Zayıflatılmış ‘parlamenter’ sistem

Örsan K. Öymen – 21 Mart 2022

Zayıflatılmış ‘parlamenter’ sistem


Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti liderleri, 28 Şubat 2022 tarihinde bir araya gelerek “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” adını verdikleri sistemi kamuoyuna duyurdular.
Söz konusu duyuruda, bir yandan, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığının sağlanması ve demokratik düzenin kurulması öngörülürken bir yandan da 1921 Anayasası övülmüş, ondan sonraki tüm anayasalar ve anayasa değişiklikleri hedef haline getirilmiş, böylece büyük bir çelişkinin içine düşülmüştür.
Açıklanan metinde, “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir” ifadesi yer almıştır.
“1921 anayasası” olarak adlandırılan ilkelerin “nispeten kapsayıcı” olarak nitelendirilip ondan sonraki tüm anayasaların ve anayasa değişikliklerinin “dar kalıplara girmiş” olarak nitelendirilmiş olmasının gerekçesi nedir?!
“1921 Anayasası” olarak nitelendirilen sözde anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası değildir! 1921 yılında Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamıştı! Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulmuştur!
1921 yılında Osmanlı İmparatorluğu fiilen ve resmen varlığını sürdürüyordu, saltanat ve hilafet henüz kaldırılmamıştı! Saltanat 1922 yılında, hilafet 1924 yılında kaldırılmıştır!
“1921 Anayasası” olarak nitelendirilen metin, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş olan bir ilkeler bildirisiydi. Buna anayasa denemez, çünkü anayasa bir devlete ait ilkeler bütünüdür. 1921 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti henüz kurulmadığı gibi, söz konusu ilkeler bildirisi Meclis’te kabul edildiği için, bu Meclis de Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye olarak da bilinen Osmanlı İmparatorluğu devletini temsil etmediği için, bu sözde anayasa, Osmanlı İmparatorluğu devletinin anayasası da değildi.
Muhalefetteki altı partinin lideri, anayasa olduğu iddia edilen bu metini, laiklik ilkesi yer almadığı için mi övmek gereği ve 1923 yılı sonrasındaki anayasaları ve anayasa değişikliklerini yermek gereği duymuşlardır?!
1928 yılında, 1924 Anayasası üzerinden TBMM’de yapılan anayasa değişikliğiyle, 1876 Osmanlı anayasasından kalan bir madde olan “Devletin dini İslamdır” maddesi anayasadan çıkarılmıştır; 1937 yılında da yine TBMM’de yapılan anayasa değişikliğiyle, laiklik ilkesi bir anayasa maddesi haline gelmiştir.
Devletin dininin olduğu bir ülkede laiklik olmaz, laikliğin olmadığı bir ülkede de demokrasi olmaz. Laikliğin olmadığı bir ülkede teokrasi olur. Yani din devleti olur, gücünü halktan değil, gücünü Tanrı’dan, dinden, ruhban sınıfından alan bir düzen olur. Demokratik laik bir ülkede devletin dini olmaz, vatandaşın kendi özgür iradesine ve seçimine göre dini olur veya dini olmaz.
28 Şubat’ta yapılan açıklamayla, 1928 ve 1937 yılında gerçekleşen bu anayasa değişiklikleri mi hedef alınmıştır?!
Yapılan açıklamada, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en demokratik anayasası olarak bilinen 1961 Anayasası da hedef alınmış, “1961 anayasası silahlı kuvvetler başta olmak üzere, bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış… anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmıştır… Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz” ifadeleri yer almıştır!
Demokratik ülkelerde, anayasal demokratik düzeni korumak için Anayasa Mahkemesi gibi kurumların, ulusal güvenliği korumak amacıyla da Milli Güvenlik Kurulu benzeri kurumların bulunduğu bilinmektedir.
Buna rağmen Anayasa Mahkemesi ve Milli Güvenlik Kurulu, söz konusu açıklamada neden hedef haline getirilmiştir?!
CHP’yi ve İYİ Parti’yi, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve/veya Recep Tayyip Erdoğan ve/veya Fethullah Gülen ve/veya ABD emperyalizminin “ılımlı İslam” projesi mi yönetmektedir?!
This entry was posted in ANAYASA, CUMHURİYET - DEMOKRASİ - ÇAĞDAŞLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *