OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL (16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm X

OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL
(16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm X
Naci Kaptan – 12.04.2021

BAĞLANTILI YAZILAR
BÖLÜM I                                https://nacikaptan.com/?p=87261
BÖLÜM II                               https://nacikaptan.com/?p=87371
BÖLÜM III                             https://nacikaptan.com/?p=87397
BÖLÜM IV                              https://nacikaptan.com/?p=87573
BÖLÜM V                                https://nacikaptan.com/?p=87731
BÖLÜM VI                              https://nacikaptan.com/?p=87830
BÖLÜM VII                             https://nacikaptan.com/?p=87914
BÖLÜM VIII                           https://nacikaptan.com/?p=88129
BÖLÜM IX                              https://nacikaptan.com/?p=88147
BÖLÜM X                                https://nacikaptan.com/?p=88599
BÖLÜM XI                               https://nacikaptan.com/?p=88748
BÖLÜM XII                             https://nacikaptan.com/?p=88766

Türkiye’yi kuran ve Türk Milletini yok olmaktan kurtaran Gazi Paşa’yı,
Mavi gözlü sarı Kurt’u, Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve saygıyla anarak;

Aşağıdaki yazı dizisini hatırlatmak adına “Keşke Yunan kazansaydı” diyeni/leri,  sarayda onurlandıranlara, Madalyalardan Atatürk’ün rölyefini kaldıranlara, T.C.yi silenlere, Andımızı yasaklayanlara, Cumhuriyet tarihi derslerinden Atatürk’ü ve İnkîlap derslerini kaldıranlara, namaz kılıyor gibi yaparak Vatan topraklarını, milli birikimlerimizi gizli pazarlıklarla yabancılara ve işbirlikçilere devredenlere, ithaf ediyorum. Bu kişilere ve benzerlerine Türkiye’mizin bugünlere nasıl geldiğini tekrar hatırlamak için İstanbul’un işgalini ve İstanbul’da işgal sürecinde günlük yaşamı anlatan bu yazı dizisini okumanıza sunuyorum.

Tarih; 28 Haziran 1914 -1 Nisan 1921
SULTAN REŞAT, İstanbul’u ziyaret eden İngiltere’nin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Poe onuruna, 28 Haziran 1914 akşamı Dolmabahçe Sarayı’nın şölen salonunda 120 kişilik bir yemek veriyordu. Konukların tören giysileriyle katıldığı görkemli yemeğin ortasında, salonun büyük kapılarından biri yavaşça aralandı, bir saray görevlisi eşikte durup bekledi.
Teşrifat Memuru Ercüment Ekrem Talu, sessizce kapıya yaklaştı. Bir Olağanüstülük olduğunu anlayan Teşrifat Nazırı da hızla yanlarına geldi. Yaşlı Padişah, dikkatini dağıtan bu davranışlardan rahatsız olmuştu. Yorgun gözlerini Teşrifat Nazırına çevirdi. Nazır büyük bir saygıyla yaklaştı, eğildi, olayı bildirdi:
Bir Sırplı, Avusturya Veliahtı Arşidük Ferdinand’ı, Saraybosna’da öldürmüştü.
Haber hızla sofrayı dolaştı. Saray orkestrası sustu. İki teşrifatçı ağır koltuğu usulca geri çektiler. Sultan Reşat, zorlukla ayağa kalkarak, başsağlığı dilemek için Avusturya-Macaristan Büyükelçisine doğru yürüdü. Yemek sona erdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun üst yöneticileri, ertesi gün, amirallik gemisinde verilecek yemeğe çağrılıydılar. Ama İngiliz Akdeniz Filosu, sabah haber vermek gereğini duymadan İstanbul’dan ayrılmıştı.
Bir ay süren diplomatik kargaşadan sonra su, kaynama noktasına ulaştı. 28 Temmuz 1914 günü, Avusturya-Macaristan İmparatorluğumun Tuna filosu, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ı bombaladı. Dünyayı bölüşmekte anlaşamayan büyük devletler, hesaplaşmak için böyle bir fırsat bekliyorlardı. Savaş bir salgın hastalık gibi dört bir yana yayıldı. Almanya ardarda Rusya, Fransa ve Belçika’ya savaş açtı. Bunu, 4 Ağustosta İngiltere’nin Almanya’ya karşı savaşa girmesi izledi. Sonunda, savaşa katılacak ülkelerin sayısı otuzu bulacak, on milyon insan ölecek, on beş milyon insan sakat kalacak, dört imparatorluk yıkılacak, yeryüzünün siyasi haritası değişecektir.
Osmanlı İmparatorluğu Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında savaşa girer.
Bunun üzerine İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener bir açıklama yapar:
“Türkiye’yi yok edinceye kadar savaşacağız!” Türkiye önemliydi. Çünkü İngiltere’nin egemenliği altında, bir Türk zaferinin cesaretlendirmesinden korkulan 300 milyona yakın Müslüman bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nu hızla dize getirerek, Müslümanların bağımsızlık heveslerini bastırmak, İngiltere açısından şarttı.
Emperyalistler arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması, 6 gizli anlaşma ile karara bağlanır. 1917 yılında ABD, İngiltere ve yandaşlarının yanında yer alırken, Çarlığı deviren Bolşevikler, kendi iç kavgalarını sonuçlandırmak için savaştan çekildiler.
Zavallı Anadolu, beş cepheye, durup dinlenmeden kan ve can pompalıyordu. O kadar ki dört yıl süren savaşın sonuna doğru, yaşı kaç olursa olsun, kilosu 45’i geçen her genç cepheye sürülecektir.
Bulgaristan Eylül sonunda, teslim bayrağını çeker. Almanya ile bağlantı kesilir. İttihat ve Terakki iktidarı yenilgiyi kabullenerek mütareke ister. Osmanli İmparatorluğu, 17. yüzyıldan beri hızla gerileyerek sonunda bir yan sömürge olmuş, süslü bir operet imparatorluğuna dönmüştür. Savaştan iyice tükenmiş olarak çıkar. Süsü de dökülmüştür.
Pantürkizm Hazar kıyılarında, Panislamizm Arabistan çöllerinde ölmüş, elde yalnız bitkin ve yoksul Anadolu kalmıştır. 30 Ekim 1918’de İngiliz deniz üssü Mondros’ta mütareke anlaşması imzalanır. İttihat ve Terakki’nin başlıca yöneticileri, başta Enver, Talat ve Cemal Paşalar olmak üzere yurtdışına kaçar.
Osmanlı Devletine ve Türklere karşı, ortaçağın haçlı anlayışıyla yeniçağın ürünü emperyalizmi kaynaştıran acımasız bir politika uygulanacaktır. İlk adımda Osmanlı orduları dağıtılır, silahlar toplanmaya başlar, donanma gözaltına alınıp ulaştırma ve haberleşme kurumlarına el konulur. 337.000 asker terhis edilir.
Gizli anlaşmalara uygun olarak, İtalyanlar Güneybatı Anadolu’yu, Fransızlar -Ermenilerle birlikte- Çukurova’yı, İngilizler Musul ve Güneydoğu Anadolu’yu işgal ederler. Çanakkale, Mudanya, Samsun ve Merzifon’a İngiliz, Zonguldak ve Doğu Trakya’ya Fransız, Konya’ya İtalyan birlikleri yerleşir.
Ermenilerin yakıp yıktığı Kuzeydoğu Anadolu, yeniden Ermenilere açılacaktır. Doğu Karadeniz’de Pontus devletini kurmak için silahlanmış Rum çeteleri faaliyete geçerler. İstanbul ortaklaşa işgal edilir.
Turgut Özakman – ŞU ÇILGIN TÜRK’ler

Amiral Robeck’den Lord Curzon’a gönderilen ve 16 Mart’ta
İstanbul’da neler olduğunu bildiren yazı ise şöyleydi:
“16 Mart sabahı İstanbul işgal edildi, saat 10.00’da müttefikler İstanbul’u işgal ettiler. Askeri otoriteler her tedbiri aldı, Harbiye ve Bahriye Nezaretleri işgal edildi. Postahaneler, telefon ve telgraflar kontrol altına alındı. Sadrazam büyük bir hayrete düştü. Sultan müttefiklerle çalışmaktan hoşlandığını, fakat işgale üzüldüğünü bildirdi. Muhtelif tevkifler yapıldı, mukavemet eden beş Türk askeri öldürüldü, bir de İngiliz öldü. Wilson karşı koyan herkesin en şiddetli cezalandırılacağını bildiren bir beyanname yayınladı. Türk halkı şimdilik iyi hareket ediyor”,
İtalyan Askeri Ataşesi Albay Vitale, 16 Mart 1920’de Başbakanlık, Dışişleri ve Savaş Bakanlıklarına gönderdiği telgrafta, işgali şu şekilde anlatıyordu:
“Bu sabah postane ve telgraf merkezleri, Bahriye ve Harbiye Nezaretleri işgal edildi. Gece boyunca kırk kadar milliyetçi tutuklandı. Türkler işgale karşı direniş göstermediler ve önemli bir olay meydana gelmedi. İngiliz komutanının idare ettiği kendi birlikleri tarafından işgal edilen bakanlıkların ve resmi merkezlerin işgaline İtalyan ve Fransız birlikleri katılmadılar; bunlar ikinci derecede önemli yerlerin işgaline ve genel asayişin sağlanmasına iştirak ettiler. Bugün saat 18’de her şey sakindi”.
Fransa’daki gazeteler ise, işgal haberini verirken, Fransa’nın Türkiye’deki prestijinin gölgelendiğini, İstanbul’daki Fransız kurum ve yerlerinin de İngilizler tarafından işgal edildiğini, Fransız dostu Türk aydınlarının tutuklandığını, İstanbul’da bir İngiliz kontrolü kurulup Fransa’nın ikinci plana itildiğini yazıyorlardı.
MECLİS BASILIYOR, MEBUSLAR, PAŞALAR, AYDINLAR DÖVÜLEREK TUTUKLANIYOR
İtilaf kuvvetleri resmi işgal ile birlikte yapmayı planladıkları tutuklamalara da hemen başladılar. Tutuklananların suçu Anadolu’daki Milli Mücadele ile işbirliği içinde olmaktı. İlk gün iki Ermeni tercümanla Mebusan Meclisi’ne gelen İngiliz polisler ve başlarındaki İngiliz haber alma subayı Yüzbaşı John Bennett, Kara Vasıf Bey’i ve Rauf Bey’i tutuklamaya geldiklerini söylediler. Başkanvekili Abdülaziz Mecdi polislerden, bu kişileri meclisten zorla götürdüklerine dair bir belge aldıktan sonra, Kara Vasıf ve Rauf Bey İngiliz polislerinin arasında Meclis’ten ayrıldılar.
John Bennett hatıralarında bu olayı aktarırken, tüm mebusların tutuklanıp Malta’ya sürülme kararı alındığını, aynı zamanda bu işin müttefik emniyeti tarafından değil, üniformalı ordu birlikleri tarafından yapılmasının istendiğini söyler. Fakat kendisinin Türk evlerinin fiziki durumundan dolayı kaçışın çok rahat olacağını bildirmesi üzerine, evlerin sivil ajanlar tarafından da izlettirilmesinin emredildiğini ve bu işi Taşnak Sütyun üyesi olan üç yüz kadar Ermeni ile çözdüğünü, sonuç olarak akşama kadar seksen beş mebusun hapsedildiğini belirtir.
Yine aynı gün Seryaver Naci Bey, Cemal Paşa, Cavid Paşa, Ayan Üyesi Çürüksulu Mahmud Paşa tutuklandı. Şehzade Tevfik, Osmanlı prensesi olan eşiyle birlikte tutuklandı, Erkan-ı Harbiye Reisi Cevat Paşa evinden yatak kıyafeti ile ve elleri bağlı olarak çıkarılırken, Dr. Esat Paşa da evinden aynı kıyafette ve sürüklenerek çıkarılmış, hatta yolda dövülmüştü. Cemal Paşa’nın konağında bulunanlar, İngiliz askerlerine direnmeye çalışınca iki İngiliz, beş Türk
askeri yaralanmıştı.
Ayrıca Edirne Mebusu Şeref Bey, Faik Bey ve Numan Usta’da tutuklandılar. İtilaf kuvvetleri aleyhinde, Anadolu’daki harekete taraftar yazılar yazan gazetelerin yazarları da tutuklandı. Ahmet Emin Yalman, Velit, Süleyman Nazif ve Celal Nuri bunlardan bir kaçıydı.
İşgalle birlikte seksen beş milletvekili, altmış kadar subay ve yüksek bürokrat tutuklandı. Tutuklananlardan, Çürüksulu Mahmut Paşa, İzmir Milletvekili Hasan Tahsin Bey, Mehmet Esat Paşa, Hüseyin Rauf Bey, Albay Galatalı Şevket Bey, Kara Vasıf Bey, Mehmet Şeref Bey, Ahmet Faik Bey ve Numan Usta 18 Mart’ta Malta Adası’na sürüldüler. Ayrıca 18 Mart’ta eski Harbiye Nazırı Cemal Paşa, eski Erkan-ı Harbiye Reisi Cevat Paşa da Malta’ya sürülenler arasındaydı ve o gün toplam 11 kişi “Benbow” (Bombay) gemisiyle yola çıkarılıp 22 Mart’ta Malta Adası’na ulaştılar.
18 Mart günü Mebusan Meclisi son toplantısını yaparak bir önerge kabul etti.
Bu önergede “Anayasa’nın 7. maddesi gereğince barış, ticaret, toprak bırakılması ya da eklenmesi, Osmanlı tebaasının özlük ve kişisel haklarıyla ilgili ve devletçe harcama gerektiren antlaşmalar Meclis’in onayına bağlıdır. Genel savaşın ülkemiz için çok kötü koşullar içinde sona ermesi üzerine acı bir tarihsel görevi yerine getirmek için toplanan Meclis-i Mebusan’ın son günlerde Hilafet ve Saltanat merkezinde olağanüstü durumların meydana gelmesi ve Meşrutiyet’le yönetilen tüm ülkelerde milletvekillerine tanınan dokunulmazlık ve korumanın, olaylar yüzünden işlerliğini yitirmesi dolayısıyla milletvekilliğinin gerektirdiği görevlerin ülkenin içinde bulunduğu durumla bağdaştırılması olanağından yoksun kalmıştır.
Her şeyden önce düşünce ve vicdan hürriyetine dayanması gereken bu kutsal görevin tam güven içinde yerine getirilmesine olanak verecek durumun yeniden elde edilmesine kadar Meclis toplantılarının ertelenmesini öneririz” deniyordu ve Meclis bu önerge ile çalışmalarının tatil etti. 11 Nisan 1920’de de padişah Meclis-i Mebusan’ı feshetti.

İstanbul’un Resmen İşgaline Mustafa Kemal
Paşa’nın ve Heyet-i Temsiliye’nin İlk Tepkisi
20 Ocak 1920’de İtilaf Devletleri’nin, Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Erkan-ı Harbiye Reisi Cevad Paşa’nın görevden alınmaları konusunda verdikleri nota üzerine, Mustafa Kemal Paşa, 22 Ocak 1920’de Kazım Karabekir Paşa’ya bir telgraf çekerek, İngilizler İstanbul’da tecavüzü artırarak nazır ve mebuslardan bazı kişileri, özellikle Rauf Bey’i tutuklarlarsa karşılık olarak Anadolu’da bulunan İngiliz subayların tutuklanacağını, bu yüzden Erzurum’da bulunan Rawlinson’u kaçırmamak için gerekli tedbirlerin alınmasını istemişti.
11 Mart 1920’de 14.Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’ya çektiği acele telde, Fransız kaynaklarından öğrenildiğine göre, İngilizlerin birkaç güne kadar Harbiye Nezareti’ni işgal edecekleri, bütün subayların sivil gezmeye mecbur tutulacaklarını, hapsedilecekler için listeler düzenlendiğini bildiriyordu.
13 Mart’ta Meclis-i Mebusan üyelerinden Kara Vasıf, Hüseyin Rauf, Yunus Nadi ve Bekir Sami Beylere çektiği telgrafta da, her ihtimale karşı, özellikle Anadolu’da bulunmaları yararlı olacak arkadaşların Anadolu’ya geçmelerini, gerektiğinde süratle ve emniyetle Anadolu’ya geçmek için şimdiden tertibat almaları gerektiğini belirtmişti.
15 Mart’ta Kazım Karabekir’e çektiği telde ise, İtalyan kaynaklarından, İstanbul’un 16 Mart günü İngilizler tarafından işgal edileceği ve bazı milletvekillerinin tutuklanacağı söylentilerinin duyulduğunu bildirmişti.
MUSTAFA KEMAL PAŞA ANADOLU’DA OLAN İNGİLİZ SUBAYLARI TUTUKLATIYOR
Mustafa Kemal Paşa, 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmi işgalini telgrafçı Manastırlı Hamdi Bey’den öğrenince, Anadolu’da bulunan İngiliz subaylarının İstanbul’un Resmen İşgaline Mustafa Kemal Paşa’nın ve Heyet-i Temsiliye’nin İlk Tepkisi 20 Ocak 1920’de İtilaf Devletleri’nin, Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Erkan-ı Harbiye Reisi Cevad Paşa’nın görevden alınmaları konusunda verdikleri nota üzerine, Mustafa Kemal Paşa, 22 Ocak 1920’de Kazım Karabekir Paşa’ya bir telgraf çekerek, İngilizler İstanbul’da tecavüzü artırarak nazır ve mebuslardan bazı kişileri, özellikle Rauf Bey’i tutuklarlarsa karşılık olarak Anadolu’da bulunan İngiliz subayların tutuklanacağını, bu yüzden Erzurum’da bulunan Rawlinson’u kaçırmamak için gerekli tedbirlerin alınmasını istemişti.
11 Mart 1920’de 14.Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’ya çektiği acele telde, Fransız kaynaklarından öğrenildiğine göre, İngilizlerin birkaç güne kadar Harbiye Nezareti’ni işgal edecekleri, bütün subayların sivil gezmeye mecbur tutulacaklarını, hapsedilecekler için listeler düzenlendiğini bildiriyordu.
13 Mart’t Sami Beylere çektiği telgrafta da, her ihtimale karşı, özellikle Anadolu’da bulunmaları yararlı olacak arkadaşların Anadolu’ya geçmelerini, gerektiğinde süratle ve emniyetle Anadolu’ya geçmek için şimdiden tertibat almaları gerektiğini belirtmişti.
15 Mart’ta Kazım Karabekir’e çektiği telde ise, İtalyan kaynaklarından, İstanbul’un 16 Mart günü İngilizler tarafından işgal edileceği ve bazı milletvekillerinin tutuklanacağı söylentilerinin duyulduğunu bildirmişti.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmi işgalini telgrafçı Manastırlı Hamdi Bey’den öğrenince, Anadolu’da bulunan İngiliz subaylarının tutuklanmalarını emretti. Yine misilleme amacıyla Erzurum’daki İngiliz Kontrol Karargâhı dağıtıldı, Yarbay Rawlinson tutuklanırken “Erzurum halkının galeyanından korunması” gerekçesi ileri sürüldü, ertesi gün de Amasya’da Yüzbaşı Forbes tutuklandı.
İstanbul’un işgaline misilleme olarak yapılan bu tutuklamalarda hangi İngiliz subayının tutuklandığı ve tutuklanma tarihleri kesin belli değildir fakat İngiliz gizli ajanlarının edinebildiği kırıntı bilgilere göre yaklaşık otuz kadar İngiliz askeri esir alınmıştır.
Yine Mustafa Kemal Paşa’nın Kazım Karabekir’e gönderdiği ve “bu telgrafı bir dakika tehir eden hain-i vatandır” ibaresini eklediği telgrafta da Geyve Boğazı’nın işgali ile demiryolu köprüsünün tahrip edilmesini, Geyve Ankara, Pozantı mıntıkasındaki demiryolu hat ve malzemesine el koymak üzere hat boyundaki İtilaf kuvvetlerinin silahlarının alınarak tutuklanmalarını, Konya’da Anadolu hat komiser yardımcısının derhal demiryollarına el koymasını ve emrine uymayan memurları cezalandırmasını, İstanbul ile haberleşmenin sağlandığı tel hatlarının çoğu Geyve’den geçtiğinden, Geyve santralinin askerlerce derhal işgal edilmesini bildirmişti.
Mustafa Kemal Paşa İstanbul ile haberleşmenin kesildiği günlerde, mülki ve askeri memurların Heyet-i Temsiliye ile irtibat kurmalarını emretmiş, 16/17 Mart’ta Sivas’taki 3.Kolordu Kumandanı Selahattin Bey’e çektiği telde, İstanbul’un ve telgrafhanelerin işgali yüzünden İstanbul ile doğrudan haberleşmenin mümkün olmadığını, milletçe birlikte alınması gerekli tedbirlerin sağlanması için Osmanlı vilayetlerindeki mülki ve askeri memurların “Heyet-i Temsiliye ile muhafaza-i irtibat” kurmalarını, bunun Osmanlı kanunlarının yürürlüğüne hiçbir zarar getirmeyeceğini, yasadışı hiçbir işlem yapılmamasını bildirmişti.
Yine İstanbul ile resmi veya özel bütün telgraf haberleşmesinin ve telgraf memurlarının gizli haberleşmesi yasaklanmış, özellikle düşmanın tebliğlerini Anadolu’da yayanlar ve Anadolu’daki haberleşmeyi İstanbul’a gönderenlerin casus kabul edilip, şiddetle cezalandırılması istenmişti.

Turgut Özakman – ŞU ÇILGIN TÜRKLER
Fatma Afyoncu –  http://www.tesis.org.tr/assets/view/userfile/249525.pdf

Naci Kaptan Bölüm X – Devam edecek
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *