AKP BİR MİSYON GRUBU OLARAK, TÜRKİYE’Yİ ZENGİNLEŞTİRMEK İÇİN DEĞİL, TÜM VARLIKLARINI SATARAK “YOKSULLAŞTIRMAK, EKONOMİYİ ÇÖKERTMEK” KENDİLERİ ZENGİNLEŞMEK İÇİN GELMİŞTİR * Ülkede “Anahtar teslimi satışlar” devam ediyor

Ülkede “Anahtar teslimi satışlar” devam ediyor

Orhan Özkaya (Yazar)

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu her fırsatta “Tank Palet Fabrikası” nı hiç bedel alınmadan satılmasını sürekli dile getiriyor. Ancak bu kez de Kırıkkale’ deki MKE’nin özelleştirilerek, şirkete dönüştürülmesi ve satılması gündeme gelince isyan kat sayısı katlanarak arttı. Sigortaları yandı… Kırıkkale MKE işçileri, çalışanları halkla birlikte sokağa döküldü. Esnafın tepkisi daha sert oldu; kentin boşalması, tüm varlığının yok olması olarak değerlendirilip geleceğin karanlık bir deliğe dönüşeceğini görmeleri, öfke selini iyice körükledi.

Bu arada savunma sanayinin altın değerindeki kurumu, “HARP ARGE” nin Hollandalı bir şirkete satıldığı açıklamaları Meclis kürsüsünden daha önce dile getirilmesi, anımsanmaya başladı. Artık bu satışlar twitter üzerinden halka duyuruluyor, milli duygu ve tarih üzerinden hamaset nutukları atarak satışlar sümen altı yapılıyor. Ülkede “Anahtar teslimi satışlar” artarak devam ediyor. Harp Arge’ nin ürettiği dronlarla Afrin harekâtı başarıya ulaşmış ve hudut karakolları, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından kullanıldığı düşünüldüğünde, bu satışın normal görülemeyeceği ortaya çıkmıştır.

Halkın ordusu ve emniyet güçleri için üretim yapan milli hiçbir kurumun yabancılara satışı, kabul edilemez ve bu kadar kolay olamaz, olmamalı…

Savunmanın anahtarı yabancıların eline ancak savaşla geçer

Ülkemiz, bu satışlarla harp sanayisindeki ithalatçı konumunu daha da yoğun hale getiriyor; yerli ve milli sloganları yüzeysel gösteri amacını aşamıyor. Savunma sanayimiz, teknolojimiz ve insan kaynaklarımız, yabancıların kıskacına alınmış, son zamanlarda özellikle Hollanda’ nın iştahını kabartıyor. Cumhuriyet’in tüm kazanımları birer birer satılmış durumdayken; ne üreteceğimize, ne kadar üreteceğimize küresel elitler karar verirken, topraklarımızı, fabrikalarımızı, en büyük istihdam kaynağımız KİT’lerimizi, hem de iyeliğiyle elimizden alırlarken teslim olmayı seçmek halkımızın kabul etmeyeceği bir stratejidir.

Dönemin Maliye Bakanı, limanların ve KİT’lerin, 2 Kasım 2002-25 Temmuz 2017 dönemleri arasındaki satışlarından, 59 milyar 558 bin 255 dolar sağlanmasından kıvanç duyması yürekleri dağlıyor. Limanlar savunma ve güvenlik gibi ülke yararı yönünden vazgeçilmez ve devredilemez stratejik özellikleriyle kamu malı olmak zorunda. Ayrıca bu özelleştirmeler, mahkeme kararlarına çarparak hukuksal nitelikleri darmadağın olmasına karşın hukuk ortadan kaldırılarak gerçekleştiriliyor.

Limanlarının egemenliğini yitirmiş bir ülke, ulusal egemenliğini de yitirir. Bütün bunlar saptanabilenler, bir de saptanamayanlar, halkın bilincinden kaçırılanlar var. KİT’lerin yabancıların eline geçmesi ve milli ekonominin yok edilmesiyle, üretim araçları mülkiyeti yabancıların eline geçti; yani ülke varlıklarının tapusu elden çıkmış oldu. Bu, halkın özellikle gençliğin işsiz kalmasının ana unsurları ve ekonomik çöküş olarak karşımıza çıkıyor.

Tarihin sayfaları halkın direnme gücüyle doludur

Bu tür satış açıklaması yapanlar küresel elitlerin gözdeleri olmayı da sürdüremiyorlar, silinip gidiyorlar; Unakıtan örneği gibi… Şeker fabrikalarının, Tekel kurumunun, bankalarının, suların, barajların, eğitim ve sağlığın bir meta gibi pazarlanmasının sürdürülemeyeceği ortada…

Yeraltı ve yerüstü tüm varlıkların elden çıkartılması; tarım ve hayvancılığının yok edilmesi; mera, otlak, yaylak, kışlak ve harman yerlerinin pazarlanması, toprakların iyeliğiyle karşılıksız satılması yürekleri dağlamayı sürdürüyor. Bütün bunlara karşın bir de vatandaşlık armağan edilerek elden çıkarılması, halkımızın milli nesi var nesi yok hepsinin küresel sermayeye devredilmesi üstü örtülemeyecek kadar büyük bir suç teşkil etmektedir.

Enerji santralleri; Yatağan, Seyit Ömer, Elbistan, Seydişehir Santrali Oymapınar barajı hediye edilerek, Ereğli Demir-Çelik, İskenderun, Aliağa, Pet-Kim, Karabük Demir-Çelik, TEKEL, Et-Balık Kurumu ve Ordu mensuplarının dişinden tırnağından arttırdığı tasarruflarıyla kurdukları Oyak Bank gibi gözde kurumlar küresel sermayeye teslim edildi. Son olarak PTT’nin T’si olan Telekom’un başına gelenler ortada…

Atatürk’ün vasiyeti İş Bankası üzerinde yürütülen dayatmalar, bu yerli ve milli kurumu, dünya ölçeğinde bir bankacılık simgesi, övünç kaynağı olmuş, ülkenin bankacılığının yüz akı kurumu satmaya çalışmak… Atatürk döneminin karizmatik kuruluşu, bin bir emekle meydana getirilen ve uğruna “Onuncu Yıl Marşı” düzenlenen ve hâlâ bestesi dillerden düşmeyen, devlet kurumu ve Doğu Anadolu dağlarının sadece kazma kürekle aşıldığı TCDD, acımasızca satıldı. O heyecan yok sayıldı… O’nun halkına vasiyet ettiği “Atatürk Orman Çiftliği” ise darmadağın edilerek talan edildi.

TUİK artık satışları gizleyemez durumda

Borç batağında, tamamen tüketim toplumuna dönüşen halkımız, samanı ve son olarak çiğdem çekirdeğini dahi Çin’den ithal eder hale geldi. Mühendis, doktor, pilot ithalinden sonra Çin’den işçi ithali dönemi başladığı medya organlarında açıklama yapılarak dünyaya ilan ediliyor. Oysa ilk dönemlerde, bu değerli üretim kaynaklarının satışıyla ilgili rakamlar halktan gizleniyor;

“Ne var canım, biz de onlardan konut, fabrika ve arazi satın alıyoruz. Toprak orda duruyor, sırtlanıp da mı gidiyorlar?” şeklindeki küresel kafaların, liboş tayfasının değerlendirmeleri, ortam yumuşatılma malzemesine dönüştürülüyordu. Yani “karşılıklılık” ilkesine sığınılıyordu…

Daha sonra ne bu ilke kaldı ve ne de söylemler… Hepsi küresel efendilerin emrine girdi; bir de konut alanlara vatandaşlık armağan edilir oldu. Üretimsiz kalan halk, borçlanma ekonomisinin kölesi haline getirilmiş, sadece oy deposuna dönüştürülerek, bağımsızlığını yoksulluk tutsaklığının döngüsünde erimeye terk etmeye başladı. KİT’leri yok ederek ve Büyük Şehir Yasaları’ yla köyleri mahalleye dönüştürerek; üretimden çiftçiyi, köylüyü dışlayarak; tütüne, pancara, pamuğa, üzüme ve tüm üretim alanlarına AB ve ABD kotaları koyarak, küresel efendilerin emrine girmek itibar göremez. Türk tütünü yerine Torbalı Fabrikaları’ndan Virginia tütününü tüttürüp, yoksulluğu bu ülkenin kaderi haline getirmek; gelişim, değişim ve yenilenme olarak sunmak geçerli olamaz.

Ülke borç alarak ömrünü sürdürmeye çalışmakta, gelecek kuşakları borçlanmaya tutsak yapmakta ve bu gündemleri halkın gözünden ve kulağından uzak tutmak için yapay gündemler yaratmak süreklilik kazanmakta… TUİK verilerini, artık halktan kaçırmaya gerek bile duymuyor. 2018 yılı Ocak- Haziran döneminde Türkiye genelinde yabancı uyruklu kişilere toplam, 11 bin 816 konut satışı gerçekleştirildiğini ilân ediyor.

Bu artış 2017’ye göre yüzde 18. 8 şeklinde arttı diyerek övünç duyuyor. İstanbul’da bu dönemde yabancı uyruklular 3 bin 999 konut sahibi olduğu vurgulanıyor, Antalya’da Ocak-Haziran 2020’de satılan konut sayısı 2 bin 883’e yükseldiği iftiharla sunuluyor. Sırasıyla Bursa, Yalova, Trabzon, Mersin, Aydın, Muğla ve Sakarya olarak saptanıyor. Konut satışlarında yönelim Avrupa ülkelerinin yerine; Irak, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülke vatandaşlarına kaymış durumda. İşte ülke gündemini değiştirerek gizlenen çıkmazların neler olduğu artık çok net görülüyor.

Savunma sanayi kurumlarımızın anahtarının, yabancılara altın tepsi ile sunulmasına “dur!” demek, hem halkımızın ve hem de muhalefetin en öncelikli görevi… Kürsüde değil, alanlarda muhalefet sağlanmalı… Bu duruma halkımızın duyarsız kalacağını hesaplayarak iktidarda kalınamaz. Çünkü tarih, bu hesap hataları ve yanılgılarla doludur… Aslında tarihin sayfalarına kazınarak yer alan mücadelelerin en somut olanlarından birisinin de özelleştirmeler olduğu biliniyor. Zira ülkede en büyük adaletsizlik örneği özelleştirmeler ve onunla gelen işsizlik afetidir.

This entry was posted in Ekonomi, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, ÖZELLEŞTİRMELER, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *