DOĞA-EKOLOJİ – KURAKLIK, TARIM VE HAYVANCILIK * Türkiye’yi bekleyen büyük tehlike: Kuraklık hayvancılık ve tarımı bitirebilir

Türkiye’yi bekleyen büyük tehlike:
Kuraklık hayvancılık ve tarımı bitirebilir

Maaz İbrahimoğlu – Haz 20 2021


Bölgelerdeki yağış miktarlarının bazı yerlerde yüzde 60, bazı yerlerde yüzde 50 oranında azaldığını görüyoruz. Özellikle Urfa, Diyarbakır, Silvan, Batman ve Mardin gibi yerlerde sonbaharda yağmur yağmadığı için buğday ve arpa erkenden başak verdi. Böylece hasat dönemine erken şekilde girildi.

Tabii bu durum, hem buğdayın verimini düşürdü hem de samanın az miktarda elde edilmesine yol açtı. Hayvanların otladığı meralar kupkuru kaldı. Otların boyu bazı yerlerde bir karış kadar bile uzamadı. Yine arpa ve küspe gibi ürünlerin de verimliliği bu sene düştü. Böylece yem fiyatları zamlandı. Hayvanlar ve hayvan yetiştiricileri kuraklıktan daha olumsuz şekilde etkilendi.

Yine Dumluca başta olmak üzere pek çok barajın su oranları şimdiden yüzde 10-15 oranlarına düştü. Böylece Güneydoğu Anadolu Projesi sınırları içinde yer alan 5-6 milyon dönümlük tarım alanları sıcaklığın arttığı şu günlerde kuraklık tehdidiyle karşı karşıya kaldı.

Çiftçiler ise DSİ’nin su kanallarından medet ummuyor. Ancak bölgede hayata geçirilen söz konusu politikalar çiftçiye kolaylıktan ziyade engeller çıkartıyor. En başta DEDAŞ gibi kurumlar hem çiftçilerin elektriklerini kesiyor hem de banka hesaplarını bloke ediyor.

Ziraat odaları ve kanaat önderleri ise bugün alınan mercimeğin, buğdayın, samanın ve ekmeğin gelecek yıl bu vakitlerde iki katı fiyatına çıkacağını söylüyor. İddialara göre, çiftçinin mahsulü tüketiciye yetmeyeceğinden ülke tarımda dışarıya  muhtaç hale gelecek. Böylece dışarıdan buğday, arpa, saman ithal edilecek. Bu ürünlerde dışarıya bağlı olan ekonomi büsbütün bağımlı hale gelecek deniliyor.  Ziraatçılar Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş tehlikeye şu sözlerle işaret ediyor:

“Devlet kendi üreticisini desteklemediğinde başka ülkenin üreticisini desteklemek zorunda kalır. Çiftçinin sahipsiz. Önce meteorolojik kuraklık başladı, bu zamanla tarımsal kuraklığı etkiledi. Zamanında ve yeteri kadar yağış gelmediğinde sonradan yağış gelse dahi işe yaramıyor. Önce meteorolojik kuraklık başladı. Sonra tarımsal kuraklık olarak etkisini gösterdi. Son olarak da hidrolojik kuraklık zincire eklendi. Meteorolojik kuraklık yani doğal olarak beklediğimiz yağmurun yağmamasıydı. Nisan’a kadar yağmadı. 2020 sonbaharında başladı kuraklık. Tabii tohum toprakta kaldı. Böylece zarar başladı. Ekinler erken başak verdi. İnsanlar verimsiz şekilde ekinlerini topladı. Hasat hasarla kaldırıldı.”

Demirtaş’ın aktarımlarına göre Marmara ve Karadeniz’in bir bölümü dışında her yer kuraklıktan etkilendi. Özellikle Güneydoğu ve iç Anadolu’da kuraklık çok sert oldu. Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Siirt’e kadar olan bölgede kuraklık etkisi şiddetli oldu. Burada yetişen  kırmızı mercimek, buğday, arpa, gibi ürünler büyük darbe aldı.

Buğdayda yüzde 80’e varan kayıplar oldu. Türkiye’nin 2020 yılında 20.5 milyon ton buğday üretimi vardı. Bazı kuruluşlar bu rakamın yaklaşık 1.5-2 milyon ton kadar düşeceğini söylüyor ama Demirtaş, buna itiraz ederek şöyle konuşuyor: “Ancak bizim tahminimiz 4 milyon ton civarında rekolte kaybımız olacağı yönünde. Bu ne demektir? Geçen yıl yaklaşık 10 milyon ton buğday ithalatı yaptık. Bu sene ise 14 milyon ton ithalatımız olursa şaşmayacağız.”

Devletin çiftçiye yönelik Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) çerçevesinde çiftçilere yönelik bir destek sunuldu. Bu dekar başına 100 lira olarak belirlendi. Ancak çiftçiler bu desteğin kendilerini kurtaramayacağını düşünüyor.

Son yıllarda tarımdaki girdi kalemlerin yüzde 150 oranında arttığını vurgulayan Demirtaş, sözlerini şöyle noktalıyor:

“Tarımsal girdiler zaten arttı. Fiyatlar yüzde 150 oranında zamlandı. Çiftçi borç batağında. Patatese alım garantisi verdiler ama almadılar. Patates depolarda filizlendi. Ama 80 kuruştan aldılar. Zaten maliyeti 90 kuruştu. Yani üretici maliyeti altından ürün verebiliyor. Gerek meyve-sebzede olsun gerekse tahıllarda olsun çiftçiler korumasız. Mesela hibeler veriliyor birine. O da kalkıp hayvancılık yapıyor. 1000 baş hayvana nasıl bakacak? Toprağı yok, merası yok. Denetim olmadan çiftçilik ve hayvancılık Allah’a emanet yapılıyor ve maalesef her yıl farklı bir yere evriliyor hikaye…

Yıllarca konuşuyoruz. Üretim planlaması ve politikası olmadan bu kısır döngü yıllarca devam edecek. Bir bakıyorsun soğan ve patates fiyatı artınca tüketici ayaklanıyor. Ya işte üreticiden kaynaklanmıyor. Planlama olmazsa bunlar devam eder. Türkiye potansiyeli çok yüksek topraklara sahip ama planlama yok. Tarım politikası eksik. Bu şekilde olunca da mazot, elektrik, su fiyatları yükseldi. Gübre fiyatları yükseldi. Derken şimdi yağışlar da olumsuz şekilde etki ediyor ve tarım çok büyük darbe aldı.”

Peki tarım politikaları ne durumda?

DEVA Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı daha ilk kuraklıklar başladığında söz konusu kuraklığın yarattığı ve yaratacağı etkileri anlatan küçük bir raporu kamuoyuyla paylaştı. Ancak artan kuraklığın yarattığı tahribatın büyümesinin ardından  DEVA Diyarbakır İl Başkanı Cihan Ülsen, kuraklık ve yarattığı etkiler üzerine yeni bir açıklamayla mağdurların taleplerini gündeme getirdi.

Ülsen’e göre meselenin iki tarafı var. Birincisi kuraklığın geleceği önceden belli iken devletin herhangi bir önleyici tedbir almaması. İkincisi ise kuraklık meydana geldikten sonra çiftçinin uğramış olduğu zararlar ile kuraklığın yarattığı tahribatı asgariye indirecek bir politikanın uygulanmaması. Yani kuraklığa maruz kalan doğa ve çiftçiler kendi kaderine terk edilmiş durumda. Ülsen, söz konusu yerlerde DEDAŞ ve benzeri kurumlarla vatandaş üzerinde baskı uyguladığını ancak bunları denetleyici mekanizmaların işlevini yapmadığını vurguluyor.  Ülsen konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“İlkel sulama sistemiyle işler iyi kötü götürüldü. Bitirilmesi gereken barajlar zamanında bitirilmeyince ve çiftçiye gerekli su zamanında tedarik edilmeyince bu kuraklık geliyorum demişti. Devlet bu önlemleri almış olsaydı zararları da en aza indirmiş olurdu. Bir de TARSİM denilen bir mesele var. Yani çiftçiye zorunlu olarak yaptırılan sigorta meselesi…

Bu mağduriyet ortada dururken yeni bir mağduriyetle devam demektir. TARSİM söz konusu zararların üçte birini bile ödeyemiyor. Kuraklık gelirken ve kuraklık şu an etkisini sürdürürken, bu TARSİM sigortasıyla hiçbir derde deva olmayan bir politika mevcut. Bu sorunlar zincirleme şeklinde çiftçilerin zararlarını katlaya katlaya bugüne getirdi.”

Kuraklığın doğa ve çevreye verdiği zararın henüz konuşulmadığını ifade eden Ülsen, şöyle devam ediyor:

“Daha bu kuraklığın doğaya ve çevreye verdiği zararları da konuşamadı. Neticelerini daha ileriki zamanda göreceğiz. Hayvancılık bitmişti. Şimdi tarım da bitmek üzere. Çiftçiler ektiklerini biçemedi daha. Çünkü maliyeti hesapladıklarında zararlı çıkıyorlar. Tüm bunlar hükümetin tarım ve çevre politikasının olmadığını gösteriyor.

Bunu sadece çiftçilerin zararı değil tüm bir ülkenin karşı karşıya geldiği bir zarar olarak görüyorum. Son 20 gün içinde gübre fiyatı yüzde 25 arttı. Ama doların fiyatı yüzde 25 arttı mı? Hayır. Mazot fiyatları arttı. Özellikle ÖTV zamlarıyla fırladı. Çiftçi gerekli desteği almazsa tarım ve hayvancılıkta büyük bir sıkıntı yaşayacağız. Tarıma ayrılan destek tutarı göz önüne alınınca çiftçilerin yalnız kalacağımı düşünüyorum.”

Ülsen’e göre devlet sıfır faizle kredi vermeli, gübre fiyatlarında indirim uygulamalı, elektrik faturasını hafifletmeli, çiftçilerin borçları faizsiz ertelenmeli, sulu tarım alanları genişletmeli, GAP, KAP gibi projelerde bir an önce tamamlanmalı, teknolojiden faydalanılmalı ve kuraklığa dayalı tohumlar geliştirilmelidir.

Konuyu meclise getiren parti ise HDP oldu. HDP Milletvekili Mardin Milletvekili Ebru Günay verdiği önergede şu konuları gündeme getirdi:

“Pandemiyle birlikte mazot, gübre, tohum, ilaç gibi girdilerin maliyetleri iki kattan fazla artmıştır. Küresel ısınma ve buna karşı izlenen yanlış politikadan kaynaklı bu sene milletvekili olduğum Mardin’de ekili tarım arazilerinin yüzde 35’i kurumuş durumdadır.

Devletin verdiği destekleme parasına el koyan, gelişi güzel faturalar yazıp çiftçiyi borç batağına sürükleyen DEDAŞ bu yıl da köylerin elektriklerini kesmeye başlamış, araziler sulak olmasına rağmen elektrik olmadığı için çiftçi tarlasına su verememiştir. Yaşanan kuraklığın da etkisiyle Türkiye’nin ihracat üretiminin yarısını karşılayan Mezopotamya Ovası bu yıl ekinsiz kalmış, üretim durma noktasına gelmiştir.

Sadece Kızıltepe Ovasında bu yıl için yüzde 30’luk rekolte düşümü öngörülmektedir. Tarımda yıllardır yaşanan sorunların önüne geçmek için öncelikle DEDAŞ’ın çiftçiler üzerinde sürdürdüğü bu uygulamalardan vazgeçilmeli, çiftçinin borcu ötelenmeli ve taksitlendirilmelidir.”

Diyarbakır Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Sayın Süleyman İskenderoğlu ise söz konusu coğrafyada kuraklığın sonbaharda başladığını ama insanların geç fark ettiğini belirtiyor. yaşadıklarını aktaran İskenderoğlu, “ Ekimin son haftasından itibaren kısıtlı yağış geldi. Şu an ise kurak kapıda değil bildiğin içeride yangın var. Çiftçi perişan bir durumda. Ben Silvan Projesi’nin bitmesi için her yere yazıyorum.  Elimden geleni yapıyorum. Orada 2 milyon 390 bin dönüm arazi var. Dicle Barajı’nın altında 400 bin dönüm arazi var. Ergani ile beraber toplam 3 milyon dönüm araziye dayanıyor ama maalesef bu araziler şu an tehlike altında” diye konuşuyor.

İskenderoğlu’na göre bu süreçte her şey olumsuz. Evvela girdi kalemlerinde yüzde 150-200 kadar zamalanma var. Buna mukabil su yok, yağış gelmedi. Üstüne bir de alınan mahsul hem verimsiz hem de az. Tüm bunların çiftçiye borç batağına sürüklediğini aktaran İskenderoğlu, “Eldekinden oldu. Çiftçi perişan, hayvancılık zaten durgundu. Şimdi yağış gelmeyince arazilerde ve meralarda ot yetişmez oldu. Çiftçi ürün kaldıramadı. Hayvan için yem ve saman lazım. Ortada o da yok. Maalesef buna devlet ya da başka kurumlar henüz bir destek sunmadı. İnsanların bunu gündeme getirmesi lazım“ diyerek sözlerini noktalıyor.

Diyarbakır’da çiftçilik yapan Mehmet Balık ise arazilerde su sıkıntısının başladığını ve insanların maddi anlamda çok yoksullaşdığını söylüyor. Genç çiftçiye göre kuyu açma maliyeti yüksek. Sondaj parası ve elektrik parası gibi giderleri var. Kanaldan su alan çiftçilerin elektrik ve su paralarını ödemekte zorlanıyor.

“Bir sondajın maliyeti 2000-2500 liraya varabiliyor. Bu aynı zamanda çiftçinin cebinden giden bir paradır. Çiftçi kendi imkanlarıyla bu kuyuyu açıp çalıştırıyor. Öbür yandan  devlet kanal yapıp su getirdiğinde onun maliyeti günlük 60-70 TL kadar. Kendi imkanı ile su çıkartan daha çok maliyet ödüyor. Böyle bir çarpık düzen de var. Çiftçiler kuraklık TARSİM’inden faydalanmaya çalıştı. Bu yıl herkes başvurdu ama doğru dürüst bir ödeme vs olmadı” diyen Balık, sözlerini şöyle bitiriyor: “Çiftçinin diyelim ki harcama kalemleri diyelim 200 TL. 200 TL harcayan insan 500 TL kadar ürün kaldırmaya çalışır. Ancak şu an çiftçi koyduğu 200 TL karşılık 300 TL dahi kaldıramıyor.”


https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/tarim/turkiyeyi-bekleyen-buyuk-tehlike-kuraklik-hayvancilik-ve-tarimi-bitirebilir?amp

This entry was posted in DOĞA - ÇEVRE, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, DOĞAL YAŞAM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *