KURTULUŞ SAVAŞINDA TÜRKİYE SOVYET RUSYA İLİŞKİLERİ * Atatürk ve Lenin

Atatürk ve Lenin

Hüseyin Vodinalı


Atatürk ve Lenin, 20. yüzyıla şekil veren iki büyük liderdir. Biri, yenik düşmüş gerici Osmanlı’yı, diğeri ise mağlup olmuş gerici Rus Çarlığı’nı sonlandırdı. Atatürk’ün kritik rol oynadığı Çanakkale Zaferi, Rus devriminin önünü açtı, Rus devrimi de Türk Kurtuluş savaşında büyük rol oynadı.

Batı Emperyalizmi’ne kukla olan iki gerici yapı Osmanlı ve Çarlık Rusyası savaşırken, Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, aynı emperyalizme karşı birlikte mücadele etti.

Lenin, Çarlık Rusya’sının Türkiye’yi parçalama planlarını ifşa etti, Kars ve Ardahan’ı Ankara hükümetine bıraktı.

O kadar ki…

1914’te Osmanlı Donanması’nın (Alman savaş gemisi Yavuz) topa tuttuğu Rus limanı Novorossisk, sadece 6 yıl sonra, 1920’de İnebolu’ya silah ve cephane gönderiyordu.

Tüm bunlar, Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, bundan tam 99 yıl önce 26 Nisan 1920’de Sovyetler Birliği kurucusu Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin’e yazdığı bir mektup ile başladı.

Mektubun içeriği şöyleydi: “Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekat birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu’da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti’nce temini rica olunur.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 8, 2. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004, s.114)

(Bu mektuba, 2 Haziran 1920 günü Dışişleri Bakanı Çiçerin üzerinden cevap verildi. Karşılıklı güven ve işbirliği dileklerinden sonra somut adımlar da atıldı. 11 Mayıs 1920 günü Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey başkanlığında bir heyet Moskova’ya gönderildi. 4 Ekim 1920 tarihinde Ankara’ya Müsteşar Y.Y. Umpal-Angarskiy’in başkanlığındaki Rus diplomatik misyon görevlileri gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. 19 Şubat 1921 günü Ali Fuat Paşa, Moskova’ya elçi olarak gönderildi. 16 Mart 1921 günü de Dostluk Anlaşması’nı imzaladı. Kaynak: http://www.aydinlikgazete.com/tarih/ataturk-ve-lenininkurdugu-tarihi-dostluk-h61366.html)

“Dostluk ve İşbirliği” başlığıyla anılan bu mektup sonrası, Novorossisk ve Tuapse limanlarından tam 300 bin ton cephane ve silah İnebolu’ya geldi.

Batı cephesinde emperyalizm ve uşaklarına karşı ölüm kalım savaşı veren Atatürk, “Gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da” sözlerini bunun için sarf etti.

Türk ve Rus gemileriyle, kahraman Türk kayıkçılarla İnebolu’ya indirilen silah ve cephaneler, tozlu Anadolu yollarında kağnılarla cepheye ulaştırılmış, bu yönüyle de Kurtuluş Savaşı’mızın en kahraman ve fedakarane tabloları ortaya çıkmıştır.

1918 yılıdaki suikastte boynundan vurulan Lenin, daha sonra kısmi felç geçirdi, sağ tarafı hareketsizdi. Öldüğü 1924 yılına kadar hasta ve felç vaziyette Türkiye ve Atatürk ile dostluğu sürdürdü. Lenin, SSCB’nin Türkiye’ye gönderdiği ilk elçisi Aralov’a verdiği direktifte şu ifadeleri kullandı:

“Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı. Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız.”

Lenin, Atatürk ve Türk Devrimi’ne öyle saygılıydı ki, hasta yatağından, Ankara’da iş karıştıran (büyüklük taslayan) bazı ÇEKA (dönemin KGB’si) ajanları için ölüm emri bile verebilmiştir.

Günümüzde de Türk-Rus dostluğu çok önemli ve kritik bir süreçten geçiyor. Sadece, ABD’yi kudurtan S-400 meselesi bile bunu anlatmaya yeter. Bazı Atlantikçiler, Türkiye ile Rusya’nın işbirliği yapmasını, Moskova’nın ‘kayığına binmek’, ‘Rusya’nın kucağına oturmak’ gibi aşağılayıcı tabirlerle küçültmeye, kötülemeye çalışıyor.

Onları bir nebze anlıyorum, Amerika ile olan 70 yıllık kirli ilişkilerimizi, Rusya’ya da aynıyla atfetmeye çalışıyorlar.

Ama gerçek bu değildir.

Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de, hasılı tüm Batı Asya’da, ABD ve hempalarının hedefindeki Türkiye ile Rusya, tıpkı 99 yıl önceki gibi, Atatürk ve Lenin ruhuyla, aynı düşmana, Batılı emperyalizme karşı bir ittifak yapıyor, yapmaya çalışıyor.

Bu ittifakın kurulması kazanmak, bozulması kaybetmek anlamına geliyor.

DENİZDEKİ KUVA-YI MİLLİYE VE İNEBOLU

Atatürk’ün Lenin’e yazdığı ilk mektubun 99. Yıl dönümünde, 26 Nisan 2019 tarihinde, İnebolu’da çok önemli bir toplantı yapılacak.

“Denizdeki Kuva-yı Milliye ve İnebolu” başkılkı panele, Jeopolitik üstadı Amiralimiz Cem Gürdeniz, Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçiliği Kültür Ataşesi Aleksandr Sotniçenko, CHP’nin “Kıvılcım” lakaplı efsane milletvekili Kemal Anadol ve genç yaşına rağmen Rusya arşivlerinden çıkardığı altın değerindeki belgelerle Türk ve Dünya tarihinde ve güncel siyasette önemli işlere imza atan Tarihçi Dr. Mehmet Perinçek katılıyor.

Stratejist Amiral Gürdeniz’in 2 yıl önceki yazısındaki şu ifadeleri, hem panelin, hem Türk Rus dostluğunun önemini ortaya koyuyor:

“Yeni konjonktürde yükselen Avrasya Jeopolitiği, soğuk savaş sonrası oluşan tek kutuplu düzeni zorlamakta ve dünya siyaset arenası, çok kutuplu ve bölgesel ittifakların oluşabileceği bir rotaya doğru dönüş göstermektedir. Bu yükselişte Batı Asya’da Türk-Rus ve Türk-İran yakınlaşması küresel dengelerde büyük etki yaratıyor. Diğer yandan Çin’in siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda yarattığı yeni durum, Washington Konsensüsü yerine, Pekin Konsensüsü’nün küresel sistemde yerini almasını hızlandırıyor. Bu durum yeni uluslararası ilişkiler teorilerinin gelişmesini tetikliyor, güç kavramı yeniden değerlendiriliyor ve küresel sistemde yeniden 19. yüzyılın güç sistemine dönüş hızlanıyor… Atatürk, Türk-Sovyet dostluğu ile jeopolitik sürpriz yaratmıştır. Atatürk Balkan Antantı ve Sadabat Paktı girişimleri ile denge yaratmıştır. Atatürk Orta Asya’daki akraba topluluklarımıza yaklaşarak Türkçe dili ve ortak din bağları üzerinden yeni bir denge alanı açmıştır. 16 Mart 1921 tarihli, Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması ile Sovyetlerin Sevr Antlaşması’nı reddetmesi ve Misak-ı Milli sınırlarımızı tanıması, Türkiye’nin Avrasya yönelişinin kapısını 96 yıl önce aralamıştır. Bu anlaşma sayesinde Rusya’dan gelen cephane ve para ile Kurtuluş Savaşı mümkün olmuştur.”

(Kaynak: https://add.org.tr/cem-gurdeniz-ataturk-ve-lenin-dostlu%C4%9Fu-ayd%C4%B1nl%C4%B1k-17-12-2017/)

Atatürk’ün Lenin’e 4 Ocak 1922’de yazdığı bu mektubun satırları, 1938 sonrası Türkiye’nin onun vasiyetinden nasıl uzaklaştığını, NATO denen “kötülük” örgütüne girmesi ve AB kandırmacası sonucunda bugünkü duruma nasıl düştüğünü de anlatıyor aslında:

“Türkler ve Rusların, tarihi yüzyıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle doldurduktan sonra, bu kadar çabuk ve bu kadar bütünsel bir şekilde uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmışlardır, hâlâ da bu inançtadırlar ya da öyle gözükmektedirler. Ancak, iki halkın ne ölçüde birbirleriyle anlaşmak ve birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgaların yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu, son savaşta asker ve subayların birbirleriyle nasıl isteksizce savaştığını görmüş olanlar, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyeceklerdir.

Zira bu vaziyet tabii olandır ve eski istibdat tarafından sürdürülen suni düşmanlık ise son nefesini vermiştir… Türkiye Rusya’ya, bilhassa son birkaç ayın Rusya’sına Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır. Memleketlerimiz arasında bir diğer ve daha mühim benzerlik, bizim kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır… Türkiye hâlâ büyük devletlerin ve onların uydularının açık veya gizli, azgın saldırılarına hedef olmaya devam ediyorsa, bunun nedeni, her şeyden önce mazlum sömürge halklarına örnek olarak kurtuluşa giden yolu göstermesidir… Sizi temin ederim ki Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dahil olmayacağız.” (Kaynak: Ercan Dolapçı, “Devrimin İki Yüzü-Atatürk ve İnönü”, Kategori Yayıncılık 2017-Sayfa 119)

Benim de, 26 Nisan 2019’da, gözüm ve kulağım İnebolu’da olacak…

Bu arada, İnebolu’na kahramanlık unvanı verilmemesinin en büyük nedeni, Atatürk sonrası Türk-Rus dostluğunun unutturulma çabalarıdır. Umarız artık bu yanlıştan dönülür ve fazlasıyla hak ettiği “Levent İnebolu” unvanı Karadeniz’in nadide incisine verilir.


TÜRK SOVYET YARDIMLAŞMASI

E. Amiral Cem Gürdeniz

Değil sivil okullarımız,

askeri okullarımızda bile Kurtuluş Savaşı anlatılırken silah ve cephane ile akaryakıtın Sovyetlerden tedarik edildiği bizlere öğretilmedi. Zira Marshall Yardım Planı ve Truman Doktrini gereğince Türkiye Cumhuriyeti Ruslara düşman olmalıydı. Onlar komünist idi. Nasıl olurdu komünistlerin yardımıyla Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş olabilirdi? Halbuki gerçek tam da buydu. Sovyet devrimi ile Türk Kurtuluş savaşı, tarihin o safhasında emperyalizmin boğmak istediği iki kader arkadaşı idi. Atatürk ve Lenin ya birlikte yok olacak ya da birlikte savaşacaklardı. Birlikte savaştılar.

TÜRK-SOVYET YARDIM ANTLAŞMASI

24 Ağustos 1920 günü Bekir Sami Bey Başkanlığında Moskova’ya giden ilk TBMM Heyeti ile Sovyetler arasında imzalanan yardım antlaşması gereğince askeri yardımın deniz yolu ile yapılmasına karar verildi. Bölgede bulunan, 5 ton üzeri büyüklükte 28 geminin toplam taşıma kapasitelerinin takriben 7800 ton olmasına karşılık, Sovyetler Birliğinin Batum, Tuapse ve Novorosysky limanları üzerinden, Ağustos 1922’ye kadar 200 irili ufaklı deniz vasıtası ile İnebolu, Trabzon ve Samsun limanlarına 46 ayda toplam 300,000 ton harp malzemesi taşındı ve Kurtuluş Savaşı destanı yazılabildi. Alemdar ve Gazal römorkörleri ile Şahin Vapuru, Rusumat-4 Gümrük Motoru ve diğer tekneler Anadolu’nun Karadeniz’deki can damarını oluşturdular. Özellikle I. İnönü savaşında elde edilen askeri başarıdan sonra artarak devam eden Rus lojistik desteği, Kurtuluş Savaşının kaderini belirleyen ana eksen oldu.

KİMDİ BU MALZEMEYİ TAŞIYANLAR

Kurtuluş Savaşının denizler üzerindeki bu lojistik cephesinde İstanbul’dan Anadolu’ya kaçan bir avuç deniz subayı ve o dönemde silah altına çağrılan Karadenizli takacılar görev aldı. 1919-1922 arasında Bahriye Mektebi mezunu 159 güverte, 68 makine ve bir inşaiye subayı ile beş denizci doktor Anadolu’ya kaçtı ve işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Donanmasını terk ederek namus cephesine katıldılar. Toplam 233 denizci Kurtuluş savaşının kaderini değiştirdi. O dönem muvazzaf olan kabaca 1500 subay içinde, sadece 233 kişi. Diğerlerinin çoğu Haliç’teki kıçtankara gemilerini ve İstanbul’daki sıcak yuvalarını terk etmedi.

KARADENİZ MUCİZESİ

Türk denizcisinin sayesinde Atatürk, “gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da” diyebilmişti. Kurtuluş Savaşı’nda ikmal teşkilatının başında bulunan Korgeneral Muzaffer Ergüder’in, 1925 yılında bu başarı için sarf ettiği “Kurtuluş Savaşı’nda bir avuç deniz subayımız olmasaydı, ne İnönü’ler, ne Sakarya ve ne de Dumlupınar ve de dolayısıyla Kurtuluş Savaşı olmazdı” sözlerine ne eklenebilir ki? Cem Karaca ‘’Kavga’’ isimli şarkısında işte bu denizcileri anlatır. (Üç kardeş emaneti aldılar bir dereden/İlyas, Temel, Süreyya kürekler siya siya/Emanet makinalı, tüfekler hoçkis marka..)

UÇAK GEMİSİ: BÜYÜK TAARRUZUN MEÇHUL DENİZCİLERİ

Tarihçi yazar Mehmet Perinçek, geçen haftalarda Kırmızıkedi yayınevinden çıkardığı yeni kitabı ‘’Uçak Gemisi Büyük Taarruzun Meçhul Denizcileri’’ ile işte bu kahramanları anlatıyor. (Kitabın tanıtım filmi, youtube’da ‘’Uçak gemisi tanıtım filmi’’ yazıldığında kolayca çıkıyor.) Akışı ve kurgusu film tadında olması için senaryo ve çizgi roman formatında Kurtuluş Savaşı Donanmasının kahramanlarını anlatan bu kitabın, bir sinema filmi olarak karşımıza çıkması en büyük dileğimdir. Halkımız o zaman gerçek ‘’Survivor’’ların kim olduğunu görecektir! Büyüktaarruzun kaderinde etkili olan, Almanya’dan alınıp Rus limanı Novorosysky üzerinden Şahin Vapuru ile Trabzon’a taşınan uçakların macerasına dayanan senaryoda, denizcilerin değişik gemilerde ve karada yaşadığı tarihe geçmiş pek çok kahramanlık öyküsü de okuyucuya keyifle aktarılıyor.

Okurken zaman zaman heyecan ve endişe duyuyor, bazen acı çekiyor ama sonunda kitabın kapağını gururla kapıyorsunuz. Bugüne kadar egemenlerin öksüz bıraktığı isimsiz kahramanları 100 yıl sonra hatırlayan Mehmet Perinçek, Yıldırım Örer ve Alper Pala’ya takdirlerimi sunuyorum. Mehmet Perinçek, bu eser haricinde Atatürk dönemindeki Atatürk ve Lenin’in kurduğu Türk-Rus dostluğunun güçlü temellerini de Rus arşivlerine girerek ortaya çıkarmış bir bilim adamıdır.

Bu belgeler sayesinde bugüne kadar bilinmeyen pek çok gerçek satha çıkmıştır. Örneğin bu dönemde Ankara Hükümeti ile Ruslar arasında Sivastopol-İnebolu ekseninde gerek diplomatik heyetleri gerekse kuryeleri taşımak üzere, AG-23, AG-24 ve AG-25 isimli denizaltıların görev yaptığı onun kitapları sayesinde öğrenilmiştir. Uçak Gemisi isimli bu yeni kitap, günümüzün karmaşasında Türk-Rus düşmanlığını körüklemeye çalışan hem içimizdeki hem Rusya’daki maceracılara iyi bir ikazdır.

This entry was posted in ATATURK, DENİZ VE DENİZCİLİK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, GEÇMİŞİN İÇİNDEN, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *