OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL (16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm XI

OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL
(16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm XI
Naci Kaptan – 16.04.2021

BAĞLANTILI YAZILAR
BÖLÜM I                                https://nacikaptan.com/?p=87261
BÖLÜM II                               https://nacikaptan.com/?p=87371
BÖLÜM III                             https://nacikaptan.com/?p=87397
BÖLÜM IV                              https://nacikaptan.com/?p=87573
BÖLÜM V                                https://nacikaptan.com/?p=87731
BÖLÜM VI                              https://nacikaptan.com/?p=87830
BÖLÜM VII                             https://nacikaptan.com/?p=87914
BÖLÜM VIII                           https://nacikaptan.com/?p=88129
BÖLÜM IX                              https://nacikaptan.com/?p=88147
BÖLÜM X                                https://nacikaptan.com/?p=88599
BÖLÜM XI                               https://nacikaptan.com/?p=88748
BÖLÜM XII                             https://nacikaptan.com/?p=88766

Türkiye’yi kuran ve Türk Milletini yok olmaktan kurtaran Gazi Paşa’yı,
Mavi gözlü sarı Kurt’u, Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve saygıyla anarak;

Aşağıdaki yazı dizisini hatırlatmak adına “Keşke Yunan kazansaydı” diyeni/leri,  sarayda onurlandıranlara, Madalyalardan Atatürk’ün rölyefini kaldıranlara, T.C.yi silenlere, Andımızı yasaklayanlara, Cumhuriyet tarihi derslerinden Atatürk’ü ve İnkîlap derslerini kaldıranlara, namaz kılıyor gibi yaparak Vatan topraklarını, milli birikimlerimizi gizli pazarlıklarla yabancılara ve işbirlikçilere devredenlere, ithaf ediyorum. Bu kişilere ve benzerlerine Türkiye’mizin bugünlere nasıl geldiğini tekrar hatırlatmak için İstanbul’un işgalini ve İstanbul’da işgal sürecinde siyasi gelişmeleri ve günlük yaşamı anlatan bu yazı dizisini okumanıza sunuyorum.
Naci Kaptan

Osmanlı çöküş ve çözülüş dönemine girmiştir.

1918 yazında, Sultan Reşat’ın ölümü üzerine VI. Mehmet sanıyla 36. padişah olarak tahta çıkan Vahidettin, devletin ve tahtının geleceğini, dönemin süper devleti İngiltere’nin lütfuna bağlamıştır.
İngiltere Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne, Londra’ya şu mesajı yollar. “VI. Mehmet, İngilizlerin Türkiye’de idareyi mümkün olduğu kadar süratle ellerine almasını istiyor.”
Amiral Web’in mektubu: “Padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor.”
Damat Ferit, Amiral Calthorpe’a şöyle diyecektir: “Padişahın ve benim yegâne ümidimiz, Allah’tan sonra İngiltere’dir.
Vahidettin, 30 Mart 1919’da, Damat Ferit aracılığıyla, ‘kendi eli ile yazdığı bir tasarıyı’ İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a ulaştıracaktır. Özeti şudur: “Osmanlı İmparatorluğu’nun 15 yıl müddetle İngiliz sömürgesi olması.”
Osmanlı hükümdarının kurtuluş reçetesi budur. Vahidettin İngiliz sömürgesi olabilmek ümidiyle her türlü yola başvurur. Aklına onurlu, başı dik, bağımsız bir Türkiye gelmez. Kimseye güvenemediği için ablasının kocası Damad Ferit’i, ardarda sadrazamlığa getirir. Halk uzun yıllardan beri cephede ölümle, cephe gerisinde yoksullukla boğuşa boğuşa tükenmiş, içine kapanmıştır. Bu sırada fırsatçı Yunanlılara gün doğar. Bu küçük, tecrübesiz devletin hırslı yöneticilerinde, ölçüsüz bir genişleme tutkusu vardır. Genişlemek için tarihi kurcalayıp dururlar. Yunan büyük ülküsü (megali idea), ‘bütün Yunanlıları ve eski Helen topraklarını bir bayrak altında toplamak’ diye özetlenebilir. Yunan büyük ülküsünü en ateşli temsilcisini Giritli Elefteryos Venizelos’ta bulmuştur.
Ülkesini savaş dışında tutmaya çalışan Kral Konstantin’in tersine Başbakan Venizelos, İngilizlerin yanında yer almak için sabırsızlanmaktadır. Birçok Yunan subayı, Alman İmparatoru Wilhelm’in kız kardeşi ile evli olan Konstantin’in Alman casusu olduğuna inanmaktadır. Krala bağlı askerler ile Venizelos’a bağlı ‘Milli Savunma’ (Ethniki Amyna) adlı örgütün yandaşları savaşırlar. Sonunda Kral Konstantin, oğlu Aleksandros lehine tahttan çekilmek zorunda kalır. Yunanistan’dan ayrılır. Venizelos Atina’ya gelir.
Yunanistan, artık görünen zaferden pay istemek için, on ikiye beş kala, savaşa katılacaktır. Venizelos, gözlerini Batı Anadolu’ya çevirir. Etkili üslubu ve verdiği yanıltıcı bilgiler ile kendilerine göre yeni bir dünya kurmağa çalışan bilgisiz politikacılarla at gözlüklü diplomatları etkiler. İngiltere’nin, Yakındoğu petrollerinin ve pazarlarının paylaşılması sırasında bir ajan-devlete, olası bir Türk kıpırdanmasını bastıracak jandarmaya ihtiyacı vardır.
İngiltere Başbakanı Lloyd George, Yunanlıları gözüne kestirir, kanlı ve uzun bir savaşa yol açacak olan düşüncesini açıklar: “Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı, Yunanistan’dır.

İstanbul’un Resmen İşgaline Anadolu’nun,
Trakya’nın ve Müslüman Dünyanın Tepkileri


İstanbul’un, yani başkentin işgali Anadolu’da büyük üzüntülere sebep oldu ve birçok yerde işgali protesto için mitingler düzenlendi. 17 Mart 1920’de Erzurum’da, Çorum’da, Kastamonu’da ve Van’da, 18 Mart’ta Balıkesir’de, 19 Mart’ta Amasya’da, Yozgat’ta, Konya’da mitingler düzenlendi. Bunların yanı sıra, Kırşehir’de, Sinop’ta, Tokat’ta, Bitlis’te, Sivas’ta, Niksar’da, Malatya’da, Trabzon’da, Giresun’da Gümüşhane’de, Kayseri’de, Niğde’de, Diyarbakır’da ve Anadolu’nun birçok kazasında da protesto gösterileri yapıldı ve ilgili makamlara protesto telgrafları çekildi.
Trakya’daki 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey, İstanbul’un işgali yüzünden Edirne’deki güçlerin komutasını ele aldığını, İstanbul’dan verilecek emirleri kabul etmeyeceğini 16 Mart’ta General Milne’ye bildirdi, Edirne’de sıkıyönetim ilân etti129. 19 Mart 1920’de de Edirne Eski Cami’de İstanbul’un işgalini protesto için büyük bir miting düzenlendi.
İşgal Müslüman dünyada da tepkilere yol açmıştı. Hindistan Müslümanları tarafından kurulmuş olan Hint Halifelik Delegasyonu, Londra’dan Başkan Wilson’a “Hilafet mahallinin Müttefikler tarafından zorla işgalini ve müminlerin komutanına karşı Müslüman askerlerin kullanılmış olmasını protesto eden bir telgraf göndermişti.
Tunus’ta 20 Mart 1920’de üç yüz üniversiteli genç, hükümet binası önünde toplanarak işgali protesto etmişler, 5 Haziran 1920’de de Kırım Türkleri işgali protesto için miting düzenlemişlerdi.
İstanbul’un Resmen İşgaline İstanbul Basınının Tepkisi
İstanbul basını, şehrin fiili işgalinden itibaren sıkı bir sansür altındaydı. İşgalden önceki dönemlerde de Osmanlı Hükümeti tarafından askeri veya siyasi sansüre maruz kalmışlardı, fakat İstanbul’a müttefiklerin gelmesiyle sansürün özelliği ve içeriği değişti.
İngilizler Osmanlı kamuoyu üzerindeki baskılarını artırmak için 22 Kasım 1918’de basına sansür koydular, bu karar Aralık 1918 başında bir Meclis-i Vükela kararıyla resmileştirildi. Müttefiklerin kurduğu sansür komisyonu, gazetelerden makaleleri, makalelerden satırları çıkarttırıyordu. Gazetelerin provaları komisyon tarafından kontrol edilsin diye akşam saat yedide tamamlanıyordu ki bu durum olayların güncelliğinde on iki saatlik bir kayba sebep oluyordu.
İstanbul’un resmi işgaliyle birlikte basındaki sansür daha da şiddetlendi. Sansür kurulunda işgal komutanlıkları temsilcileri de yer almaya başladı. Burada İngiliz subayları etkin rol oynadıklarından, asıl adı “Karma Basın Sansür Kurulu” olan bu uygulamaya İngiliz sansürü de deniyordu.
Bu şiddetli sansür yüzünden resmi işgal döneminde İstanbul basınının tepkisini göstermesi mümkün değildi. Resmi işgalin ertesi günü 17 Mart 1920’de çıkan gazetelerin ilk sayfaları işgale tepki yağdıran yazılar yerine, İtilaf Devletleri’nin işgalin sebeplerini anlattıkları “Resmi Tebliğ” ile İstanbul halkına yaptıkları ilanlarla doldurulmuştu.
Aslında İstanbul basınının çizgisi belliydi. İleri, Vakit, Tasvir-i Efkar, Akşam, İkdam, Tercüman gazeteleri Milli Mücadeleyi destekliyor, Alemdar, Peyam-ı Sabah ve mizah dergisi Aydede, Mili Mücadele’nin karşısında yer alıyordu.
Fakat her iki tarafın da hemfikir olduğu konu barış antlaşmasının imzalanmasıydı. Mili Mücadele’yi destekleyen taraf bile yapılacak barıştan umutluydu. 18 Mart tarihli Vakit gazetesinde İtalyan bir gazetenin haberi alıntı yapılmıştı.
Bu alıntıda; “İstanbul’un işgali padişahı İstanbul’dan çıkarmak maksadıyla yapılmamıştır. Belki Londra’da görüşülen barış şartlarını Osmanlı hükümetine ve milliyetperverlere kabul ettirmek içindir. İşgal keyfiyeti padişahın İstanbul’a malikiyetini temin edecektir” denilmekteydi.

OSMANLI’NIN BOYNUNA GEÇİRİLEN YAĞLI İDAM URGANI “SEVR”
Sevr Antlaşması tüm ülkeyi olduğu gibi İstanbul basınını da rahatsız etti. Beklemedikleri bu ağır şartlar karşısında, barış anlaşmasının imza edildiği günü milli matem günü ilân ettiler. 12 Ağustos 1920 tarihli Vakit Gazetesi’nde barışın imzalanma haberi ilk sayfada duyurulurken, aynı haberin içindeki bir kutucuğa şunlar yazılmıştır:
“Barış Anlaşmasının imzalanmasının haber alındığı günün milli matem günü ilân
edilmesi evvelce kararlaştırılmıştı. Bu karar gereği bugün milli matem günü kabul edilecek, bütün Müslüman ve Türk müesseseleri kapatılacak ve saat birde her türlü nakliye vasıtası matem alameti olarak beş dakika durdurulacaktır.
Sevr antlaşması Osmanlı tarihinin yıkım fermanı olarak da bilinen bir antlaşmadır. Bu antlaşma Türk bağımsızlığını tamamen tehlikeye atan ve Anadolu topraklarının başka devletlerce paylaşıldığı bir antlaşmadır.
İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’nin 7 Mayıs’ta aldığı karar uyarınca 15 Mayıs’ta İzmir Yunanlar tarafından işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye’de güçlü bir ulusal tepkiye yol açtı. 4 Eylül’de toplanan Sivas Kongresi’nden sonra İstanbul’daki Osmanlı hükûmeti, ülke üzerindeki idari ve askeri denetimini kaybetti. Sivas ve daha sonra Ankara’da, Mustafa Kemal Paşa yönetiminde bir ulusal direniş hükûmeti kuruldu. Anadolu hükûmeti, olumsuz şartlarda bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direniş hazırlıklarına girişti.
Galip gelen Müttefik Kuvvetler ile Osmanlı Devleti arasında yapılan, savaş durumuna son veren antlaşmadır. Osmanlı, birçok toprağını kaybetmek zorunda kalmıştır. Antlaşma 433 maddeden oluşmaktadır.
10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı adına Hadi Paşa, Reşat Halis Bey ve Rıza Tevfik tarafından Fransa’nın Sevr şehrinde 10 Ağustos 1920 tarihinde porselen fabrikasında imzalanmıştır. Orjinal hali Fransa’da saklanmaktadır.
İtilaf Devletleri, Osmanlı’ya kabul ettirmek istedikleri Sevr Antlaşması’nı San Remo Konferansı‘nda belirlemiştir. Bu görüşmelere Osmanlı Hükümeti’ni temsilen Tevfik Paşa katılmıştır. Tevfik Paşa, Sevr Antlaşmasının imzalanması durumunda Osmanlı Devleti’nin sömürge haline düşeceğini ve bağımsızlığını tamamen kaybedeceğini bildirmiştir. Bu antlaşmanın imzalanmaması için birçok itiraz edilmiş; ancak bu itirazlar dikkate alınmamıştır.
İtilâf Devletleri 18 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na uygulanacak barış antlaşmasının şartlarını hazırladılar. 22 Nisan’da Osmanlı hükûmetini Paris’te toplanacak barış konferansına davet ettiler. Padişah, eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyeti Paris’e gönderdi. Ertesi günü Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi, 30 Nisan günü taraf devletlerin dışişleri bakanlıklarına gönderdiği bir yazıyla İstanbul’dan ayrı bir hükûmetin kurulduğunu bildirdi.
Paris’te barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul’a gönderdiği telgrafta barış şartlarının “devlet mefhumu ile kabil-i telif olmadığını” (devlet kavramı ile bağdaşmadığını) bildirerek görüşmelerden çekildi. Bunun üzerine 21 Haziran’da İtilaf Devletleri Türk milletinin direnişini kırmak için, İzmir’de bulunan Yunan kuvvetlerini Anadolu içlerine sürmeye karar verdi. Balıkesir, Bursa, Uşak ve Trakya kısa sürede Yunan ordusu tarafından işgal edildi.
Saltanat Şurası
Ege’deki işgaller üzerine 22 Temmuz’da İstanbul’da toplanan Saltanat Şurası, Paris’e Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet göndermeye karar verdi. Şura’da yaşananlar günümüzde hâlâ tartışılmaktadır. Nutuk’ta bu toplantıda Vahdettin’le ilgili “Sevr Muahedesi’ni bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir.” denilmektedir. Saray Başmabeyincisi Lütfi Simavi’ye göre ise Vahdettin açılış nutkunu okuduktan sonra başkanlığı Damat Ferit Paşa’ya bırakarak salonda durmamış, çıkıp gitmiştir. Son Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Hakkı Okday’ın anlatımı ise şöyledir:
“Nihayet Sevr’i kabul edenler ayağa kalksın denildi. Damat Ferid Paşa bu sırada Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Vahdettin dışarı çıktı, yandaki odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca da salondakiler Hünkâr’a bir saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini bu suretle selamladılar. Öyle ki, bu ayağa kalkışın Sevr’in kabulü anlamına mı geldiği, yoksa Padişah’a hürmeten kıyam mı edilmiş olduğu açık olarak belirmedi. Hatta Ayan’dan Topçu Feriki Rıza Paşa, ‘Biz Padişaha hürmeten ayağa kalktık, Sevr’i kabul ettiğimizden değil’ diye haykırarak Damat Ferid’in oyununu açıkça protesto dahi etti.”
Kimi tarihçiler bu olayı, şûrâda oy hakkı olmayan padişahın oylama yapılması çağrısı yapılınca dışarı çıkması, fakat Damat Ferit’in olayı oldu bittiye getirmesi olarak yorumlamaktadır. Kimileri toplantının Sevr’i onaylatmak üzere taraflı bir tarzda yürütülmesini protesto mahiyetinde, belki de biraz öfkeli bir şekilde ayağa kalktığını ve çıkıp yan odaya geçmiş olduğunu iddia etmektedir. Kimi tarihçiler ise bunun, padişah ile Damat Ferit Paşa’nın antlaşmayı kabul ettirebilmek için birlikte hazırladıkları bir plan olduğunu iddia etmektedirler
Antlaşmayı bir an önce Osmanlı Devletine imzalattırmak isteyen ve toprakları paylaşmak isteyen Büyük Britanya, Yunanlıları kışkırtarak Anadolu içlerine girmelerini sağlamışlardır. Yunanlılar Anadolu’da Bursa, Balıkesir, Uşak ve Trakya’yı işgal ederken İngilizler de boş durmamış, Mudanya ve Bandırma’ya asker çıkarma faaliyetinde bulunmuşlardır. Bunların üzerine bu konu Osmanlı Saltanat Şurası’nda görüşülmüştür. Bu görüşmelerde şartları kabul etmeyen tek kişi Korgeneral Rıza Paşa olmuştur. Diğerlerinin şartları kabul etmesi sonucunda, Damat Ferit Paşa’nın da onayıyla Maarif Nazırı Hadi Paşa’nın başkanlık yaptığı heyet, Sevr Antlaşması’nı imzalamak üzere Paris’e gönderilmiştir.
İtilaf Devletleri Yüksek Konseyi’nin 7 Mayıs’ta aldığı karar uyarınca 15 Mayıs’ta İzmir Yunanlar tarafından işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye’de güçlü bir ulusal tepkiye yol açtı. 4 Eylül’de toplanan Sivas Kongresi’nden sonra İstanbul’daki Osmanlı hükûmeti, ülke üzerindeki idari ve askeri denetimini kaybetti. Sivas ve daha sonra Ankara’da, Mustafa Kemal Paşa yönetiminde bir ulusal direniş hükûmeti kuruldu. Anadolu hükûmeti, olumsuz şartlarda bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direniş hazırlıklarına girişti.
Antlaşma imzalandığı dönemde devam eden Türk Kurtuluş Savaşı’nın sonucunda Türklerin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya konulduğundan Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir.

Sonuçları
Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için önce Meclis-i Mebûsan’ın antlaşmayı görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalamak üzere Vahdettin’e göndermesi gerekiyordu. Fakat antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebûsan kapalı (Mart 1920’de faaliyeti sonlandı ve Nisan 1920’de kapatıldı) olduğundan antlaşma mecliste görüşülemedi ve padişahın önüne gelmedi.
Ankara’daki Büyük Millet Meclisi antlaşmayı sert bir bildiri ile kınadı ve Antlaşmayı imzalayanlar ile Saltanat Şurası’nda olumlu oy kullananları 19 Ağustos 1920 tarihinde vatan haini ilan etti. Antlaşmada imzası bulunan Heyet üyeleri 23 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından 150’likliler listesine eklendi. 28 Mayıs 1927 tarihli yasayla ise yurttaşlıktan çıkarıldılar.
Taraflardan Yunanistan antlaşmayı tasdik edip yürürlüğe koymak istedi. Bazı çevreler antlaşmanın hiçbir zaman yürürlüğe giremediğini savunur. Fakat başka görüşlere göre antlaşmasının birçok hükümleri o tarihlerde uygulanmış ve 20. yüzyılın uluslararası siyasi kavgalarına yön vermiştir. Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerine dayanışarak Orta Doğu coğrafyası yeniden şekillendirildiyse, bu antlaşmanın bir süre için de olsa fiilen yürürlüğe girdiğinin kabul edilmesi gerekildiği savunulur.

SEVR HÜKÜMLERİ
İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalmaya devam edecek. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerler İstanbul ve çevresinden oluşan küçük bir toprak parçası olacak; eğer Osmanlı Devleti, İtilaf güçlerinin belirlediği şartlara uymazsa İstanbul’da ellerinden alınacak,
Sınırlar (madde 27-36): Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya’nın büyük bölümü Yunanistan’a; Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye’ye (Fransız Mandası); Musul vilayeti en kuzeydeki kazası İmadiye dahil tamamen El Cezire’ye (Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası, sonradan Irak) İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalacak;
Boğazlar (madde 37-61): İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlar’da deniz trafiği içinde Osmanlı İmparatorluğu’nun bulunmadığı on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek, komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletler’in donanmalarını yardıma çağırabilecek; Boğazlar, bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak;
Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek;
İzmir (madde 65-83): Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan’a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan’a katılması için plebisit yapılacak;
Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı, Ermenistan Cumhuriyeti’ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek (ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920’de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a verdi.);
Arap ülkeleri ve Adalar (madde 94-122): Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
Azınlık Hakları (madde 140-151): Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı’nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
Askeri Konular (madde 152-207): Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri kuvveti, 35.000’i jandarma, 15.000’i özel birlik, 700’ü padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere 50.700 kişiyle sınırlı olacak uçak ve ağır silahları bulunmayacaktı. Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi’nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek; Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik kaldırılacak ve askeri gücü  Osmanlı donanması İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında olacaktı, Deniz Kuvvetleri’nde 13’ten fazla savaş gemisi bulunmayacak,
Savaş Suçları (madde 226-230): Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
Borçlar ve Savaş Tazminatı (madde 231-260): Osmanlı İmparatorluğu’nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye’nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefikler arası mali komisyonun denetimine alınacak;
Kapitülasyonlar (madde 260-268): Osmanlı’nın 1914’te tek taraflı olarak feshettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak, Kapitülasyonlar; İngiliz, Japon, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek ve bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Ayrıca azınlıklara geniş haklar verilecek ve askerlik yapmayacaklardı,  Osmanlı Devleti’nin mali durumu ve bütçesi İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan komisyon ile Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından yönetilecekti. Bu komisyonda Osmanlı üyeleri sadece danışman olarak yer alacaktı,
Ticaret ve Özel Hukuk (madde 269-414): Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletler arasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek hükümlerini içeren bir antlaşmadır.
Batı Anadolu ve Doğu Trakya Yunanlılara verilecek,
Ege Adaları Yunanistan’a bırakılacak, Rodos ve 12 Ada İtalya’ya verilecek,
Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti ve güneyinde Kürdistan Devleti kurulacak,
Irak, Musul ve Arabistan İngiltere’ye verilecek,
Azınlıklar sınırlarımız içinde okul ve dini kurumları açabileceklerdi. Osmanlı’nın bu konuda yaptığı uygulamalar ise denetlenebilecekti,
Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak isterlerse ve bu istek Cemiyet-i Akvam tarafından kabul edilirse, Osmanlılar bu durumu kabul edecekti,
Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Filistin, Irak ve Suriye için alınan kararlara uyacaktı.
Hicaz bağımsız bir devlet olacaktı (Arap ülkeleri istediğini aldı),
Osmanlı Devleti İzmir’deki egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak ve kalelerden sadece birinde Türk bayrağı dalgalanacaktı,
Şam ve çevresi, Mardin, Antep ve Urfa Fransa’ya verilecek ve Sivas’ın kuzeyine kadar olan bölgede Fransız nüfusu yer alacaktı,
İzmir bölgesi dışındaki Batı Anadolu, İtalya’ya ait nüfus bölgesi olacaktı.

İşte böyle değerli okur,
Padişah-ı Osmaniye, kendi varlığını devam ettirebilmek için asırlarca dünyaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğunu müttefik devletlere teslim etmiş ve kendisine dayatılan en aşağılık hükümleri kabul etmek zorunda kalmıştı. Fakat Anadolu’da, Ankara’da yeni bir Dünya lideri, muzaffer bir komutan, bilge bir Devlet adamı doğuyor ve tarihe ışıklı damgasını basmaya hazırlanıyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, ATATÜRK olmaya giden tarihsel yolculuğu başlıyordu. BU muzaffer komutan cephelerde kazanacağı zaferlerle  Sevr’i tarihin çöplüğüne atarak LOZAN ANTLAŞMASINI masada tüm emperyal devletlere kabul ettirerek Türkiye’nin doğuşunu müjdeleyecekti.

http://acikistihbarat.com/dosyalar/tozakman_cilgin_turkler.pdf
Fatma Afyoncu – http://www.tesis.org.tr/assets/view/userfile/249525.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sevr_Antlaşması
https://www.milliyet.com.tr/gundem/sevr-antlasmasi-kisaca-ozeti-tarihi-maddeleri-sartlari-onemi-ve-ozellikleri-6266634
https://antlasmalar.com/sevr-antlasmasi-maddeleri/

Naci Kaptan – 16 Nisan 2021 – Devam edecek
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *