İNSANLIĞIN KARANLIK SAYFALARINDAN ÖJENİ

ÖJENİ


Öjenik, insanların genetik açıdan kontrol altında tutularak ve ayıklanarak bir insan ırkının ıslah edilmesini anlamına geliyordu. Öjenik (veya öjeni), 20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan bir kuramdı.
Öjenik, kaba haliyle ilk kez Platon tarafından ortaya atılmış, ancak modern anlamıyla ilk olarak Sir Francis Galton tarafından formüle edilmiş, sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan, bilimselliği tartışmalı bir toplumsal akım veya toplumsal felsefedir. Öjenik, Galton’un iyi doğan anlamında eski Yunancadan ürettiği bir kelimedir.
Galton, Evrim teorisinin de etkisiyle, insandaki kalıtımla geçen özellikleri, farklı zihinsel yetenekleri ve kişisel karakteristikleri ölçerek bulmaya girişti. Öyle bir varsayımla hareket ediyordu ki, bireysel farklılıkları gösterebildiğinde, dolaylı olarak genetik etkeni de göstermiş olacağını sanıyordu.
Galton ve çağdaşı Wund’un insan işlevlerinin laboratuvarda ölçülebileceğini ileri süren öncü çabalarıyla, liberal siyaset felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen John Locke’un duyumculuğunun bütün bilginin duyumlardan geldiği şeklindeki önermesi birleşince zekayı ölçmeye çalışan psikologlar, daha çok bireyler arasındaki duyusal-motor farklılıklara yöneldiler. Zeka farklılıklarını görme keskinliğinden, acıya karşı duyarlılığa, hatta avuç içindeki çizgilere kadar birçok etkenle açıklamaya kalkıştılar.
Bir iddiaya göre sadece Kaliforniya’da zorla kısırlaştırılan insan sayısı 64.000 olmuştur. zihinsel engellilerin ezici çoğunluğu da beyaz olmayanlardır.
Aslında öjenik düşüncesinin kökleri çok daha eskilere Antik Yunan’a kadar uzanmaktadır. Platon, devletin vatandaşların üreme eylemlerini denetlemesi gerektiğini ileri süren ilk filozoftu. Buna göre daha sağlıklı ve yetenekli bireylerin üreme düzeyi arttırılmalıydı.
Keza Sparta’da, yeni doğan bebekler yetişkinlerce kontrol edilir ve yaşamını sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verilirdi.  Sağlıksız olduğu düşünülenler Taygetus Dağı’na götürülür ve orada öldürülürdü. Bu duruma daha çok erkek bebekler maruz kalırdı çünkü sadece en güçlü erkekler yaşamalıydı. Adolf Hitler, bu yöntemlerinden dolayı Spartalılara hayranlık duyuyordu.
Romalılar da, benzer bir yöntem uygulamaktaydılar. Uygun bulmadıkları bebekleri Tiber Nehri’nde boğarak öldürürlerdi. Öjeniği Almanya’da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, ünlü evrimsel biyolog ve filozof Ernst Haeckel oldu. Haeckel’in düşünceleri ve çalışmaları “saf” ve “üstün” bir Alman ırkı yaratmak isteyen Nazilere miras kaldı.
Öjeniği Almanya’da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, ünlü evrimsel biyolog ve filozof Ernst Haeckel oldu. Haeckel’in düşünceleri ve çalışmaları “saf” ve “üstün” bir Alman ırkı yaratmak isteyen Nazilere miras kaldı. “Saf” ve “üstün” bir Alman ırkı yaratmak isteyen Adolf Hitler, öjenik yaklaşımına büyük bir ilgi gösterdi ve çeşitli programlar başlattı.
Adolf Hitler “Devletin görevi sağlıklı nesiller yetiştirmektir. Görülür şekilde hasta olanların ve salgın hastalık taşıyanların çoğalmasının uygun olmadığı ilan edilmelidir” diyordu.

Adolf Hitler iktidara geldikten sonra Alman toplumunun sağlıklı bir şekilde devamlılığını sağlamak amacıyla bir öjeni politikası başlattı. Hitler’in politikasının gereği olarak Alman toplumu içindeki sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, Nazi Irk politikaları çerçevesinde özel sterilizasyon merkezlerinde toplanarak kısırlaştırılmaya başlandı. Akıl hastaları ise uyutularak tasfiye ediliyordu.
Hitler bu yeni politikasını şu cümleler ile özetliyordu: “Devlet için zihin ve beden eğitiminin önemli bir yeri vardır, ancak insan seçimi de en az bunun kadar önemlidir. Devletin, genetik olarak hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme için uygun olmadıklarını deklare etme sorumluluğu vardır… Ve bu sorumluluğu hiçbir anlayış göstermeden ve başkalarının da anlamalarını beklemeden acımasızca uygulamalıdır… 600 yıllık bir zaman dilimi boyunca vücudu sakat olan veya fiziksel olarak hasta olan kimselerin üremesini durdurmak… insan sağlığında bugün elde edilemeyen bir gelişim sağlayacaktır. Eğer ırkın en sağlıklı olan üyeleri planlı bir şekilde ürerlerse sonuçta bugün hala taşıdığımız hem ruhsal hem de bedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı… bir ırk oluşacaktır.”
1933 yılında çıkartılan bir yasa ile 350 bin akıl hastası, 30 bin çingene ve yüzlerce zenci çocuk, hadım etme, x ışınları ve enjeksiyon gibi yöntemlerle kısırlaştırıldılar.
Bir Nazi subayı, “Nasyonal sosyalizm uygulamalı biyolojiden başka bir şey değildir.” diyordu. Hitler Alman toplumunun sağlıklı insanlardan oluşan bir toplum haline gelmesini amaçlayan bu politikalarının yanı sıra bir yandan da öjeninin bir diğer şartını yerine getiriyordu. Alman ırkının en saf bireylerinden seçilen erkek ve kadınlar, çocuk yapmaya teşvik ediliyorlardı.
Amerikalı bir bilim insanı olan Davenport, 1904 yılında Biyolojik Deney İstasyonu’nu kurdu ve 1910’da Öjenik Kayıtları Ofisi’ni hayata geçirdi. Bu kurumlar, öjenik kurallarını belirleyecek olan kurumlar olacaktı.
Öjenik çalışmaları ABD’de de hızla yayılmaya başladı. Amerikalı bir bilim insanı olan Davenport, 1904 yılında Biyolojik Deney İstasyonu’nu kurdu ve 1910’da Öjenik Kayıtları Ofisi’ni hayata geçirdi. Bu kurumlar, öjenik kurallarını belirleyecek olan kurumlar olacaktı.
Nazilerin öjenik alanındaki ilk çalışmaları “Kalıtımsal Olarak Hastalıklı Zürriyetin Engellenmesi Kanunu” oldu. Bu kanun kapsamında 400.000 kişi rızası olmadan kısırlaştırıldı.
yüzyılın başlarında Avrupa ve Amerika’da öjeni (İng: eugenics) fikri “kimin çocuk sahibi olup kimin olamayacağını” yasalar çerçevesinde belirleme fikri üzerine şekillenmeye başlamıştı.
Bu fikrin önemli savunucularından Henry H. Goddard’ın Kallikak ailesi üzerine yaptığı çalışma ve yazdığı kitap öjeni fikrinin popülerleşmesinde önemli bir rol oynamıştı. Bu çalışma zihinsel geriliğin sonraki nesillere aktarılmasına yoğunlaşmışsa da “armut dibine düşer” görüşünün kabulünü de genel olarak arttırmıştır. Bir diğer deyişle kötü ebeveynlerden kötü çocuklar iyi ebeveynlerden iyi çocuklar doğacağı fikri toplumda önem kazanmıştır. Aileye gizlilik açısından Kallikak adının takılmasının sebebi de buydu zira bu ismin türetildiği kallos ve kakos sözcükleri Yunancada iyi ve kötü anlamına gelmektedir.

Öjeni sertifikası
Hikayenin baş kahramanı Martin Kallikak Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndan dönen bir askerdir. Martin zihinsel geriliği bulunan bar çalışanı bir kadını hamile bırakıp terk ettikten sonra böyle bir rahatsızlığı bulunmayan başka bir kadınla hali vakti yerinde bir aile kurmuştur. Nesiller sonra bu ailenin mensupları doktor avukat devlet adamı olmuştur hiç birinde zihinsel bir problem yoktur. Öte yandan soy ağacının bardaki kadından devam eden dallarında zihinsel problemleri olan ve çeşitli suçlara karışmış bireyler yer almaktadır. Buradan da eğer bardaki kadın gibi insanlar yasalar çerçevesinde kısırlaştırılırsa toplumun bu bireylerden gördüğü ekonomik ve sosyal zararların önüne geçileceği fikri o yıllarda değer kazanmıştır.
Tabi tüm bunlar üremenin doğal bir insan hakkı olup olmadığı Henry Goddard’ın çalışmasının sahte olup olmadığı gibi tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Nazi partisinin Almanya’da güç kazanmasıyla öjeni fikrine ve ABD’de çıkarılan yasalara karşı tutum olumsuzlaşmış; insan genetiğinin davranışa etkisini inceleyen araştırmalar ve Eugene (iyi gen anlamında) isminin çocuklara verilmesi de eş zamanlı olarak rafa kalkmıştır.
This entry was posted in GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM, Saglik. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *