Olaylar Ve Görüşler / 08 Eylül 2020 Salı
Muharrem BAYRAKTAR
Tüm yaptıklarına bakıldığında görülmektedir ki, Rıza Nur kendine özgü bir karakterdir. Anadolu hareketinin tanınması, Lozan görüşmeleri gibi konularda katkı sunmuş, fakat Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte tamamen başka ve karşıt bir profil çizmiştir. Tavrındaki çelişkili davranışlarda, kendisinin de ifade ettiği ruhsal bozukluklar da önemli etkendir.
Atatürk düşmanlığı denince “tescilli bir marka!” olarak hafızamıza kazınan Rıza Nur’un bugün ölüm yıldönümü. Cumhuriyetin ilanının akabinde Fransa’ya kaçan Rıza Nur, Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’ye döndü. 78 yıl önce bugün, 8 Eylül 1942’de vefat etti. Arkasında Atatürk’e yönelik mide bulandırıcı iftiralar bırakarak.
Rıza Nur hakkında yeni ortaya çıkan ve birçoğunu burada aktaracağımız oldukça kirli bir sayfalar yumağı var karşımızda. O, Atatürk düşmanlığıyla görevli bir yabancı servis elemanıydı.
Atatürk’e iftira atmak için pusuda bekleyen bir sürü güruh, adeta bir yerlerden düğmeye basılmışçasına, saklandıkları inlerden çıkarlar ve belli zaman aralıklarıyla içlerindeki Atatürk husumetini kusmaya başlarlar. Atatürk düşmanlarının hararetle sarıldığı, bu düşmanlık stratejisi Batı kaynaklıdır ve bu stratejinin ipuçlarına Alman asıllı Ortadoğu uzmanı ve istihbarat ajanı Kurt Ziemke’nin 1930 yılında yazdığı “Die Neu Türkei” (Yeni Türkiye)?adlı kitabında rastlıyoruz.
Bu kitapta Kemalist Cumhuriyet’in din düşmanı olduğu temasının işlenmesi açıkça tavsiye edilir. İçimizdeki “Din düşmanı Atatürk” saldırılarının izlerini buradan sürmek gerekir. Türkiye’de Atatürk düşmanlığının en büyük temsilcilerinden birisi ve onun, başta ailesi olmak üzere bütün hayatına, devrimlerine en büyük iftirayı atan kişi Rıza Nur’dur.
TÜTENGİL ORTAYA ÇIKARDI
Ve Rıza Nur, birazdan anlatacağımız gibi İngiliz gizli servisinin adamıdır.
Rıza Nur’un Atatürk’le ilgili kitabının adı, Rıza Nur’un Hatıratı’dır. Bu hatıratta yazılan bilgilere başka kaynaklarda rastlanmaz. Atatürk’ün yakın arkadaşlarının hiçbirisinin tanık olmadığı pek çok olaya ne hikmetse Rıza Nur şahit olmuştur!
Rıza Nur’un, Türkiye’de iken hiç dile getirmediği konular, yurtdışına gittiğinde adeta “birileri tarafından” kendisine yazdırılır.
Rıza Nur’un hatıratı ile ilgili ilk bilgiler 1963 yılında Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil tarafından kamuoyuna duyuruldu. Tütengil o sırada British Museum‘da Şark yazmaları üzerine çalışmalar yapmaktaydı. Ama Tütengil Hoca, Rıza Nur’un hatıratının iftiralarla dolu kısımlarını, “pek çok yanlış değer yargılarıyla dolu metinler” diyerek dikkate almadı.
Tütengil Hoca’nın yayınlamadığı ve İngiliz Kraliyet Kütüphanesi’nde bulunan bu nüshaların tam metnini, hiç sorgulamadan, doğruluk derecesini araştırma gereği duymadan, 4 yıl sonra yayımlayan kişi Kadir Mısıroğlu’dur.
Bu hatıratın birçok bölümünün üslup açısından Rıza Nur’a ait olmadığı aşikârdır.
Fransız Milli Kütüphanesi’nde bulunan nüshadaki Rıza Nur’un el yazması ile Atatürk Kitaplığı’nda bulunan ve Rıza Nur tarafından Hüseyin Bektaş için imzalanmış Türkbilik Revüsü’nün 7. sayısındaki imza ve karakterler karşılaştığında birçok yerde yazım farklılıkları ortaya çıkıyor.
Uzmanlar, hatıratın bir kısmının yazı karakterinin Rıza Nur’un yazı karakterine uymadığını iddia ederler.
Diğer bir konu ise hatıratın Mustafa Kemal’in babası ve annesi ile ilgili bölümüyle ilgilidir. Mustafa Kemal’in babasının Ali Rıza olmadığı iddiası da bu hatırata dayanır. Bu çok önemli bir iddiadır.
Atatürk’ün çok yakınında bulunan biri olarak bunu biliyorsanız, bu bilgiyi hatıraya doğrudan yazmanız gerekmez mi?
HATIRATDA DURUM FARKLI
Ama Rıza Nur’un Hatıratı’nda durum çok farklıdır.
Hatırat’ın en sıkıntılı en küfür dolu yerleri genellikle “daha sonra birileri tarafından yapılan ilavelerle” meydana getirilmiştir. Bu kısımlar sayfa diplerine ya da sayfa kenarlarına bazen farklı kalemlerle ve farklı yazı karakteriyle ilave edilmiştir.
Ve bu bölümler hiçbir arşiv belgesine ve resmi vesikaya dayanmayan “mışlı, muşlu” dedikodu cümleleridir. Cümleler, “şöyle rivayet ediliyor, babası için şöyle deniliyor, şöyle imiş” gibi safsatalarla devam eder.
Mesela Rıza Nur’un en temel iddiası olan “Ali Rıza, Mustafa Kemal’in üvey babasıdır” cümlesinin üzeri kalın bir şekilde çizilip iptal edilir. Sayfanın üst kısmındaki kendi iddialarını alt tarafta kendisi iptal eder!
Sadece bu bile Rıza Nur’un Mustafa Kemal ile ilgili anlattıklarının tamamen palavra olduğunu, hatta kendisinin bile bunlara inanmadığını ve başkaları tarafından ilave edildiğini/ettirildiğini ve belki de bazı yerlerinin vicdan azabı saikıyla silindiğini gösterir.
BATILI KAYNAKLARDA RIZA NUR
Robert Olsen, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı adlı kitabının 132. sayfasında İngiliz Genelkurmay Başkanlığı hava arşivleri kütüphanesinde yaptığı bir araştırmadan bahseder.
Bu raporlarda “7 Ekim 1924-21 Ocak 1925 tarihli hava bakanlığı istihbarat bilgileri aktarılır. “Türkiye’de bakanlık yapmış ve 1925 senesinden sonra eski bakan sıfatını almış bir “MUHBİR”den bahsedilir. “Bu muhbir, Meclis içindeki konuşmaları ya da aldığı havadisleri, İngiliz gizli servisine rapor ediyor” bilgisine yer verilir.
Kitapta isim karartılmış, ama işaret edilen adres Rıza Nur’u gösterir. Zira hem bakanlık yapmış hem de 1925’te bakanlıktan ayrılmış olarak Rıza Nur’dan başka bir kişi yoktur.
Türk Tarih Kurumu’ndan çıkan Salahi Sonyel’in Gizli Belgelerde Lozan Konferansı kitabında Lozan Konferansı ile ilgili bazı gizli raporlardan bahsedilir. Raporların bir tanesinde İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiserliği yetkililerinden Andre Rayn‘ın delegelerimizden Rıza Nur hakkında İngiliz hükümetine verdiği bilgiler var. Diyor ki;
“Belirli görüşleri olmayan, macera sever, aşırı eğilimli, en çok kim para öderse ona hizmet eder ve Bolşeviklerden de ödenek alır.”
Yani buradan şu sonuç çıkıyor: Rıza Nur hem İngilizlere hem Ruslara çalışır. Yine bazı yabancı kaynaklarda Lozan’da devam eden barış görüşmelerinde İngiliz gizli servisine sürekli bilgi aktaran bir Türk delegeden bahsedilir. Bu delege kuvvetle muhtemel Rıza Nur’dur.
Anlaşılan o ki Rıza Nur bir dönem Rusya’ya çalışmış, daha sonra İngilizlere yelken açmış ve hem parlamentoda hem Lozan’da iken İngiliz gizli servisine çalışmaya başlamış çok yönlü bir ajandır.
İNGİLİZLERİN İNTİKAM SENARYOSU
Bu kitabın yayımlanması için 1982 yılında Almanya’da yaşayan Kadir Mısıroğlu ile irtibata geçen ve Altındağ Yayınevi’nde kitabın yayımlanmasını sağlayan yine İngilizlerdi!
Rıza Nur, Hatıratını İngilizlerden ve Yunanlardan aldıkları destekle şekillendirmiştir
Böylece cihan imparatorluğu hayali suya düşen İngilizlerin intikam senaryosu hayata geçer.
Türkiye’de bitmek tükenmek bilmeyen Atatürk düşmanlığının köklerini, gizli servislerin tezgâhında ruhunu satmış bu zavallı güruhta aramak lazım. Bugün bu güruhun peşinden gidenler, “Atatürk’ü eleştiriyorum diyerek” yabancı istihbarat servislerinin ekmeğine yağ sürüyorlar.
MUHARREM BAYRAKTAR / GAZETECİ-YAZAR
ATATÜRK’e İFTİRALAR ATAN RIZA NUR KİM?
ANILARINDA KENDİSİ HAKKINDA NELER YAZMIŞTIR?
TARİH BÖYLE BİR DELİYİ YAZMAMIŞTIR.
Rıza Nur’un Hayatım ve hatıralarım adlı kitaptan;
“Karımdan şu mektubu aldım: ‘Ben burada kendime bir hayat arkadaşı buldum. Bunu başkasından duyarak üzülmene imkan bırakmıyorum.’ Namussuz karı! Sonunda bana boynuz da taktı” (s.1785). “Galiba bu işte (M. Kemal’in) ve İsmet’in (İnönü) de parmağı var” (s.1786)
”(Karımın) ahlakı da bozuldu. Evdeki kızları benden gizli çırılçıplak soyuyor, dans ettiriyor” (s.1346)
”Bir Rus doktor, zampara mı zampara. Karının sözüne göre de bizim karıya da sataşmış” (s.1410)
”Yataktan fırladım. Adam da derhal kaçtı. Baktım ki donum kesilmiş. Artık uyuyamadım” (s.7)
”Yaşlı adam tabancasını çekti ve bana, ‘Çöz! Yoksa öldürürüm!’ dedi… Boğuşma başladı… Nihayet bayılıp kalmışım… Gözümü açtığım vakit yanımda kimse yoktu” (s.84)
”Bu çocuğu (Harbiyeli) herkesten ziyade sevmeye başladım… Görmesem aklımdan hiç çıkmıyor, görsem yüzüne bakamıyor, içimde heyecan duyuyordum… Anladım ki bu çocuğa aşık olmuştum… Böyle bir aşkın sonu livata (sapık cinsel ilişki) demektir” (s.22)
”Kadın, erkekten aşağı bir mahluktur” (s.1530)
“Ne hayvan, ne de insan sevmem. Hele insanlar, iğrendiğim şeylerdir” (s.1531)
“Arnavutları isyana teşvik ettiğimi ben kendi elimle yazdım. Bu kusur değil, iftiharım sebebidir” (s.378) “Bugün de bununla iftihar ederim. Bana büyük şereftir” (s.1305)
“Ahlak ve temiz adetler ve faziletlerin bir kısmı kendiliğinden gitti, bir kısmını da bilerek ben terke mecbur oldum. Yalan da söyledim” (s.105)
Rıza Nur anılarında, “Şüphesiz ki ben nevrastenik(şizofren) idim” diyerek bizzat kendisi akıl hastası olduğunu itiraf etmiştir.
RIZA NUR İÇİN DR. HASAN BEHÇET TOKOL, ŞU TANILARDA BULUNMUŞTUR:
“Bu kişide bir koğuş hastaya yetecek kadar hastalık var. Teşhisim; psikopatik bir zemin üzerinde paranoit reaksiyon, yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu. Bu tür hastalar, zeka fakülteleri tamamen bozulmadığından kısa süreli de olsa olumlu işler yapabilirler. Anılarını; son duygu, düşünce ve yargılarına göre değiştirerek, geriye dönüp yeniden kurgulayarak, sanki gerçekmiş gibi aktarmış ki, bu tutum, bu tür hastalara özgü bir telafi ve tatmin yoludur. Böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben olanaklı değildir.”
“Doktorun, Rıza Nur’da belirlediği hastalık adları da şöyle: İzolasyon (kendini çevreden soyutlama), depresyon (ruhsal yavaşlama, içe kapanma, çöküntü), homoseksüel eğilimli, Obsesif- kompülsiv sendrom (toz, mikrop korkusu), depersonelizasyon (aşağılık duygusu), agresif ve hostil (saldırgan ve kızgın), psikopat (kişilik bozukluğu), mitomani (yalan söyleme), fabulasyon (masal uydurma, hayali hikayeci), fanteziler (hayal ettiği olayları gerçek sanma), megalomani (büyüklük fikirleri), narsisizm (kendine hayran olma), paranoid reaksiyon (takip edildiğini sanma duygusu, öldürülme korkusu), egosantirizm (kıskançlık, herkesi karalama, güvensizlik, devamlı övünme, sahte gurur).”
Rıza Nur’un hazırladığı parti programı da onun nasıl bir ruh halinde olduğunun açık bir ifadesidir. İşte o maddeler :
* İdare sistemi laik ve sosyaldir. Fakat devletin resmi dini vardır.
* Eski yazıya dönülecek ve Latin harfi ile ikisi beraber yürüyecek.
* M. Kemal’in Nutuk’u toplattırılıp, imha edilecek .
* Partiye mistik bir şekil verilip, üyeleri Türkçülük hususunda tarikat ve dervişlik gibi ilahi bir ideal ve gayrete sahip olacaktır.
* Halveti tarikatına müsaade etmeli.
* Hilafetin yeniden tesisi hayati bir ihtiyaçtır.
* Başbakanlığa bağlı bir ırk müdürlüğü kurulacak, Türk olmayanlar memurluktan çıkarılacak.
* Kadını erkekle eşit saymak, ona memuriyet vermekten büyük hata olamaz. Kadın çocuk makinesidir.
* Dans yasaklanacak.
* Kalıtsal hastalığı olanlar kısırlaştırılacak.
Kaynak : Rıza Nur’un Hayatım ve hatıralarım adlı kitap
Dr.Rıza Nur HAYAT VE HATIRATIM KİTABI Sayfa 113
Kim bu Rıza Nur?
Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil son günlerde Atatürk’e ağır hakaretler eden şarlatanların ipliğini pazara çıkarıyor. Bakın onların hocası Rıza Nur neden Atatürk’ten nefret ediyordu?
Yılmaz Özdil / 10 Mayıs 2017 Çarşamba
Aynı tespihin peş peşe dizilen taneleri
Evet’ten beri…
Atatürk’e küfredenler çoğaldı.
Yandaş televizyona çıkıp belgesiz, tanıksız iftiralarıyla Atatürk’ün eşi Latife Hanım’a ve manevi kızı Afet İnan’a dil uzatmışlardı, şimdi de, nurcu meczubun biri çıktı, mübarek annemiz Zübeyde Hanım’ın genelevde çalıştığını söyledi, Atatürk’e 1938’de geberen piç dedi.
Bu tür sapıkça iftiraların, Atatürk’le alakalı iğrenç yalanların, Cumhuriyet tarihimizdeki somut gerçeklerin çarpıtılmasının, hepsinin kökeni, Rıza Nur diye bir ruh hastasına dayanıyor.
Atatürk tarafından Nutuk’ta adı sanı verilerek suçlanınca, Atatürk’e kinlenen, İsmet İnönü’den delicesine nefret eden, yurtdışına yerleşen, İngilizler tarafından devşirilen, ruh hastası bir vatan hainiydi.
Ruh hastasını mecazi manada kullanmıyorum, bilimsel manada ruh hastasıydı. Teşhis konmuştu. “Psikolojik rahatsızlıkları olduğunu, şizofreni türevi bir sıkıntısı olduğunu” bizzat kendisi söylüyordu.
1927’de Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk’ta suçlanınca, oturdu, 1928’de bir kitap yazdı. “Hayat ve Hatıratım” adını verdiği iki bin sayfalık kitapta, güya anılarını anlatıyordu.
…………………………………….
Bu Rıza Nur denilen ruh hastası öylesine saplantılıydı ki… “Kendi karısının namussuz bir kadın” olduğunu, “kendi karısının evdeki kızları çırılçıplak soyup, dansettirdiğini” anlatıyor, “kendi karısının kendisini boynuzladığını” söylüyor, “galiba bu boynuzlamada Mustafa Kemal’le İsmet’in parmağı var” diyordu.
Bir başka sayfada kendisinin eşcinsel olduğunu itiraf ediyor, “Harbiyeli bir çocuğu düşünmeden edemediğini, aklından hiç çıkmadığını” anlatıyor, “bu çocuğa aşık oldum, bu aşkın sonu livatadır” diyordu. Okurken gözlerinize inanamadığınızdan eminim ama, aynen bunları yazıyordu.
Bu kitabı yayınlamadı… 1935 senesinde British Museum’a teslim etti. Teslim ederken “1960 senesine kadar yayınlanmayacak” şartı koydu. Neden böyle bir şart koydu? Muhtemelen, adı geçen tüm şahitlerin 1960’a kadar vefat edeceğini, yalanlarını yalanlayacak kimse kalmayacağını düşünmüştü. Yoksa, yurtdışındaydı, istediği yayınevine gider, istediği zaman yayınlatırdı. İftiralarını, nefretini, kinini, gelecek kuşaklara, kindar nesillere bırakmak istemişti.
1942’de öldü. Öldükten yedi sene sonra 1949’da, Hayat ve Hatıratım’ın bir kopyası, Fransa Ulusal Kütüphanesi’ne bağışlandı. Kim bağışladı? Meçhul… Neden Fransa’ya bağışlandı? O da meçhul.
Bilinen gerçek şuydu:
Rıza Nur’un iftiraları, hem İngiltere’nin hem Fransa’nın elindeydi. Şimdi gelelim, zurnanın ekstra zırt dediği yerlere…Bu yalanlarla dolu kitabı ilk kim yayınladı biliyor musunuz?
Hani, kafasında Maraş dondurmacıları gibi fes’le dolaşan Kadir Mısıroğlu var ya… İşte o yayınladı!
Nasıl yayınladı?
Kendisi anlattı…
“1968 senesinde Rıza Nur’un Biritish Museum’a verdiği hatıralarının mikrofilmi elime geçti, Altındağ Yayınevi diye hayali bir yayınevinin adıyla yayınladım” dedi. Bu işler Türkiye’de ne kadar kolay değil mi?
Tee 1928’de vatan haini tarafından yazılan, tee 1935’te İngilizlere teslim edilen notlar, tee 40 sene sonra mikrofilm halinde bu herife elden ulaştırılıyor, bu herif de sahte yayınevi kurarak, yayınlayıveriyor.
Ve…
“10 Kasım’da 9’u 5 geçe kenefe gidin” diyen…
“Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan yapmazdı” diyen…
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a “sersemin teki” diyen…
“Çanakkale harbi büyük bir harp değildir” diyen…
Bakırköy Akıl Hastanesi’nde yatan,
bu Kadir Mısıroğlu denilen herif…
Asrın liderimiz tarafından “tarihçi” diye ak saray’da ağırlandı.
Bitmedi.
Rıza Nur’un bu sapık iftiralarını içeren kitabı yasaklandı.
24 sene sonra tekrar izin verildi, 1992’de tekrar basıldı.
Yeni baskıda bu kitabı yayına hazırlayan editör kimdi biliyor musunuz?
Abdurrahman Dilipak’tı!
Akp’nin akil insanı!
(1919’dan beri, peş peşe dizilen aynı tespihin taneleridir.)
Rıza Nur yaşasaydı… Türk Tarih Kurumu başkanı filan yapılırdı!
Yılmaz Özdil /Sözcü