OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL (16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm VI

OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE İŞGAL DÖNEMİNDE İSTANBUL
(16 MART 1920- 31 ARALIK 1922) * Bölüm VI

Türkiye’yi kuran ve Türk Milletini yok olmaktan kurtaran Gazi Paşa’yı,
Mavi gözlü sarı Kurt’u, Mustafa Kemal Atatürk’ü minnet ve saygıyla anarak;

Aşağıdaki yazı dizisini hatırlatmak adına “Keşke Yunan kazansaydı” diyen/lere, diyeni onurlandıranlara, ithaf ediyorum. Türkiye’mizin bugünlere nasıl geldiğini tekrar hatırlamak için İstanbul’un işgalini ve İstanbul’da işgal sürecinde günlük yaşamı anlatan bu yazı dizisini okumanıza sunuyorum.
Naci Kaptan – 22 Mart 2021

BAĞLANTILI YAZILAR
BÖLÜM I                                https://nacikaptan.com/?p=87261
BÖLÜM II                               https://nacikaptan.com/?p=87371
BÖLÜM III                             https://nacikaptan.com/?p=87397
BÖLÜM IV                              https://nacikaptan.com/?p=87573
BÖLÜM V                                https://nacikaptan.com/?p=87731
BÖLÜM VI                              https://nacikaptan.com/?p=87830
BÖLÜM VII                             https://nacikaptan.com/?p=87914
BÖLÜM VIII                           https://nacikaptan.com/?p=88129
BÖLÜM IX                              https://nacikaptan.com/?p=88147
BÖLÜM X                                https://nacikaptan.com/?p=88599
BÖLÜM XI                               https://nacikaptan.com/?p=88748
BÖLÜM XII                             https://nacikaptan.com/?p=88766

İŞGALCİLERİN YÖNETİME EL KOYMASINDAN 1 HAFTA ÖNCESİ 9 MART 1920
9 Mart’ta İstanbul’daki Yüksek Komiserler toplantısında, Müttefik Baş- komutanı Milne’in İstanbul’un işgali tarihini 13 Mart olarak bildirmesi ve işgalin yaklaşık 6 ay olarak düşünülmesi ve bu husustaki gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesi üzerine, İtalyan Yüksek Komiseri, bu kararları, Hükümetinden talimat almadan imzalayamayacağını bildirmiştir.
İngiltere’nin, İstanbul’u işgal suretiyle Mustafa Kemal’in direnmesini ve Millî Mücadele’yi kırmak çabasında Fransa’nın isteksiz ve İtalya’nın çekimser ve uzak davranması karşısında, Ermeni sorununa yakın ilgisi dolayısıyla, Başkan Wilson’dan destek istemek zorunda kaldığını görüyoruz. Amerika 1919 sonunda Paris Barış Konferansı’ndan çekilmekle beraber, Başkan Wilson, Ermenistan dolayısıyla, Konferans gelişmeleriyle ilgisini kesmemişti. Bundan yararlanan Lord Curzon, İstanbul’un işgalinde Amerika’dan destek sağlamak amacı ile, 12 Mart’ta Londra’daki Amerikan Büyükelçiliği Maslahatgüzarına bir mektup göndermiştir.
Curzon, Adana ve Maraş bölgesindeki olaylarda iki Amerikan vatandaşının da öldürülmesine işaret ederek, bu olaylarda Mustafa Kemal’in yakın bağlantısı olduğunu belirterek, her ne kadar Amerika Barış Konferansı’ndan çekilmiş ise de, Türkiye ile ilgili çıkarlarının devam etmekte olduğunu, dolayısıyla, İstanbul’un işgali ile Mustafa Kemal’in azledileceğini, operasyonun tamamen milletlerarası nitelikte olması sebebiyle İstanbul’un işgalinde Amerika’nın da işbirliğinin memnuniyetle karşılanacağını bildirdi. Curzon, operasyonun “milletlerarası” nitelikte olduğunu söylemek suretiyle, bunun, münhasıran İngiltere’nin bir teşebbüsü olmadığı izlenimini vermek istiyordu. Lâkin Başkan Wilson bu işe bulaşmaya cesaret edemedi.
İngiltere için artık her şey tamamdı. Ankara’daki Mustafa Kemal’i ve Anadolu’daki Millî hareketi İstanbul’dan yıkmak gibi bir hayalin gerçekleşmesi için geriye sayım başlamıştı. Ne var ki, İngiltere Harbiye Bakanlığı’nda hazırlanan 15 Mart 1920 tarihli bir rapor son derece ilginç görünmektedir.
İlk cümlesi “Şimdi siyasal iktidar Milliyetçilere geçmiş bulunmaktadır” diye başlayan bu uzun ve gizli raporda46, Milliyetçilerin Anadolu’daki kuvvetleri ile Müttefik kuvvetlerinin karşılaştırması yapılıyor, bir askerî harekâtta Müttefiklerin avantajları ve dezavantajları inceleniyor, Müttefiklerin hangi bölgelerde, askerî bakımdan neler yapabileceği tahlil ediliyor, karşılaşılabilecek muhtemel güçlükler üzerinde duruluyor ve sonuç kısmında da, askerî bakımdan, barış antlaşmasının, Müttefiklerin kuvvet zoru ile kabul ettirmeye hazır olmadıkları şartları ihtiva etmesinin şayanı arzu olmadığı, barış şartlarının kabul ettirilmesinde askerî seçeneğe başvurulmasının da arzu edilmediği ve mevcut barış şartlarının da barış vaadini ihtiva etmediği vurgulanıyordu.
Görülüyor ki, rapor, İstanbul’un işgalinin geniş çaplı bir savaşa sebep olacağı ihtimal ve hesabına dayanmaktaydı. Fakat artık zarlar atılmıştı. İlginçtir, Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol, Vaşington’a, bütün bu gelişmelerde Venizelos’un parmağı olduğunu bildiriyordu.

İstanbul’un işgali
Üç Müttefik Yüksek Komiseri 15 Mart günü son toplantılarını yaparak, İstanbul’un 16 Mart 1920 sabahı saat 10:00 dan itibaren işgaline, Müttefik askerî makamlarının, işgalin gerektirdiği bütün tedbirleri almalarına, Harbiye ve Bahriye Nezaretlerinin işgali ile her türlü iletişimlerinin kontrol altına alınmasına, posta, telgraf ve telefon hizmetlerinin kontrolüne, keza polisin de sıkı kontrol altına alınarak kamu düzeninin gerektirdiği bütün emir ve talimatın askerî makamlardan çıkmasına karar verdiler.
16 Mart sabahı, İngiliz Yüksek Komiserliği’nden Mr. Ryan, saat 9.40’da Sadrazamı ziyaret ederek, üç müttefik adına hazırlanmış olan ve işgalin gerekçesini bildiren notayı Sadrazam’a verdi49. Esasında bu, bir nota değil ültimatomdu. Zira, belgede, Yüksek Komiserler tarafından alınan kararlar ve istekler tebliğ edilmekteydi. Osmanlı Hükümeti” (notada böyle deniyordu), başta Kilikya olmak üzere çeşitli yerlerde meydana gelen olaylardan sorumlu olan “Mustafa Kemal Paşa” ve diğer sözde (“soi-disant”) “milliyetçi” liderlerle ilişkisini derhal kesecekti. Eğer bu çeşit olaylar tekerrür edecek olursa, Türkiye barışında öngörülen şartlar çok daha sertleştirilecek ve şimdiye kadar verilmiş olan tâvizler(!) geri alınacaktır. İstanbul’un işgali, Barış Antlaşması’nın şartları kabul edilip uygulanıncaya kadar devam edecektir.
Bu notanın bir tek anlamı vardı: İşgalci devletler kendi tasarladıkları barış antlaşmasının karşısında en büyük engel olarak Atatürk ve Millî Mücadele’yi görmekteydiler. Ne var ki, bu işgale cevap olarak 23 Nisan 1920’de Ankara’da T.B.M.M.’nin açılması ile Millî Mücadele çok daha güçlenecek ve yeni bir devletin ilk büyük temeli atılacaktır.
İstanbul’un işgalinden doğan ilginç bir olay da, Trakya’daki 1. Kolordu Komutanı Albay Cafer Tayyar (Kankat) Bey’in, 16 Mart günü, General Milne’in Edirne’deki temsilcisine, İstanbul ile her türlü bağlarını kestiğini Mondros Mütarekesi hükümlerinin Edirne Vilâyeti dahilinde bundan böyle geçerli olmadığını, Müttefik kuvvetlerinin vilâyet dahiline girmeye teşebbüs etmeleri halinde buna kuvvet yoluyla karşı konulacağını, keza Edirne Vilâyetinde bağımsız bir hükümet kurulacağını ve Hıristiyanların güvenliklerinin sağlanacağını bildirdi50. Lâkin Cafer Tayyar Bey’in, Ankara’ya danışmadan giriştiği bu, Trakya’yı kurtarma hareketi çok kısa ömürlü oldu ve ancak bir ay kadar devam etti. Havsa civarında atla gezerken düşmana esir düştü ve İstanbul’a döndü.
Osmanlı Hükümeti“, Müttefik Yüksek Komiserlerinin, İstanbul’un işgali için 16 Mart sabahı verdikleri notaya, 18 Mart sabahı cevap vererek, işgalin gerekçesini kabul etmediği gibi, ortada bir karışıklık veya herhangi bir düzensizlik olmadığı gibi, eğer varsa Müttefiklerin bunları önleme gücüne sahip olduğunu, Anadolu’daki millî hareketin sebebinin ise Yunan işgali ile Yunanlıların yaptıkları mezalimden kaynaklandığını ve ayrıca, büyük bir Ermenistan ile bir Rum Pontus Devleti’nin kurulmasına ait niyetlere karşı bir tepki teşkil ettiğini bildirdi.
Diğer taraftan, Müttefik Yüksek Komiserleri, 16 Mart 1920 sabahı bir bildiri yayınlayarak, işgalin gerekçesini halka açıklamaya çalıştılar, fakat daha ziyade halka bir takım uyarılarda bulundular.
Açıklama kısmında, Türkiye’nin (yani Osmanlı Devleti’nin), İttihad ve Terakki yönetimi ile, Almanya’nın yanında savaşa katılmasının felâketlere sebep olduğu, buna rağmen İtilâf Devletleri’nin Türkiye’ye barış getirmek istedikleri, lâkin, İttihad ve Terakki’nin bazı kaçak liderlerinin (“fugitive leaders“) sözümona milliyetçi bir örgüt kurarak Padişah’a ve Hükümeti’ne karşı geldikleri, Hükümeti de kendi taraflarına çekmeye çalıştıkları, bunun da İtilâf Devletleri’nin barış çabalarını etkilediği, bu durumda İstanbul’un “geçici” olarak işgalinden başka çare kalmadığı belirtilerek şu hususlar vurgulanmaktaydı:
1.İşgal geçicidir.
2.İtilâf Devletleri, Padişahlığı yıkmayı düşünmemektedirler.
3.İtilâf Devletleri, Türklerin elinden İstanbul’u almayı da düşünmemektedirler. Fakat, Allah Korusun (God forbid), geniş çaplı karışıklıklar ve katliâmlar olursa, bu karar muhtemelen değişecektir.
4.Bu kritik zamanda, herkesin normal işine devam etmesi ve kamu düzeninin korunmasına katkıda bulunması bir görevdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinde yeni bir Türkiye inşa etme ümidini yıkmaya çalışanlara kimse kanmamalıdır. İstanbul’daki Padişah’ın emirlerine itaat etmek herkesin görevidir.
5.Bu çeşit tahriklerde bulunan bazı kişiler tutuklanmış bulunmaktadır. (Bununla kasdedilen, 16 Mart sabahı tutuklanan ve Malta’ya sürülen milletvekilleriydi)
Lord Curzon, Müttefik Yüksek Komiserlerinin bu ortak bildirisini gördüğünde, itiraz etmiş ve 3. Maddede, İstanbul’un Türklerin elinden alınmayacağının belirtilmesinin Yüksek Komiserlerin yetkisinde olmadığını söylemiştir.

Fahir ARMAOĞLU – https://www.ttk.gov.tr/belgelerle-tarih/ingiliz-belgelerinde-i-istanbulun-isgali-16-mart-1920/

Naci Kaptan – 22 Mart 2021 – Devam edecek
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, ATATURK, Tarih, TARİHE - AYDINLANMAYA - CUMHURİYETE NOT DÜŞENLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *