EKONOMİ * KÜÇÜK YATIRIMCI NASIL ÇARPILDI * HER ŞEY PARA SERMAYE İÇİN!

HER ŞEY PARA SERMAYE İÇİN!

Yakup KEPENEK

Ülke ekonomisinde yaşanan döviz kuruna bağlı dalgalanmalar ve buna karşı geliştirilen politika, yalnız bu haftanın değil, sona ermekte olan 2021 yılının da ekonomi olayıdır.

Enflasyonun gerçek düzeyinin bile tam olarak saptanamadığı ve tartışıldığı bir ortamda, Başkan Erdoğan’ın TCMB başkanından sonra Hazine ve Maliye Bakanını da değiştirerek faiz oranının azaltılması ısrarı, dövizin patlamasına yol açınca, ekonominin saati durma noktasına gelmişti. Geçen hafta alınan kararlarla, saatin yeniden çalıştırılması sağlandı.

TEK DEĞİŞKENLİ “TÜRK MODELİ”

Başkan Erdoğan’ın, 20 Aralıkta açıkladığı ve ekonominin gündemini belirleyen para politikası,  bankalardaki vadeli TL mevduatının döviz kuru artışı karşısında, değer kaybetmemesi yaklaşımına dayanıyor. Bunu sağlamak için de “kur artışı ile bankanın verdiği faiz arasındaki farkın”  mevduat hesabı sahibine ödenmesi yoluna gidiliyor.

Bu süreçte,  ülke yönetimindeki ağırlığı hızla artan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ekonomik sorunlara da çözüm sunuyor. Bir taraftan “stokçuluğun” dinen de  “caiz olmadığını” vurguluyor; diğer taraftan da, AKP iktidarının zenginlere olan açık ve aşırı aşkını şu “toplumcu” (!) sözlerle dengeliyor: “Cennet zenginlere bir kapı, fakirlere bin kapı açar” (Basın;  17/12/21)

VURGUNCULUĞUN YENİ TÜRÜ

Para, niteliğinin bir sonucu olarak, sermayenin en kolay kullanılabilen biçimidir. İktisat ders kitaplarının para bölümünde şu soru sıkça sorulur: Para neden talep edilir? Bu soruya şu  üçlü  ile cevap verilmelidir: güncel gereksinmeleri karşılamak için; olası kara günlerde kullanmak üzere ve  spekülasyon (vurgun) amacıyla.

Başkan Erdoğan’ın açıkladığı politika, yalnızca, para talebinin üçüncü nedeni ile, spekülasyon ya da vurgun ile ilgilidir.  20 Aralık’ta, yılın en uzun gecesi açıklanan “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat”  politikası, eğer doğru okunursa, tam da vurgunculuğu önleme amacıyla yapıldığı söylense de yeni bir vurgunculuk yaklaşımıdır.

Önce, “o  gece” büyük bir vurgun yaşandı. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla,  TCMB+ kamu bankaları eliyle 6-7 milyar dolar  piyasaya sürüldü. “Arka kapı satışı denilen bu işlemin kesin miktarı da ayrıntısı da bilinmiyor.  Kimler, içerden haberli olarak dolar satın aldı sorusuna, bu demokratik hukuk devletinde (!) bugüne dek yanıt verilmedi. O gece döviz kuru, bir dolar=18,36’dan, bir dolar= 12,30’a düştü. Daha ne olsun;  akşam satıp -sabah alan dolar başına 6 TL’den fazla  kazandı. Bu işlemi beceremeyen “küçükler” de kaybetti!

Sonra, yapılan işlem, yanlışlar yapılarak ateşi çok yükselen bir hastanın soğuk suya sokulması etkisini yaptı; piyasalar, uygun deyimiyle, soluklandı. Ancak,  yüksek ateşin nedenleri olduğu gibi duruyor. Hastalığı tedavi amacıyla getirilen önlem, ateşi geçici olarak düşürmekle birlikte, gerçekte, bir çözüm değil, yepyeni bir sorunlar yumağı oluşturacak niteliktedir.

Getirilen çözüm, ne kısa dönemde fiyat istikrarını sağlamaya yeterlidir, ne de uzun dönemde üretken sermaye yatırımlarının yapılacağının güvenini içeriyor. Bunları olmayınca da kalıcı iyileşme gerçekleşmiyor. Bu durumda uygulamaya konan yaklaşımın bir amacının da yurttaşın “yastık altı” birikimlerini para piyasasına çekmeyi mi amaçladığı sorusu geçerlilik kazanıyor.

Akaryakıtta olası bir fiyat düşüşüne devletin ÖTV olarak el koymasındaki olağan duyarsızlığı ayrı tutulsa da son 5-6 gün süresince doların hızla düşmesinin diğer mal ve hizmet fiyatlarına bir düşüşe neden olmadığı bunun kanıtıdır. “Mandacı” iktisatta okutulur:  bu tür bağımlı fiyatlar genel olarak, aşağıya doğru esnek değildir. Yükseltilmiş olan fiyatları düşürmeye polisiye önlemler de yeterli olmaz.

Çok önemli bir nokta da bankalarda parası olanlara yapılacak ödemelerin nasıl ya da hangi kaynaktan karşılanacağıdır. İster vergilerin artırılmasıyla, ister borçlanarak, istenirse de para basılarak karşılansın, bu uygulama AKP iktidarının, özelleştirmelerle, doğa ve çevre talanlarıyla ve iç ve dış borçlanmalarla yıllardır sürdürdüğü “geleceği bugün tüketme” politikasının yeni bir türünden başka bir şey değildir.

ASIL SORUN: FİYATLAMA YAPILAMIYOR

Uygulanan ekonomi politikasının asıl büyük eksiği, piyasa taraflarının karşı karşıya kaldıkları satış fiyatlarının öngörülememesidir. Bunun ana nedeni de artık tek belirleyici olan dolar kurunun öngörülemez oluşudur.

Şöyle ki; adına örtülü faiz artışı denilmesi bir yana, bu uygulama, serbest piyasanın temeli olan tüm diğer fiyatlama işlemlerinde belirsizlik demektir. Çünkü yapılan, fiyatlamada kullanılan tek araç olan TL’yi, dolara ya da dövize bağlı kılarak küresel denizlerin dalgalarına ya da vurgunculara bırakmak anlamına geliyor.

Söylemeye gerek yok, fiyat, ekonomik faaliyetlerin en önemli göstergesidir. Fiyatın, hiç olmazsa belli bir süre için öngörülebilir olması ve buradan fiyat istikrarı, sistemin çalışması için, olmazsa olmaz ya da yaşamsal önemdedir. Çünkü piyasa ekonomisinde fiyatlar belirsiz denilecek ölçüde inişli-çıkışlı ise hiçbir şey belli değildir.  Uygulamaya konulan model ekonominin yüksek enflasyon ateşini çok kısa bir süre için kısasa da programlı bir temel üzerinde yerli üretime dayalı bir politika izlenmedikçe, hasta yalnızca geçici bir süre, iyileşmiş gibi görünür.

This entry was posted in Ekonomi, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *