28 ŞUBATIN GİZLİ TUTANAKLARI AÇILDI; KİM NE SÖYLEDİ?

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görevlendirilen iki naip hakim, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tutanak ve kararlarını incelediler.

Konuyla ilgili T24.com haber sitesinin haberi şöyle:

Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK), 28 Şubat 1997 tarihli tutanağında yer alan, “Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karış alınması gereken tedbirler” başlıklı belgede, laiklik ilkesinin, büyük titizlik ve hassasiyetle korunması, bunun için mevcut yasaların hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanması istendi.
Hâkimler, 28 Şubat süreciyle ilgili olan kısımları tutanak altına aldı. Tutanakta, “Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karış alınması gereken tedbirler” başlıklı 18 maddenin yer aldığı, “gizli” ibareli ek belge de bulunuyor.
Belgede, irticai faaliyetlere karşı alınacak “tedbiler” şöyle sıralandı:
“-Anayasamızda, cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4. maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük titizlikve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulanmada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalı.
-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim alıtna alınarak, Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalı.
‘8 yıllık kesintisiz eğitim’
-Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması bakımından;
a- 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı,
b- Temel eğitim almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak devam edebileceği Kuran kurslarının, Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalı.
‘Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli’
-Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık din adamları yetiştirmekle yükümlü, Milli Eğitim Kuruluşlarının Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun olarak ihtiyaç düzeyinde tutulmalı.
-Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler, belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak, siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmeli.
-Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmeli.
‘TSK’ya sızmalar önlenmeli’
-İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yı dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının, Silahlı Kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalı.
-İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasa dışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişikleri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemeli.
-TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalı.
‘İran’a karşı tedbir’
-Ülkemizi çağ dışı bir rejimden ve din istismarının sebep olabileceği muhtemel bir çatışmadan korumak için, İran İslam Cumhuriyeti’nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyet, tutum ve davranışlarına mani olunmalı, bu maksatla İran’a karşı komşuluk münasebetimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek bir tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalı.
– Aşırı dinci kesimin Türkiye’deki mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmeli.
‘Pompalı tüfeklere dikkat’
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasasına ve bilhassa Belediyeler Yasasına aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
-Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu sulahlara ait ruhsat işlemleri, polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli. Özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmeli.
‘Kurban derisi toplattırılmamalı’
-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışındaki kurban derisi toplattırılmamalı.
-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasa dışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalı.
-Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak, onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmeli.
‘Atatürk’e yapılan saygısızlıklar’
-Büyük kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemeli.
Tutanakta, bu maddelerin ardından “18 Şubat 1997 tarih ve 406 sayılı MGK kararlarının ekidir. 2 sayfa ve 18 maddeyi ihtiva etmektedir.” denildiği, belgenin dönemin MGK Genel Sekreteri Hava Orgeneral İlhan Kılıç tarafından imzalandığı bildirildi.
Belgenin, 6 Mart 1997 tarihli yazı ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından karar gereği için Başbakanlığa, bilgi için Genelkurmay Başkanlığına, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine, MGS.Bşk.lığına gönderildiği aktarılan tutanakta, söz konusu yazıyı da Orgeneral Kılıç’ın imzaladığı belirtildi.
‘İrtica tehdidinin boyutları’ konulu takdim
Tutanakta, “Milli Güvenlik Kurulu Toplantı Tutanağı” başlıklı “çok gizli” ibareli 1. sayfasında “Tarih 28 Şubat 1997, saat 15.00, yer Cumhurbaşkanlığı Köşkü Çankaya” yazılı tutanağın 28 Şubat Davası’nde görülen suçla ilgili kısmının 22. sayfadan itibaren başladığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi:
“Bu sayfada Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatları üzerine kurul üyeleri, MGK Genel Sekreteri Koordinasyon Müşaviri ve MİT Müsteşarı dışındaki zevatın salondan ayrıldığı, kurul gündeminin 3. maddesinde (Özel Müzakere) yer alan ‘Atatürk Milliyetçiliği’ne bağlı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik irtica tehditinin boyutları nelerdir ve bunlara karşı alınması gereken önlemler neler olmalıdır’ konulu takdimin MİT Müsteşarı Büyükelçi Sönmez Köksal tarafından Kurul’a sunulduğu yazılıdır. (Dosyanın son bölümünde bu sunuma ilişkin 31 sayfadan ibaret çok gizli ibareli sunum metninin yer aldığı bu metinde, sadece irticai konularla ilgili olarak genel değerlendirmelerin yapıldığı görülmüş, bu sunum dava dosyamızdaki yargılama konusuyla doğrudan ilgili olmadığından özeti tutanağa geçirilmemiştir.)
Aynı sayfada Genelkurmay Başkanı’nın (İsmail Hakkı Karadayı) söz alarak, konuyla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı’nca da bir çalışma yapıldığını, uygun görülürse bu takdimin de yapılmasından sonra müzakereye geçilmesini teklif ettiği, bu teklifi Sayın Cumhurbaşkanı’nın (Süleyman Demirel) uygun bulması ile bu konudaki takdimi yapmak üzere Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Fevzi Türkeri’nin salona alındığı, takdimin yapıldığı ve konunun müzakeresine geçildiği yazılıdır. (Tutanakta Fevzi Türkeri’nin yaptığı belirtilen irtica ile ilgili takdimin metni olmadığından, konusunun dava dosyamızla ilgili olup olmadığı belirlenememiş, buna ilişkin herhangi bir ifadeye ve belgeye rastlanmamış, sadece Fevzi Türkeri’nin terör tehdidine yönelik olarak yaptığı 9 sayfalık sunuma ilişkin tutanakların olduğu görülmüştür.)”
Karadayı: Laiklik, ezanın Türkçe okunmasından vazgeçilmesiyle bozuldu
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, 28 Şubat 1997’deki MGK tutanakları üzerinde yaptığı inceleme sonucunda hazırlanan tutanağa göre, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın, “Laiklik ilkesinin bozulması Ezanın Türkçe okunmasından vazgeçilmesiyle başladı. Benim hala kulaklarımdadır, Ezanın Türkçe okunurken duyduğum huşu ve heyecan. Demokratik sistem dışında arayışlar daima kaos olmuştur. 556 sayılı kanunda din istismarı yapmak vatana ihanet olarak kabul edilmiştir. Laiklik anlayışı budur laiklik olmazsa demokrasi olmaz. Din istismarına son vermek lazım Anayasanın 24. maddesi bu konuda bağlayıcı. Sonra herkesin uyması gereken kanunlar var. Bunların uygulanması sağlanmalıdır. Bugün karşılaştığımız bu olaylar küçümsenerek tedbir almakta geç kalınmamalıdır. PKK hareketi de 1984 yılında yeni başladığında küçük görüldü. Bugünlere gelindi. Şeriat şimdi küçük görülmemeli eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş, devletin kontrolünde olmalı” dedi.
28 Şubat Davası’nı gören Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasına giren belgede, Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın şu ifadeleri yer alıyor:
“Bu takdim hazırlanırken benim tespit ettiğim maksat şu idi. Anayasalı rejimi işleterek demokrasiye sahip çıkmak. Çalışmamın maksadı budur. Demokratik sistem dışında arayışlar daima kaos olmuştur. 556 sayılı kanunda din istismarı yapmak vatana ihanet olarak kabul edilmiştir. Laiklik anlayışı budur laiklik olmazsa demokrasi olmaz. Laiklik ilkesinin bozulması Ezanın Türkçe okunmasından vazgeçilmesiyle başladı. Benim hala kulaklarımdadır, Ezanın Türkçe okunurken duyduğum huşu ve heyecan. Yasaların adil uygulanmaması halkın ahlakını bozar, ahlaksız insanın dini olmaz. Bir cezaevine müdür atanacak, bir milletvekili birisine tavassut ediyor. Adamın sicili bozuk, Bakanlık uygun görmüyor. Milletvekili diretiyor, bu kişinin abdestinde ve namazında olduğunu söylüyor, adamın tayini oluyor. Din istismarına son vermek lazım Anayasanın 24. maddesi bu konuda bağlayıcı. Sonra herkesin uyması gereken kanunlar var. Bunların uygulanması sağlanmalıdır. Bugün karşılaştığımız bu olaylar küçümsenerek tedbir almakta geç kalınmamalıdır. PKK hareketi de 1984 yılında yeni başladığında küçük görüldü. Bugünlere gelindi.
Şeriat şimdi küçük görülmemeli eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda çağdaş, devletin kontrolünde olmalı. Bakın şu elimdeki fotoğraf normal Anadolu insanının kıyafetini gösteriyor. Benim çocukluğumda bizim evin avlusunda çekilmiş. Şu fotoğraf da bugün İstanbul sokaklarında çekilmiş. ‘Siyah çarşaflı kadınları gösteriyor’. Aradan geçen zaman içindeki farkı göstermesi açısından önemli. Ben 1961 ihtilalinin olacağını 1965 (Tarih bu şekilde yazılmıştır) yılında üsteğmen iken hissetmiştim. O zamanki gelişmeler bana bunu hissettirmişti. 1972 muhtırasından önce de ben Kurmay Binbaşı iken bunun olacağını tahmin ediyordum. 1982 öncesi olaylardan da neticesini tahmin ediyordum. Çünkü biz bunları en alt kademeden itibaren, bölükten taburdan itibaren aldığımız raporlardan çıkarıyoruz bütün bunlar toplanıyor ve bir netice çıkarılıyor. Bugün bazı dedikodular çıkarılıyor, benim Kuvvet Komutanları ile aramda anlaşmazlık olduğu yolunda. Silahlı Kuvvetler emir komuta birliği içinde olayları değerlendiriyor ve buraya getiriyor. Bunlara çare bulmak lazım, ülke güvenliği ve selameti açısından bu şarttır.”
Erbakan: Demokrasi ve lalikliği korumak için tedbirleri almalıyız
Tutanağa göre dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da şöyle konuştu:
“Önce Sayın komutanların samimi ifadeleri ve bu takdimleri hazırlayan MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay temsilcilerine çok teşekkür ediyorum. Burada her şeyi açık kalplilikle yüz yüze konuşma fırsatını bulduk, çok faydalı oldu. Şimdi dünya daha çok dine önem vermeye başladı. Önceki devirlerdeki materyalist anlayış yerini yavaş yavaş güçlü manevi anlayışlara bırakıyor. Bu açıkça görülüyor. Laiklik Müslümanlığa en uygun bir kuraldır. Bizim yapmamız gereken şey insanlara aydın, çağdaş Müslümanlığı öğretmektir. Çocuk Müslüman oldukça, dinini öğrendikçe, vatanını devletini daha çok sever. Bazı insanlar dini istismar ederek devlete karşı geliyorlar. Bu konuda tedbirler alırken işin aslına inmek lazım, halk bir şeye karar vermişse ona güvenmeliyiz, onun kararına saygı duymalıyız. Yoksa halk partisi zihniyeti, laikliği din düşmanlığı anlayışı hakim olur. Gerçek laiklik nedir? 1949 yılında kabul edilen kanunda yazılı. Konuya ilim ve akıl ile yaklaşılmış. Yobaz zihniyetten ülke zarar görür. Demokrasi ve lalikliği korumak için tedbirleri almalıyız. Bunun için insanlara dinini öğretirken vatanı milleti demokrasiyi, devleti sevecek insan yetiştirmeliyiz. Ancak bugünkü basının baskısıyla bu tedbirlerin alınması zor. Görüyorsunuz bu Hükümetin ekonomik alanda aldığı tedbirlerle ulaştığı başarılar gözle görülür hale geldi. (Bu konuda kartlara çizilmiş ekonomik göstergeleri ifade eden grafikler gösterildi) Şimdi bugün burada bunları görüştük. Dışarıda buradan çıkacak kararları bekleyen basın mensupları var. Bunlar bu konuyu iyice abarttılar. Bunun için basına verilecek bildiriyi dikkatle hazırlayalım. Millete, Avrupa’da, dışarıda endişe uyandıracak bir hava vermeyelim.”
Erbakan: ‘Bu konuların üzerine gitmek lazım’
Tutanakta, dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in yeniden söz alarak şunları söylediği kaydedildi:
“Kadın haklarından vazgeçmemek önemli çağdaşlık laik demokrasiyle olur. Şeriat, laliklik konusunda kavram kargaşası mevcut buna mani olmak lazım. Bu arada laikliği de siyasallaştırmamak, bazı gruplara mal etmemek lazım. Netice olarak din üzerinden değil, hizmet üzerinden siyaset yapılmalıdır. Biz Hükümet olarak çıkardığımız kanun ve kararnamelerde Hükümet protokolüne uyduk laiklik aleyhine hiçbir kanun ve kararname çıkarmadık.”
Tutanakta, “Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli oramiral Güven Erkaya’nın ikinci kez söz alarak, ‘Sincan Belediye Başkanına parti sahip çıkıyor, Milli Eğitim Bakanlığı Ukrayna’da laikliğe aykırı kitap dağıtıyor. Bayanlara para karşılığı tesettürlü kıyafet giydirilip Atatürk Bulvarında dolaştırılıyor. (BB. bu hanımın ismini ve adresini verebilir misiniz) belki olabilir eğer isterse’ dediği, bu konuşmaya Başbakan’ın ‘bu konuların üzerine gitmek lazım’ şeklinde cevap verdiği, Deniz Kuvvetleri Komutanının konuşmasına devamla, ‘Bu konularda savcılara suç duyurusunda bulunmaz lazım savcılar kendiliğinden harekete geçmek lazım, milletvekilleri ve belediye başkanları şeriatı övüyor şeriat din demektir diyorlar’ şeklinde konuştuğu görülmüştür. Başbakan’ın bu konuşmaya ‘Evet, bu konuların üzerine gitmek lazım’ şeklinde cevap verdiği görülmüştür” ifadeleri yer aldı.
Hükümetler Allah’ın yeryüzünde temsilcisi olmadığına göre demokrasi dinle nasıl bağdaşacak’
Hava Kuvvetleri Komutanı emekli orgeneral Ahmet Çörekçi’nin de, “Teokratik düzende herşey Allah’ın emirlerine göre yürütülür. Demokrasilerde ise yürütme erki hükümettir. Hükümetler Allah’ın yeryüzünde temsilcisi olmadığına göre demokrasi dinle nasıl bağdaşacak” ifadeleri tutanağa yansıdı.
Tutanağa göre, dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Çiller, üçüncü kez söz alarak; “Şeriat deyince Anadoluda din anlaşılıyor. Onun için bu konuda dikkatli olmak gerekiyor. Bizim uygulamamız Medeni kanun, çağdaş hukuk” diye konuştu.
Erbakan: Bunu bizim önümüze koydular, imzalamak zorunda kaldık diyemeyiz
Tutanağın son bölümünde ise toplantıya ilişkin şu ifadeler yer aldı:
“Bu konuşmanın ardından sayın Cumhurbaşkanının, ‘Burada tartışılan konu siyasi değil, güvenlik siyasetidir, güvenliğe ilişkin tehditlerdir. Siyasi yer, Bakanlar kuruludur. Şimdi bu konu yeterlice tartışılmıştır. Önce basın bildirisini mi kararlaştıralım yoksa kararı mı?’ diyerek sorduğu; Başbakan’ın ‘Basın bildirisini önce okuyalım, kararlaştıralım’ dediği sonra basın bildirisinin okunduğu, herhangi bir itiraz olmaması üzerine taslak olarak hazırlanan kurul kararının da okunduğu, bunun üzerine Başbakan’ın ‘Şimdi 9 saatlik yoğun bir çalışmadan sonra bu kadar maddeyi sağlıklı olarak değerlendirerek sonuca ulaşmak doğru olmaz onun için bunu yarın inceleyip kararlaştıralım’ dediği, Genelkurmay Başkanı’nın ise ‘Bunu 10 dakikada tamamlarız, yarına kalmasına gerek yok’ biçiminde cevap verdiği, bu kez Başbakan’ın ‘Bu gibi şeyler ayaküstü olacak işler değil, biz bunu bizim önümüze koydular, imzalamak zorunda kaldık diyemeyiz. Onun için bunu yarın inceleyelim’ dediği; son olarak sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Biz bunu yarına bırakalım, metin üzerinde bazı rütuşlar da yapmak mümkün. İmam Hatip okulları ve Kur’an kursları kapatılıyor imajını da yaratmayalım. Bu gibi yerleri Genel Sekreter yeniden düzenleyip yarın Genelkurmay Başkanı ve Başbakan ile görüşür ve neticelendirirsiniz. Bunu öyle yapalım’ diyerek toplantıyı kapattığı, toplantının 23:54’te sona erdiği, bu toplantıyla ilgili tutanağın Hava Orgeneral Genel Sekreter İlhan Kılıç tarafından imzalandığı ve tutanağın toplam 29 sayfadan oluştuğu görülmüştür.
Bu tutanak, Mahkememizin yetkilendirmesi üzerine Naip Hakim olarak tarafımızdan MGK Genel Sekreterliği tarafından gönderilen dosyanın Mahkememiz dosyasıyla ilgili bölümlerin okunması sonucunda düzenlenip imza altına alınmıştır.”
This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, İrtica, LAİKLİK - CUMHURİYET - DEMOKRASİ, ŞERİAT - İRTİCA - KARANLIĞIN AYAK SESLERİ, SİYASAL İSLAM, SİYASİ TARİH, TARİKAT VE CEMAATLAR, TSK, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *