SANATORYUMDAN İSLAMİ EĞİTİM MERKEZİNE  * GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HEYBELİADA SANATORYUMU * Kampanyayı sen de imzala…

Heybeliada Sanatoryumu

SANATORYUMDAN İSLAMİ EĞİTİM MERKEZİNE 

Heybeliada’daki Türkiye’nin ilk pandemi hastanesinin Diyanet’e devredilmesine karşı imza kampanyası başlatıldı. ”Dünyada buna benzer tarihi yapılar amaçları dışında değil, geçmişlerine uygun olarak korunurlar”
Heybeliada’daki Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi ve 200 dönümlük arazisinin “İslami Eğitim Merkezi” kurulmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesiyle ilgili tartışmalar sürerken Türk Toraks Derneği, sanatoryumunun “Tıp Tarihi Müzesi ve Karantina Merkezi” olması için imza kampanyası başlattı.
Heybeliada Sanatoryumu’nun Cumhuriyet’le neredeyse yaşıt ve sağlık alanında hizmet etmiş bir kurum olduğunun vurgulandığı kampanya metninde ”Arşivleri, binası ve geçmişi, orada yapılan araştırmaları ve yatan hastaları ile çok özgün bir tıp tarihine sahip olan bu yapı, Tüberküloz Müzesi ve Karantina Hastanesi ve Merkezi olmalıdır” dendi.
Metinde, dünyada buna benzer tarihi yapıların amaçları dışında değil, geçmişlerine uygun olarak korundukları belirtildi.

İmza kampanyası metninde şu ifadeler yer aldı:
”81 yıllık hizmetinin ardından 2005 yılından beri atıl durumda tutulan Heybeliada Sanatoryumu’nun, basında Diyanet Vakfı’na devredileceği ve sit alanına dini eğitim merkezi inşa edilmesinin gündeme geldiği yönünde haberler çıkmaktadır.
Bu konu gündeme geldiği için İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Türkiye’nin ilk verem hastanesi olan ve 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla açılan Heybeliada Sanatoryum’un Diyanet Vakfı’na devredileceğinin doğruluğu ile ilgili soruları, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 96. Maddesi gereğince Cumhurbaşkanı yardımcısı Sayın Fuat Oktay’a sormuştur.
Heybeliada sanatoryumu, Türkiye Cumhuriyeti ile neredeyse yaşıt, ülkemize sağlık alanında çok hizmet etmiş bir kurumdur. Arşivleri, binası ve geçmişi, orada yapılan araştırmaları ve yatan hastaları ile çok özgün bir tıp tarihine sahip olan bu yapı, Tüberküloz Müzesi ve Karantina Hastanesi ve Merkezi olmalıdır.
Dünyada buna benzer tarihi yapılar amaçları dışında değil, geçmişlerine uygun olarak korunurlar.
Dolayısıyla Heybeliada Sanatoryum’unun birçok hastaya şifa olmasının yanı sıra çok önemli sağlık çalışmalarını milletimize kazandırdığını unutmamak ve bunu gelecek nesillere anımsatmak için hem Müze hem de Karantina Merkezi olmasının yolunu açmak gerekir. ”
https://t24.com.tr/haber/imza-kampanyasi-baslatildi-heybeliada-sanatoryumu-tip-tarihi-muzesi-ve-karantina-merkezi-olsun,901608

İMZA KAMPANYASI İÇİN TIKLAYIN

Cumhuriyet döneminin en korkutucu bulaşıcı hastalıklarından biri olan veremle, bir yandan yurt sathına yayılan derneklerle mücadele edilirken, diğer yandan da müzmin hastalığı olanlar için uygun iklim koşulları olan bölgelerde sanatoryumlar açılması kararlaştırıldı. O zamanki adı ile “Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Vekâleti” olan Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de kurulması planlanan ilk sanatoryum için, İstanbul Heybeliada’da Çamlimanı’nın çevresindeki, dik yamaçlardan denize bakan, çam ağaçlarının çevrelediği, temiz havalı Yeşilburun bölgesini ve burada bulunan, “Muhacirin İdaresi” tarafından işgal edilmiş bir binayı uygun gördü. Uzun uğraşlardan sonra  Muhacirin İdaresi’nden geri alınan iki katlı yapının tamiratının ardından Heybeliada Sanatoryumunun açılışı 01.11.1924 günü yapıldı.
Aslında ilk sanatoryum yapma girişimi 1907 yılında II Abdülhamid’in tarafından başlatılmış ancak Meşrutiyet’in ilanı ile yarım kalmış, ilerleyen yıllarda başka girişimler de olmasına rağmen mütarekenin ilanı üzerine sanatoryum açma girişimi sonuçlandırılamamıştı. Çünkü bu bölgenin verem hastaları için en yararlı tedavilerin uygulanabileceği iklim koşullarına sahip olduğu 1500’lü yıllardan beri biliniyor ve ünlü gezginlerin seyahatnamelerinde Adalar’ın özellikle ikliminden bahsediliyordu.
1924 yılında hasta kabulüne başlayan sanatoryumun üst katında biri kadınlara, diğeri erkeklere ayrılan sekizer yataklı iki koğuş vardı. Alt kat ise idare ile hekim ve memurların ikametine ayrılmıştı. Sanatoryumun sınırları zaman içinde genişletildi, yeni yapılar yapıldı ve 1939 yılına gelindiğinde yatak sayısı 370’e ulaştı. 1945 yılında Değirmentepe mevkiinde yeni bir pavyon yapılarak mevcut yatak kapasitesine 232 yatak daha kazandırılmış oldu.
A ve B blokları olarak adlandırılan yapılarda mutfak, kiler, elektrik, kalorifer, kul­lanma ve atık su, çöp toplama ve yok etme gibi altyapı tesisleri günün koşullarına göre yenilenerek, tesislerin kurulu bir düzen içinde işletilmesi sağlandı, hastaların diş tedavilerinin yapıldığı bir diş ünitesi de devreye girerek hastalara hizmet vermeye başlandı.
Tüm bu yapılara ek olarak 1954 yılında rehabilitasyon merkezi ve aynı yıl hemşire okulu faaliyete geçirildi. Rehabilitasyon merkezinde Ustalar vasıtasıyla hastalara ayakkabıcılık, çorapçılık, fotoğrafçılık, vb. kurslar veriliyor, hastalar zanaat öğrenip meslek sahibi olabiliyorlardı. Sanatoryumun kuruluşunun 50. yılında yapılan bir araştırmaya göre, kurslara katılan yaklaşık bin kişinin yarısı meslek ve iş sahibi olmuştu. Sanatoryumda haftada bir moral günleri düzenleniyor, ya sinema gösterisi yapılıyor ya da konser verilerek hastaların moral desteklerinin artırılması sağlanıyordu.
1947 yılında Dr. Ahmet Erbelger’in, 1951 yılında da, Dr. Siyami Ersek’in tam gün kadrolu çalışmaya başlamalarıyla ivme kazanan Heybeliada Sanatoryumu ülkenin ilk göğüs cerrahisi merkezlerinden biri haline geldi. Bu sebeple, tüberkülozda eğitim ve araştırma hastanesi olarak kabul edilen bu sanatoryum, İsmet İnönü, Rufat Ilgaz, Ece Ayhan gibi isimlere de şifa verdi. 1955-1977 tarihleri aralığında Sanatoryumda bulunan bakteriyoloji laboratuarı modernleştirildi, komplekse yetmiş yataklı bir servis, yeni bir eczane ve bir konferans salonu daha eklendi.
Tüberküloz ile savaşta çığır açan, on binlerce hastanın tedavi edildiği, yüzlerce uzmanın yetiştiği, binlerce akciğer ameliyatının yapıldığı Sanatoryum; cerrahi, KBB ve diş servisleri; bakteriyoloji-biyo­kimya, röntgen, patoloji-sitoloji ve solunum fonksiyon laboratuarları; eczanesi; yardımcı hemşire okulu ve rehabilitas­yon tesisleri ile tam donanımlı bir göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi eğitim ve araştırma hastanesi olarak uzun yıllar hizmet verdi.
Sanatoryum, 1980 Sonrası Değişen Sağlık Politikalarına Direnemedi
1980 öncesi tüberküloz; ‘devletin bakmakla yükümlü olduğu bir hastalık’ olarak kabul edilip hastanenin yakıt, gıda, elektrik, su masrafları sağlık bakanlığı tarafından ödenirken, 1980’lerde değişen sağlık politikası sonucu hastane kendi ihtiyaçlarını kendi gelirinden karşılamak zorunda bırakıldı ve yeni sisteme uyum sağlayamayan hastane maddi sıkıntı çekmeye başladı.
1999 depremi sırasında binalarda hasarlar meydana geldi, çatılar hasar gördü, bacalar yıkıldı, sıvalar bloklar halinde döküldü ve duvarlarda çatlaklar meydana geldi. Oluşan hasarlara karşın can kaybı olmayan hastanede hastalar bahçelere taşındı ve geçici bir süre hasta bakımları bahçede yapıldı. Depremde hasar gören iki binanın bakım görmesi için gerekli olan finansman İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası tarafından karşılandı.
Deniz Yoluyla Ulaşımın Zorluğu Ve Yeterli Hasta Bulunmaması Gerekçesiyle 2005 Yılında Kapatıldı…
Sağlık Bakanlığı’nın 01.08.2005 tarihinde onayladığı bir kararla, Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi lağvedilerek, kadroları ve tıbbi donanımları Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne nakledildi. Kapatıldığı tarihlerde, 100 kadarı doktor ve hemşire olmak üzere, 250 personeli ve 660 yatak kapasitesi olan bu emektar hastane 30.09.2005 tarihi itibariyle kapılarını kapattı.
Yokluklarla, bin bir zorluklarla var edilen, büyütülen, geliştirilen Heybeliada Sanatoryumu’nun büyük kısmı 2009 yılında yandı….
Boşaltıldıktan sonra iki bekçi eşliğinde kaderine terk edilen binalar zamanla bakımsızlıktan çürümeye başladı. Binaların ne olarak kullanılacağına dair bir karar verilemezken 18.10.2009 tarihinde, A-Blok çatısında bilinmeyen bir nedenle çıkan bir yangın sonucunda, uzun yıllar verem hastalığına karşı verilen mücadelenin sembollerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sanatoryumu kullanılamaz hale geldi.
Atıl vaziyette duran bu yapıların sağlık hizmeti sunarak değerlendirilmesi için Sağlık Bakanlığı, Valilik (İl Sağlık Müdürlüğü), Adalardaki Sivil Toplum Kuruluşları ile birlikte çeşitli toplantılar yapılarak projeler sunuldu ancak herhangi bir sonuç alınamadı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul V Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 2009 yılında aldığı karar ile 105 ada 1 parsel içerisinde bulunan Sanatoryum Binası ve aynı parsel içerisindeki tek katlı ahşap yapı tescillendi ve Koruma Grubu II olarak belirlendi.
Ayrıca, 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Adalar Nazım İmar Planında, Sanatoryum Binalarının da içinde bulunduğu 105 ada 1 parsel I, II, ve III Derece Doğal Sit Alanında, kısmen «Orman Alanı» ve binaların olduğu alanlar da «Özel Koşullu Alanlar 2» lejandında kalmakta olup, Kadınlar Bölümü olarak kullanılan kısmın da içinde bulunduğu 113 ada 2 parsel ise I. Derece Doğal Sit Alanında, kısmen «Orman Alanı» ve «Özel Koşullu Alanlar 2» lejandında kalmakta idi. Özel Koşullu Alanlar 2 lejantında da “I., II. ve III. derece doğal sit alanı içinde mevcut yapıların mevcut fonksiyonu dışında sadece sağlık eğitimine hizmet edecek birimler yer alabilir. Bu alanlarda yeni yapılaşmaya izin verilmeyecektir” denmekte idi ancak 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı plan 2017 yılında Mahkeme Kararı ile iptal edildi.
Satış/Devir İşlemi İçin Gerekli İznin Verilmesi Talebi Üzerine…
31 Mayıs 2018 tarihinde Maliye Bakanlığı  Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul V Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na, Mülkiyeti Maliye Hazinesine ait, tapu kaydında “ korunması gerekli kültür varlığı” şerhi bulunan Sanatoryum Binasının kira sertifikası ihracında kullanılmak üzere Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama Şirketine satış/devir işlemi için gerekli iznin verilmesi talebini sundu. 12 Temmuz 2018 tarihinde Koruma Bölge Kurulu tarafından alınan karar ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli ve uzun yıllar Heybeliada sanatoryumu olarak kullanılan parsel üzerindeki yapıların devir sonrası hangi amaçla kullanılacağı hususuna verilecek cevap sonrası konunun değerlendirilebileceği belirtildi.
Verilecek cevap içeriği ise ciddi bir merak konusu…çünkü ya bir tarih yok olacak ve Sanatoryumdan geriye tek bir anı dahi kalmayacak ya da korunup Adaların temel ihtiyacı olan Sağlık alanında tekrar hizmet vermeye başlayacak…
Sağlıktan bilime, sosyal olgulardan kültürel-tarihsel mirasa kadar birçok konuyu içinde barındıran ve belleklerde bu özellikleriyle yer edinen Heybeliada Sanatoryumu’nun korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması zorunlu olup bu alanın fonksiyon değişikliğine konu edilmemesi ve herhangi bir satış, devir ve kiralama işleminin yapılmaması, yapıldığı taktirde geri dönüşü olmayan tahribatlara neden olacağı çok açıktır.

*Yazının oluşturulmasında Orhan Erdenen’in İstanbul Adaları Kitabı, Pars Tuğlacı’nın Tarih boyunca İstanbul Adaları kitabı veYrd. Doç. Dr. Mahmut Gürgan – Yrd. Doç. Dr. Tümer Ulus’un Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformundaki makalesinden faydalanılmıştır
http://www.adalar.bel.tr/haberler-sayfasi/duyurular/146/heybeliada-sanatoryumu-ve-cam-limani-hakkinda.html
This entry was posted in ÖZELLEŞTİRMELER, Saglik, YOLSUZLUKLAR, YOZLAŞMA - AHLAKSIZLIK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *