AKLIN REHBERLİĞİ * İslâm ülkeleri içinde Kur’ân’a en fazla ve en sadık şekilde bağlı olanlar, en ziyade geri kalmış olanlardır. Bunun böyle olduğunu anlayabilmek için, günümüzde İslâm şeriâtının en yoğun ve özüne en sadık şekilde uygulandığı ülkelere, örneğin Afganistan, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Sudan vs. gibi ülkelere şöyle bir göz atmak yeterlidir.

AKLIN REHBERLİĞİ

Her vesileyle tekrarladığımız gibi Batı dünyası, bundan iki bin yıl önce Hıristiyanlığın gelişiyle birlikte “kutsal” diye bilinen kitapların rehberliğini benimsemiş ve böylece vârisi bulunduğu Eski Yunan’ın akılcılığından kopup ortaçağ karanlıklarına gömülmüş, gerilikler içerisinde cebelleşmiş, bu cebelleşmeyle bin beş yüz yılını yitirmiş ve nihayet yine Eski Yunan’ın bilimsel kaynaklarını keşfetmek suretiyle akıl çağına girmiş ve daha önceki uygarlıkları aşarcasına yeni bir uygarlık yaratmıştır.
Başka bir deyimle din kitaplarının rehberliğinden kurtulup akılcılığın nimetlerine erişmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ünlü düşünürlerinden Maurice Maeterlinck: “Milletlerin tüm felâketlerinin nedeni akılsızlıklarıdır” der ve şöyle eklerdi:
“Tarih başlangıcından beri düzelmeye yüz tutmamış bu köklü akılsızlığın yanında tüm siyasî ve iktisadî açıklamalar birer edebî süs mesabesinde kalır.”
Yirminci yüzyılın en büyük bilginlerinden biri olan Einstein, akılcı eğitime yöneldiği andan itibaren “kutsal” diye bilinen kitapların gerçeklere ters düştüğüne ve insan beynini işlemez hale soktuğuna inanmıştı ve şöyle derdi:
“Böylece …derin bir dinselliğe yöneldim, (fakat bu yönelmişliğim) ani olarak on iki yaşımda iken sona erdi. Okuduğum bilimsel kitaplar sayesinde az geçmeden şu inanca eriştim ki Tevrat ve İncil’de anlatılan(ların çoğu) asla doğru olamaz… Her türlü otoriteye karşı şüpheciliğim bundan doğdu ve bu tutum beni o tarihten bu yana asla terk etmedi…”(1)
Batı uygarlığını yaratan bilginlerin ve düşünürlerin tekrar etmekten bıkmadıkları şey hep şu olmuştur ki, insanları fikirsel gelişme olasılığından, yaratıcı zekâdan ve düşünme gücünden yoksun bırakan şeylerin başında “kutsal” diye bilinen din kitapları gelir.(2)
Nitekim Batı dünyasının ortaçağ karanlıklarından kurtulup uygarlık çağına girebilmelerinin nedeni, Tevrat ve İncil’in (“Ahd-ı Atik” ve “Ahd-ı Cedîd”) ve benzeri kitapların rehberliği yerine aklın rehberliğini seçmiş olmaktır. Voltaire bunu, “aklın” “Tanrı” ile yer değiştirdiğini söyleyerek özetlemiştir.
İslâm dünyası, Batı dünyasının yaptığını yapamadığı (yani vahyin rehberliği yerine akıl rehberliğini seçemediği) içindir ki ortaçağ karanlıklarından kurtulamamıştır. Kur’ân’a bağlı ülkelerin, istisnasız olarak, yeryüzünün en geri kalmış ülkeleri arasında bulunmaları, bunun en açık bir kanıtıdır. İslâm ülkeleri tarihi şu gerçeği ortaya vurmaktadır ki Kur’ân’a bağlı ve saplı kalındıkça ne akılcılığa ulaşmak, ne gerçek anlamda ilim yapmak, ne demokrasi yaratmak, ne insan varlığını değer ölçülerine kavuşturmak ve ne de insanın insana sevgisini oluşturmak mümkündür.
Her ne kadar çok kısa bir dönemi içine alan “İslâm uygarlığı”ndan söz edilirse, bu uygarlık Kur’ân’dan doğma bir şey değildir; Kur’ân’ın kaynak olarak kabul edilmesiyle ortaya çıkmış değildir. “İslâm uygarlığı” Eski Yunan’ın bilim kaynaklarından etkisiyle oluşmuş bir şeydir.
Miladî 8. ile 10. ya da 11. yüzyıllar arasındaki iki yüz yıllık kısa bir süreyi kapsayan bu gelişme, Eski Yunan kaynaklarından yararlanan İslâm bilginlerinin “zındık”, “dinsiz” diye ilan edilmeleri, Eski Yunan bilimlerinin terk edilmesi ve bunlar yerine Kur’ân’ın yeniden kaynak edinilmesi sonucu olarak sönüp gitmiştir. O tarihten bu yana da bir daha canlanamamıştır, çünkü İslâm ülkelerine, her ilmin Kur’ân’da olup tüm gerçeklere ancak Kur’ân yolu ile gidilebileceği zihniyeti egemen olmuştur.
İlginç olan şudur ki, İslâm ülkeleri içinde Kur’ân’a en fazla ve en sadık şekilde bağlı olanlar, en ziyade geri kalmış olanlardır. Bunun böyle olduğunu anlayabilmek için, günümüzde İslâm şeriâtının en yoğun ve özüne en sadık şekilde uygulandığı ülkelere, örneğin Afganistan, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Sudan vs. gibi ülkelere şöyle bir göz atmak yeterlidir. Buna karşılık Kur’ân’ı, yol gösterici rehber ve kaynak olmaktan çıkaran Atatürk Türkiyesi, yirmi otuz yıl gibi çok kısa bir zaman içerisinde uygarlaşma sürecine girmiş ve tüm İslâm ülkelerinin önüne geçmiştir.
İlhan Arsel

Kur’ân’ın Eleştirisi 3, Kaynak Yayınları, 3. Basım Haziran 2015, s.395-397.
Dipnotlar
1 – Paul Schilpp, Albert Einstein: Philosopher-Scientist, Evanston 3. Library of Living Philosophers, 1949, s.9. Bu alıntı için bkz. Alice Calaprice (Derleyen), The Quotable Einstein, Princeton, N.J.,1996, s.159.
2 – Bu konuda bkz. İlhan Arsel, Aydın ve “Aydın”

Sayın Ömer Özgen ve Kemal Rastgeldi’ye teşekkür ederim
This entry was posted in AKIL FİKİR YAZILARI, DİN-İNANÇ, İLHAN ARSEL - DİN VE İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *