Savaş sonrası psikolojik travmalar * Zenginimiz bedel verir Askerimiz fakirdendir

Savaş sonrası psikolojik travmalar


Naci Kaptan / 29.09.2021

Adı Mehmet,  gemideki çalışkan, görevini iyi yapan, güçlü kuvvetli  usta gemicilerden idi. En zorlu, tehlikeli  işleri gönüllü yapardı. Gemi davlumbazına (Yaşam mahalli) , boyanacak grandi direğine, gemi bordasına attığı, yüksek yerlerde çalışmayı sağlayan  trakayı (yanyana çivilenmiş ve kenarlarından halatla askı yerine bağlanan bitişik 2 tahta) en zor yerlere ustaca bağlar, geminin en yüksek yerlerinde raspa ve boya yapardı. İçine kapanıktı. Fazla konuşmazdı.

Aynı kamarayı paylaştığı diğer gemici arkadaşlarının şikayetleri bitmez ve başka bir kamaraya geçmek için müracaat ederlerdi. Hepsinin şikayeti aynı idi;

“Mehmet” her gece uykusunda “Geliyorlar, yat, başını çıkarma, sus, parmağın tetikte olsun, konuşma, sessiz ol, havan mermisi geliyor, anam anam, Allahım, ölecek miyiz komutanım”,  “Ali vuruldu komutanım, göğsü parçalandı” ve ardından ağlama nöbetleri. 

Askerden dönmesi 5 sene olmasına rağmen her gece ruhunun derinine işlemiş olan savaş anıları çıkmazcasına beynine yuvalanmış olan ölüm korkusunu besliyordu. Parçalanmış bedenler, ölen, yaralanan arkadaşlar.

Benzer bir olayı okumuştum. “

Güneydoğu’da komando olarak savaşmış olan Hüsnü ailesi ile ilk akşam yemeğinden sonra yatmak için odasına gider. Sabah anası kahvaltı sofrasını hazırlar ve Hüsnü’yü kaldıracaktır. Odası boş ve yatağı bozulmamıştır. Genelde Anadolu’da köy ve kasabalarda evlerin duvarına asılmış olan bir av tüfeği ile karşılaşırsınız. Bakarlar ki tüfek yerinde yoktur. Hüsnü’yü aramaya çıkarlar. Hüsnü’yü samanlıkta balyaların arsında elinde tüfek ile uyurken bulurlar. Saman balyaları üst üste, eve yaklaşan yolu görecek gibi dizilmiştir. Askere giderken neşeli ve konuşkan olan Hüsnü döndüğünde sessiz ve içine kapanmıştır. Her günün akşamı, hava kararırken Hüsnü evdekilere “Işık yakmayın, ses çıkartmayın” diyerek tüfeği alarak samanlığa nöbet tutmaya gider.

İşte böyle değerli okur,

Günümüzün iktidarı AKP, Libya’ya, Irak’a, Suriye’ye, Afganistan’a, dört bir yana bize ait olmayan coğrafyalarda, stratejik ve ekonomik ve Ulusal çıkarlarımız açısından hiç bir getirisi olmayan yerlerde cepheler açarak Türkiye’yi bataklığa çekecek savaşlara gençlerimizi, askerlerimizi gönderiyor. Fakat buyurgan otokratlar kendi çocuklarını askerden kaçırıyorlar. Olan yine ülkenin mazlum, yoksul vatandaşların çocuklarına oluyor. Yanlış politikalar nedeniyle her gün şehit ve yaralı haberleri alıyoruz.

Kara çadir is mi tutar
Martin tüfek pas mi tutar
Aglayanim anam bacim
Elin kizi yas mi tutar

Yemen yolu çukurdandir
Karavanam bakirdandir
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir

Tarlalarda biter kamis
Uzar gider vermez yemis
Sol yemende can verenler
Biri memet biri memis


DW 18.04.2010 tarihli “Savaş sonrası travma” başlıklı yazısında şöyle diyor;

Savaşıp geri dönen çoğu asker ağır travmalar geçiriyor. Vurulan ya da silah arkadaşlarının ölümüne tanık olan askerler, eski hayatlarına dönmekte güçlük yaşıyor. Askerî üslere çarpan füze görüntüleri ya da ölmüş silah arkadaşlarının görüntüsü… Bunlar Afganistan’da savaşıp geri dönen çoğu askerin asla kurtulamadığı tecrübeler. Eski hayatlarına geri dönmek, onlar için artık çok zor oluyor. Kötü anları kâbuslarında tekrar tekrar yaşıyorlar. Bir kapının sert bir şekilde kapatılması bile onları fazlasıyla ürkütüyor. Ancak eski hayatına geri dönmek onun için oldukça zor. Daha saldırgan ve aşırı duyarlılar.

Yaralanmış ya da hayatını kaybetmiş askerlerin görüntüleri bir bir gözlerinin önünden geçiyor. Genç asker, pek çok kez silah arkadaşlarının nasıl öldüğüne tanıklık etmek zorunda kalmış:

“Bu ilk olarak, ilk askerimiz hayatını kaybettiğinde başladı. Boş lafların sona erdiği artık benim için çok aşikârdı. Artık hiçbir şey düşünüldüğü gibi değildi. Devriyeye çıkıyoruz, her şey iyi ve sonra hepimiz sağ salim eve dönüyoruz! Tam aksine şimdi her şey çok daha gerçek ve ciddi. Artık geri dönüşü yok. O andan itibaren her şeyi anlıyorsunuz. Ve gerçekten eve dönüp dönemeyeceğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. Ben de şunu düşündüm: ’Ben neden buradayım?’“

Arkadaşları ya da ailesine korkularını anlatması da çok zor çünkü onlar ne zihnindeki görüntüleri biliyor ne de görev yaptığı ülkeyi tanıyorlar. Benzer şeyleri yaşayan pek çok asker sıkıntılarını paylaşmak istemiyor:

“Yaşananlar hakkında konuşmak istemiyorsunuz çünkü belki de gerçek yüzünüzün ortaya çıkmasından korkuyorsunuz. Dışarıya karşı zayıf görünüyorsunuz ama aslında zayıf görünmek de istemiyorsunuz. Kimse sorunu olduğunu itiraf edemiyor.“ 


Fakat bu tür korkuları, travmaları masa başında savaş kararı veren buyurganların çocukları yaşamıyor. Çünkü onların çocukları askere gitmiyor. Göstermelik olarak askere gitseler de (Bir ay) BEDELLİ askerlik yapıyorlar. Kışlanın bulunduğu ilin/ilçenin valisi/Kaymakamı ve Alay komutanı bedelli askerlik yapan şehzadeyi ziyaret ediyorlar, Yemek davetleriyle ağırlanıyorlar. Bir ay dediğin nedir ki gelir, geçer. Şehzade artık askerliğini yapmıştır!!!


Trajik bir öykü ile konuyu bitireyim;

Vietnam’da savaş sonuçlanmış ve ABD’li askerler evlerine dönmektedir. Akşam vakti oğullarının dönmesini bekleyen Brown ailesinin telefonu çalar. Anne heyecanla telefonu açar, özlediği oğlunun sesi;

“Anne seni ve babamı çok özledim ve geldim. Yarın evde olacağım. Çok sevinçliyim” Bir konuda sorum var. Hiç kimsesi olmayan ve savaşta canımı kurtaran bir arkadaşım var. O de benimle gelebilir mi?

Anne büyük bir sevinç içinde

“Tabii oğlum ona da yerimiz var”

“Anne bir konu daha var, arkadaşım savaşta 2 gözünü ve bir kolunu kaybetti Bacakları da yaralandı ve normal yürüyemiyor. Yardıma ihtiyacı var!”

Anne, sessiz kalır ve;

“Sevgili oğlum bu durumda olan birisine bakmamız mümkün değil”

“Peki anneciğim, sizleri çok seviyorum. yarın görüşmek üzere”

Anne ve baba gün boyunca çocuklarını bekler. Çocukları gelmemiştir. Akşama doğru telefonları çalar. Açarlar, telefondaki ses;

“İyi akşamlar, er Gordon Brown’un çantasında adınızı kaydettiği telefon numaranızı bulduk. Size üzülerek acı bir haber vereceğim. Ne yazık ki yüksek bir binadan kendisini atarak intihar etmiş. İki gözü görmeyen ve bir kolu olmayan, zor yürüyen bir Vietnam Gazisinin vatanına, evine döndüğü gün neden intihar ettiğini anlayamadık”………

İşte savaş ve travmaları böylesi acımasız….

Barış, sevgi, huzur dolu,  bir dünya diliyorum.


Naci Kaptan / 29.09.2021


BAĞLANTILI YAZI

Vietnam Sendromu Nedir?

Askerler, ailelerini, özgürlüklerini, eski yaşamlarını kaybetmişlerdir. Ölüp, yitip gitme endişelerinin yanı sıra birlikte savaştıkları arkadaşlarının sürekli yaralanmalarına ya da yaşamlarını yitirmelerine şahit olmuşlardır. Bu tarafıyla, savaş süresince yaşadıklarının bitmek bilmeyen bir yas hali olarak adlandırılabileceği düşüncesindeyiz. Derin yas, acı gibi yıkıcı duygularını sağaltıp, bütünlük ve süreklilik hislerini onaramadan, yeniden yeniden sıcak çatışmalara girmek durumunda kaldıkları okunmuştur. Ceren Tutku Akgör – ‘‘BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA AİT GÜNLÜKLER VE HATIRALAR IŞIĞINDA CEPHELERDEKİ ASKER DAVRANIŞLARINA DAİR BİR DEĞERLENDİRME’’ başlıklı Yüksek Lisans Tezi  [ https://www.sunsavunma.net/vietnam-sendromu-nedir ]

This entry was posted in DURUM VAZİYETİ, HAYATIN İÇİNDEN, TERÖR, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *