkan olduğu prototipi çağdaş demokrasi yıkamıyor.
Tarikat ve cemaatlerin egemen olduğu bir toplumda, siyasal yapı içinde gerçek demokrasinin yerleşmesi mümkün değil. Bu nedenle, sol partilerin cemaat ve tarikatlara karşın ve onlara karşı ve onlarla birlikte nasıl politika yapabileceklerini çok iyi düşünmeleri gerekiyor.
1978’den bu yana oy kullanmayan Alevilerin 16 Ağustos 2005’te yayımladıkları ortak deklarasyondan sonra önümüzdeki ilk seçimde oy kullanmaları bekleniyor. Aleviler kitle halinde oy kullanırlarsa Türkiye’de çok şey değişebilir.
Son olarak: İlk yazımda tarikatların sivil toplum örgütleriyle en küçük bir ilişkisi olmadığını yazmıştım. Önce dernekler yasasına uygun, seçime dayalı demokratik dernek olmaları gerekmiyor mu? Tarikatları bir şeye benzetmek gerekirse mafyalara benzetebiliriz.
31 Aralık 2022 tarihli BirGün gazetesinde tarikat ve cemaatler üzerine “Ülkeyi Saran Karanlık” başlıklı çok önemli bir araştırma yayımlandı. Araştırma sonuçlarına göre 2022 yılının son gününde saptanan şer odakları şöyle: Ülkedeki tarikat yurdu sayısı: 3 bin 331, tarikat yurtlarının kapasitesi: 800 bin, ülkedeki Kuran kursu sayısı: 19 bin 500, 4-6 yaş Kuran kurslarındaki çocuk sayısı: 168 bin 400 ve Öğrenim Birliği Yasası’na (Tevhidi Tedrisat Kanunu) aykırı imam hatip lisesi sayısı: 1693 ve imam hatip okullarındaki öğrenci sayısı: 1 milyon 200 bin.
Bu sayılar bir din devletine ait değil, başta AKP tarikatı olmak üzere tarikat ve cemaatler tarafından yönetilen laik Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleri. Bir adım sonrası şeriat cehennemi!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/yil-2022-tarikatlar-ve-cemaatler-6-2017823
This entry was posted in DİN-İNANÇ, İrtica, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASİ PARTİLER, TARİKAT VE CEMAATLAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *