GERÇEKLER * 28 ŞUBAT MGK KARARLARI ERBAKAN TARAFINDAN İMZALANMIŞTIR. BU NEDENLE 28 ŞUBAT DARBE DEĞİLDİR. İRTİCANIN LAİKLİK İLE TSK ÜZERİNDEN HESAPLAŞMASIDIR

Değerli okur,
28 Şubat üzerine sağcı ve liberal kesimlerden yapılan eleştirilerde 28 Şubat Kararnamesi gerçeklerden uzak ve haksız bir şekilde POSTMODERN DARBE olarak niteleniyor ve yine sağcı kesimler tarafından bu dönemde MGK’da görevli olan komuta kademesindeki komutanlar darbecilikle suçlanıyor. Durumu açıklığa kavuşturmak için MGK’nın yasalarda olan görev ve sorumluluklarını öz olarak bilmek gerek;
MGK TARİHÇESİ VE GÖREVLERİ
1961 Anayasasına Göre Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Dönemi (1962 – 1982)
Millî Güvenlik Kurulu, 1961 Anayasası’nın 111’inci maddesi gereği olarak çıkarılan 11 Aralık 1962 gün ve 129 sayılı Kanunla kurulmuştur. 1961 Anayasası’nın belirtilen maddesine ve 129 sayılı Kanuna göre Millî Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının, hazır bulunmadığı zaman Başbakanın başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Ulaştırma ve Çalışma Bakanları ile Kuvvet Komutanlarından oluşur.
Millî Savunma Yüksek Kurulu’nun görevi, Hükümetçe takip edilecek millî savunma politikasının esaslarını hazırlamak; bütün devlet teşkilatında, her türlü özel müessese ve teşekküllere ve vatandaşlara düşecek millî savunma ödev ve görevlerini tespit ile gereken kanuni ve idari tedbirleri almak üzere yetkili makamlara sunmak ve bu tedbirlerin uygulanmasını kovuşturmak; Topyekûn Millî Seferberlik Planı’nı barışta hazırlamak ve gereğinde tam olarak uygulanmasını sağlamak; yurt savunmasıyla ilgili işlerden Başbakanın lüzum gördüklerini inceleyerek mütalaasını bildirmek olarak belirlenmiştir.
Millî Savunma Yüksek Kurulu bu görevleri yerine getirmek için en az ayda bir defa toplanır. Millî Savunma Yüksek Kurulu’nun kararlarından doğrudan doğruya icra edilebilecek olanlar Başbakan tarafından ilgili yerlere tebliğ olunur. Bakanlar Kurulu Kararı gerektirenler Bakanlar Kurulu’na sunulur.
1982 Anayasasına Göre Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Dönemi (2003 – 2018 Dönemi)
Ülkemizin AB üyelik süreci çerçevesinde çıkarılan ve anayasal ve yasal reformlar içeren uyum paketleri ile 1982 Anayasası’nın 118’inci maddesi gereği olarak çıkarılan 01 Kasım 1983 gün ve 2945 sayılı Kanunla kurulmuş olan Millî Güvenlik Kurulu’na ilişkin bazı değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, Anayasa’nın 118’inci maddesinde 03 Ekim 2001 tarihinde ve 2945 sayılı kanunda 15 Ocak 2003 tarihinde gerçekleştirilen değişikliklerle Millî Güvenlik Kurulu’nun kuruluşu, görevleri ve çalışma usulleri ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Başbakan Yardımcıları ile Adalet Bakanı da Kurul üyeleri arasına dâhil edilerek, Kurul’un üye sayısı, değişikliğin yapıldığı tarih itibariyle 15’e çıkarılmış;
Millî Güvenlik Kurulu’nun görev tanımı yeniden yapılmış ve sınırlandırılmış;
Eski kanunda öncelikle dikkate alınması öngörülen Millî Güvenlik Kurulu kararları, Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilerek uygun bulunması halinde kabul edilecek tavsiye kararları haline getirilmiş; Kurul’un ayda bir defa yerine iki ayda bir defa toplanması esası getirilmiş; Kurul’un olağanüstü toplanmasında Genelkurmay Başkanı’nın teklif etme yetkisi kaldırılmıştır.
Yapılan bu değişiklikler sonrasında Anayasa’nın 118’inci maddesi, “Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonunun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir” şeklinde değiştirilmiştir. https://www.mgk.gov.tr/index.php/kurumsal/hakkimizda

Başbakan Erbakan toplantıda bu kararlara itiraz etmemiş ve cumhurbaşkanı Demirel’in açıklamasına göre ertesi gün kararnameyi imzalamış ve hiç bir itiraz notu koymamıştır.
Yukarıdaki bilgilerin ışığında 28 Şubat kararnamesine imza atan ve toplantıya katılan komutanlar yasalar uyarınca kendilerine verilmiş olan görevin sorumluluğunu yerine getirmişler ve Erbakan hükümetinin icraatları olan irticai faaliyetleri LAİKLİĞİ korumak adına yasa ve görevleri gereği hükümete görüş ve önerilerini sunmuşlardır. Komutanların genel görüşleri İRTİCA ve ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERDİR. Bu ise islamcı sağ partilerin yumuşak karnıdır. 28 Şubat komutanları LAİKLİĞİ koruma altına almaya çalışmışlardır. Suçları irticaya karşı olmalarıdır.
MGK’da bulunan komutanlar. hiç bir şekilde iktidarın hükümetten ayrılması ve istifa etmesi konusunda hiç bir telkin ve istekte bulunmamışlardır. Bu konuda fazla bilgi için; https://nacikaptan.com/?p=104211 – 28 ŞUBATIN GİZLİ TUTANAKLARI AÇILDI; KİM NE SÖYLEDİ?
SONUÇ; Ulus ordumuzun aydın, Kemalist, aydınlanma devrimlerini, laik demokratik cumhuriyeti kollayan ve  koruyan, liyakatlı komutanları irticaya karşı oldukları için POSTMODERN DARBE torbasına haksızca atılarak gücü ele geçiren irtica ve şeriat yanlısı, siyasal islamcı  iktidar tarafından zulume uğrayarak cezalandırılmışlardır.
Bu nedenle 80’li yaşlarda olan 14 değerli emekli komutan düzmece bir dava ile hapishaneye atılmışlardır. Ne yazık ki 19 Aralık 2022 tarihinde 85 yaşında ve kaburga kemikleri kırıldığı için ameliyat edilen ağır demans hastası olan emekli korgeneral Vural Avar hastahanede yoğun bakımdan hemen çıkartılarak Sincan F Tipi Cezaevi’nde revire götürülmüş ve Vural paşa ameliyat sonrası tedavi altında kalması gerekirken zulume uğramış cezaevi revirinde ailesinden uzak hayatını kaybetmiştir. İşte zalimlik ve zulum budur.
Aşağıdaki yazıda eksik veya hatalı kısımlar için parantez içindeki açıklamalar tarafımdan yapılmıştır.
Naci Kaptan – 21 Aralık 2022

140journos – Feb 28, 2017 – İrem Aydemir

“28 şubat’ta neredeydiniz?”

Türkiye’nin postmodern darbesi olarak nitelendirilen 28 Şubat süreci, siyasal islamın Türkiye siyasetindeki yerini tasfiye etmek istedi ancak aksine sağlamlaştırdı ve uzun vadede ordunun siyasetteki rolünü kırdı. Bu nedenle, Türk siyasi kompozisyonunun oluşmasında bir kilometre taşı olarak görülür. 28 Şubat’ın önü ve arkasını derledik.

28 Şubat’ta kim neredeydi?


ön plandaki figürler
Süleyman Demirel | cumhurbaşkanı
Necmettin Erbakan | başbakan
Tansu Çiller | dışişleri bakanı
İsmail Hakkı Karadayı | genelkurmay başkanı
Çevik Bir | genelkurmay 2. başkanı
Postmodern darbe ne demek?
ne darbe sayılan, ne de darbe kategorisi dışında bırakılabilen eylem. Bu terim, türkiye’de ordunun siyasi hükümete yapılacakları ve yapılmayacakları dikte ettiği, yani demokratik olmayan bir kurumun, demokrasinin işleyişine müdahalesini anlatmak için kullanılır. (Paylaşanının notu; MGK yasalarla kurulmuştur ve iktidara tavsiyelerde bulunur. Bu nedenle yazarın belirttiği gibi antidemokratik bir kurum değildir)
Postmodernlik, aslında ileri modernlik anlamına gelir. güncel sosyo-ekonomik özelliklere işaret edebildiği gibi, MGK kararlarının tavsiye niteliğinde olması ve sonrasında iktidar tarafından dikkate alınmaması, 28 Şubat’ın irtica yanlısı olanlar tarafından  postmodern darbe olarak nitelenmesine neden olmuştur. (not; 28 Şubat kararları hükümet tarafından uygulansa idi Türkiye gericiliğe sürüklenmeyecek ve laiklik daha sağlam temellere oturacaktı)
Arkaplan
90’ların ilk yarısında türk siyasi atmosferi, islami terör ve pkk çatışmaları ile çevrelenmişti. bu sıkıntılı atmosfere 1994’teki 5 nisan kararları eklendi. merkez bankası’nın kararı ile, türk lirasının değeri yaklaşık %38 devalüe edildi. ekonomik krizin yoğun yaşandığı bu dönemde, enflasyon %134 arttı. 2. dünya savaşından beri, ekonomi ilk kez bu kadar küçülmüştü.
Türkiye, 1994 yerel seçimlerine böyle gitti ve Necmettin Erbakan’ın Refah partisi, adil düzen kavramını türkiye ile tanıştırdı. adil düzen, milli görüş’ten oluşuyordu ve muhafazakar bir Türkiye, sorunlara çözüm olarak görülüyordu.
Refah Partisi’nin yükselişi
94 yerel seçimlerinde refah partisi birinci oldu ve genel seçimlere emin adımlarla ilerledi. 1995 genel seçimlerinde de RP, birinci parti oldu.
1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP-ANAP koalisyon hükümeti, Refah Partisi’nin, güven oyu için gereken 273 sayısına ulaşılamadı, 257 kabul oyu aldı. Refah partisi’nin, güven oylamasının geçersiz sayılması gerektiğini belirterek anayasa mahkemesi’ne yaptığı başvuru haklı görülerek güven oylaması geçersiz sayıldığından koalisyon dağıldı.
Bunun üzerine, TBMM’de 1. parti refah partisi ile 2. parti olan DYP arasında kurulan 54. hükümet (Refahyol hükümeti), 8 temmuz 1996’da güvenoyu aldı.
28 şubat’a giden yol
Refahyol hükümeti döneminde yaşanan bazı olayların, 28 şubat sürecini tetiklediği ve hızlandırdığı belirtiliyor.
Erbakan, şeriat, tepkiler
12–7 ekim 1996’da başbakan Necmettin Erbakan, sırasıyla Mısır, Libya ve Nijerya’yı ziyaret etti. Libya’da, Kaddafi’nin bir çadırda erbakan ile yaptığı görüşmede sarfettiği sözler, (Erbakan’ın çadırda uzun zaman bekletilmesi ve Kaddafi’nin aşağılayıcı konuşmalarına sessiz kalmış olması)  muhalefet ve basın tarafından eleştirildi. Kaddafi, “Kürtlere eziyet etmeyin” demişti.
Öldürülen kürt aydınları, köy korucuları sisteminin gelişmesi; ve sosyal demokrat halkçı parti ve emek partisi ile çevrelenen kürt siyasi aktivitelerinin tamamen durdurulması gibi olaylar, 28 şubat öncesinde gündemde olan siyasi gelişmelerden bazılarıydı. 26 ekim 1996’da Ankara Kocatepe Camii’nde Aczmendi üyeleri, “şeriat isteriz” sloganı atarak gösteri yaptı.
3 kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazasında mafya, siyasetçi, polis ilişkileri tartışma yarattı. başbakan Erbakan, bu söylentileri fasa fiso olarak değerlendirdi. adalet bakanı şevket kazan ise, aydınlık için bir dakika karanlık toplumsal eylemi için “mum söndü oynuyorlar” dedi.
Kayseri’nin refah partili belediye başkanı Şükrü Karatepe, 10 kasım 1996 tarihli refah partisi il divan toplantısındaki konuşmasında, Türkiye’de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hakim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi. Karatepe konuşmasında şunları söylemişti:
“Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Refah partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. insanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. bu bizim boynumuzun borcudur.”
Karatepe bu konuşması nedeniyle 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkum edildi.
Başbakan Necmettin Erbakan, 11 ocak 1997 cumartesi günü, başbakanlık konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.
3 şubat 1997’de, Ankara’da star tv muhabiri ışın gürel, muhafazakar biri tarafından saldırılarak darp edildi.
11 şubat’ta şeriata karşı kadın yürüyüşü Ankara’da yapıldı.
23 şubat 1997’de Fatih Camii’nde öğlen namazının ardından bir grup ellerindeki yeşil bayraklarla “şeriat isteriz”, “yaşasın hizbullah” sloganlarıyla yürüdü. islamcı gazeteci Yaşar Kaplan, gerektiğinde İslam uğruna şehit olacaklarına dair bir açıklama yaptı.
Refah partisi’nin ümraniye müftülüğünden milletvekilliğine getirdiği hasan mezarcı, şu ifadeleri kullanmıştı:
“(…) Mustafa Kemal ölmedi mi? niye hala izindeyiz niye deyip duruyorsunuz o zaman? ordudan bir sürü insan atıyorsunuz, Mustafa kemal’in ilkesi lailkik adına. (…) üniversiteden bacılarımızı atıyorsunuz, onun adına. (…) kerhane açıyorlar, onun adına; meyhane açıyorlar, onun adına (…).”
mezarcı sonra ihraç edildi, yargılandı ve tutuklandı. yıllar sonra hapisten çıktığında, kendisini meryem oğlu isa olarak tanıtacaktı.
Gölcük’te “irtica iktidarda” toplantısı
Yüksek rütbeli subaylar 22 ocak 1997 tarihinde gölcük’te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.
Fitil ateşlendi: Kudüs gecesi
30 ocak 1997’de sincan belediyesi kudüs gecesi düzenledi. belediye başkanı Bekir Yıldız ve iran büyükelçisi’nin bulunduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. star muhabiri ışın gürel, saldırıya uğradı. Bekir Yıldız tutuklandı.
Sincan’daki tanklar
24 şubat’ta Ankara Sincan’da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı. (Not; tankların kışladan çıkması çok daha önceden planlanmış bir eğitim nedeniyledir. Bu durum gericilere koz vermiş ve darbe tanımı yapılmasına neden olmuştur)
Demirel’in ve Erkaya’nın uyarıları
5 Şubat’ta cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, başbakan Erbakan’a uyarı mektubu gönderdi.
Deniz Kuvvetleri Komutanı oramiral Güven Erkaya “irtica, pkk’dan daha tehlikeli” dedi. (Not; irticanın neden çok tehlikeli olduğunu, günümüzde Türkiye’nin içine sürüklendiği siyasal islam, tarikatlar ve cemaatlar göstermiştir)
28 şubat MGK toplantısı ve kararları
28 şubat 1997’de yapılan milli güvenlik kurulu toplantısı 9 saat sürdü. MGK, laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı ve kararlar hükümete bildirildi.
Kararda, özetle şunlar isteniyordu:
Laiklik için yasaların uygulanmalı,
Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli,
8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli,
Kuran kursları denetlenmeli,
Tevhidi tedrisat uygulanmalı,
Tarikatlar kapatılmalı,
İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı,
Kıyafet kanununa riayet edilmeli
Kurban derileri derneklere verilmemeli,
Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı.
kararların tamamı şu şekilde:
Millî Güvenlik Kurulu’nun 28 şubat 1997 tarih ve 406 sayılı kararına ek-a (rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler)
1. Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4. maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak tevhid-i tedrisat kanunu gereği milli eğitim bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.
3. Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından:
a- 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.
b- temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği kuran kurslarının milli eğitim bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4. Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, tevhid-i tedrisat kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5. Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar diyanet işleri başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
6. Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
7. İrticai faaliyetleri nedeniyle yüksek askeri şura kararları ile türk silahlı kuvvetleri’nden (tsk) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek tsk’yı, dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
8. İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle tsk’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
9. TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
10. İran’ın Türkiye’deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. İran’ın Ttürkiye’nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.
11. Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12. T.C. Anayasası, siyasi partiler yasası, türk ceza yasası ve bilhassa belediyeler yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
13. Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve anayasa mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
14. Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
15. Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtari örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
16. Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
17. Ülke sorunlarının çözümünü “millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.
18. Büyük kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.
*28 şubat 1997 tarih ve 406 sayılı MGK kararı’nın eki’dir.
dönemin gazete manşetleri
28 şubat sonrası gelişmeler
Batı Çalışma Grubu (BÇG): 28 şubat 1997 tarihli millî güvenlik kurulu kararlarının uygulanması amacıyla kurulan bir yapıdır.
BÇG, Güven Erkaya’nın komutanı olduğu deniz kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiştir. Fikir babası ise genelkurmay 2. başkanı Çevik Bir’dir. Çevik Bir, sonradan 28 şubat davasında yargılandı. BÇG’nin, 28 şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlediği belirtiliyor. yasadışı olarak kurulan bu kurum Mesut Yılmaz hükûmeti döneminde yasallaşmış, birkaç yıl sonra lağvedilmiştir.
Kararlara gelen tepkiler ve gelişmeler
14 mart’ta başbakan erbakan, mgk kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. Başbakan Necmettin Erbakan, medya tarafından MGK kararlarını “imzaladı” şeklinde sunuldu. ancak 2013’te başlatılan “28 şubat post modern askeri darbesi davası” soruşturmasında Erbakan’ın kararları imzalamadığı, MGK tutanakları incelenerek teyit edildi. Ayrıca, dönemin gazetecilerinden olan Mehmet Ali Birand’ın cnn türkte katıldığı Cüneyt Özdemir’in programında da teyit edilmişti.
(Ara not; Yukarıdaki bilgi doğru değildir. Necmettin Erbakan MGK KARARLARINI İMZALAMIŞTIR. Günün Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin açıklaması;
HÜRRİYET – Şubat 26, 2006
9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın 28 Şubat kararlarını sanılanın aksine “ertesi günü” imzaladığını açıkladı.Demirel, CNN Türk’de yayınlanan “Ankara Kulisi” programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 28 Şubat sürecini değerlendiren Demirel, sürpriz bir açıklama yaptı.
Demirel, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan 28 Şubat kararlarını imzalamamak için bir süre direndiğinin anımsatılması üzerine, “Ne kadar yani” diye sorup, “Beş gün mü, bir hafta mı?” yanıtını alınca “Ertesi günü imzaladı hepsini” açıklamasını yaptı.
Demirel, “Eğer, sayın Erbakan direnmek isteseydi, o kararlar alınırken direnmesi lazımdı. Salonda kararlar alınırken demesi lazımdı ki ’Ben cumhuriyet hükümeti olarak bu kararları uygulayamam, bu kararların alınmasına da katılamam. Onun içindir ki ben gidiyorum, hoşçakalın.’ Salondan çıkmakla bitmeyecekti, öbür odaya geçip istifasını yazıp bana bırakacaktı” diye konuştu.
“İmzalamasa ne olurdu” sorusuna ise Demirel, “İmzalamazsa ne olurdu derseniz, hiçbir şey olmazdı diyemem. Ne olduğunu da söyleyemem. Üzerinden zaman geçmiş çünkü. Ama bir şey olurdu” karşılığını verdi.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erbakan-28-subat-kararlarini-1-gun-sonra-imzaladi-3991956
21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, Refah Partisi’nin kapatılması için dava açtı.
3 Haziran’da susurluk davası 7 ay aradan sonra DGM’de başladı.
7 haziran’da genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
10 haziran’da Anayasa mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri genelkurmay başkanlığı’na davet edilerek kendilerine irtica konusunda brifing verildi.
18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. istifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti. (Not; Erbakan’ın açıklamasına göre istifasının nedeni, yobazlar tarafından ileri sürüldüğü gibi MGK kararları değildir. Koalisyonda aldıkları dönüşümlü başbakanlık kararı nedeniyle yapılmış olan istifadır)
19 Haziran’da cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e vermeyip, Anap genel başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
30 haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D hükümeti’ni kurdu.
Refah partisi, “laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” gerekçesiyle, 16 ocak 1998’de anayasa mahkemesi tarafından kapatıldı.
1998’de Recep Tayyip Erdoğan’ın yargılanması, onun yükselmesine ve ona katılmayan birçok insanın onu desteklemesiyle sonuçlandı.
2012 yılında TBMM, darbeleri araştırma komisyonu kurdu ve 28 şubat başta olmak üzere askeri darbeleri araştırmaya başladı. 28 şubat’ta etkin rol oynayan kişiler tutuklu olarak yargılanmaya başlandı. (Not; Yukarıdaki bilgilerin ışığında 28 ŞUBAT KARARLARININ darbe ile hiç bir ilgisi yoktur. MGK kararları Cumhurbaşkanı Demirel’in açıklamasına göre ERBAKAN tarafından İTİRAZ ETMEDEN İMZALANMIŞTIR. Bu nedenle hükümete karşı hiç bir darbe girişimi yoktur. Türkiye’yi İslam devletine çevirmek isteyen AKP iktidarı ve yandaşları olmayan bir darbe yaratarak LAİKLİKTEN yana olan silahlı kuvvetlerle hesaplaşmaktadır)
2 ekim 2012’de, dönemin başbakan yardımcısı ve DYP genel başkanı Tansu Çiller mağdur sıfatıyla ifade verdi.
28 şubat davası başlangıç tarihi: 2 eylül 2013
Suçlama: Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak”
önemli sanıklar:
76’sı tutuklu 103 sanık.
dönemin genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı,
orgeneral Çevik Bir,
emekli tümgeneral Erol Özkasnak,
emekli tümgeneral Kenan Deniz,
emekli korgeneral Engin Alan,
emekli tuğgeneral İdris Konuralp.
19 aralık 2013’te “tutuklu süreleri göz önüne alınarak ve delilleri karartma şüphesinin ortada kalkması” sebebiyle Çetin dDğan hariç herkes tahliye edildi. Çetin Doğan, bir süre daha balyoz davası nedeniyle tutuklu kaldı.
28 şubat davasının arka planı
1997 — Gülen’in Refahyol hükümetine yönelik “beceremediniz artık bırakın” demeci gazetelerde manşet oldu.
2012–28 şubat soruşturması kapsamında gözaltılar gerçekleşti.
2013–103 sanık hakkındaki 28 şubat davası başladı.
2016 — devam eden davada Çevik Bir, “Fetö’nün tehdit olduğunu ilk genelkurmay tespit etmişti. İsmail Hakkı Karadayı bizi yalnız bıraktı.” dedi. Çevik Bir’in avukatı Ümit Kara “gerek iddianameyi hazırlayan savcının konumu gerek de sorgu ve mahkeme hakimlerinin büyük bölümünün Fetö’ye üye olmaktan tutuklandığını ya da meslekten atıldıklarını” söyledi.
2017 — dönemin genelkurmay başkanı Karadayı ve 2. başkan Çevik Bir’in de aralarında olduğu 60 sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi.
2018 — İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir ve Çetin Doğan’ın da aralarında bulunduğu 21 sanık müebbet hapis cezasına çarptırılırken 68 sanığın beraatine karar verildi.

Naci Kaptan – 21.12.2022 / https://nacikaptan.com/?p=104217
https://140journos.com/28-%C5%9Fubatta-neredeydiniz-c20148b94585
This entry was posted in CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, İrtica, LAİKLİK - CUMHURİYET - DEMOKRASİ, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, SİYASİ TARİH, TARİKAT VE CEMAATLAR, TSK, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

One Response to GERÇEKLER * 28 ŞUBAT MGK KARARLARI ERBAKAN TARAFINDAN İMZALANMIŞTIR. BU NEDENLE 28 ŞUBAT DARBE DEĞİLDİR. İRTİCANIN LAİKLİK İLE TSK ÜZERİNDEN HESAPLAŞMASIDIR

  1. Pingback: İRTİCA DOSYASI : 28 ŞUBAT DARBE DEĞİLDİR. İRTİCANIN LAİKLİK İLE TSK ÜZERİNDEN HE SAPLAŞMASIDIR – Stratejik Güvenlik

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *