DEĞERLİ ÇİZGİ USTASI LATİF DEMİRCİ’Yİ UĞURLAMA YAZISI * MUHLİS VE PRESS BEYLER İLE ARAP KADRİ YETİM KALDI

DEĞERLİ ÇİZGİ USTASI LATİF DEMİRCİ’Yİ UĞURLAMA YAZISI
MUHLİS VE PRESS BEYLER İLE ARAP KADRİ YETİM KALDI

Naci Kaptan – 06 Haz 2022

Mizah
Türkçe karşılığı “gülmece” olan mizah sözcüğü dilimize Arapçadan geçmiş olup aslı “müzah”tır. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde gülmece, “eğlendirme, güldürme ve bir kimsenin davranışlarına incitmeden takılma amacını güden ince alay, mizah, humor” olarak tanımlanmıştır. Mizahın kökeninde eğlence ve hoşgörü yer alır . Bu saptama da mizahın içinde hoşgörüyü gerektirecek bir durumun varlığına işaret etmektedir. “Mizah, topluluk durumundaki insanların yaşantıya koydukları sosyal, politik, ekonomik ve cinsiyet baskılarına dokunmakla onları ırgalamakla hoşgörüyü harekete geçirir.
“Mizahın kökenlerine indiğimiz zaman, şunu görürüz ki; mizah daima hâkim sınıflara karşı gösterilen bir tepkinin ifadesidir. Bu tepki toplumun alt tabakalarından, iktidarda kim varsa ona doğru yönelen son derece sivil bir eylemdir .” Mizah ustaları için iktidarda kimin olduğu da anlamsızdır; mizah eleştirmek, başkaldırmak için vardır ve söz konusu iktidarlarsa eleştirilecek bir şeyler her zaman mevcuttur.
Düşünün ki bu dünyada şarkıcılar ve şarkılar, türküler yok, Müzisyenler ve müzik yok, Tiyatrolar ve oyuncuları yok, Ressamlar ve resimleri, heykeltraşlar ve heykelleri yok. Şairler ve şiirleri de yok. Yazarlar ve kitapları, çizerler ve karikatürleri de yok. Tiyatrolar ve oyuncuları yok. Sanat ve sanatçılar yok…
Yaşamın rengini, doğanın güzelliğini, aşkın ve sevginin sıcaklığını, gözlerinizi kapatarak dinlediğiniz bir sesin, notaların ruhunuzun, yüreğinizin derinlerinde dolanırken insanoğluna verdiği hazzı, içine girerek derinliğinde  kaybolacağınız bir tablonun karşısında duyduğunuz hayranlığı, düşüncelerimizi, duygularımızı çok uzaklara taşıyan bir şiirin mısraları, ve dahi çizerlerin mizahı çizgi ile bütünleyen usta çizgileri, karikatürleri ,özetle sanat ve sanatçılar olmasaydı  Böylesi bir dünyanın bir çölden farkı olmazdı.
Sanatçılar, yazarlar, çizerler, ancak demokrasinin ve hukukun var olduğu ülkelerde daha çok filizleniyor ve sanatları yapabiliyorlar. Geri kalmış, az gelişmiş ülkelerde ve özellikle islam ülkelerinde sanatçıların işleri çok zor. İslamın tutucu yapısı çağdaşlığa ve sanata karşı. Bu nedenle bu ülkelerde sanatçılar baskı altında.  Değerli tablolar parçalanıyor, binlerce yıllık heykeller top atışlarıyla yok ediliyor. Müzik aletleri kırılıyor. Sahne almaları yasaklanıyor. Tiyatro oyunlarına izin verilmiyor. Ülkemizde çok değerli sanatçılar, yazarlar, çizerler yetişti. Son dönemlerde hemen hemen tümü otokrasinin sopası ile cezalandırıldı. Mahkemeler, cezalar, sanat yapma hakları ellerinden alındı.
Yaşamımızı güzelleştiren tüm sanatçılara, yazarlara, çizerlere selam olsun.
Naci Kaptan – 06 Haz 2022

KARİKATÜRİST LATİF DEMİRCİ
Ve dün değerli karikatürist latif Demirci yaşamla vedalaştı. Usta karikatürist Latif Demirci 61 yaşında hayatını kaybetti.  İnanıyorum ki giderken çizgi kalemini, fırçalarını, kağıtlarını almıştır. Press Bey, Muhlis bey, Mithat ve Mirsat, hele hele Arap Kadri artık yetim kaldı.
“Muhlis Bey’den Arap Kadri’ye, Press Bey’den Canavar Koyun Orhan’a… Ve biz hayranlarına… Hepimizin boynu bükük… Yeri asla doldurulamayacak gerçek bir deha, çizgi ve düşünce ustasıydı. Tüm sevenlerinin başı sağ olsun… / Latif Demirci”
Kariyerine Gırgır ve Fırt dergilerinde yaptığı çizimlerle başlayan Latif Demirci, Fırt’ta ‘Tarzan’ ve Gırgır’da esprilerini Behiç Pek’in bulduğu ‘Muhlis Bey’ tiplerinin çizeri olarak geniş bir okur kitlesi edindi. Kuruculuğunu yaptığı Hıbır ve onun devamı HBR Maymun dergilerinin kapanmalarından sonra mizah dergiciliğini bırakarak gazeteler ve dergiler için çalışmaya başladı.

1990’lı yıllarda yurt içi ve yurt dışında karikatür sergileri açan Demirci, kitap kapakları, poster ve çizgi Film çalışmalarında da bulundu. Nokta, Panorama, Gazete Pazar, Söz gibi yayınların da kadrolarında yer alan Demirci, uzun süre Hürriyet Gazetesi için çalıştı.

KARİKATÜR
Karikatür, değindiği konuları kısa ve öz biçimde ele alan; genellikle güldürmek, düşündürmek ve aynı zamanda iğnelemek için abartan ve bazen de gerçeği çarpıtan bir çizgi resim türüdür. Gazetecilerin elindeki masum görünüşlü bu silah, sadeliği ve kolay anlaşılır haliyle aynı zamanda en etkin olanıdır.
Gazeteci, karikatürle mizahı kullanarak hiçbir ispat yükümlülüğü taşımadan, geniş kitleleri kendi düşüncesinde ikna edebilir; bunun için ayrıntılı açıklamalara girmesi ya da düşüncelerini ispat etmesi gerekli değildir. Karikatür, zaten “abartı”dan oluşmaktadır ve doğruluk iddiası taşımaz. Bununla birlikte, ilk bakıştaki iddiasız görünümüne karşılık karikatür, tarih boyunca halk üzerindeki etkisinin farkında olan siyasi iktidarların korktukları ve engellemeye çalıştıkları bir araç olmuştur.
Siyasi bir hiciv biçimi olarak karikatür, yasal metinlere basının ve basın özgürlüğünün bir parçası olarak dâhil edilmeden çok önce sınırlamalar ve sansür açısından basının kaderini paylaşmaya başlamıştır. Bu açıdan bakıldığında, karikatürün anavatanı olan İtalya yerine, 17. yy.ın başlarında diğer Avrupa ülkelerine görece demokratik bir rejim kuran İngiltere’de benimsenip gelişmesi tesadüfi değildir.
Karikatür günümüzde de siyasi ve ekonomik iktidarlar için bir tehdit oluşturmakta; iktidarlar ve karikatüristler arasında bu doğrultuda hukuki anlaşmazlıklar doğmaktadır. Bu noktada, karikatürün de basın özgürlüğü kapsamında ele alındığı ve basın özgürlüğü ile aynı hak, sorumluluk ve sınırlamalara tabi tutulduğu unutulmamalıdır.
Ülkemizde mizah dergilerine ve karikatüristlere yönelik davalar sadece hakaret davalarından oluşmamakta; dini değerleri aşağılama, müstehcenlik ve 301. madde gibi TCK kapsamında suç olarak düzenlenen diğer unsurlar da mizah dergilerinin yasal yaptırımlar ya da tehdit ve baskıyla karşılaşmasına neden olabilmektedir.
Pompei antik kentinde bir politikacının karikatürü.

KARİKATÜRÜN TARİHİ
Karikatür, ele aldığı konuları komik veya iğneleyici olması için abartan ve çarpıtan resim türüdür. Edebiyattaki abartılı ve çarpıtıcı betimlemelerin, aynı amaca yönelik olarak çizim formatında kullanılmasıdır.
Basında karikatürler sosyal ve siyasi eleştiri yapmak için sıklıkla kullanılırlar. Ayrıca tüm dünyada bu amaçla düzenli olarak yayımlanan dergi ve gazeteler mevcuttur. Tüm bunların yanında farklı amaçlar için de karikatürler bulunmaktadır.
Türkçeye Fransızcadan geçen karikatür sözcüğü, İtalyanca yüklemek veya sorumlu tutmak anlamına gelen caricare- sözcüğünden türemiş olup, ilk defa İngiliz doktor Sir Thomas Browne’un 1716 yılında yayımladığı Christian Morals adlı kitapta geçmiştir.
Bu bağlamda, karikatür anlam yüklenmiş resim anlamına gelmektedir. Karikatür öğretmeni Sam Viviano’ya göre bu, gerçek yaşamdaki insanların tarifi olup, kurgusal insanların yeniden üretimleri değildir. Yine kimi çevrelerce karikatürist olarak kabul edilen ve aynı zamanda birçok çizgi filme de imza atan Walt Disney, yaptığı en zor şeyin, insan gibi davranacak bir hayvana vereceği en uygun karikatür ifadesinin nasıl olacağını bulmak olduğunu söylemiştir.
Bilinen en eski modern karikatür örnekleri, belirli kusurlarını modele dökmek için insanları gözlemleyen Leonardo da Vinci tarafından verilmiştir. Bunlarda amaç, özgün olanın bir portreden daha vurucu olduğu izlenimi vermekti. Gian Lorenzo Bernini (1598-1680), yine bu alandaki ilk sanatçılardan biri olup, bir insanı üç-dört çizgiyle mizahi olarak betimlemeyi başarmasıyla bilinmektedir. Karikatür sanatı, zamanla Fransa ve İtalya’daki kapalı aristokrat kesiminde yaygınlaştı.
Günümüzde karikatür geniş olarak yapılan, hemen hemen her ülkede okuyucusu ve hayranı bulunan, düzenli olarak dergiler veya kitaplar halinde satılabilen bir sanat dalıdır. Günümüzde özellikle siyasi ve sosyal yergi amacı güden karikatürler çok yaygındır.

AMCABEY 1929 – 1944 CEMAL NADIR GULER
TÜRKİYE’DEKARİKATÜR
Daha önceki dönemlerde de örnekleri olmasına karşın, çağdaş karikatür 19. yüzyılda kitle iletişim aracı olarak gazete ve dergilerin yaygınlık kazanmasıyla gelişmiştir. Türkiye’de ortaya çıkışı da bu alandaki gelişmelerle hemen hemen aynı döneme rastlar. Tanzimat döneminden sonra gazete ve dergilerin çoğalması ve baskı tekniklerindeki ilerleme anlatım aracı olarak grafik sanatlarından yararlanmayı da birlikte getirmiş, gazetelerde, dergilerde haberleri anlatan ya da destekleyen çizimler, resimleme çalışmaları görülmeye başlamıştır. Bir süre sonra bu anlatım biçimlerinden batıda olduğu gibi eleştiri ve gülmece amacıyla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve uygulanmıştır. Giderek bu işin uzmanı sanatçılar yetişmiş, hatta yalnız bu tür çizimlere dayanan gülmece gazete ve dergileri yayımlanmıştır. Son döneme ait besleyici sanatçılardan Uğur Kavak demiştir ki: karikatür çizilmeyen, aksine kendiliğinden oluşan bir iz düşümdür.
Karikatür Türkiye’de batı etkisi altında gelişmiş sanatlar arasındadır. Ama bize özgü sanatlar arasında karikatürün özelliklerini taşıyan yaratı alanları da bulunmaktadır. Sözgelimi, minyatürde çizimin önemli bir yeri vardır. Bazı minyatürlerde oldukça abartılmış figürlere rastlanır. Karagöz oyununda kullanılan figürler de fazlasıyla kendine özgü, abartılmış çizgilerle gülünç tipler çizerler.
Karikatürün en önemli öğesi olan gülmece ise çok eskiçağlardan beri Anadolu insanının kullandığı bir dışavurum biçimidir. Hitit kabartmaları incelendiğinde, işlevi eğlencelerde insanları güldürmek olduğu anlaşılan kişileri canlandıran kabartmalara rastlanır. Nasreddin Hoca ve Bektaşi fıkraları ise daha yakın çağlardan örneklerdir. Orta oyunu gibi gösteri sanatları özgün ve abartılı tiplerle gülmeceyi kullanan anlatım araçlarıdır. Bütün bu birikimler Türkiye’de karikatüre hazır bir ortam yaratmıştır diyebiliriz.
Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867’de yayımlanmıştır. 1870’te Teodor Kasap’ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir.
İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.
Türkler’in dışındaki Osmanlı uyrukları batılılaşma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalışmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis’in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır.

Münif Fehim karikatürü
Klasik Karikatür dönemi
Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928’de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatür, günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.
Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artık en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır.
Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede en önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur. Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950’ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur.
Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler’dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey’i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu’nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir. Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür.

Avanak Avni’nin yaratıcısı Oğuz Aral – 1936 Silivri – 26 Temmuz 2004
Çağdaş Karikatür dönemi
Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950’de başlar. II. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Türkiye’nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir.
Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir.
Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarışmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır. Türkiye’de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır.
1970’lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kazanarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975’te de İstanbul’da, Tepebaşı’nda Türkiye’nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu.

Yiğit Özgür
Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir.
Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin’le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir.
Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral’dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971’den beri çıkan ve adı 1989’da Oğuz Aral’ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni’ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir.

Cihan Demirci
Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Cihan Demirci, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral’ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye’nin büyük gülmece dergilerinden Fırt’ı yönetmektedir. Yiğit Özgür, Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük’tür. Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Aziz Yavuzdoğan, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isimler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/657445
https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye%27de_karikatür
This entry was posted in HAYATIN İÇİNDEN, KARİKATÜR, KÜLTÜR - EĞİTİM - ÇAĞDAŞLIK, Sanat Edebiyat ve Kultur. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *